Güncel HaberlerMakaleler

ALİ CANDAN: KÜRTLER TÜRKİYE’Yİ, TÜRKIYE ARAPLARI SEÇTİ 


 

 

Her şey, boşluk doluluk stratejisine göre yaşanıyor sen doldurmazsan karşıtın boşluğu doldurur. Sen âtıl kalırsan karşıtın inisiyatif alır ve atak yapar. Oysa; şu an Kürt karşıtları en boş olduğu demi ve dönemi yaşıyor. Kürt siyasetinin süreç nedeniyle kararsızlığı, pasifliği, hareketsizliği, ön görgüsüzlüğü, kilitlenmesi ve âtıl kalması dolayısıyla; boş olan Kürt karşıtları her dört parçada da abartılı bir doluluk görüntüsü sunuyor. Türkiye iç ve dış politikada resmen tıkanmış durumda. Bu tıkanıklığını içerde havuç, dışarda Rojava Kürtlerine sopa politikasıyla yaklaşarak kendi zayıflığını, bitişini ve boşluğunu Kürtler üzerinden güce dönüştürmeye ve aşmaya çalışıyor. Irak, İran ha keza aynı durumda ve Kürtlere karşı sopa politikası sürdürüyorlar. Irak Kürdistan yönetiminin yetkilerini törpülüyor. İran yenilgisinin öfkesini Kürtleri asarak çıkarıyor.

 

Unutulmamalı ki her şeyde her zaman zaferi kazandıran stratejimlerdir. Kim akıllı, İnisiyatif sahibi ve stratejik bir düşünceye sahipse o her zaman kazanır. Şans stratejimi dahi, bir avantajı sağlayacak şansı değerlendirmek için, psikolojik olarak her zaman her yönden hazırlıklı olmak ve şans eseri ortaya çıkan bir fırsatı bile stratejik bir akılla kullanmayı gerektirir. Yani, şans eseri karşılaşılan koyunu, perçeminden sımsıkı tutup ürkütmeden ve soğukkanlı bir şekilde alıp götüreceksin. Şu komşu devletin hassasiyeti bu komşunun hassasiyeti dersen karşıtların bu arada toparlanır ve demir yumrukla üzerine çöker ve yüz yıl daha toparlanamazsın.

 

İşte bunun gibi fırsatlar değerlendirilmediği ve âtıl kalındığı için Kürt karşıtı devletler Kürtleri zayıf ve güçsüz kaldıkları anlarda soft yumuşak politik-stratejik güç, diyalog, müzakere gösterileri ile içerde ve dışarda oyalıyorlar ve kendileri güç kazanana içerde-dışarda toparlanana kadar bu oyunu sürdürüyorlar. Ne zaman ki güçlendiler ve ayakları yere sağlam bastı, o zaman ilk işleri Kürtlere karşı gözdağı verme, uyarma, kışkırtma ve provokasyon stratejisine başvuruyorlar.

 

Türkiye’nin kuruluşu böyleydi. Körfez savaşından bu yana ve Saddam sonrası Irak’ta da durum aynı. Irak Devleti ve Bağdat Hükümeti güçlendikçe Kürtlerin gücünü budadılar. Şimdi de Suriye iç savaşı sonrası Rojava’ya Türkiye eliyle aynı siyasi strateji dayatılıyor. Türkiye’de başlatılan çözüm süreci Rojava’yı da kapsıyor. Öcalan’ın silah bırakma çağrısına Rojava’da dahil. Rojava Öcalan’ın çağrısına uysun silahlarını hemen bıraksın. Koyunlar gibi gitsinler Colani ve Terörist arkadaşlarının bıçağını yalasınlar. Eğer Rojava silah bırakma çağrısı beni kapsamıyor derse ki öyle de diyorlar hemen ardından Türkiye, korku yayma, yıldırma, terör ve tehdit stratejilerini peş peşe devreye koyuyor ve terörist Colani vd yapıları eliyle uyguluyorlar. Böylece kendileri için Rojava’ya müdahale fırsatı yaratmaya ve yaratacağı ilk fırsatta da sonuç almaya çalışıyorlar. Peki Kürtler neden hala bu tür çözüm süreçlerini kendi ajandalarını uygulamak üzere kullanmayı öğrenemiyorlar. 

 

Türkiye, Irak, İran ve Suriye tarafından atılan her adım, söylenen her söz, spontane ve gelişigüzel adımlar ve söylemler değildir. Dikkatle uygulanan bir strateji sonucu adımlar atılıyor. Son günlerde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ağzıyla açıklamalar yaptırılıyor. Kürt siyaseti başta olmak üzere Kürt Özgürlük Hareketi de süreç hassasiyeti nedeniyle çıkıp çok açık ve net cümlelerle “Rojava asla silah bırakmayacak” demiyor. “Silah bırakacak bir ortam yok” diye esnek açıklamalar yapıyor. Bu esneklikteki bir açıklamayı bir Kürt Aydını yapabilir. Ama yetkili siyasetçiler net ve kararlı olmayan açıklamalar yaptığı zaman objektif olarak Türkiye’yi sonuç almada ısrar etme konusunda cesaretlendiriyor. Türkiye “ben biraz daha tam saha peslersem ve Öcalan üzerinden adım atarak baskı oluşturursam tam anlamıyla sonuç alırım” diye düşünüyor.

 

Kürtler bu süreçte içerde ve dışarda yürütülen çözüm ve barış süreci umuduyla ve çok iyi niyetli yaklaşımlar sergileyerek emsalsiz ve ölçüsüz esnek ve elastik politik-stratejiler geliştirip uygulamalıdır. Türkiye’nin hiçte iyi niyetli olmayan dört parça Kürdistan’da Kürtlerin hiçbir şekilde kalıcı ademi merkeziyetçi, özerk, federal, federasyon veya bağımsız bir devlet olmamaları, hatta ve hatta Kürtlerin en ufak bir toplumsal hak elde etmemeleri için bu süreci kendi ajandası temelinde çok güzel kullanıyor. Bu anlamda süreçten güç ve cesaret alıyor. Yarın olası Rojhilat parçasının özgürleşmesi halinde onunda önünü alma hazırlığı yapıyor.

 

Peki, bunun karşılığında Kürtlere ne veriyor ne vadediyor. Türkiye’de sisteme entegre olma. Türk ve Kürt kardeşliği söylemi eşliğinde sadece silah bırakan PKK’lilere yasal bir düzenleme ve içerde yatan siyasilere bir ceza indirimi ile Sayın Öcalan başta olmak üzere Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarının bırakılması. Bunları da Rojava’da SDG’nin silah bırakması ve Suriye ÎŞÎD devletine entegre olması karşılığı yapacak. Rojava teslim alınmazsa Türkiye’de tek bir adım atılmayacak. 

 

Rojava Üzerine Barış Süreci Yine Bozulabilir

 

Türkiye’de bir yandan hemen her kesimin üzerinde ittifak ettiği Barış süreci yürütülürken diğer yandan Rojava üzerinden medyada yel yeperek kıyametler koparılıyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Rojava yönetimine kendi kendilerini yok etmelerini, SDG’yi ya dağıtıp buharlaştırmalarını veya tüm savaşçı ve komuta yapısının İŞİD’İN Şam şubesine ferdi silahlarıyla birlikte bireysel olarak katılmasını istiyor. Bu gerçek dışı, provokatif ve kışkırtma stratejisi ayrımsız tüm Kürtleri Türkiye’nin niyetini sorgulamaya ve Kürtleri ruhta, duyguda, düşüncede ve pratikte Türkiye’den kopuşa ve uzaklaşmaya itiyor. Yine aynı anda Kürtleri hızlı bir şekilde İsrail’le yakınlaşmaya götürüyor. Bu durumda Türkiye açıkça Kürtleri İsrail ile ittifaka itiyor. 

 

Oysa Türkiye’de yumuşayan ve değişen bu yeni iklimde barışın karşılığı bugün dünden çok daha fazla var. Barış ve çözüm talebi gerçekçi bir taleptir. Türk ve Kürt halkının elli yıldır topyekûn kıskıvrak yakalandığı, içine girdiği bu öl öldür kapanından bu fasit daireden çıkışın hali hazırdaki en onurlu yolu barış ve çözüm talebinin Kürt ve Türk toplumunun ortak ve güçlü bir talebi haline gelmesidir. Artık sağır sultan da duydu, dünya hâkim güçlerinde Kürtlerin Türkiye ve Suriye’de zorla teslim alınıp, yok edilemeyeceğini biliyor ve yüksek sesle seslendiriyor. Sorunlarımızı silahla, öl öldür yöntemiyle çözmeye son vermenin tam zamanıdır. Devir siyaset devri. Karşılıklı diyalog, görüşmeler, müzakereler, birbirini tanıma, kabul etme tek çözüm yoludur. Bu süreci hızla şiddetten siyasete evrilme atılacak ilk adımdı. Bu adım 27 Şubat’ta PKK kurucu lideri Öcalan tarafından atıldı. 12. PKK Fesih Kongresi bu adımı iradesi olarak öne çıkardı. PKK hala Kongre kararlarına bağlı ve en son Murat Karayılan da birkaç gün önce bunu deklare etti. Kürtler bugün dev bir siyasi güçtür. Neden bu dev gücü âtıl bıraksınlar. Oysa bu devasa siyasi güçle Türkiye’de değişimin startını vermek işten bile değildir. DEM PARTİ başta olmak üzere Kürt siyasi parti ve siyasetçileri neden barış sürecini değerlendiremiyor ve sürece Rojava üzerinden yapılan saldırılara karşı süreci savunmuyor. Bunu anlamak mümkün değil. 

 

Hakan Fidan’ın Rojava’ya resmen ve alenen savaş tehdidinde bulunması barış ve çözüm sürecine tehlikeli bir saldırıdır. Bu saldırının Türkiye’nin iç barışına ve birliğine olumsuz etkisi apaçıktır. Birinci çözüm süreci yine Rojava’ya saldırı nedeniyle sonlandırılmıştı. Şimdi ikinci çözüm surecide aynı gerekçeyle sonlandırılmak isteniyor. Türkiye’nin Rojava’ya baskıları Kürtleri açıkça İsrail’e doğru itiyor ve yönlendiriyor. Eyer Kürtler Rojava’da İsrail’le ittifaka giderlerse bunun sorumlusu kesinlikle Ankara’dır. Sonra çıkıp Kürtler İsrail’in ve ABD’nin askerleri diye kimse Kürtleri suçlamasın. Kürtler çok net bir şekilde Türkiye’yi seçti Türkiye’den yana tavır aldı. Türkiye ise Kürtleri değil Arap’ları seçti. Türkiye çok açık bir biçimde Rojava Kürtlerini barbar HTŞ’nin önüne yem olarak atıp parçalatmak istiyor. Bu nasıl bir “kardeşlik, eşitlik ve birlik” anlayışıdır. Oysa Türkiye Kürtleri en az Colani HTŞ’sini desteklediği kadar desteklemeliydi. Eğer Kürtler Türkler ile yeni bir bin yıllık bir kader ortaklığı yapacaksa Kürtlerin kazanımı bu birlikte ne olacak. Öyle ya Kürtler bölgede ve dünyada bu kadar muazzam fiili kazanım elde etmişler. Şimdi bu kazanımları Uluslararası Sistem ile bütünleşerek meşru konumdan resmi bir statü ile taçlandırmak üzere iken. Kürtler neden sırtını kendilerine resmi statü ile taçlanmış bir özgürlük sunan Batı dünyasına dönsün ve neden Türkiye ile bile bile ölüm nikahı kıysın. Öyle ya Türkiye, Rojava’da Kürtlere “git katiline âşık ol, sevdalan, boyun eğ ve kaderine razı ol ve sana ne yaparsa yapsın itaat et” diyor. Yani efendi köle ilişkisi durum bu. Bunu da Öcalan’ın iyi niyetli çözüm ve barış talebini kullanarak yapıyor. “Lideriniz öyle dedi gelin teslim olun.” Buyurun buradan yiyelim ye tabi yiyebilirsen. Türkiye ya tez elden bu yanlıştan dönmeli ya da Kürtleri İsrail’e kaptırmayı güzel almış olmalı. Üçüncü bir şık yok. Kürtler eski Kürtler değil. Hele Rojava Kürtleri hiç değil. Hiç kimsenin kaygısı ve korkusu olmasın. Rojava Kürtleri Şam’ıda yönetecek. Özerk bölgelerini de. Tıpkı bin yıl önce ataları Selahattin Eyyûbi gibi yeryüzünün en adil ve en özgür yönetimini sergileyecekler.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir