Kürtler tüm alan ve parçalarda politikada esneyebildikleri kadar esniyorlar. Dünya, bölge, Kürdistan, Türkiye, Suriye, İran ve Irak’ta yaşanan gelişmeler kadar dönemin dili ve eylemi gereği, Kürt Özgürlük Hareketi her alanda çok esnek bir politik-strateji izliyor. Hiçbir dönem olmadığı kadar bu dönem ilkeleler esnetiliyor, çözümden yana birçok pratik pozitif adımlar atılıyor. En temel, en değişmez denen silahlı şiddet ve PKK’nin varlığı fesih kararıyla sona eriyor. Entegrasyon dahil Kürt kamuoyu ve siyasetinde ilk kez kullanılan kavramlarla Kürtler, Türkiye’ye entegre olmaya, doğacak yeni demokratik topluma Kürt cephesinden uyum sağlama amaçlı çok illeri adımlar atılıyor. Tek taraflı büyük fedakârlıklar sergileniyor. Kürt tarafında olmaz denen her şey sırf samimi bir barış ve çözüm gerçekleşsin, Türkiye içerisinde eşit, demokratik bir hukuk devleti olsun, Rojava’da Kürtleri farklılıkları ve kazanımlarıyla kabul etsin ve tanısın diye oluyor. Tüm bu olup bitenler zorunlu değil gönüllü yapılıyor. Kürtler yaşanan bu süreci ciddiye alıyor çok ciddi ve umutlu yaklaşıyor.
Türk Devleti ve Hükümeti’nin başından bu yana sürece gönülsüz ve zorlanarak ‘terörsüz Türkiye’ nakaratını tekrarlayarak bir adım ileri iki adım geri halinde yol alıyor. Süreç, Kürtler tarafından atılan çok cesur, olumlu adımlarla tek kanatlı havalanıp ilerledikçe dahi değişmiyor. Türkiye sözden eyleme geçememiş bir şekilde yerinde sayıyor. Hep bir beklenti ve umut yaratma stratejisi izleniyor. TBMM’nde kurulan ve Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un ilk toplantısında başkanlık ettiği ‘Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’ anlaşılan sadece PKK’nin silah bırakması amaçlı bazı ceza hukukunun esnetilmesi gibi teknik meseleleri müzakere edecek. Kürtlerin hukuki eşitliğini, temel bireysel ve toplumsal haklarına kalıcı çözüm getirmek amaçlı müzakere yürütmeyecek. Komisyonun bu işlevine baktığımızda Kürt Meselesini silah ve şiddetten arındırma amaçlı kuruluşu olumlu fakat Kürt Meselesini çözmede yetkisizliği sorunludur.
Yine Devlet’in yürütülen sürece rağmen Rojava karşıtlığı. HTŞ ve Colani’yi Rojava’yı statüsüz bırakmaya ve hatta Rojava’ya saldırmaya yönlendirmesi Uluslararası ve bölgesel krizler yaratıyor. Bu tavır Suriye’yi kilitlemiş ve yeni bir iç savaşın eşiğine getirip bırakmış durumdadır. Bu durumun Türkiye lehine ve Türkiye’nin istediği gibi aşılması mümkün değildir. Paris konferansı bu kilidi açacak bir toplantı olacak umudu taşımaktadır. Bu toplantıda Fransa, ABD, Şam ve Qamışlı’nın yer alacak olması çözümü sağlayacaktır beklentisi yaratmıştır.
Rojava yönetimi bu toplantıda uluslararası toplum, siyasal-strateji ve diplomaside rüştünü ispatlayacaktır. Rojava’nın özerk yönetimi ve güvenliğinin Suriye’nin yeni yönetimince tanınması anayasal ve yasal güvence altına alınması en temel siyasal stratejisi konumundadır. QSD’nin Suriye Ordusuna emir komuta zincirini koruyarak kurumsal entegrasyonunun sağlanması, Rojava Özerk Yönetiminin Suriye Hükümetinin içinde yer alması ve Kürtlerin tüm haklarının anayasal güvence altına alınması en temel maddelerdir. Yine Suriye’deki tüm etnik ve dini azınlıkların Aleviler, Dürziler, Hristiyanlar gibi bütün farklılıkların korunması ile haklarının tanınması olmazsa olmazdır. Bunu sağlayacak bir Suriye idari ve yönetim şekli ya Federasyon-Özerklik veya yerinden yönetim şekli olan ademi merkeziyetçi bir devlet yapısı Suriye’yi gevşek bir şekilde bir arada tutabilir.
Üniter ve merkezi bir Suriye istemek ise Suriye’yi en az beş altı parçaya böler. Hiç kimse artık eski Baas rejimi benzeri bir diktatörlük ile yönetilmeyi kabul etmez. Suriye zorla Şeriat ile yönetilen merkezi bir devlet olamaz. Suriye’de herkes buna göre hesabını yapmalıdır. Mevcut geçici Suriye yönetiminin bu haliyle Suriye de bir geleceği yoktur ve olamaz. Yeni Suriye ya çok etnisiteli ve çok dilli, çok inançlı ve çok mezhepli farklılıkların bir arada özgürce yaşadığı bir Suriye olacak ya da bölünecek. Şu an güçlü olan ikinci şıktır. Birlikte özgür yaşam denenir ve başarılamazsa ayrılık kaçınılmazdır. Çünkü beş benzemezin zorla bir araya getirilmesi ve entegrasyonu mümkün değil. Küresel ve bölgesel büyük güçler de parçalı bir Suriye’yi istiyor. Süreç bu yönlü ilerliyor. Bir daha Suriye’de üniter devlet sistemiyle yönetilemez.