Öcalan’ın yapmış olduğu çağrının çok yönlü okunması ve analiz edilmesi gerektiği açıktır. Doğru yorumlar bizi doğru sonuçlara götürür. Bu nedenle Öcalan’ın kısa ama her satırı içerisinde mesajlar taşıyan açıklamasının ne anlama geldiğini doğru okumak gerektiğini düşünüyorum.
Heyetin genişletilmesi
Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan’dan oluşan iki kişilik heyet bir anda 7 kişiye çıkartıldı. Neden buna ihtiyaç duyulduğu hiç şüphesiz önemlidir. PKK’nin Kandil’deki liderlerinden arka karıya gelen açıklamalar dikkat çekiyordu. Duran Kalkan “Hiç kimse Önder Apo’nun adına konuşamaz, onun sözcüsü olamaz. Kimse Önder Apo’yu temsil edemez..” demişti. Kalkan bu açıklamasıyla Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’in Öcalan’ı temsilen herhangi bir açıklama yapmalarının önünü kesmişti. Belli ki gerek devlet gerekse Dem Parti ve Öcalan, bu soruna bir çözüm bulmak amacıyla heyetin kapsamının genişletilmesine karar vermişler. Heyetin bileşenleri dikkate alındığında temsiliyet sorunun çözüldüğü ve PKK’nin de bunu kabul ettiği anlaşılıyor.. PKK’nin ikinci itirazı da KCK Eşbaşkanı Besey Hozat üzerinden geldi. Hozat, “Önder Apo’nun videolu görüntüsü olmadan hiçbir açıklamayı kabul etmeyeceklerini” beyan etmişti. Devletin Öcalan’ın videolu açıklamasına onay vermeyeceğini bir çok kez belirtmiştim. Bu krizin aşılma formülü heyetin temsiliyet gücüdür. Heyette DEM Parti Eş Başkanlarının yer almış olması, Kürt toplumunun iradesini temsil etme, Ahmet Türk’ün yer alması kayyum politikalarına karşı bir meşruiyeti, Öcalan’ın birisi aynı zamanda milletvekili olan iki avukatının heyette eyer alması sorunun hukuki boyutunu ve Öcalan’la birlikte İmralı’da yatan 3 PKK’linin de fiilen heyette yer almış olması ise Öcalan ile onlar arasındaki görüş birliğini göstermesi bakımından bir mesaj içeriyor. Böylelikle PKK’nin temsiliyet kaygısı ve videolu açıklama talebiyle ile ilgili mesele bu şekilde çözülmüş oldu. Ayrıca kamuoyuna yönelik yayınlanmasa da PKK’ya gönderilmek üzere bir videonun çekildiği anlaşılmaktadır.
Öcalan’ın mesajı nasıl okunmalıdır?
Birincisi, Öcalan PKK’nin ortaya çıkışının tarihsel politik ve toplumsal koşullarını açıklıyor ve üzerinde yükseldiği ideolojik ve politik zemini değerlendiriyor.
İkincisi, PKK’nin bu düzeyde bir güç olmasının gerekçelerini sıralarken devletin bugüne kadar izlediği anti demokratik, inkarcı ve asimilasyon politikalarına vurgu yapıyor
Üçüncüsü, PKK’nin bugüne kadar gerçekleşmiş olan Kürt isyanları içerisinde en gelişmiş ve en donanımlı şiddetli esas alan bir politik hareket olduğunu söylüyor.
Dördüncüsü, PKK’nin devletin tasfiye politikalarına karşı verdiği mücadelede muazzam bir güç oluşturmasına rağmen kendisine değiştirip dönüştüremediğini belirtiyor.
Beşincisi, 200 yıllık kapitalist modernitenin ulus devlet modelinin esasen başarısız olduğunu PKK’nin de buna karşı alternatif model ortaya koyamadığını dolaylı olarak ifade ediyor.
Altıncısı, Öcalan, kapitalist moderniteye karşı geliştirdiği ‘Demokratik Ulus Demokratik Devlet’ hatta federasyon ve özerklik gibi modelleri de terk ettiğine dair bazı mesajlar veriyor. Bunların yerine toplumun demokratikleştirilmesinin ön plana çıkartılması gerektiğine dair bir bazı vurgulardan söz edebiliriz.
Yedincisi, Öcalan yaptığı tüm değerlendirmelere paralel olarak PKK’nin kendisini tekrara düşüren ve yenileyemeyen bir harekete dönüştüğünü ifade ederek PKK’ye silahlı mücadeleyi bırakması ve kendisini feshetmesi önerisini sunuyor.
Burada belki en çok tartışılacak nokta “PKK’nın silahlı mücadeleyi bırakıp kendini feshetmesi” talebidir. Bunun kavramsal olarak doğru okunması hiç şüphesiz ki önemlidir. Öcalan’ın hem yeğeni ve Dem Parti Urfa milletvekili Ömer Öcalan ile yaptığı görüşmede hem de Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan’dan oluşan iki kişilik heyetle yaptığı 2 görüşmede de görüşlerine dair çok somut bir çerçevede sunmuştu: Kürt sorununun demokratik siyaset zemininde çözümüne dikkat çeken Öcalan, çözüm adresi olarak da parlamentoyu göstermişti. Aynı şekilde politik ve hukuki zemin oluşturulduğunda sorunu çözümünde kudret sahibi olduğunu belirtmiş ve PKK’nin silahlı mücadeleye başlamasının nedenleri ortadan kaldırıldığında sorunun temelden çözüleceğini vurgulamıştı. Son açıklamasına bakıldığında da Öcalan’ın esasen bu görüşünü koruduğunu ve bu tutumda ısrar ettiğini söyleyebiliriz.
Bu bakımdan Öcalan, PKK’nin silah bırakmasının temel koşul olarak hukuki ve politik çözümlerin gündeme gerilmesine ilişkin temel yaklaşımını da koruyor. Bu bakımdan ‘PKK’nin tasfiyesi’ kavramı çok yönlü analiz edilebilir.
Öcalan’ın PKK’nin tasfiye edilmesi ve örgütsel varlığın bütünüyle sonlandırılması çağrısına paralel olarak bir tür yeniden yapılandırmaya da karşı çıktığını düşünmüyorum.
Sonuçta PKK’nin devasa bir güç olduğu dikkate alındığında bunların rastgele ‘tasfiye edilmesi’ mümkün olmayacaktır ve bu çağrı da “herkes kendi başının çaresine baksın” gibi bir kaba yaklaşımı içermediği çok açıktır. 2002 yılında PKK feshedilerek yerine KADEK kurulmuştu. Bu nedenle Öcalan’ın PKK’nın tasfiyesini vurgularken bu vurguyu PKK’nın binlerce kadrosunun başıboş bırakılması veya onlarca kurumsal yapısının ortadan kaldırılması anlamında kullanmadığını unutmamakta fayda var. Öcalan, PKK’nin bugüne kadar verdiği mücadelenin bir tıkanma noktasına geldiğini artık kendisini yeniden üretemediğini, tekrara düştüğünü ve bürokratlaştığını bu nedenle kendini tasfiye ederek yeni bir yol belirlemesi gerektiğini vurguluyor.
Öcalan’ın sözlü olarak belirttiği mesaj ne anlama geliyor
Sırrı Süreyya Önder’in yazılı açıklamalardan sonra Öcalan’ın isteği üzerine kamuoyuna paylaşılmak üzere söylediği şu cümleler sorunun esasını oluşturuyor, “Şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir.” Öcalan bu açıklamayla başta devlet olmak üzere Türkiye toplumuna açık bir mesaj veriyor ve PKK’nin silahlı mücadeleyi bırakması ve kendisini fesh edebilmesi için hukuki ve politik koşulların oluşturulması gerektiğini hatırlatmış oluyor. Aksi durumda, yani devlet bu konuda somut adımlar atmazsa PKK’nin silahları bırakması ve kendisini fesh etmesi son derece zor görünüyor. Bunun başka bir anlamı: PKK’ye yönelik yaptığı çağrı açıkça şartta bağlanmış durumda. PKK’nin önümüzdeki günlerde bu şartı esas alan bir açıklama yapacağını söyleyebiliriz.
Öcalan neden PKK’ya yönelik yazılı, devlete yönelik sözlü bir açıklama yaptı
Özellikle iktidar, Öcalan ve PKK ile hiçbir pazarlık yapılmadığına dair Türkiye toplumuna çok net mesajlar veriyor. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere iktidar yöneticileri PKK’ye “Ya silah bırakır ve kendini tasfiye eder ya da silahları ile birlikte gömülürler” biçimindeki tehditlerle PKK ile hiçbir uzlaşmanın ve görüşmenin yapılmadığın dair toplumda önemli bir algı oluşturdukları söylenebilir. Bu nedenle devletin yada iktidarın, Öcalan’ın hem PKK’ye yönelik açıklamalarını hem de devlete vereceği mesajların aynı karede olmasını hiçbir şekilde kabul etmediği anlaşılıyor. Bu nedenle devletin sadece PKK’ye yönelik yazılı açıklama yapılması ısrarının ve talebinin Öcalan tarafından kabul edildiği anlaşılıyor. Öcalan bu nedenle sadece PKK’ya yönelik bir yazılı açıklama yaptı. Ancak Öcalan’ın sadece PKK’ya yönelik yapacağı ve içinde silahların bırakılması ve örgütün kendine tasfiye etmesi biçimindeki bir değerlendirmenin ciddi yanlış pozisyonlar doğuracağının farkında olduğu için devlete yönelik çağrıyı da sözlü olarak heyete ileterek anlaşma kararı aldığı anlaşılıyor. Böylelikle Öcalan devletin talebini dikkate alarak PKK’ya yönelik yazılı açıklama yaptı ama aynı şekilde devlete yönelik de sözü bir çağrı yaparak yazılı açıklamanın ön koşulunun sözü açıklamaya bağlı olduğunu da teyit ederek bir tür denge sağlamış oldu.
Öcalan’ın PKK’nin silahlı mücadeleyi bırakması için kongreyi toplama talebi
PKK liderlerinden Murat Karayılan’ın “silahlı mücadele kararının durdurulması veya bırakılması için kongreyi toplamanın bir zorunluluk olduğunu” belirtmişti. Karayılan bunu belirtirken ‘Ne Öcalan’ın ne de Kandil’deki PKK yöneticilerinin tek başına böyle bir karar almayacağını ve dayatmada bulunamayacakları’ mesajını vermiş oldu. Öcalan bu mesajı doğru okuyarak PKK’nın silah bırakma ve kendini feshetme kararı için kongre toplaması çağrısı yaptı. Öcalan böylelikle iktidara yakın olan medyadan yayılan “Bu örgütü ben kurdum. ben tasfiye ederim” biçimde bir açıklama yapacağı iddiasının gerçekçi olmadığı görüldü. Öcalan, PKK’nin Kandil’deki yöneticilerinin bir araya gelerek ‘PKK’yi tasfiye etmesi ve silahlı mücadeleyi bırakma biçiminde bir karar alınması talebinde bulunmadı. Bu iki olası yöntemin de hem anti-demokratik olduğunu biliyor hem de PKK’nin dağılmasına yol açacağını farkındadır. Bu nedenle PKK’nin bütün kurumlarıyla ve kadrolarıyla bu sorunu tartışarak karara bağlanması bir irade birliğinin oluşması bakımından önem arz ediyor. Öcalan, PKK’nin Kongreyi apar-topar toplamasının mümkün olmadığını ve bunun için en az 4-5 aylık makul bir süreye ihtiyaç olduğunu biliyor. Ayrıca PKK’nin Kongreyi bugünkü çatışmalı ortamda toplamasının son derece zor olması nedeniyle Öcalan’ın devletten operasyonları durdurma talebi gündeme gelirse şaşırmamamız lazım.
Öcalan’ın açıklamasında muhattap sadece PKK’dir ?
Yapılan açıklamaya dikkat edildiğinde silahlı mücadelenin bırakılması ve örgütün feshedilmesi talebi sadece kandile yönelik olduğu çok net bir şekilde ifade edilmiş. Yani muhatap doğrudan Türkiye ile çatışma halinde olan PKK’dir. Özellikle kamuoyunu çok ciddi bir şekilde meşgul eden PYD’nin ve Demokratik Suriye Güçlerinin tasfiyesine yönelik hiçbir yorum ve değerlendirme söz konusu değildir. Bu nedenle Kuzeydoğu Suriye’deki mevcut durumun korunması Öcalan için de son derece önemlidir. Öcalan, Ortadoğu’daki politik gelişmeleri çok iyi analiz etmektedir ve ortaya çıkan politik durumun ne gibi siyasal sonuçlar doğuracağının da farkındadır. Bu nedenle Suriye’de ortaya çıkan politik pozisyonun korunmasının önemli nedenlerden bir tanesinin Türkiye’nin ileri sürdüğü PKK gerekçesinin ortadan kaldırılması gerektiğini görüyor. PKK’nın “Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi bıraktığını” açıklaması ile Türkiye’nin Kuzeydoğu Suriye’de bir tehditten bahsetmesinin nesnel koşullarının ortadan kalkacağını ve böyle bir iddia ile uluslararası kamuoyunu meşgul edemeyeceğini düşünüyor. Bu yönüyle Öcalan’ın PKK’ya yönelik yaptığı çağrıların arka planında bulunan nedenlerden birisinin de Kuzeydoğu Suriye’deki Özerk yapının korunması ve geliştirilmesi olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Küresel Güçlerin Devlet Dışı örgütleri tasfiye etme planı, Öcalan’ın kararını etkilemiş midir ?
Ortadoğu’daki güç ilişkilerinin tahmin edilenden çok daha hızlı değişmeye başladığını görüyoruz. Kasım Süleymani’nin öldürülmesi ile başlayan ve esasen Hamas’ın 6-7 Ekim 2023’te İsrail’e yönelik başlattığı saldırı ile gelişen yeni sürecin kodlarından bir tanesinin bölgede devlet dışı ancak bulundukları bölgelerde ciddi politik ve askeri etkileri olan örgütlerin tasfiyesine yönelik başlayan süreçtir. Gelinen aşamada Hamas, İslami Cihad Örgütü ve Hizbullah’ın askeri olarak fiilen tasfiye edilmiş olmaları, politik etki alanlarının önem ölçüde sınırlandırılması bu sürecin önemli bir halkasını oluşturuyor. Esad rejiminin yerine radikal İslamcı bir örgüt olarak bilinen HTŞ’nin Şam’da konumlandırılarak esasen bütünlüklü olarak kontrol altına alma stratejisi de uygulanmaya konuldu. Aynı şekilde doğrudan İran tarafından kurulan Haşti Şabi’nin Irak Genelkurmay Başkanlığına bağlanması ve yine İran’ın yönlendirmesiyle kurulan Irak Hizbullah’ının da Irak ordusuna dahil edilmesi için yapılan görüşmeler, bölgedeki devlet dışı örgütlerin kontrol altına alınmasına yönelik planlamanın önemli bir parçasıdır.
Hiç şüphesiz ki PKK ile söz konusu örgütler arasında çok önemli farklar bulunmaktadır. Öncelikle PKK bir gerilla hareketidir. Hamas ve Hizbullah gibi şehirlerde fiilen düzenli ordu birlikleri bulunmamaktadır. Aynı şekilde KCK sistemi, İran, Irak, Suriye ve Türkiye’de önemli bir güçtür. Yani bölgesel bir güç haline gelmiş bir yapı söz konusudur. Bütün bu faktörlere rağmen küresel güçlerin Ortadoğu’yu yeniden dizayn ederken devlet dışı örgütlerin tasfiyesini sağlamada önemli bir rol oynadıkları ve oynayacakları görülüyor. Bu durum özellikle Kandil’de merkezleşmiş PKK için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Küresel sisteme dahil olmak istemeyen PKK yöneticilerinin fiziki tasfiyesinin gündeme gelmesi kimse için sürpriz olmayacaktır. Öcalan’ın ‘PKK’nin silahlı mücadeleyi bırakması’ talebini çok açık bir şekilde dillendirmesinin ana nedenlerden birinin bu olgu olduğu söylenebilir ve bu çağrı PKK’nin yönetici kadrolarının korunması çabası olarak da tanımlanabilir,
PKK’nin silahlı mücadeleyi bırakmasının uluslararası ve bölgesel yansımaları olur
PKK’nin örgütsel tasfiyesinin önüne geçilmesi ve yeni bir formatla varlığını devam ettirmesiyle silahlı mücadeleyi bıraktığını açıklaması uluslararası ilişkilerde önemli bir etki yaratacaktır. Öcalan’ın PKK’nın silahlı mücadeleyi bırakması talebinin uluslararası ilişkilerde ciddi bir yansıma yarattığı daha ilk günde görülmeye başlandı. PKK, Kongre toplayarak özellikle Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi bıraktığını açıklamasının önemli uluslararası yansımaları olacaktır. Bu gerçekleştiğinde PKK’nin terör listesinden çıkartılması ve politik ilişki kurulabilecek bir örgüt olarak görülmeye başlanmasının nesnel zemini olmuşmuş olacaktır. PKK’nin silahlı mücadeleyi bırakmasına karşılık uluslararası alanda Kürtlerin politik ve toplumsal taleplerinin karşılanması yönündeki talepler artacak ve Türkiye üzerinde politik baskılar hissedilmeye başlanacaktır. PKK’nin silahlı mücadeleyi bırakıp başka bir formatta politik alanda kendisine yeni alan açmasının esasen Türkiye üzerinde uluslararası baskının çok daha fazla artması anlamına gelir. Bunu önümüzdeki süreçte çok daha somut olarak göreceğiz. Uluslararası ve bölgesel bir sorun haline gelen Kürt sorunun çözümü çok daha fazla tartışılacak ve bu nedenle de çözüm çok daha fazla uluslararasılaşacaktır.
Devlet, cesurca politik bir sorumluluk almalıdır
Öcalan’ın yaptığı açıklama tek başına yeterli değildir. Bu sürecin sağlıklı yürütülebilmesi ve sonuç alınabilmesi için devletin mutlak bir şekilde inisiyatif alması ve görevden kaçmaması gerekir. Devletin “Bu çağrı bizi ilgilendirmez. Öcalan’la PKK arasında bir meseledir” deme şansı yoktur.
Birincisi, PKK’nin bu süreci sağlıklı yürütebilmesi için nesnel bir zeminin hazırlanması gerekir. Örneğin Kongresini toplayabilmesi için özellikle Irak Kürdistan Bölge Yönetimi sınırları içerisindeki operasyonların durdurulması önemlidir. Devletin böyle bir karar alması bir geri adım değil sorunun çözümüne yönelik bir ileri adım olarak tanımlamak gerekir. İkincisi, Devletin Öcalan’a aktif destek vermesi ve elini güçlendirmesi gerekir. Yani Öcalan tek başına bu açıklamayı yaptı diye mesele hiçbir şekilde çözülmüyor, çözülmez de. Devletin veya iktidarın güven verici bazı adımlar atması gerekir. İyi niyet belirtisi olarak uzun süredir cezaevinde olan tutsakların serbest bırakılması, Kobani davasının olumlu sonuçlandırılması, Türkiye’nin demokratikleşmesine yönelik anayasal değişiklikler konusunda bir niyet beyanının yayınlanması son derece önemlidir. Yani Öcalan’ın yaptığı çağrının tek başına bir karşılığı olmayacağı, Kürt sorunu çözümüne ilişkin devletin daha kararlı bir adım atması gerektiği açıktır. Böyle bir adım devletin zayıflığı değil tersine daha güçlü olduğunu ortaya koyar.
Ortadoğu’daki gelişmeler devlet tarafından doğru okunmaz ve Kürt sorunu kendi içinde çözme konusunda bir adım atmazsa, Öcalan’ın veya PKK’nin yapacağı açıklamaların da tek başına bir anlam ifade etmeyeceğinin görülmesi gerekir. Devletin bölgede bütün Kürt güçleriyle kuracağı politik ilişki, Ankara’nın bölgesel gücünü arttıracağını söyleyebiliriz. Yani devlet sorunun çözümünde kararlı ve somut adımlar atmazsa Öcalan’ın yapacağı açıklama tek başına bir sonuç vermez, bunun net olarak görülmesi gerekir.
PKK’nin bölgesel denklem içerisinde oynadığı rol sadece Ankara’yı ilgilendirmiyor. Bu mesele başta Tahran ve Tel Aviv gibi başkentleri de doğrudan ilgilendiriyor. Bu nedenle devlet doğrudan Kandil ile iletişime geçerek sorunların çözümünde kendi bakış açısını önerilerini ve görüşlerini oraya sunmalıdır. Devletin bu yönde atacağı adım Ankara’nın bölgede politik inisiyatifini ve etkisini arttırır. Sadece Öcalan’ın çağrısı ile yetinir ve “PKK’yı tasfiye ederim ve bunu iç politikada kullanırım” şeklinde bu soruna yaklaşırsa ciddi bir fırsatı kaçırır ve kaybeder. Devlet cesur ve kararlı davranmalı, anlık çıkarlarla hareket etmemeli ve çözüm için Kandil ile doğrudan iletişime geçmelidir. Örneğin PKK silahlı mücadeleyi bırakma kararı alırsa silahları kime teslim edecektir? Şunu da belirtelim ki, PKK’nin örgütsel tasfiyesi Ankara’ya yarar değil zarar getirir.
Peki ya PKK nasıl bir karar alır ve süreci nasıl değerlendirir
PKK Öcalan’ın kamuoyuna yaptığı açıklamayı kendi içerisinde bütün kurumları ve kadrolarıyla çok kapsamlı bir şekilde tartışacaktır. Ancak ön bir değerlendirme olarak Öcalan’ın kararının arkasında olduğunu belirtmesi yüksek bir olasılıktır. Bunu da Öcalan’ın sözlü olarak kamuoyuna ilettiği ‘hukuki ve politik zeminin oluşturulması’ değerlendirmesine bağlayacaktır. Mevcut askeri operasyonların durdurulması dahil olmak üzere hukuki ve politik zemin oluşturulursa bu sürecin hızlı bir şekilde sonuçlandırılacağı açıklamasını yapabilir. Demokratikleşme için hukuksal ve politik zeminin oluşturulması ve ayrıca Öcalan’ın Kongre’ye katılmasının sağlanması gibi talepler gündeme gelecektir. Devletin de bu talep karşısında esnek olması önemlidir. Çünkü Öcalan’ın yaptığı açıklamanın PKK üzerinde etkili olabilmesinin temel ölçütü Türkiye’nin demokratikleşme zemininde güven verici adımları atmasına bağlıdır. PKK karşı karşıya olduğu bir kısım zorluklara rağmen yeni süreçte önemli bir kısım avantajlara sahip olduğu da söylenebilir. PKK’nin bölgesel ve uluslararası güçler tarafından çok daha gelişmiş modern sıralarla donatılmaya başlandığı dikkate alındığında, bu sürecin karşılıklı doğru okunması ve doğru kararlar verilmesi önem arz ediyor. PKK’de Kandil’deki yöneticilerin yapacağı açıklamalar önemlidir ancak PKK içerisinde Cemil Bayık’ın ne söyleyeceği örgüt bakımından son derece önemlidir. Öcalan doğal liderdir ama Bayık örgütü pratikte yöneten lider konumundadır. Bayık az konuşur, az açıklama yapar ama yaptığında da noktayı koyar. Bu nedenle Kandil’in süreci çok yönlü değerlendireceği ama prensip olarak Öcalan’ı doğrudan boşa çıkartmayacakları, kendi taleplerini masaya koyarak süreci yürütecekleri söylenebilir. PKK’nin kurumsal örgütleri Kandil’in ne diyeceğini çok ciddi oranda önemser.
Kısacası; Türkiye yeni bir sürece giriyor. Sorunların varlığı göz ardı edilmeden ortak bir çözüme odaklanmalıdır. Devlet bu konuda açıktan sorumluluk almalıdır. Bu nedenle Devlet ve Kandil arasında diplomatik bir trafiğin yürütülmesi önemlidir. Sorunun çözümünde taraflar arasındaki güven ilişkisini geliştirecek öncelikli adımlar atılmalıdır.