1960 yılından günümüze çeşitli defalar acı veren işkence, zindan ve idamlarla karanlık geçmiş darbeler sürecini yaşayan bir ülkeyiz. Seçmeni veya seveni olmak zorunda olmadığınız ama insan olarak kabullenilmez imkânsız politik sonuçlara yol açtı. Seçilmiş başbakan ve bakanların idamı zindanda işkenceler, faili meçhul cinayetler ve siyasi yasaklar. Başbakan Adnan Menderes ve arkadaşları darbecilerin ya da devletin mahkemelerinde yargılandılar ve idam edildiler. Yıllar sonra devlet özür olarak naaşlarını anıt mezara taşıyarak itibarlarını iade etti. Ancak bu ülkede işkenceler, faili meçhul cinayetler ve siyasi yasaklar kesintisizce devam etti.
NATO’nun askeri ve politik stratejisini yaşama geçirecek bir şekilde ‘CİA’nın bizim çocuklar’ dediği generaller 1980 askeri darbesini gerçekleştirildi. Yüzbinlerin tutuklandığı bir süreçte generaller toplumun üstünde silindir gibi geçen politikalar acımasızca uygulandı. Toplumun farklı politik kesimleri bedel ödedi. Parti liderleri gözaltına alındı, tutulandı. Partilerin faaliyetleri yasaklanan. Dönemin politik ilişkileri bakımından önemli olan MHP ve CHP de kapatıldı.
28 Şubat’ta Postmodern darbe denilen bir süreç ülkenin iç politik ilişkilerinin yönünü belirledi denebilir. Bir bakıma İslamcı politik hareketlerin güçlenmesinin nesnel zemini oluşturuldu. Yakın tarihte ise 15 Temmuz 2016 yılında merkezinde Gülen cemaatinin olduğu bir kalkışma/darbe girişimi yaşandı. Darbecilerin esas hedefinin ülkenin yönetim yapısını toptan ele geçirerek demokrasiye müdahale olarak değerlendirildi. Darbe girişimi iç politik ilişkileri ve dengeleri önemli oranda değiştirdi. Geçmişte birbirine düşman gibi görünen AKP ve MHP bu kez bir bakıma iktidarın ortak gücü oldular. Gülen cemaati merkezli darbe girişimi bahane edilerek sistem içi demokratik değerlerin bütün unsurları tasfiye edilmeye başlandı. İktidar gücü merkezileşti, muhalefetin tasfiyesine yönelik kapsamlı politik kararlar uygulanmaya konuldu. Darbe girişiminde bulunanlar Gülenciler fiilen bir kenara bırakılıp, demokratik muhalefet güçlerine yönelik kapsamlı operasyonlar başlatıldı. Özellikle sistemin demokratik işleyişi içerisinde belediyeler başta olmak üzere HDP’nin kazandığı kurumlara zorla el konuldu. Halkın bilinçli iradesiyle seçilmiş belediye başkanları hiçbir soruşturmaya tabi tutulmadan bir geceden görevlerinden alındılar, tutuklandılar ve yerine kayyumlar atandı. Milletvekilleri tutuklandı. Binlerle ifade edilen HDP yöneticisi tutuklanmış durumda. Böylelikle başta Kürtler olmak üzere demokratik muhalefetin hiçbir yasa ve hukuksal norma gerek duymadan tasfiye edileceği mesajı veriliyor.
AKP-MHP ittifakına dayanan iktidar, uluslar arası ve bölgesel ilişkilerde önemli oranda izole olmuş durumda, belirlediği strateji önemli oranda başarısız oldu. Ekonomik alandaki başarısızlık iktidarın toplumsal tabanını erimesine yol açıyor. Elinde kalan tek malzeme milliyetçiliğin yeniden en üst düzeyde gündemleştirilmesidir. Milliyetçilik üzerinde toplumun dinamiklerini kendisine yönlendireceğini hesaplıyor. Bunun en basit yolu da HDP’nin kapatılmasının gündeme getirilmesi ve buna ilişkin bir sürecin başlatılmasıdır.
HDP’nin kapatması erken bir genel seçim hazırlığının işaretini veren bir taktik hamle olarak görülse de ağır bedeller veren demokrasi değerleri açısında övünülecek bir durum olmadığı gibi çok daha ciddi sorunlar oluşturacağı açıktır. Çünkü siyasi partilerin, iktidarın ve muhalefetin görevi siyasi argümanlar üzerinde toplumu ikna ederek bir değişimi sağlamalarıdır.
İktidar, HDP amaçlanan muhalefet bloğunu parçalamak istiyor. CHP-İYİ Parti ayrışmasını sağlamaya çalışıyor. Eğer İyi Parti’yi ‘millet ittifakında’ koparabilirse MHP yerine İyi Parti ile bir koalisyon kurabilir. AKP’nin öyle bir yönelimin olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ancak bunun HDP üzerinden yapılmasının politik olarak iktidara bir kazanımı olmayacaktır.
Her yöntemi denemekte kararlı olan iktidar ortakları HDP’nin kapatılması için Yargıtay Başsavcılığı ve Anayasa Mahkemesi üzerinde baskı kurması son derece tehlikeli sonuçlar doğuracağı açıktır. İktidar ortakları HDP’nin kapatılması üzerinden iktidarını devam ettirme çabası var. Burada ilginç olan Bahçeli ısrarla HDP’nin kapatılması çağrısı yapıyor. 1980 askeri darbesinde ise hem MHP kapatıldı hem de Türkeş yıllarca tutuklu kaldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geleneğini temsil eden Milli Nizam Parti, Milli Selamet Partisi, Fazilet Partisi Refah Partisi kapatıldı. Milli Görüş Lideri Erbakan ve bizzat Erdoğan’ın kendisi cezaevinde yattı. AKP’nin kapatılması için dava açıldı. İslamcı ve milliyetçi partilerin kapatılmasının da bir çözüm olmadığı kendilerinin deneylerinde anlamaları gerekir.
Kürtleri politik olarak temsil partilerden sırasıyla HEP, DEP, HADEP, DEHAP, DTP ve BDP kapatıldı. Milletvekilleri tutuklandı ama sonuç değişmedi. Kürt hareketinin legal siyaseti kesintisizce güçlenerek büyüdü. Bugün HDP’nin kapatılması girişimi politik olarak sonuç değiştirmeyecektir. Kürtlerin ve demokratik güçlerin desteği artarak devam eder.
İktidarda olanların geçmişte kendilerinin bir çok kez maruz kaldıkları hukuksuzluğu bugün Kürt merkezli demokratik güçlere karşı aynı biçimde uygulamaları, kendilerinin başarısızlığının tescili olarak tarihe geçecektir.
İktidarın Kürtlerin politik olarak parlamento dahil siyaset alanında tasfiyesi etmedeki ısrarları elbet ki sadece seçimleri kazanma amacı taşımıyor belki de en önemli gerekçe bölgedeki politik ve diplomatik gelişmelerin yakın gelecekte Türkiye üzerinde yaratacağı etkilerdir. Olası bölgesel gelişmelerde Kürtlerin politik bir güç olarak parlamentoda olmaları istenmiyor.
Ankara, uluslararası ilişkileri yeterince doğru okuyamıyor. Türkiye’de herhangi bir siyasi partiyi kapatmak özellikle Avrupa ve Amerika’ya kapıları kapatmak anlamına gelir, politik-diplomatik ilişkilerde bütünüyle yalnızlaşır. Uluslar arası alanda kendisini dinleyecek, ilişki kurabilecek ülke bulmaktan çok zorlanır .AKP bu gerçeği gördüğünden dolayı HDP’nin siyasi rakibi MHP tarafından kapatılması için oluşturulan baskıyı kırmaya ya da sessizce geçiştirmeye çalışıyor. Çünkü MHP artık AB ilişkileri içerisinde politik bir güç olarak hesaba katılmadığı gibi AB’deki bağlantılı örgütleri yasaklandı. AKP’nin uluslararası alanda yasaklanmaya başlanan bir ortakla çalışması hem de HDP’nin kapatılması üzerinde ortak hareket ettiği izlenimi vermesi, aslında iktidarın politik sonunu hazırlama sürecini hızlandırır.
Sonuç olarak HDP’nin i kapatması talebi açil olarak rafa kaldırılmalıdır. Altı milyon seçmeni olan bu partinin politik talepleri dikkate alınmalı, toplumsal çözüm önerileri ortaya konulmalıdır. HDP kapattırılsa bir başka parti kurulur ve politik faaliyet kesintisizce ama daha güçlü bir şekilde devam eder. Sistemin kendisi uluslararası ve bölgesel alanda önemli oranda prestij kaybeder ve Kürt sorunun çok daha farklı bir şekilde masasında bulur. HDP’nin kapatılması çözüm değil, çözümsüzlüğü yani politik krizi derinleştirir.