Erdoğan 2019 İstanbul seçiminde aldığı ağır yenilgi sonrasında yaptığı açıklamalarla “yumuşamaya” dair işaretler vermişti. Sonrasında “yumuşama” söyleminden kendi partisi ve MHP’nin ağırlığını koymasıyla birlikte “daha da sertleşme” yolunda gitmeye başladı. Ankara Çubuk’ta Kılıçdaroğlu’na linç uygulanarak bunun starı verildi. Linçi organize eden hırsızlık suçundan sabıkalı olan kişinin Kılıçdaroğlu’na kalkan ellerini öpmek için kuyruğa girildiğinin fotoğrafları medyada boy gösterdi. HDP’ye kapatma davası açıldı. AYM ve AİHM’nin hak ihlali kararlarına âdete meydan okunarak Demirtaş, Osman Kavala ve Gezi davalarında tutuklu yargılamaya devam edildi. Ayasofya Müze olmaktan çıkarıldı. İstanbul Sözleşmesi idari bir kararla askıya alındı. Valilik kararlarıyla basın açıklamaları yasaklandı.
Birçok kentte şenlik ve konserler keyfi şekilde yaptırılmadı.
Erdoğan 2023’te yeniden Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Bahçeli’nin AKP içindeki ilişkisi ve sertlikle özdeşleşmiş İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yeni kabinede yer vermedi. Onun yerine İstanbul Valisi Ali Yerlikaya İç İşleri Bakanlığı görevine getirildi. Yerlikaya göreve geldikten sonra birçok operasyona imza attı. Bu operasyonlardan biri de ucu birçok yargı ve emniyet mensubuna kadar giden Ayhan Bora Kaplan(ABK) “gösterişli” bir şekilde gözaltına alınmıştı. ABK’nin Süleyman Soylu’ya yakın biri olduğu ileri sürülmüştü. O dönemde Bahçeli’nin kamuoyuna yansıyan bir eleştirisi görülmemekle birlikte Süleyman Soylu tepki göstermişti. Öyle anlaşılıyor ki AKP içindeki bir grup MHP’nin Emniyet ve Yargı içinde kadrolaşmasından rahatsızdır. Hatırlanacağı gibi MİT’in Bakırköy Adliyesinde görev yapan bazı hâkim ve savcıların rüşvet ağına dair bir raporunun olduğu kamuoyuna sızdırıldı. Yine eş zamanlı olarak İstanbul Anadolu Başsavcısı, Çağlayan Adliyesindeki bazı hâkim ve savcılara dair Adalet Bakanlığına yazdığı mektupta rüşvet ağının varlığından söz etti. AKP ile MHP arasında Mayıs 2023 Seçimlerinden sonra ilk çelişkiler bu şekilde açığa çıktı. Erdoğan ve Bahçeli üst düzeyde yaptıkları müdahale ile bu çelişkileri gidererek Belediye seçimlerinde Cumhur ittifakını devam ettirme kararı aldılar. AKP, 31 Mart 2024 Belediye seçimlerinde 2019 seçimlerinden daha büyük bir yenilgiye uğramakla kalmadı, 22 yıl sonra ilk kez birinciliği CHP’ye kaptırdı. Erdoğan, ilk günlerde tıpkı 2019’da yaptığı gibi “ders almak” anlamında öz eleştiri yapacaklarına dair açıklamalarda bulundu. Bu arada CHP Genel Başkanı Özel’le görüşerek “yumuşamadan” söz etmeye başladı. Abdulkadir Selvi üzerinden Kavala ve Gezi tutsaklarının içeride olmalarının AKP’ye zararı olduğunu dillendirmeye başlandı. Bahçeli’nin en yakınında bulunanlar Selvi’ye “kılıç artığı” etiketini yapıştırarak ağır suçlamalarda bulundular. Sonrasında bizzat Bahçeli benzer ifadeler kullanmaya devam etti. Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş içinde DEM Partinin de bulunduğu partileri Yeni Anayasa gerekliliği konusunda ziyaret etti. Bu sırada Erdoğan’ın Hukuk Politikaları Kurulu başkan vekili Mehmet Uçum olası yumuşama politikasına karşı olduğuna dair açıklamalarda bulundu. Özellikle Van İl Seçim Kurulu’nun vermiş olduğu kararla Van Büyükşehir Belediye Başkanlığının Abdullah Zeydan’dan alınıp Zeydan’ın üçte biri oy alan AKP’li adaya verilmesi kararını iptal edip hukukun gereğini yerine getiren YSK kararını olumlu bulduğuna dair twit atan AKP Kurucusu ve yöneticisi Hayati Yazıcı’ya sert tepki göstermesi üzerine Yazıcı twitini silmek zorunda kaldı. Mehmet Uçum saha sonraki günlerde olası “sivil itaatsizlik” eylemlerinin darbe veya hükümete karşı kalkışma olarak değerlendirileceğine dair açıklamalarda bulunmakla birlikte yeni Anayasa yapmanın yerinin Meclis olduğunu söyleyen Numan Kurtulmuş’a cevap verdi. Bu cevabında “Meclis Yeni Anayasa için 3/4 çoğunlukla karar verse dahi Anayasanın halk oyuna sunulması gerektiği iddiasında bulundu. Zaten Anayasa’da 3/4’le Anayasa değişikliği yapılsa dahi CB’nin bu konuda takdir yetkisi vardır. CB isterse 3/4 Meclis çoğunluğu ile kabul edilse dahi Anayasa değişikliğini halkoyunu götürebilir. Bu tartışmaların ucu iktidar içi bir çekişmenin olduğunu gösteriyor. Erdoğan’ın gerçekten yeni bir Anayasaya ihtiyaç duymadığı Mehmet Uçum’un açıklamalarından anlaşılıyor.
Son günlerde Erdoğan ile Bahçeli arasında sık sık yapılan görüşmeler bu çekişmelerle birlikte yeniden dizayn edilmeye başlanan üst düzey bürokrat atamalarıyla ilgilidir. Hatta Yargıtay 1.Başkanın seçiminin çıkmaza girmesi ve sıkı pazarlıklar sonucu yeni başkanın seçilmesinde de AKP’nin bir bölümü ile MHP arasındaki çekişme ve kavganın izleri vardır. AKP’nin destek verdiği Mehmet Akarca’nın lehine çekildiği ileri süren MHP’nin desteklediği Muhsin Şentürk’e destek vermiş bulunan Yargıtay üyeleri Ömer Kerkez’e destek vererek onun seçilmesini sağlayarak MHP, AKP karşısında konumunu yükseltmekle kalmamış, CB Erdoğan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Muhsin Şentürk’ü atamıştır. Yargıtay cumhuriyet Başsavcısı Yargıtay Başkanına göre daha etkin bir görev icra etmektedir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Yüce Divana dava açma, Siyasi Partilere kapatma davası açma, Yargıtay’a gelen dosyaların ilgili dairelere gönderilmesi, Yargıtay Ceza Daireleri kararlarını itiraz yoluyla Yargıtay Ceza Genel Kuruluna götürme gibi yetki ve görevleri bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesinin Can Atalay kararına karşı direnen Yargıtay 3. Ceza Dairesinin Başkanı olan birinin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı görevine atanması MHP ile AKP arasındaki kavganın Erdoğan ve Bahçeli’nin müdahalesi ile bir süre daha ertelenmiş olacaktır. Bunun karşılığında Anayasa ve hukuk askıda kalmaya devam edecektir.
Sinan Ateş cinayetinde o kadar açık noktalar var ki kim ne yaparsa yapsın açığa çıkan deliller MHP ve Bahçeli’nin bu olaydaki rolünü gizlemeye yetmiyor. Üstelik bu cinayet Süleyman Soylu’nun İç İşleri Bakanı olduğu Aralık 2022’de işlendi. Demek ki Soylu bakan olduğu dönemde dahi bakanlığına tam olarak egemen değilmiş. Soylu’ya rağmen MHP’nin merkezinin sorumluluğunu doğuracak düzeyde delillerin toplanmış olması MHP’de büyük bir panik yaratmıştır. MHP bunu varlık-yokluk meselesi haline getirerek gerekirse hükümeti bozabileceğini göstermekten çekinmemiştir. Bu karşı koyuş meyvelerini “MHP’ye uzanmayan” bir iddianamenin kabul edilişi ile sonuçlanmıştır. Önümüzdeki günlerde cinayetin MHP uzantıları hakkında takipsizlik kararları verilebilir.
ABK Suç örgütünü ortaya çıkarıp siyasi uzantılarına doğru yol alınırken bu operasyonu icra eden Polis Müdürlerinin görevden alınmaları, gözaltına alınıp, evlerinde arama yapılması, telefonlarının incelemeye alınması yoluna gidilmesi Sinan Ateş olayının akışına benzer bir akışın ABK dosyası için de yürütüldüğünü gösteriyor. Bahçeli’ye bakılırsa “bu iş üç müdürün görevden alınmasıyla sınırlı kalmamalı daha üst mevkilerde görev yapan bürokratlara kadar” uzanmalıdır.
Erdoğan 15 Mayıstaki grup toplantısında uzun bir aradan sonra “bürokratik vesayet” vurgusu yaparak Ali Yerlikaya’yı “bakanlıktan affına” davet edebileceği gibi ona ABK Dosyasında geri adımlar attırabilir. Erdoğan’ın geçen hafta Soylu ile görüşmesi ve ondan öncesinde Ankara Emniyeti içinde yer alan bazı polislerin etkisiyle ABK dosyasının M-7 kod adlı gizli tanığın isminin deşifre edilmesi ve beyanlarını geri almış olması Soylu ekibinin Emniyet içinde hâlâ etkili olduğu hususunu gözler önüne seriyor. Öyle anlaşılıyor ki ABK dosyası tersinden ilerleyip o dosyayı açanları şüpheli duruma getirecek gibi görünüyor. CB Erdoğan’ın Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’la yaptığı gece yarısı toplantısından amaçlananın ne olduğu açığa çıkıyor. Aynı toplantıya İç İşleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın çağrılmaması ve MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın katılması üzerinde de durulmalıdır. Acaba MİT Başkanı aynı zamanda İç İşleri Bakanlığını da mı fiilen yürütüyor sorusunun sorulmasına neden oluyor.
Önce yumuşar gibi davrandıktan sonra daha da sertleşmek Erdoğan’a yabancı bir tutum değildir. Filistin, Gazze ve Hamas konusu Erdoğan için en kullanış aparat haline gelişi Erdoğan’ın eline olanaklar veriyor. Çünkü Filistin ve İsrail konusunda muhalefet de hassas durumdadır. Erdoğan bütün mesajlarını İsrail karşıtlığı üzerinden vererek muhalefetin itirazlarının önüne geçebilmekte, kendisi olmadan devletin adeta sahipsiz kalacağı imajı ile ortaya çıkmaktadır. Grup toplantısındaki vurguları çoğunlukla dış politika ve büyük devlet olmak üzerineydi. Nasıl ki 2023’te “dezenformasyon” yasası getirilip sertlik sürdürüldüyse bu yılda “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesine açıkça aykırı olan “etki ajanlığı/casusluğu” yasası ile sertlik bir dahaki seçime kadar devam edecek gibi görünüyor.
Ne yazık ki “zafer sarhoşluğunu” üzerinden atamayan Özgür Özel’in bu konudaki pasif tutumu Erdoğan’a sertlik için alan açıyor. Kobani davasında çıkacak karar, DEM Partili belediyelere kayyım atamaları her an gündeme gelebilir. Uçum’un ‘sivil itaatsizlik eylemlerinin darbe veya hükümete karşı ayaklanma sayılacağı’ konusundaki açıklamaları güvenlik güçlerinin toplumsal tepkilere sert müdahale edeceğini konusunda kanunsuz bir emir niteliğindedir. Yine “etki ajanlığı” suçu denilerek gazeteci ve sosyal medya kullanıcıları üzerinde bir devlet terörü estirilecektir. Bu nedenle başta CHP ve DEM Partinin bu hukuk tanımayan uygulamalar karşısında durması gerekmektedir. Aksi durumda DEM Partiye karşı gösterilen tutumun benzeri diğer muhalefet kesimleri üzerinde uygulanacağı akıldan çıkartılmamalıdır.