Güncel HaberlerMakaleler

DR.MUSTAFA PEKÖZ: İSRAİL’İN KATAR’A SALDIRISI ORTADOĞU’YU NASIL ETKİLER


İsrail, Katar’ın Başkenti Doha’da Hamas liderlerinin bulunduğu bir binaya hava saldırısı düzenledi. Bu saldırıda Hamas liderlerinden kaç kişinin öldüğünün bölgesel ilişkiler bakımından bir önemi yok ancak bölgenin nasıl şekilleneceğine dair çok ciddi mesajlar içeriyor. Nasıl ki. 7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e yaptığı saldırı bölgede yeni bir dönemin başlangıcını oluşturmuşsa aynı şekilde İsrail’in Doha saldırısı da bölge için farklı boyutlarda yeni bir dönemi işaret ediyor. Bir bakıma askeri ve politik stratejileri etkileyecek yeni bir sürecin başlangıcı olarak değerlendirebiliriz.

Hamas Saldırısı Sonrasında İsrail’in Bölgede Artan Askeri Gücü

Hamas saldırısı sonrasında Ortadoğu’nun askeri politik dengeleri önemli ölçüde ve hızlı bir şekilde değişmeye başladı. Hiç şüphesiz ki Ortadoğu’daki denklemin değişmesi Hamas’ın saldırmasından kaynaklanmıyor ancak küresel güçler tarafından belirlenen stratejinin çok daha güçlü bir şekilde devreye konulmasının bir gerekçesi oldu.

İsrail’in Hamas’a yönelik başlattığı askeri ve politik tasfiye önemli ölçüde başarılı oldu denebilir. Ne Filistin’de ne de bölgede denklemin içerisinde en küçük bir şekilde yeri almayacak ve tersine tasfiyesi kesinleşen bir Hamas gerçeği ile karşı karşıyayız. Ancak İsrail, Hamas, İslami Cihat, Hizbullah ve Haşti Şabi gibi örgütler askeri ve politik olarak ne kadar zayıflatılırlarsa zayıflatılsın, bölgedeki askeri ve politik değişimin gerekçesi olarak daha uzun bir süre gündem de tutulacaklardır.  

İsrail Suriye’de mutlak güç olmak istiyor

Esad rejimin devrilmesinden bu yana İsrail, Suriye’de özellikle hava sahasını mutlak bir şekilde kontrol ederek kendine geniş bir askeri saldırı alanı yaratmak istiyor. Bunun için hem HTŞ’ye karşı askeri operasyonlar yaparak çok net mesajlar veriyor hem de Suriye’de merkezi bir otoritenin oluşumuna kesinlikle karşı çıkıyor. İslamcı bir gücün Suriye’de konumlanmasını, İsrail’in stratejik çıkarları bakımdan ciddi bir tehlike olarak görüyor Bu nedenle Adem’in Merkeziyetçiliğe dayanan çoklu bir yönetim sistemin kurulmasından ısrar ediyor. ABD’nin ve Avrupa Birliği’nin önemli ölçüde ikna edildiği söylenebilir.

 İsrail’in Suriye stratejisi; öncelikli olarak Golan tepkilerin tamamının ilhak etmek ve İsrail’e katılmasını garanti altına almak. Şam’ın 14 km’ye yakın bir alanı insandan arındırılmış ‘güvenlikli bölge’ haline getirerek kontrol etmeyi planlıyor. Ayrıca İsrail’in Suveyda’da Dürzilerin Özerklik ve hatta bağımsızlık ilanını aktif olarak destekleyerek koşullar oluşturulduğunda bu bölgenin ‘özerk statülü’ bir şekilde İsrail’e katılmasını sağlayan bir planı devreye koydu. İsrail aynı şekilde Kuzeydoğu Suriye’nin ‘özerk’ bir bölge olmasını destekliyor. Böylelikle Kürtlerin bölgesel denklem içinde güç olmasına bir olanak yaratmak istiyor. Bu nedenle Kuzeydoğu Suriye’nin ordusu olan fiilen bağımsız bir bölge olması için ABD’ye baskı yapıyor.

Tüm bunlara uygun bir strateji izlerken Körfez ülkelerinin Suriye’deki konumlanmasının İsrail’in strateji çıkarlarına ters düşmemesi uyarısını yapıyor ve yapmaya devam edecek. Bu bakımdan Katar’daki Hamas liderlerinin hedef alınmasının bir yönü de Katar ve Suudi Arabistan’ın Suriye politikasına ilişkin yapılan bir uyarıdır.

 Katar/Daho Sana Saldırdım, Türkiye/Ankara Sen Anla Mesajı

İsrail, Katar’a saldırdığında benzer bir mesajın dolaylı olarak Türkiye’ye verildiği tartışılmaya başlandı. Çünkü Hamas liderlerine ev sahipliği yapan iki devlet: Katar ve Türkiye’dir. Hamas yöneticilerin uzun bir süredir Ankara ve İstanbul’da kaldıkları siyasi ve ekonomik faaliyetlerini burada yönettikleri/örgütledikleri biliniyor. AK Parti iktidarının da Hamas’a duyduğu ideolojik ve politik yakınlık nedeniyle liderlerini korumaya aldığı uluslararası kamuoyu tarafından bilinen bir durum. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çok net açıklamalarla Hamas’ı ‘Anadolu’yu koruyan, İsrail’in bize saldırısını önlemeye çalışan Kuvayı Milliye’ bir güç olarak görüp mutlak desteği sunması önemli bir mesajdı. Hiçbir Arap ülkesinden  Hamas’ı dolaylı olarak dahi destekleyen açıklamaları olmazken, Ankara’nın bu tarzdaki çok net açıklamaları İsrail bakımından önemli bir sorun olarak görüldü. 

Netanyahu’nun Katar’a yapılan hava saldırısından sonra ‘Hamas liderleri nerede varsa onları izleyeceğiz, oraya operasyon yapacağız ve yok edeceğiz’ tarzındaki açıklamasıyla Türkiye’nin de hedeflendiği yorumlarına yol açtı. İsrail’in Ankara ve İstanbul’da Hamas yöneticilerini fiziken ortadan kaldırmak için olası bir hava saldırısının son derece güç olduğunu söylemeliyiz. Burada iki hususa dikkat çekmekten yarar var: Birincisi İsrail, Suriye üzerinden Türkiye ile dolaylı bir savaş halindedir. Ankara’nın Suriye’ye yerleşmesine hiçbir şekilde izin vermiyor ve Türkiye’nin askeri olarak gerçekleştirmeye çalıştığı bütün girişimlere karşı operasyonlar yaparak etkisiz kalıyor. İsrail’in son 2 aydır Suriye’de yaptığı operasyonların merkezinde doğrudan Türkiye’nin askeri faaliyetleri olduğu bizzat İsrail askeri güçleri tarafından açıklandı.

Bundan dolaylı savaşın Türkiye’deki Hamas yöneticilerinin tasfiyesi için  İsrail’in hava kuvvetlerinin yapacak bir saldırıyla doğrudan bir çatışmaya dönüştürülmesi toptan ret edilmemekle birlikte son derece zor bir hamle olacağını ve böyle bir adımın çatışmanın boyutlarını genişleteceği söylenebilir. İkincisi İsrail Suriyeli Türkiye’deki Hamas yöneticilerinin fiziki  tasfiyesini suikastlar biçiminde gerçekleştirmesi çok daha yüksek bir olasılıktır. Bu yönlü bir kısım girişimlerin olduğu ve hatta MİT’in yaptığı operasyonlarla bunları boşa çıkartıldığı belirtiliyor.

İsrail’in Suriye merkezli geliştirdiği agresif askeri stratejiye Katar’ı da katarak alanı genişletmesi, bölgesel denklemde oynamak istediği role dair verilen güçlü bir mesajdır. Bu mesajın aynı zamanda Türkiye’ye verildiği, öncelikle Suriye’de denklemin dışında kalması gerektiğine dair ciddi uyarılar içeriyor. İsrail-Türkiye ilişkilerinin geleceğinin belirleneceği yer Suriye olacağı çok açıktır.

Ankara’da kamuoyuna yapılan açıklamaları bir kenara bırakırsak, İsrail ile askeri olarak karşı karşıya gelmek istemediği çok açıktır. Suriye’de mesele İsrail ile askeri bir çatışmayı göze almasının ötesinde Washington, Londra ve Brüksel ile olan ilişkilerde ciddi sorunların gündeme gelmesi kaçınılmazdır. AK Parti, bugünkü denklem içerisinde özellikle Washington ile karşı karşıya gelmek istemez. Bu nedenle yakın gelecekte Katar’daki Hamas liderlerinin Türkiye’ye gönderilmesine dair bir girişimin söz konusu olmayacağı gibi  Türkiye’deki liderlerin başka ülkelere gönderilmesi için aşamalı olarak bazı adımlar atacaktır.  

İsrail, Katar’ı vururken hangi silah sistemini kullandı

Bu soruya verilecek doğru cevap bölgede askeri hakimiyetin kimden olacağına dair daha objektif ve gerçekçi bir değerlendirmeler yapabilmemizi sağlar.

Dünyanın en modern silahları Katar, Suudi Arabistan ve Bileşik Arap Emirlikleri’nde bulunuyor. F-15, F-17, F-35, Rafel uçakları ve gelişmiş radar sistemlerine sahipler.  Buna rağmen İsrail savaş uçakları bütün savunma sistemlerini aşarak Katar’ı nasıl vurdu sorusu belki de en çok konuşan hususlardan bir tanesidir? Burada en önemli ayrıntının şu olduğu söyleniyor: İsrail’in kullandığı F-15, F-16, F-35 gibi bütün savaş uçaklarının yazılım programları ve teknik donanımları doğrudan kendi şirketleri tarafından üretilmekte ve monte edilmektedir. Bu nedenle savaş teknolojisi bakımda dünyanın önden gelen birkaç ülkesinden biri olan İsrail’in savaş uçakları bölge ülkelerin radarlarına yakalanmasının pek mümkün olmadığı belirtiliyor.  Bunun en somut örneklerinden bir tanesi, 200 uçakla İran’a yönelik yapılan operasyonda hiçbir İsrail uçağın düşmemiş olmasıdır. İkinci husus bölge ülkelerinin elinde bulunan savaş uçaklarının yazılım programlarının tamamını üretici firmalara ait olup ve bu nedenle uçakların menşei bulunan ülkeler tarafından kontrol altına alınabileceği belirtiliyor. Hatırlanırsa Saddam ve Kaddafi hiçbir savaş uçağını kullanamamıştı.

Türkiye’nin hava savunma sistemi ve savaş teknolojisi bakımından İsrail’in çok gerisinde kaldığı belirtilmektedir. ABD’den sonra Katar’da en fazla askeri güç bulunduran ülke Türkiye’dir. Katar’daki askeri üste hem F-16 savaş uçakları hem de geliştirilmiş hava savunma sistemleri ve radarlar bulunduruyor. Buna rağmen İsrail savaş uçaklarının tespit edilememesi ne anlama geliyor: Ya Ankara’nın elindeki hava savunma sistemi, İsrail’in F-35 savaş uçaklarını görecek kadar güçlü ve etkili değil ya da gördüğü halde müdahalede bulunamadı.

ABD, Neden İsrail’e Müdahale Etmedi

 

Özellikle Katar tarafından yapılan açıklamalar dikkate alındığında; ‘Trump’ın olaydan 10 dakika sonra Katar Emirini arayarak olay nedeniyle üzüntülerini bildirdiğini ve İsrail saldırısını onaylamadığını’ açıklamış.  Mesele bu saldırıya kınaması değil. ABD saldırıyı neden engellemedi. İsrail’in böyle bir saldırıyı yapacağını önceden Beyaz Saray’a ama özellikle Pentagon’a bilgi verdiği herkesin bilebileceği bir durum. Hem Tel Aviv’i durdurmuyor hem de Katar’a saldırıdan 10 dakika sonra haber veriyor.

Dikkat çeken diğer bir önemli nokta ABD’nin Ortadoğu’daki en büyük askeri üssü Katar’da bulunuyor. Bu üstte ABD’nin F-52 bombardıman uçaklarından F-35’lere ve Patriott Savunma sistemlerine kadar her türlü modern silah bulunmaktadır. 24 saat aktif olan hava savunma sistemleri sadece Katar hava sahasını değil, Suudi Arabistan dahil körfezin tamamını kontrol ediyor.  Yani havada bulunun her türlü cisim ABD, radarları tarafından anından tespit edilebiliyor. Buna rağmen İsrail uçaklarının Suudi Arabistan üzerinden yaklaşık 2500 kilometre yol alarak Katar’ı vurmasında, ABD’nin önceden bilgi sahibi olduğunu çok net ortaya koymaktadır. Hatta ABD ve İngiltere’ye ait yakıt tankerlerinin Katar ve S. Arabistan üzerinden İsrail savaş uçaklarına yakıt nakli yaptıkları ve bunların da Katar’daki üstlerden kalktıkları belirtiliyor.  Yani ABD ve İngiltere’nin saldırıdan önce bilgi sahibi olduklarına dair önemli veriler bulunuyor. Yani Tel Aviv-Washington ya da Trump-Netanyahu ilişkisi dikkate alındığında Tel Aviv’in Pentagon’u ve Beyaz Saray’ı önceden bilgilendirdiğini söyleyebiliriz.

Bu saldırı aynı zamanda Washington’un Körfez ülkelerini nereye kadar koruyabileceğinin sınırlarını belirliyor. Körfez Bölgesi, İran Rusya, Çin gibi ülkelerin saldırılarına karşı korunabilir ama İsrail olursa bunun bir güvencesi ve sorumluluğu olamaz. Bu durum aynı zamanda Körfez ülkelerinin İsrail’in güvenliğine ve bölgesel stratejisine tabi olmaları gerektiğine dair bir işaret olarak okunabilir.

Körfez Ve Arap ülkeleri Toplanıyor

Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman el-Sani, İsrail saldırısından sonra yaptığı açıklamada; ‘Körfez ve Arap dünyasının İsrail’e karşı ortak politik tutum alacağını ancak bunun askeri bir tutum olmayacağını ve  Barış görüşmelerine devam edileceğini” belirtti. Başbakan El-Sani, Cuma günü Washington’a yapacağı ziyarette  Başkan Donald Trump ile görüşeceği ve toplantıya Başkan Yardımcısı JD Vance, Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve özel temsilci Steve Witkoff’un da katılacağı belirtildi. Bu görüşme, Katar’ın politik tutumu ve İsrail’in bundan sonraki yönelimleri bakımından önemli bir mesaj içereceği çok açık. Trump, bu görüşmede hem üzüntüsünü belirtecek hem de İsrail’in bundan sonra bu tür saldırılardan kaçınacağına dair bir mesaj verecek. Böylelikle ortamı sakinleştirmiş olacak.

Körfez’de yeni güvenlik stratejisi oluşur mu?

İsrail saldırısının Körfez-Arap dünyasında yeni ve ortak bir güvenlik stratejisi oluşturur mu? Bu sorunun cevabı hiç şüphesiz ki önemli. En azından Körfez ülkeleri arasında ortak bir savunma doktrini oluşturması için önemli bir gerekçe olacak. Bu yönelimin aynı zamanda Körfez ülkelerinin Avrupa Birliği benzeri yeni bir oluşma doğru adım atıp atmamaları da tartışmaya açılacak. Körfez ülkelerinin ekonomik, politik ve askeri birliğini belirleyecek güç Suudi Arabistan’dır.

Ankara, İsrail’in Katar’a saldırısını gerekçe göstererek bölgede askeri ve politik etkinliğini arttırmak istese de bunun Arap/Körfez dünyasında ciddi bir karşılığının olmayacağını söyleyebiliriz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir