Güncel HaberlerMakaleler

ALİ CANDAN: TÜRKİYE, BÖLGESEL İLİŞKİLERE KÜRTLERİ DAHİL EDEREK YENİDEN KURMALI


Fokurdayan ama aktif bir biçimde harekete geçmeyen bir yanardağın tüm buhar kanalları sıkıca tıkanır ve kapatılırsa, o yanardağ içerde büyük bir baskıya maruz kalır. Büyük baskı büyük patlamayı doğurur. Fizikte olduğu gibi sosyolojide de bu kural geçerlidir. Toplumdaki tüm nefes boruları ve havalandırma kanalları kapatılır. Toplum üzerinde mütemadiyen büyük bir baskı uygulanırsa, toplumda kaçınılmaz biçimde büyük bir patlama yaşanır. Kürt halkının yüz yıldır ne kadar büyük bir baskı altında olduğunu, toplumsal sinir uçlarının ne kadar gerildiğini ne kadar hassas ve kırılgan bir konuma geldiğini artık sağır Sultan bile biliyor.

Türkiye’nin kırılgan sosyolojik fay hatları, toplumsal sinir uçları tam bir asırdır Kürtlerdir. Türkiye, Kürtlere ne içerde ne de dışarda en ufak bir hak, hukuk, adalet, eşitlik ve özgürlük reva görmüyor. Kürtlerin öz yönetim, öz savunma ve statü elde etmesini zinhar kabul etmiyor. Güney Kürdistan Federe devletinin oluşumunu kendi açısından bir hata olarak görüyor. Bir daha asla ve katiyen böyle bir hatanın yaşanmasına izin vermeyeceğini açıkça belirtiyor. Türk halkı da her gün dışlayan, hedef gösteren ırkçı politika ve söylemleri sonucu, Kürt karşıtı konumuna getirildi. Küürtlere tarlada, sokakta kısaca her yerde saldıran ırkçı ve faşist zihniyet Türk halkına hâkim kılındı ve bu saldırılar cezasız kalıyor. Bu noktaya son yüzyıldaki baskı düzeyinin buhar kanallarının tümünü tıkayacak dereceye varması, baskının içten dışa Güney’e, Rojava’ya ve Rojhılat’a kayarak en yüksek seviyeye ulaşmış olması, son kırk bir yıllık savaş ile toplumsal gerilimin, toplumsal sinir uçlarının tetiklenmesinin en son raddeye kadar vardırılması yaşandı.

Türkiye’de Kürtlere yaşatılanlar her ne kadar inkâr edilse ve gizlenmeye çalışılsa da bu durum gözle görülüyor. Suriye iç savaşında Kürtlere İŞİD eliyle uygulanan vahşet ve barbarlık biliniyor. Kürt halkı yüz yıldır hep öldürüldü, baskı ve zulüm gördü. Özellikle Suriye’de son on iki on üç yılda, İŞİD adlı yaratıklar ve çeteler eliyle her gün her türlü insanlık dışı yöntemle açık açık bağıra-çağıra sevinç naraları atılarak Kürtler öldürüldü, talan edildi ve malları yağmalandı. 

Şimdi de Türkiye Rojava’ya ya İŞİD-HTŞ’ye entegre ol veya seni zorla entegre edeceğim diyor. İŞID-HTŞ eline fırsat geçerse Kürtleri her türlü yöntemle ve canavarca duygularla öldüreceklerini söylüyorlar. Türkiye ise, her gün Suriye’deki Kürt halkını en üst perdeden tehdit ediyor. “Kürtlerin statü kazanmasına Ademi merkeziyetçi bir özerk yönetim olmalarına izin vermeyeceğiz” deniliyor. Türkiye, İsrail ile kanlı bıçaklı olduğu haldeb sırf Kürtler, Suriye de özerklik elde etmesin, bir nebze rahat nefes alamasın diye, İsrail’le her türlü taviz karşılığında anlaşmaya dahi hazır. Ama Kürtlerle ne Suriye’de ne Türkiye’de bir anlaşmaya ve barışa yanaşmıyor. “ÎŞİD-HTŞ ile entegre olun. Silahlarınızı onlara teslim edin. Lideriniz böyle istedi” diyorlar. 

Kürtler bunu görmüyor mu? Kürtler aptal mı, ahmak mı, apolitik mi? Türkiye, Kürt karşıtlığı temelinde kör bir düşmanlık, öfke, nefret ve kinle Kürde yöneldikçe, Kürtler daha bir siyasal anlamda gelişiyor, güçleniyor, topraklarını ve resmi statü elde ediyorlar. Dünya lideri olan büyük devletlerden dostlar ediniyorlar. Ortadoğu’da yeni doğan eksene kayıyorlar. Oysa Kürde dost olacak en yakın devlet Türk devleti ve Türk halkı olmalıydı. Kürdün hak hukuk eşitlik, adalet ve resmi statü kazanması genişlemesi, büyümesi akıllı bir Türk için Türkün kazanımlarıdır. Türklerin genişlemesi, güçlenmesi ve kazanımı ise; akıllı bir Kürt için Kürdün kazanımıdır. Bu bin yıllık kader ortaklığının gereğidir.

Kürde o kadar yanlış politikalar uygulanıyor ki, Kürtler adeta diken üzerinde yaşıyor. Tüm Kürtler Rojava ne olacak kaygı ve hassasiyeti içinde. İşte giderek Kürt toplumuna hâkim olan bu psikoloji ve ruh hali budur. Bu ruh halinden çıkış kapısı açılmazsa, işte o zaman çok tehlikeli sonuçlar doğar. Kürt ya da Türk kapanı kurulur; Kürdü Türk’e Türkü Kürde kırdırırlar. Türkiye’yi Rojava’ya Suriye iç savaşının içine, bataklığa çeker. Orada kıstırır bölüp parçalarlar. Kürtleri ve Türkleri bugünün en az elli yıl gerisine postalarlar.

Bu Suriye iç savaş provasından ve Türkiye iç savaş hazırlığı eşiğinden kurtuluş için tek bir yol var. Türkiye ve Suriye’de fokurdayan yanardağın buhar kapaklarını açmak. Türkiye ve Suriye’de toplumsal nefes borularını harekete geçirmek. Kürt, Türk, Arap halkı, Alevi, Sünni, Dürzi, Hristiyan vd. Azınlıklar arasında gelişmiş, birikmiş o korkunç fay hatlarındaki yıkıcı enerjinin kontrolsüz salınımına gidecek tüm yolları kapatmak gerekiyor. 

 Çok acil bir şekilde Türkiye’de Kürt sorununun gerçekçi, kalıcı, adil, köklü bir çözümüyle ve bu çözümün Suriye’ye ademi merkeziyetçi yönetime geçilmesiyle mümkündür. Unutulmamalı ki, toplumsal sorunların nicel birikim, nitel dönüşüm halleri, aşamaları vardır. Bu haller ve aşamalar nerede, ne zaman başlar ve nasıl bir seyir izler. Nasıl gerçekleşir hiç kimse tarafından bilinmez. O başlangıç bir andır. Tıpkı bir deprem, bir tsunami gibi gelir vurur. Ya da tıpkı bir volkan gibi patlar. Sosyal gelişmeler helozonvari bir yükseliş seyreder. Toplumsal gelişim yasaları, toplumsal gelişim kanunları da, tıpkı doğanın kanunları gibidir. Toplumda doğa gibi yaşayan canlı bir organizmadır. Daraldığı anlarda ve yerlerde büyük sıçramalar yaratır ve büyük patlamalar yaşar. O nedenle Türkiye toplumsal ve bölgesel düzeyde tıkaç rolü oynamaktan çıkıp bölgesel nefes borularının  bir an evvel açılmasına liderlik yapmalıdır. O  zaman Ankara, kazanır. Ancak bugünkü politika ve stratejide ısrar ederse çözülme kaçınılmaz olur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir