Suriye’de süreç bir çok yönüyle tamamlanmak üzere. Bu sürecin içerisinde yer alan birçok güç elindeki politik kartları kullanarak sonucu etkilemeye çalışmaktadır. Oluşan bütün olumsuzluklara rağmen tablonun bir bütününe bakıldığında Suriye’de denklemin uluslararası güçlerin belirlediği plan dahilinde yürüdüğünü söyleyebiliriz.
Ortadoğu stratejisi belirli bir plan dahilinde işletilmeye çalışılıyor. Hamas’ın asker ve politik tasfiyesi, Gazze’nen küresel bir konsersuyum ile yönetilmesi artık kesinleşmiş bulunuyor. Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde polis gücüne dayanan bir Filistin devletinin kurulması da artık netleştiği söylenebilir. Lübnan’dan Hizbullah’ın bütünüyle silahsızlandırılması ve Lübnan devletinin politik hegomanyasına tabi olması sağlanarak buradaki süreç tamamlanacaktır. Ortadoğu’nun geleceğini belirlemede en karmaşık bölge olan Suriye’nin dizaynı sağlanmadan Irak ve İran’a yönelik her askeri ve politik hamle ciddi sorunlar yaratacaktır. Bu nedenle önümüzdeki yıllar değil, aylar içerisinde Suriye’deki denklemin mutlak bir şekilde yerli yerine oturtturulması ve küresel güçlerin belirlediği planın aşamalı olarak devreye konulması önem arz ediyor.
İsrail, Suriye’yi fiilen böldü
HTŞ, İsrail’in yoğun bir baskısı altındadır ve bu durum kesintisiz devam edecektir. İsrail, Suriye’nin özellikle hava ve deniz gücüne hiç bir şekilde izin vermeyeceğini çok net bir şekilde açıkladı. Aynı şekilde Şam’a14 kilometre kadar olan bir alanı güvenlik bölgesi olarak kendi kontrolünde tutacaktır. Golan tepelerini ve bölgedeki stratejik su kaynaklarını kesinlikle Şam’a vermeyecektir. Dürzilerin yaşadağı Dara bölgesi de Tel Aviv’in güvenliği altında bağımsız bir sürece doğru gidiyor. Dürzilerin kontrol ettiği bölgelerde Şam’a ait bütün resmi kurumlar ve faaliyetler sonlandırıldı. Öyle ki araba plakaları dahi değiştiriliyor. İsrail, Suriye’yi fiilen böldü ve bundan geriye bir dönüşü da olmayacak.
Ankara’nın Şam HTŞ üzerinde artan baskısı
Şam/HTŞ, Ankara’nın ciddi bir baskı altında bulunuyor. Ankara başarısız kalan Suriye politikasını özellikle Kürtlerin somut bir kazanım elde etmemeleri için bir süre daha devam ettirmek istiyor. El Şara yönetimi Suriye’nin iç dinamiklerinde bir uzlaşma sağlayarak sorunların çözülmesine yönelik atmaya çalıştığı her adım, Ankara’nın politik, diplomatik ve askeri baskısıyla karşılaşıyor. Şam yönetimi bu durumdan rahatsız olmasına rağmen Ankara’yı doğrudan karşısına alacak bir iradeyi de ortaya koyamıyor. Bir başka ifadeyle Ankara’nın, çözümsüzlük politikalarının esiri durumuna gelmiş bulunuyor.
El Şara, ABD’nin taleplerini sahada uygulayamıyor
ABD’nin Suriye politikasında El Şara’ya belirli bir rol verildiği çok açıktır. Birleşmiş Milletler tarafından Ortadoğu’da aranın ve başına ödül konulan ve ‘terörist’ olarak ilan edilen Şara’nın önündeki engeller önemi ölçüde kaldırıldı. Ancak bunlara rağmen Şam HTŞ yönetimi, ABD başta olmak üzere küresel güçlerinin belirlediği stratejiye uygun davranma basiretini gösteremiyor. Diplomatik görüşmelerde bütün şartlara ‘evet’ demesine rağmen sahada ciddi bir adım atmıyor ya da atamıyor. Bu nedenle uluslararası alanda El Şara’ya yönelik güvensizliklerin artma eğiliminde olduğunu görüyoruz.
Körfez Devletleri, Şam-Ankara ilişkisinden rahatsızlar
HTŞ yönetimini ekonomik olarak ayakta tutan, destekleyen Suudi Arabistan, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri, El Şara’nın Türkiye’nin askeri politikalarına göre hareket etme davranışından ve eyleminden oldukça rahatsız oldukları ve El Şara yönetimini ciddi düzeyde uyardıkları belirtiliyor. Arap basınına göre Körfez devletlerinin Şam ile Qamışlı arasındaki sorunların müzakere yoluyla çözülmesi ve ortak bir irade birliğinin oluşturulması konusundaki istemlerini ve taleplerini HTŞ yönetimine ilettikleri bilirtiliyor.
Şam/HTŞ Yönetimi ile İdlib/HTŞ Yabancı İslamcı Güçleri arasında çatışma olasılığı
HTŞ içindeki en ciddi sorunlarından bir tanesi sayıları 20.000 civarında olduğu iddia edilen uluslararası cihatçı örgütlerin tasfiye edilmesine dair küresel çapta artan baskılardır. Uluslararası cihatçı örgütler İdlib’e yerleştirilmiş olup fiilen izole edilmiş durumdalar. Ancak başta Washington, Londra, Paris, Moskova ve Pekin gibi küresel başkentlerin El Şara’dan İslamcı cihatçıların yok edilmesi için somut bir eylem planı açıklamalarını istiyorlar. Bu nedenle HTŞ merkezli Şam yönetimi ile Çeçen Özbek ve Uygur kökenli İslami cihatçıların bulunduğu İdlib İslamcı Yönetim arasında ciddi bir çatışmanın yaşanabileceği konuşulmaktadır. Ankara’nın bu çatışmayı durdurmak ve tarafları uzlaştırmak için bir çaba içerisinde olduğu söyleniyor.Ankara’nın uzlaştırma çabalarına rağmen küresel başkentlerin talebi karşılanmadan Şam’da istikrarlı ve kalıcı bir yönetimin oluşması son derece zor görünüyor. Yakın gelecekte uluslararası güçlerin aktif askeri desteğiyle ve hatta SDG’nin operasyona aktif katılımıyla İdlib’e yönelik bir askeri tasfiye operasyonun başlaması da hiç kimseye sürpriz gelmemeli.
HTŞ, Ankara’nın baskısıyla SDG ile görüşmeleri sürece yaymak istiyor
HTŞ yönetiminin en önemli açmazı SDG ile nasıl bir ilişki kuracağına dair kafalarının çok karışık olması ve somut denetlenebilir bir stratejiyi oluşturulmamasıdır. El Şara, uluslararası güçlerin oluşturduğu politik baskılara ve yönlendirmelere rağmen Kürtlerle politik-toplumsal bir sözleşme yaparak ve kalıcı diplomatik ilişkiler kurarak somut adımlar atma konusunda istikrarsız ve güvensiz bir politika izlemektedir. Alınan kararıların yaşama geçirilmemesi bilinçli bir tercihinin sonucu olduğu söylenebilir. Ankara’nın yönlendirmesiyle sorunun çözümünün belirsiz bir sürece yayılması bir başka ifade ile zaman kazanmaya yönelik atılan bilinçli politik hamleler dikkat çekiyor.
SDG’nin belirgin bir askeri üstünlüğe sahip olması, uluslararası askeri standartlara göre eğitilmiş 100 bine yakın bir askeri gücün varlığına karşı koymanın bugünkü koşullarda son derece zor olduğu bilinmektedir. Ankara, HTŞ yönetimine SDG ile yapılan görüşmelerin ve anlaşmaların zamana yayılmasını sağlayarak askeri gücünü toparlama planını önerdi. Türk Genelkurmay Başkanlığı tarafında binlerce HTŞ militanın eğitilmeye ve özellikle subay yetiştirmeye başlandığı belirtiliyor. SDG ile savaşabilecek bir ordu potansiyelinin oluşturulabilmesi için 2 yıla ihtiyaç olduğu belirtilmektedir. Bu nedenle SDG ile görüşmelerin devam etmesi ancak somut denetlenebilir adımların atılmaması için bir oyalama ve zaman kazanma sürecinin devreye konulduğu görülüyor. Ancak, kendi politik ajandasını devam ettirmek isteyen Ankara, ABD’nin politik ve diplomatik baskısına dayanmayacağı süreci sonunda kabul edeceği söylenebilir. Özellikle Dışişleri Bakanı Fidan’ın yaptığı açıklamalar, Ankara’nın ısrarla sürdürmek istediği başarısız Suriye politikasını terk etmeye başladığını gösteriyor. Yakın zamanda SDG Dış İlişkiler sorumlusu ilham Amed’in görüşmeler için Ankara’da davet edilmesi olasılığı giderek artıyor.
ABD, Suriye’de çözüm sürecini zamana yaymak istemiyor
Pentangon’un Ortadoğu’da uygulamaya koyduğu askeri stratejinin başarılı olabilmesi için Suriye’deki sorunların çözümlenmesi gerekiyor. Suriye’deki belirsizliğin bölgesel dengeleri etkileyeceği özenle belirtiliyor. Bu nedenle ABD, Qamışlı/SDG-Şam/HTŞ arasındaki görüşmelere doğrudan aracılık hatta hakemlik yapıyor. Gelinen aşamada sorunların çözümünde belirle bir ilerlemenin sağlandığı vurgulanıyor. ABD’nin Ankara Büyük Elçisi ve Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ve CENTOM Komutanı Coopre denetiminde yapılan görüşmelerde ortaya çıkan tablonun SDG’nin taleplerine uygun olduğu anlaşılıyor. Bu nedenle Barrack yakın zaman önce yaptığı bir değerlendirmede :”Halk Savunma Birlikleri, Kadın Savunma Birlikleri ve Suriye Demokratik Güçleri çok güçlü bir iradeye, özel ve önemli bir yönetime sahipler ve kimse onları hiçbir şeye zorlayamaz. Onlar bizim müttefiklerimizdir.” Barrack bu mesajı kime veriyor: Ankara’ya ve Şam’a. Mevcut durumu kabullenen Şam’ın Dışişleri Bakanı Danışmanı Necib Gadban, Rudaw’a verdiği bir röportajda “Kürtlerin Suriye’de ademi merkeziyetçilik için çaba gösterdiğini ve Şamın da bu fikre ‘açık’ olduğunu söylemesi bir değişim işareti olarak değerlendirildi. Aynı şekilde Eski CIA Direktörü David Petraeus. «… Suriye Demokratik Güçleri ‘çok önemli’ misyonlar yürütüyor. General Mazlum Abdi, Suriye Demokratik Güçleri’nin ‘federal güçler”’n bir parçası olarak nasıl yer alabileceğini belirlemek için Şam’la görüşmelerde bulunuyor… El-Culani kapsayıcı bir hükümet ve demokratik bir toplum inşa etmelidir; eğer bunu yapmazsa ‘Suriye bölünecektir’ diyor.
Pentangon, gelecekte Suriye’deki askeri ordu yapılanmasını SDG üzerinden geliştirecektir. SDG, Kara gücü için gerekli modern ağır silahlara sahiptir. Pentangon, Suriye’yi ama özellikle Kuzeydoğu Suriye’yi koruyacak hava savunma sistemlerini SDG’ye teslim edeceğine dair açıklamalar yaptı. Bir Avurpa ülkesinde SDG bünyesinde bir grup askerin savaş helikopteri ve savaş uçağı kullanacak pilotların eğitimine başlandığı belirtiliyor. 10 Ekim’de Haseke vilayetinde: “Uluslararası koalisyon” güçleri, Haseke’nin güney kırsalındaki Şeddadi üssünde Suriye Demokratik Güçleri ile savaş uçaklarının komutası eğitimini de içeren ortak askeri tatbikatlar gerçekleştirdi. Tatbikatlar, hava operasyonlarında iki taraf arasındaki koordinasyonu ve hazırlığı artırmak amacıyla birkaç saat süren alçak irtifa eğitim uçuşlarının uygulanmasını içeriyordu. SDG’nin yakın gelecekte bütün Suriye için oynayacağı rol bakımından bir ön fikir vermektedir. Eğer taraflar arasında bir uzlaşma veya anlaşma sağlanırsa, HTŞ’ye bağlı güçlerin askeri eğitimi de SDG tarafından yapılacağı CENTOM Komutanı Cooper tarafından El Şara’ya net olarak iletti. Bu nedenle ABD, Suriye’deki sorunların çözümünü yıllar değil aylar içinde somutlaştırmak istiyor.
ABD Senatosu’nun Joel Rayburn’ün Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı olarak atanmasını onaylaması Kuzeydoğu Suriye için önemli bir mesajdır. Rayburn, ABD Dışişleri Bakanlığı’nda fiili olarak Suriye dosyasının başındaki isim olacak ve Kürt meselesiyle ilgilenen en önde gelen Amerikalı diplomatlardan biri olmasıyla tanınmaktadır. Rayburn atanması, Suriye’de çözüm sürecinin hızlandırılması bakımından bize bir fikir veriyor.
SDG’nin politik planı işliyor mu ?
SDGve özellikle Mazlum Kobani tarafından yapılan açıklamalar dikkate alındığında Qamışlı/SDG ile Şam/HTŞ arasında sorunların çözümüne dair bir kısım somut adımların atıldığı ve kararların alındığı belirtildi. Alınan kararların SDG’nin belirlediği stratejiye uygun olduğu özellikle vurgulandı. Hatta Ankara ile de diplomatik-politik ilişkilerin kurulduğu da belirtildi.
SDG’ye bağlı olan kurumlar ve yöneticiler yaptıkları açıklamada özetle : Anayasa’nın yeniden yazılması, Kuzeydoğu Suriye’nin statüsünün netleşmesi ve Suriye genelinde Ademi Merkeziyetçi bir sistemin kabulü, Suriye’deki halkların haklarının güvenceye alınması, devletin stratejik kurumlarındaki görevlendirmeler, SDG’nin Suriye Ordusuna özel statülü/pozitif olarak entegre edilmesi, Kadın Birliklerinin ‘özel’ bir tuğay olarak örgütlendirilmesi, SDG bünyesindeki Terörle Mücadele Birliklerinin bütün Suriye’de görevlendirilmesi dahil çok konuda uzlaşmanın sağlandığı açıklandı. Ancak bunların kesin/mutlak bir şekilde uygulanması için görüşmelerin devam ettiğine vurgu yapılmasına rağmen HTŞ’nin her an yeni bir krizin çıkartabileceğine, ABD’nin gözetiminde varılan anlaşmadan vazgeçebileceğine de dikkat çekiliyor.
Şam/HTŞ varılan anlaşmalardan vazgeçebilir mi ? Bu her zaman mümkün. Çünkü El Şara, kendi politik iradesine göre değil, başka devletlerin baskısı altında hareket ediyor. Ancak bütün olumsuzluklara rağmen SDG’nin askeri ve politik etkisinin arttığı ve bunun aşamalı bir şekilde Suriye’nin geneline yayıldığı belirtilmektedir ve özellikle Şara da bu gerçekliğin farkındadır
Uluslararası Güçlerin desteklediği ve teşvik ettiği HTŞ-SDG arasındaki ilişkilerin kalıcılaşması da özellikle Şam için önemli avantaj olacaktır. Böylelikle bölgesel güçlerin askeri, politik ve diplomatik baskıları bertaraf edilir ve Suriye’deki halkların çıkarlarına uygun ortak politikalar geliştirilir. Böyle olmadığı taktirde aylar içerisinde HTŞ’nin tasfiye süreci başlayabilir. SDG’nin etkinlik alanı Şam dahil Suriye’nin geneline yayılma olasılığı oldukça yüksek. Bu nedenle HTŞ, Ankara’nın politik ve askeri baskılarına rağmen SDG ile ortak bir strateji oluşturmak zorundadır. Bunun başka bir alternatifi bulunmuyo
