Türklerin ‘bölünüyoruz’ ve Kürtlerin de ‘aldatılıyoruz’ paranoyası hastalık derecesinde olup, endişe, kaygı ve korkuları aşırı abartılıdır. Türkiye’de ki Kürt başkaldırı ve isyanlarının sebebi Kürtlere bu ülkede parya yani toplum dışı muamelesi yapılmasıdır. Türkiye de Kürtlere ve Kürt değerlerine kamusal ve sosyal alanda, Meclis’te, Futbol Stadyumlarında Televizyon ekranlarında, Meydanlarda, Mitinglerde ve hemen her yerde yedi gün yirmi dört saat en aşağılık en soysuz hakaretler ve küfürler ediliyor. Kürtlere yapılan zulüm, hakaret ve hukuk dışılığın bini bir para.
Kürde küfreden, zulmeden ve hukuk dışı uygulamalar uygulayan yaratıklar hiçbir cezai müeyyide, yaptırım, tepki ve dahi kınamaya bile maruz kalmıyorlar. Kürtlerin tüm kutsallıkları ve değerlerine sövülüp sayılıyor. Kürtler bu ülkede ayaklar altına alınıp çiğnenebiliyor. Bu soysuzca davranışların başını bugün çözüm sürecine karşı çıkan ve “Türkiye’yi bölünmeye götürüyorlar” diye yaygara koparanların ezici bir çoğunluğunun orjin olarak Türk değil. Burada mesele kesinlikle kimsenin etnik kimliğini sorgulamak değil ama Türkler adına konuşanların kendilerinin böyle olmadığını belirtmek de yanlış olmaz.
Kürt cephesinde muhalefet konumundaki bir kesim de dünyadaki bölgedeki, Türkiye ve Kürdistan’daki gelişmeleri taktıkları at gözlükleri nedeniyle doğru okuyamıyorlar. ‘Çözüm ve Barış sürecinde aldatılıyoruz. Öcalan Kürtleri sattı. Rojava Kuzeye feda edildi’ diye basın, yayın ve sosyal medyada ağır ithamlarda bulunanların sayısı az değil. Kürt Özgürlük Hareketi’ni ve liderini karalayan, aşağılayan ve hakaret edip yaygaralarla bir kaşık suda fırtınalar koparıyorlar. Kürt toplumuna yalan, yanlış dezenformasyon haber, analiz ve yorumlarla korku pompalayarak Kürtleri aldatmaya süreci manipüle etmeye çalışıyorlar. Çözüm sürecine bu iki yanlış yaklaşım Türk ve Kürt halklarının çıkarlarına terstir. Dünya, bölge, ülkemiz, çıkarlarımız, dostluklar ve düşmanlıklarımız değişiyor. Hiçbir şey sonsuza kadar kalıcı değil. Her an her şey değişiyor.
Dünya büyük bir siyasal eksen kayması yaşıyor. Küresel düzeyde çok büyük çok ciddi bir siyasal değişim yaşanıyor. Trump, Başkalığındaki ABD artık Dünyadaki Devlet ve ülke yönetimleri demokrasi mi, otokrasi mi, diktatörlükle mi yönetiliyor konusuyla hiç mi hiç ilgilenmiyor. Bir ülke ve lideri güçlü mü? ABD’nin çıkarlarına çok iyi hizmet ediyor mu? Ya da etmiyor mu? Buna bakıyorlar. Trump yönetimi artık uluslararası alanda etik ve demokratik değerleri tanımıyor. Ticari çıkarlar temelinde yeni bir siyasal eksene dayalı küresel milliyetçi ticaretçilik, ABD’nin çok güçlü bir ekonomiye dönüştürmek için özellikle nadir elementlere sahip olma siyaset stratejisi izliyor.
Rojava Kürtlerinin ABD ile ilişkisi de bu yeni ABD siyasal stratejisinden doğal olarak etkileniyor. Dünya genelinde daralan siyasal alana yeni, kalıp dışı, dönemin dili ve eylemine denk bir siyasal strateji ve perspektifle yaklaşmak kaçınılmazdır. Rojava ile ABD, Şam ve Türkiye arasında yürütülen görüşmelerle güvenlik ve özgürlük dengelerini sağlayacak bir çözüme ulaşmak gerekiyor.
İşte burada Öcalan’ın alışılmış kalıpların dışında ve yaratıcı aklın sentezi olan düşünceleri ile ABD’nin Ortadoğu’da ki çıkarlarının Kürtlerin çıkarlarıyla çakışması ön plana çıkıyor. SDG’nin ABD Savunma Bakanlığı, ABD Ordusu, CENTKOM ve Uluslararası Koalisyonla İŞİD’e karşı on üç yıldır kol kola ve omuz omuza yürüttükleri mücadele ve silah arkadaşlığı büyük şanstır ve Kürtler bunu çok iyi değerlendirmek durumundadır. ABD genelde tüm Kürtleri özelde SDG’yi bölgenin temel istikrar unsuru olarak görmektedir. Bu nedenle ABD’nin Kürtlere desteği devam ediyor ve edecektir.
Suriye’nin Palmira kentinde 13 Aralık’ta bir HTŞ mensubu DEAŞ’lının ABD askerlerine yönelik saldırısına yanıt olarak dün Suriye’de “Şahin Gözü Operasyonu” başlattığını bildiren ABD Savunma Bakanı Hegseth, bunun bir savaş başlangıcı değil bir “intikam ilanı” olduğunu ve 70’ten fazla hedefin vurulduğunu ifade etti. ABD ölen askerlerinin intikamını tamda Rojava’da Kürtlerin Türkiye tarafından kıstırıldığı. SDG’nin Suriye ordusuna entegrasyonunun engellenmeye çalışıldığı bir anda alarak Türkiye ve Colani’ye çok net mesaj verdi.
Günümüz dünyası siyasi anlamda karanlık bir döneme girmiş bulunuyor. Türkiye Ana Muhalefet Partisiyle Öcalan karşıtı Kürt milliyetçi muhalefeti değişen bu dünya gerçekliğini doğru temelde okuyamıyor. Sağlıklı ve gerçekçi bir biçimde analiz edemiyorlar. Türk-Kürt muhalefeti hastalıklı bir körlük temelinde Öcalan karşıtlığı ve düşmanlığını çok üst perdeden ve gerçeklerden kopuk yapıyorlar.
Bu ayakları havada siyasi analiz ve yorumlara bakınca insan ister istemez şunu düşünüyor: “Sanki dünyanın veya ABD’nin merkezi Kürtler ve Türkler. Dünya, Kürtlerin ve Türklerin etrafında dönüyor. Türklerin ve Kürtlerin Suudi Arabistan gibi trilyon dolarları var. Trump bu paralar için Türklere ve Kürtlere “dileyin benden ne dilerseniz” diyor gibi düşünüyor.” Özgür Özel örneğinde olduğu gibi bu kafa yapısı Türkiye dışına çıkınca gerçekler duvarına çarpıyor. Maalesef gerçekler karşısında hala hastalıklı körlüklerine devam ediyorlar. Oysa CHP içte ve dışta sürece öncülük edip Rojava ile ilk ilişki kuran parti olmalı. İktidar ile Rojava arasında uzlaşma, normalleşme ve ilişki köprüsü kurmalıydı.
Bu dönem sorumlu bir şekilde davranarak özgürlük ve güvenlik arasındaki dengeyi yani o altın oranı yakalayabilmelidir. Bir yandan halkını korurken öte yandan en az asgari düzeyde demokratik hak, hukuk ve özgürlüklerini garantiye alma dönemidir. İşte Rojava yönetimi tamda bunu yapıyor. Öcalan çözüm süreci başlar başlamaz; Rojava’ya Ademi Merkeziyetçi Suriye önerisini sundu. PKK’yi hızla feshedip silah bıraktırarak Kürt ve Türk halkını şiddet kapanına kıstırılmaktan ve büyük katliamlar yaşamaktan kurtardı. Kürtleri yeni dünyaya entegre etti. Böylece Rojava’nın bu karanlık dönemde aydınlık günlere yürümesinin önünü açtı.
Esad sonrası Suriye’de, Türkiye ile İsrail karşı karşıya geldi ve hala karşı karşıya geliyorlar. Ulusların kalıcı çıkarları vardır. Kalıcı düşmanları ve düşmanlıkları yoktur. Ne Öcalan ne SDG ne Türkiye ne de İsrail birbirine kalıcı düşman değil. Türkiye ile İsrail bölgesel egemenlik, enerji kaynakları ve enerji geçiş koridoru üzerine büyük bir rekabet ve çıkar çatışması yaşıyorlar. Yarın bir gün Trump, bu iki devletin rekabetini yumuşatarak bir şekilde uzlaştırabilir mi ve her iki Devlete birlikte kendi çıkarlarınız ve benim için çalışın diyebilir mi?
Ya da tıpkı Türkiye-SDG-HTŞ’nin uzlaşmaz denen çelişkisini geçici yumuşatıp 10 Mart Mutabakatı üzerinde uzlaşmalarını sağladığı gibi İsrail ve Türkiye’yi de bir noktada geçici uzlaştırabilir. Kürtler Ortadoğu’da herkesle dostluk ve çıkar ilişkisi geliştirebilmelidir. Sadece bir devlete angaje olup kendini tüm bölgeden soyutlamamalı. Kürtler Türkiye ve İsrail’de dahil olmak üzere bölgede ve dünyadaki tüm ülkelerle ilişki kurmalı ve dostluk geliştirebilmeli. Değişen dünyayı deneyimleme yoluyla da algılayıp tanımalılar ki; CHP liderinin geçen hafta düştüğü durumlara düşmesinler.
Özgür Özel, Enternasyonal Toplantısında “İngiliz İşçi Partisi, bugün Erdoğan ile Erdoğan’ın beklediğinin üzerinde bir dayanışma gösteriyor. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. Bu konuda her platformda bu tepkimi dile getirmeye de devam edeceğim. Otoriterlerin yarattığı sorunları otoriterlerle çözemezsiniz. Erdoğan’ın veya bir başka otoriter liderin size vaat ettiği şey istikrar değildir. Bir ülkede demokrasi varsa o ülkede demokrasi size istikrarlı ilişkiler vadedebilir. Ülkede demokrasi yoksa, ülkede otokrasi varsa o size şimdilik çıkar ilişkisi vadeder ama ilerleyen sürede yeni bir istikrarsızlığın kapısını ararlar.”
İşte Türkiye Ana Muhalefeti ve lideri Özgür Özel’in anlayamadığı temel sorun tamda burada düğümleniyor. Trump’ın merkantalist orta çağ ticaretçi siyasi ve yönetim mantığı, dünya devletleri ile ticaret yapmak için demokrasiye dayalı istikrar ilişkisi istemiyor. Tam tersini sadece çıkar ve menfaat ilişkisini istiyor. Bunun olması için ülkelerin demokratik olması şart değil, isterse diktatör olsun. Devletlerin güçlü, zengin ve ABD çıkarlarına uygun çalışacak liderleri olmasını istiyor. Yani ABD için mesela Türkiye’nin veya Suriye’nin Demokratik Özgürlükçü bir devlet başkanının olup olmaması önemli değil. Bunu anlamayan Özgür Özel, İngiliz İşçi Partisi neden bizimle dayanışmıyor da, Erdoğan’la dayanışıyor diye boşu boşuna nefes tüketerek feveran ediyor.
İngiliz İşçi Partisi sistemin oyun kurucu Partisidir. Yaşanan sistemsel eksen değişimini çok hızlı bir şekilde okuyor. O nedenle değişimi anlamayan ve kendini değişime uyarlamayan CHP’yle değil, değişimi mükemmel okuyup anlayan Erdoğan’la dayanışıyor. İşte Öcalan bu değişimi Trump’ın daha seçildiği gün doğru okudu. Kendi kalıp dışı düşünce tarzıyla, değişen dünya, bölge ve ülke gerçekliğine uygun kendi jeo-politik, jeo-stratejik oyununu kurdu. İmkansızı iste ama gerçekçi ol. Gücünü, halkını ve kader ortaklığı yaptığı Türk halkını bu karanlık dönem bitene kadar gerçekleşebilecek tüm tehlikelerden korumaya çalışıyor. İşte Öcalan’ın siyasal oyun teorisinin özü bu.
Küresel ve bölgesel güçler bunu açıklanır açıklanmaz anladı. ABD, İsrail, İngiltere, Fransa, Almanya, Avrupa, NATO ve BM Genel Sekreteri Öcalan’ın 27 Şubat deklarasyonu yayınlandığı anda hızla ve büyük bir coşkuyla desteklerini peş peşe açıkladılar. Süreci desteklediler. ABD, “bu açıklama umarız Rojava’da tıkanmaya yol açan müttefikimiz Türkiye’nin “terör gerekçesini de ortadan kaldıracak ve çözümü kolaylaştıracaktır” diye açıklama yaptı. AB de benzer açıklamalar yaptı.
Trump’ın açıkladığı Yeni Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi güce ve ABD çıkarına dayalı bir dünya okumasıdır. Küresel, bölgesel ve ülke siyasetini iyi okuyamazsan ortada yalnız başına kalırsın demektir. Tıpkı bir zamanlar Kürtlere karşı Çökertme Harekâtı başlatan mevcut iktidarın sırf ‘Kürt Anasını Görmesin’ siyaseti gereği yalnızlaşması örneğinde olduğu gibi. CHP’de bugün ki yalnızlığına “değerli yalnızlık” adını verebilir. Böylece içte ve dışta tamamen yalnızlaşır. Ya da gerçeklere hızla uyanır ve ilkel Kürt karşıtlığını ve sahte ‘bölünüyoruz’ paranoyasını da hızla aşarak sürece gerçek anlamda katılır ve büyük katkılarda bulunur. İşte o zaman Türkiye’nin gelecek dönem iktidarına talip olur. Kürt muhalefeti de önce doğru bir dünya ve bölge okuması yapmalıdır. Sonra herkesi ve her şeyi eleştirebilir.
