G-7’ler 1975 yılında kuruldu ve ilk toplantısını Washington’da yaptı. Grup, yılda bir kez küresel dünyadaki özellikle ekonomik politikaları görüşmek üzere liderler düzeyinde toplanıyor. Aynı şekilde yılda 4 kez Maliye Bakanları toplantısı oluyor. G-7’ler zirvesi özellikle 2000 yılından bu yana çok daha aktif ve etkili bir pozisyonda bulunmaya, kapitalist küresel sistemin sadece ekonomik değil aynı zamanda politik, toplumsal ve askeri sorunlarını da gündemine alıyor bir kısım kararlar veya öneriler ortaya koyuyor. Ayrıca G-7’ler Maliye Bakanları bağımsız toplantılarda yılda en az iki ile dört kez toplanırlar.
Biden’in ABD başkanı seçilmesiyle kazanmasıyla Washington’un küresel dünya sistemine yeniden dönüşü ve liderliği ele alması küresel güç ilişkilerini yeniden dizayn etmesini sağladı.11/06/2021 tarihinde Londra’da ABD, Kanada, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve Japonya’nın katıldığı yeni bir G-7 liderler zirvesi yapıldı. Bugün Avrupa Birliği de ayrıca G-7’ler içerisinde yer aldığında küresel dünya ekonomisinin %64’ünü temsil ediyor.
G-7’ler Zirvesi Kararları
Pandemi sürecinden bu yana ilk kez yüz yüze yapılan zirvede Küresel dünya sisteminin geleceğe ilişkin bir kısım projeler üzerinde tartışmalar yapıldı ve alınan birkaç önemli kararlar alındı. Birkaçını özetlemek gerekirse; Birincisi Rusya’nın askeri olarak ‘düşman’ görme, İkincisi ise Çin’in artan ekonomik gücünün sınırlandırılması eğilimi. Üçüncüsü, küresel çapta demokratik değerlendin korunması ve geliştirilmesine ilişkin atılacak adımların devam ettirilmesi. Dördüncüsü, küresel şirketlere yönelik vergilerin arttırılması, Beşincisi ise Afrika başta olmak üzere geri kalmış ülkelere 1 milyar doz aşının hibe olarak verilmesi. Hiç şüphesiz ki, ‘Rusya’ ve ‘Çin’ olgusu zirveye damgasını vurdu.
Rusya’yı askeri olarak kuşatma
Rusya’nın özellikle Avrasya’da artan askeri etkinliği, Kırım’ı kontrol etmesi, Ukrayna’nın bölünmesine ilişkin oluşan fiili durum, Karadeniz’i kontrol etme arzusu, Ortadoğu’da artan etkinliği, Akdeniz’de Suriye hava ve deniz üslerini kurması ve nükleer bombalar taşıyan uçakların ve S-500’leri koşullandırması, uzay askeri teknolojisinde attığı devasa adımlar, Rusya’nın askeri güç olarak ‘düşman’ kategorisinde göre eğiliminin oluşmaya başladığını gösteriyor. Aynı şekilde Rusya-Çin ilişkisinin askeri rekabeti doğrudan uzaya taşındığına ilişkin yapılan tespitler G-7’ler zirvesinde Rusya’ya ilişkin bir kısım ön değerlendirmelerin yapılmasına yol açtı.
Rusya’nın ‘askeri’ düşman görülmesi pratikte biçimsel bir durumu oluşturuyor. Rusya, yüz ölçüm olarak dünyanın en büyük ülkesidir. Jeo-stratejik olarak Avrasya/Orta Asya/Kafkasya yani dünyanın kalpgahı merkezinde oturuyor. Nükleer olarak dünyanın en gelişmiş silahlarına sahip, gelişmiş askeri teknolojisi olarak ABD ile yarışabilecek düzeydedir. Askeri bölgesel operasyon yapma gücü ve potansiyeli olduğu görüldü. Ekonomik olarak ciddi sorunlar yaşasa da önemli bir güç olduğu söylenebilir. Ayrıca petrol ve doğal gaz gibi stratejik bir gücü elinde bulunduruyor. Özellikle AB ile ilişkilerde bu durum son derece etkilidir. Bu nedenle Rusya ile açık bir çatışmaya girmeye kimsenin niyeti olmadığı özellikle vurgulandı. Putin ile yapacağı görüşmeye çok önem veren Biden ‘ciddi görüş ayrılıklarımız olsa da birlikte çalışmak zorundayız’ değerlendirmesi özellikle Japonya ve Almanya’ya verilen pozitif bir mesaj olarak da okundu.
Çin’e karşı alternatif ‘Yeni Bir İpek Yolu’ kararı
G-7’ler zirvesinde Çin’in dünya çapında artan muazzam ekonomik gücüne paralel olarak dünyanın artık ikinci askeri gücü haline gelmesiyle küresel rekabette önemli bir aktör olduğu görülüyor. Çin 2019 yılı GSMH 15,6 trilyon dolarla dünyanın ikinci büyük ekonomisidir. 2030 yılında dünyanın ilk büyük ekonomisi olacak. 2040 yılında Hindistan birinci, Çin ikinci, ABD üçüncü ekonomisi olacak. Yani Asya, dünya ekonomisinin merkezi haline gelecek. Çin aynı zamanda askeri olarak en çok harcama yapan ABD’den sonra dünyanın ikinci ülkesidir. Askeri harcamaları ABD ile kıyaslanmayacak düzeyde. Yani ABD’nin askeri harcamaları Çin’in 2,5 katı civarında olmasına rağmen gelişme eğilimi bakımından Çin’in askeri harcamalarının 2035 yılında ABD’ye geçeceği belirtiliyor. Aynı şekilde Çin, uzay araştırmaları bakımından en hızlı gelişen ülke olduğunu belirtmek gerekir. Çünkü bütün bunlar, G-7’lerin Çin stratejisini etkileyen faktörler olacaktır.
G-7’ler zirvesinde Çin ile rekabette askeri kavramlar ön plana çıkmadı daha çok ekonomik alanda rekabet edilecek güç olarak belirlendi. Çin ile rekabetin politik-ekonomik arka planı da Çin’in ekonomik olarak tasfiyesi değil Çin’in elinde biriken artı değerin paylaşılması olarak tanımlanabilir. Çin elinde yaklaşık 3 trilyon dolar değerinde ABD ve AB’nin devlet tahvili bulunuyor. Bunun bir başka anlamı Çin ile rekabette AB-ABD ikilisinin dikkatli davranmasını gerektiriyor. Ayrıca Çin’in dünya ekonomisi üzerinde artan gücünü dengelemek için bir kısım alternatif projelerin oluşturulması kararı alındı. Örneğin Çin sermaye gibi üretilen metaların da dünyanın en ücra köşesini en kısa zamanda taşıyabilmek için ‘Modern İpek Yolu’ projesini 2013 yılında gündeme getirdi. Pekin’den ABD/New York, Avrupa/Londra, Türkiye/İstanbul, Rusya/Moskova, Orta Asya’dan İran üzerinden Ortadoğu’ya ve Afrika uzanan ‘İpek Yolu projesi için önemli hazırlıklar yapmaya başladı ve 128 milyar dolarlık bir bütçe ayırdı. Bu proje aşamalı olarak yaşama geçiriliyor. Putin’in de ‘mükemmel’ dediği ve içinde yer almaya karar verdiği, İran’ın aktif olarak desteklediği proje önümüzdeki yıllarda Türkiye sınırına ve Rusya’nın ortalarına kadar getirilmesi yüksek bir olasılık olarak ön plana çıkıyor.
G-7’ler zirvesindeki en önemli kararlardan biri de ‘Çin’in fiilen uygulamaya koyduğu ‘Modern İpek Yolu Projesine’ karşı alternatif ‘yeni’ bir İpek Yolu Projesi’nin oluşturulması ve bunun için 40 milyar dolarlık bir bütçenin belirlenmesidir. “Çin’in başarılı bir altyapı politikası uyguladığı gerçeğini göz önünde bulundurmak durumundayız ve buna seyirci kalamayız” değerlendirmesini yapar Almanya Başbakanı Merkel, Çin ile ilişkilerde ‘denge oluşturulmasına dikkat çekti: “Çin birçok konuda bir rakip, ama aynı zamanda pek çok konuda bir ortak. Ve bu nedenle bile konu şimdi abartılmamalıdır” değerlendirmesini yaptı.
G-7’lerin üzerinde uzlaştığı projenin henüz ayrıntıları yok, nasıl bir strateji üzerinden geliştirileceği ve hangi bölgeleri kapsayacak net değil. Sadece bir proje olarak belirlendi. G-7’ler bakımından nispeten uygulanması zor olan bir proje de olsa, küresel rekabet bakımından önemsendiğini belirtmek gerekir.
G-‘7’lerin politik ve ekonomik açmazları
G-7’leri oluşturan her ülkenin kendisine özgür bir kısım sorunları bulunuyor. Japonya, Çin’in komşusudur. Tarihsel olarak aralarında çok ciddi sorunların oluşması nedeniyle karşılıklı güvensizlikler varlığını hissettiriyor. Aralarında bir kısım adalar olmaz üzere denizlerde ekonomik münhasır sorunlar çözülmüş değil. Ancak son 20 yılda özellikle Japonya’da aşamalı olarak ön plana çıkan ‘Asyacılık’ kimliği Çin’de önemli oranda karşılığını buluyor Ayrıca son yıllarda Japon ve Çin ekonomiler arasında önemli bir iç içe geçiş yaşandı ve birbirini tamamlar ekonomiler haline gelmeye başladılar. Bu nedenle Japonya, Çin’i kızdıracak veya ciddi oranda izole edecek bir stratejiyi benimsemez. Çin ile açık bir çatışmaya girmesi pek mümkün görünüyor
Almanya ve Fransa merkezli AB’nin Çin ile ekonomik rekabete sıcak bakmaları dışında Çin ile çatışmalı bir ortamın oluşmasından yana bir politika izlemezler. Çin ile AB arasındaki ekonomik ilişkilerin kopmaz bir hal aldığı dikkate alındığında Çin ile açık bir çatışmaya girme koşullarının olmayacağı da bir gerçek.
Sorunun bir başka boyutu da küresel dünya tekellerinin çok önemli bir kesiminin Çin merkezli Asya kıtasında üretim yapmalarıdır. Bu nedenle Çin ile girişilecek her ekonomik rekabet öncelikli olarak küresel tekelleri ciddi oranda etkileyecektir.
Çin “Biz kimseye yönelik bir sistematik tehdit oluşturmuyoruz. Ancak eğer biri bize karşı bir sistematik tehdite yönelirse buna kayıtsız kalmayacağız” değerlendirmesine karşılık NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg “Çin’i düşman olarak görmediklerini’ açıklamasını yapmak zorunda kaldı.
G-7’ler yerine yeni alternatif modelin tartışılması
Bugünkü verili koşullarda G-7’leri oluşturan ülkeler ekonomik, askeri ve politik olarak önemli bir güç olsa da küresel dünya sistemini tek başına belirleme ve yönlendirme güçlerinin olmadığı ve olmayacağı açıktır. Rusya’yı da askeri olarak kuşatmak yönünde bir kısım kararlar alınsa da stratejik olarak Rusya’nın askeri gücünü denetim altına alamayacakları açıktır. 2028-2030 yılları arasında Çin’in dünyanın en büyük ekonomisi olacağı dikkate alındığında, Pekin ile çatışmanın kimseye bir yararı olmayacağını en iyi bilen G-7’leri oluşturan ülkelerdir.
Önümüzdeki 10 yıl içerisinde G-7’lerin ekonomik, politik ve askeri bir üstünlüğü ve etkinliği kalmayacağı dikkate alındığında alternatif iki yol: Birincisi mevcut G-7’lerin yapısını genişletmek yani Çin, Rusya, Hindistan, Güney Kore, İsrail, Avusturalya’yı üye olarak almak. İkincisi G-7 yapısının kaldırılarak kıtasal düzeyde temsiliyeti sağlayabilen G-20’lerin daha aktif hale getirilmesidir.