Güncel HaberlerMakaleler

ALİ CANDAN: ROJAVA ÖZGÜR OLURSA SURİYE VE TÜRKİYE’DE ÖZGÜR OLACAK


Düşünceni kulağa fısıldayabiliyorsan onu haykırma cesaretini de gösterebilmelisin. Bu söz cesaret ve ilham verici bir sözdür. Yine sen iyi olursan her şey iyi olacaktır. Tamda bu kaotik günlerde bu söz herkes için yol göstericidir. Bir diğer kılavuz niteliğindeki söz de kendinizi başkaları ile kıyaslamayı ve kendinizi eleştirmeyi bıraktığınızda potansiyelinizin en üst seviyesine çıkarsınız, içinizdeki Tanrı ve Tanrıçayı da dışarı çıkarırsınız sözüdür. Çok zor çok tarihi ve gelecek yüz yılı belirleyecek hayati derecede önemli stratejik bir dönem ve süreçten geçiyoruz. 

 

Türkiye siyasi gündemi tıpkı ülkeyi kasıp kavuran dev orman yangınları gibi ülkeyi yakıyor. Barış süreci, Rojava’nın statü kazanarak Suriye’nin kurumsal bir parçası olmak istemesi, Güneyin istikrarsız yapısı ve Rojhılat’ın esaret zincirlerini kırma fırsatı. Türkiye’nin kemikleşmiş Kürt fobisini aşma iradesinin olmaması gibi sorunlar, dünya ve bölgede savaşla kurulan yeni dengeler içerisinde ne şekil de sonuçlanacağı henüz netleşmiş değil. Bölge ve dünyadaki gelişmeler kadar Kürtlerin birbirlerini eleştirmeyi bırakması, iç birliğini sağlaması ve stratejik ittifak ve müttefik tercihlerini iyi niyet ve güvene dayalı değil, Kürt halkının çıkarları doğrultusunda objektif, gerçekçi ve doğru temelde belirlemesine bağlıdır. Bu da verilen sözlere inanmak yerine somut sorunlara somut çözümler uygulanmasına bakarak kararlı, net ve çıkarlara dayalı diyalog, müzakere ve karşılıklılık esasına dayalı adımlar atılmasını gerektirir. 

 

Silahların bırakılması geri dönülmez ilkesel bir tutumdur. Bu şöyle demiş, şu böyle demiş, devlet şunu yapacak bunu edecek gibi sözler hiç önemli değildir. Kürt meselesi silahlı şiddetten kesin ve tartışmasız bir biçimde ayrılmıştır. Şimdi sırada siyasi çözüm yolunun açılması vardır. Bu açık ve seçik bir şekilde gerçekleşmelidir. Kürt halkının özgürlüğü ve hukuki eşitliği yapacaklar, edecekler yan kısaca ‘ceklerle/caklarla’ sağlanamaz. Önemli olan Kürtlerin milli çıkarlar doğrultusunda öz güç, özgüven dolu bir iç-dış siyaset belirlemesi ve bu siyaseti yürütmesidir. Gerisi çorap söküğü gibi gelir. 

 

Rojava’da da olması gereken ve an itibariyle Fransa’daki konferansla yaşanan tamda budur. Kürtler Kuzey de barış, uzlaşı ve adalet için tek taraflı birçok adım attı. Halk artık bu adımların karşılığında Türkiye’den somut adımlar görmeyi istiyor ve bekliyor. En önemli beklenti de Türkiye’nin Kürtlere karşı içte ve dışta uzlaşma ve barışçıl yaklaşım temelinde bir iç-dış politika geliştirip uygulamasıdır. Türkiye bu konuda henüz kabuğunu kıramamış ve eski Kürt karşıtı iç ve dış politikasını terk etmiş değil. Eski alışkanlıkları Türkiye’yi paçasından tutup geri çekiyor. 

 

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin DSG’ye yönelik açıklamaları bu duruma en çarpıcı örnektir. Suriye’de Kürtlerin öz yönetimi ve öz savunmalarıyla yeni Suriye devleti içerisinde ademi merkeziyetçi bir devlet yapısına kurumsal olarak entegre olma çabasını Türkiye’ye tehdit olarak değerlendirerek dağıtmak istemeleri akla ziyan bir siyaset ve gerçek dışıdır. Colani gibi bir terörist Suriye’de Devlet Başkanı oluyor. Türkiye bunu kucaklıyor. “Kardeşim” dediği Kürtlerin Suriye’de en ufak bir kurumsal ve toplumsal hak elde etmesini kabul etmeyerek savaş sebebi sayıyor. Bu nasıl bir kardeşlik. Bu tutum Kuzey ve Rojava başta olmak üzere tüm Kürtleri Türkiye’nin niyetini sorulamaya itmekten başka neye yarıyor. Oysa Kürtler Kürt halk lideri Öcalan’ın 28 Şubat açıklamasıyla tavrını Türkiye’den yana çok açık ve çok net bir biçimde ortaya koymuştu. Bu tavır hala da devam ediyor.

 

Kürt Özgürlük Hareketi, 12. Kongresinde de Türkiye’den yana bu tavır ve irade açığa çıkmış, resmileşmiş ise Türkiye neden hala Suriye’de Kürtlere karşı. Oysa Kürtler artık Türkiye’ye düşman değil. Peki, Türkiye neden hala Rojava’ya düşmanlık siyaseti güdüyor. Kürt Özgürlük Hareketi buna karşı silah dışında siyasi stratejisini, ittifak ve müttefik ilişkisini değiştirmeye zorlanıyor. Türkiye bunu biliyorsa ve buna rağmen bu tavrı sergiliyorsa, bunun anlamı ya iç kamuoyuna yönelik açıklamalar yapıyor. Yada Rojava’ya yönelik gizli ajandasını uygulamaya dönük hazırlıkları var. Eğer durum buysa, Türkiye, ABD Başkanı Trump’tan onay almalı. Böyle bir onay imkânsız olmasa da bu konjoktür ve dengelerde çok zor görünüyor. Bu tavır pratikleşirse Türkiye’nin çıkarına değil ve sorunu çözmekten uzaktır. Kürtlere düşen tekrar direnmek ve belki de bu savaşın sonunda Şam’da yönetimi de ele geçirmektir. Bazen hayır gibi gözüken işlerde şer, Şer gibi gözüken işlerde hayır vardır, ilkesi burada geçerli ve yürürlüktedir. 

 

Türkiye, Suriye’de ya Kürtleri kabul edecek. Başka şansı yok. Olması gereken ve Türkiye’nin çıkarlarına olan da budur. Fransa da atı alan köprüyü geçti. Gönül Türkiye’nin Colani ile Mazlum Abdi’yi Ankara’da Ademi Merkeziyetçi bir Suriye’de tüm Suriyeli tarafların yer aldığı ortak bir hükümet kurmada uzlaştırması ve SDG’nin Suriye’nin ikinci ordusu adıyla resmi Suriye Ordusunun parçası haline getirilmesini sağlanmasında garantör devletlerden biri olmasından yanaydı. Bu olmadı. ABD ve Fransa bunu sağlayacak. Artık Rojava iyi, güvenlik içinde ve müreffeh olursa, Türkiye de Suriye’deki bu güvenlikli durumunu kabul ederek herkes gibi iyi olacak. 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir