Birkaç haftadır düşünen her duyarlı insanın kafası, beyni, kaygı, kuşku ve korku dalgası ve duygusuyla meşgul. Kürtlerin dillerine bir amentü gibi pelesenk ettiği “Acaba tekrar yüz yıl önce olduğu gibi yine kandırılacak, aldatılacak, oyuna gelecek, yenilecek ve başaramayacak mıyız.” Yani özgücüne, iradesine inanmama, güvenmeme. Özgür dünyanın gidişatını doğru okuyamama ve bölgede yaşanan savaşın nereye evrildiğini arı, duru ve net görememe durumu var. Bir halk en güçlü dönemde bile en güçsüz haldeki korku, kuşku ve kaygıları yaşıyor ve taşıyorsa. Bu toplumsal kaynaklı bir travmadır.
Toplumsal Travmayı Yenen Kürtler ve Türkler Birlikte Kazanacak!
Bireyin ve toplumun ruhuna, kişiliğine, atomlarına değin sirayet etmiş ve işlenmiş bu korku kültürü var. Bunun temel nedeni bireyin ve toplumun inançsızlığıdır, öz güven yoksunluğudur. Kendine, halkına ve öz gücüne inanmama ve güvenmemedir. « Bizden adam olmaz. Biz sorunlarımızla baş edemeyiz. Ancak bir kurtarıcı güç, Tanrı bizi birleştirecek veya büyük bir mucize gerçekleşecek ki biz özgürleşebilelim » inancı Kürtlerde gelişiyor veya bilinçli geliştiriliyor. Kürt halkı ve Kürt hareketini içten parçalamayı birbirlerine düşürmeyi denedi ama yine başaramadılar.
DEM Parti’ye hem haksız ve hem de iktidar erkinin dilinden farksız, eeştiriler yöneltildi ve yönetiliyor. Bahçeli tarafından uzatılan ve Türkiye’nin tüm kesimlerini şaşırtan ve daha sonra iki hafta üst üste kendisi tarafından “uzattığım el barış elidir, dışarıda nasıl barış istiyorsak, içeride de iç barışımızı sağlamamız gerekir” demesi üzerine herkesi adeta şok oldu. Irkçı ve milliyetçi bir partinin liderinden asla böyle bir konuşma beklenmiyorken. DEM Parti’nin “uzatılan barış elini tutmaması, sıkmaması” gerektiğini söyleyen, uzatılan elin arkasındaki tehdidi görmesi gerekirdi” gibi poliüik mantıkla ilgisi olmayan eleşktiriler yapılıyor. Hakka yaşananlara alaycı yaklaşma, kendince haklı çıktığı için sevinmeler, Kürt meselesi ve hareketine bu gibi yaklaşımların dayanılmaz hafifliği doğru değil.
DEM Parti ve Kürt hareketinin tüm bileşenlerinde, Türk halkıyla Barış içinde ve birlikte yaşama ciddi ve saygı duyulacak bir ilkesel yaklaşım öteden beri vardır. Dolayısıyla barış eli kimden gelirse gelsin, uzatılan el tutulur ve havada bırakılmaz. Bu Türk halkına ve Türk halkıyla ortak yaşama duyulan saygı ve inancın gereği olan ilkesel bir tutumdur. Daha önceki barış ve çözüm girişim ve görüşmelerini takip eden ve inceleyen herkes bu gerçeği bilir. DEM Parti’nin uzatılan barış elini tutmama gibi bir lüksü yok. Çünkü varlık gerekçeleri bu. Bahçeli ve ortağı istediği kadar siyasal oyun teorileri üretsin ve oynasınlar. Kürt hareketi bütün bileşenleriyle kazanmaya doğru özgüvenle özgüçlerine olan sarsılmaz inançla ve emin adımlarla yürüyor.
Hiçbir oyun, hile ve desise Kürdü artık zafer yürüyüşünden alıkoyamaz. Kürtler tüm oyun ve kumpasları aşmış ve yıkıp geçmiştir. Asil ve onurlu bir duruşla Türk halkıyla birlikte yaşamaya şans vermek istemeleri aptallıklarından değil, samimiyetlerinden ve özgüvenlerinden illeri gelmektedir. Bunu anlamayan, test eden ve yıkma denemesinde bulunanların aptallığı duvara toslamalarına neden oldu. Birkaç haftadır olup biten ve bütün yaşananların özeti budur. Kürt halkı ve Kürt halkının samimi dostları durumu doğru temelde okuyabilmelidir. Kürtler tüm bileşenleriyle tek ses tek yumruktur. Hiçbir güç ve oyun bunu bozma girişimlerinin hiçbirinde başarılı olamadı ve olamayacak. Öcalan da, sahadakiler de, Edirne de, DEM Parti de barışa varlar. Bunu çok açık gösterdiler. Oyun oynanmasına karşı mesajlarını da verdiler. “İki şartla garantör bir devlet ve yasal zemin çerçevesinde.” Bunun dışındaki oyunlar nafile. Oyun tutmayınca bu defa Esenyurt Belediyesiyle başlayan kayyum tehdidine başvuruluyor. Olsun ‘sıkıntı tun ne’ o da tutmayacak.
Kimi Kürtlerde ve Türklerdeki, “bu ne olacak” korkusu duygusu, bu ruh ve bu düşünce, inanç hali. Bir kesimin bilinç altında yatan ve haklı olarak kaygı yaratan beklentiler. Birer alarm zili ve butonu gibi. Birçok Kürt kişiliği, aydını ve bireyinin beyni ve yüreğinin en derin yerinde saklı duruyor. Ancak ne yazık ki, kimilerinde çok ilerlemiş, içselleştirilmiş, alışkanlığa dönüştürülmüş durumda. Tıpkı Pavlov’un eğitim zili gibi veya öğrenilmiş çaresizliğin kırılamayacağı inancı misali. Kürtler arasında son yıllarda iktidar tarafından her fırsatta ekilen ayrılığın sahte düşünsel tohumları kaygı, korku, kuşku ve güvensizlik yaratma amaçlı ince ince işlendi. Son birkaç haftadır olduğu gibi kimi dönem yaşanan zorlu süreçler, savaş, çatışma, tarihi, siyasal, stratejik düzeydeki toplumsal anlarda, adeta alarm zili butonuna basılmışçasına hissedilmeye başlandı. Bilinç ve bilinç altındaki tüm korkular, Kürt ve Türk bireyi, toplumu, siyasetçiyi, yazarnı ve aydınını esir almış durumda. Yaratılmak istenen bu toplumsal travmayı, histerik korkuları yenen ve dünyayla birleşen genç ve yeni nesil Kürtler ve Türkler geleceği kazanacak.
“Kürtler Güvensiz Toplum Olmaktan çıktı”
Son günlerde tıpkı bir hezeyan halinde; “Öcalan bizi sattı, Erdoğan bize yine köklü bir kazık attı. DEM Parti, Kürtleri hükümet ve devlete teslim etti. Tüm kazanımlar yitip gitti. Her şey bir anda bitti. Tüm hayallerimiz, çabalarımız ve emek ve bedellerimiz boşa gitti. Bahçelinin çağrısı üzerine Öcalan Kürt hareketine ‘kayıtsız şartsız PKK’yi lağvedin gelin Türkiye’ye teslim olun’ dedi. Kürt Hareketi hiçbir şart ve talepte bulunmadan kendi kendini lağvetti ve ediyor.” İşte bu vb öfke, tepki ve yenilgili ruh hali nöbetleri geçirircesine ifade eden bir kesim var. Bu ifadeler sağlıklı bir kişilik, sağlıklı bir toplum ve öz güvenli bir toplum ve öz güvenli bireylerin ifadeleri değildir. Tersine bu haleti ruhiyede olan toplumun aynası sayılan yazar, siyasetçi ve aydınlara sahip olmak dahi başlı başına hastalıklıdır. Tüm bu hastalıklar ve katmerli şekilde yaşanmasıyla malul Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve toplumunun 101. Yıl dönümünün kutlandığı bu günlerde, Türkiye toplumu ve devletinin içinde bulunduğu paranoyak haleti ruhiyesi ortada. Hasta toplumlar hasta bireyler, hasta siyasetçiler, hasta ruhlu ve burnunun ucunu dahi aydınlatamayan hasta aydınlar yetiştirirler. Tıpkı “yoğurt neyse kaymağı odur” sözünün ifade ettiği gibi. Travmatik toplumun travmatik aydını ve siyasetçileri olur. “Kürtler üçte bir ruhsal-psikolojik, üçte bir ideolojik-politik ve üçte bir de fiziksel olarak hasta bir toplumdur” diyen Öcalan, 40 yıl önce doğru bir sosyo-psikolojik durum tespitinde bulunmuştur.
Dünyayı düşman gören, eli kalem tutan kocaman adamlar, siyasi figürler, entelektüeller ve yazarlar; “Tüm dünya Kürtlere düşman. Herkes Kürtleri yok etmek, öldürmek, kullanıp atmak peşinde. Hiç kimse dost değil. Hiç kimse bizi sevmiyor, özgür olmamızı istemiyor. Herkes düşmanımız. Emperyalizmin, (ABD-AB-İNGİLTERE-NATO) asıl hedefi Kürdistan ve hepsi yok olmamıza kilitlenmiş. Biz tek başımıza tüm dünya karşımızda.” Bu söylemlere bakınca. İnsanın “biz Kürtler ne kadar da Türklere benziyoruz” ve “Dünyayı kurtaran adam Cüneyt Tarkın bize lazım” diyesi geliyor. Herkes stratejist, herkes büyük kurtarıcı kesilmiş. Hepimiz her şeyi, neler yapılması gerektiğini, kurtuluş yolunu biliyoruz. Bilmeyen bir tek Öcalan-DEM Parti ve sahada olanlar. Herkes sahadakilere akıl veriyor. “Sakın Öcalan’ı dinlemeyin. O sizi teslimiyete çağırıyor” İnsaf yahu sizin hiç mi aklınız, vicdanınız yok?
Savaş Herkese Kaybettirir. Barış Herkese Kazandırır.
Eğer Türkiye oyun değil çözüm arıyorsa, savaş herkese kaybettirir. Barış herkese kazandırır. Buyursun Öcalan’ı serbest bıraksın. Öcalan Bahçelinin ağzından ilan ettikleri gibi Meclise gelip özgürce konuşsun. Partisine çağrı yapsın. Türkiye’ye karşı silahları bıraksınlar. Türkiye ile düşmanlığa son verilsin. Terör kartı acımasızca kullanan tüm tarafların elinden alınsın. Kürt halkı ve Türk halkı büyük kazansın. Savaş isteyen baronlar yıkılsın. Bundan kim korkar. Sadece savaştan nemalananlar ve savaştan yana olanlaf korkar.
Sürece İlişkin Garantör Ülke ve Yasal Bir Çerçeve
Bir kısım Kürt sözüm ona milliyetçi siyasi eliti, konformisti, eli kalem tutan dili dönen, ağzı laf yapan, lafazanları da adeta ölüm korkusu yaşıyor. O kadar ki öz güç ve öz güvenden yoksun bir halde. “Öcalan yine Kürtleri satacak korku, kuşku ve kaygılarına” gömülmüş bir durumdalar. Kürt halkının aleyhine olan ve orantısız bir güç dengesine dayanan. Bu Kürdü dört parçada da imha ve inkâr savaşını bitirecek. Türkiye’ye karşı bir ateşkes, silah bırakma ve sonrası lehimize dönen mükemmel uygunluktaki; uluslararası ve bölgesel koşulları doğru görme, okuma, şans stratejimi doğrultusunda karşımıza çıkan fırsatları değerlendirme uyanıklığı ve pratik, politik zekasını gösteremiyorlar. Oysa 25 yıldır zindanda olan Öcalan ağır tecrit koşullarında bile bu gerçeği görüyor. Yeğeni Ömer Öcalan’la yaptığı 2 saatlik görüşmede “Garantör bir ülkenin devreye girmesini. Sürece ilişkin yasal bir çerçeve oluşturulmasını” istiyor. Bu laf ebelerinin her iki cihanda da yeri yok.
Şükür ki siyasal stratejimi en az savaş stratejimi kadar mükemmel bilen ve sahada olanlar var. Onlar ayağımıza kadar gelen bu eşsiz, asırlık fırsatları doğru görüp değerlendiriyor. Çoğu apolitik ‘entelektüel-aydın’, siyasetçi sınıfımız, iradesine ve gücüne güvenmiyor ve endişeli olmaktan öte bir adım ileriye gidemiyor. O hastalıklı histerileriyle ve korkularıyla topluma güven değil. Güvensizlik aşılıyorlar. Kürt Aydınları güçlü bir irade sergileyip inisiyatif alamıyorlar. Neden? Çünkü onlarda şu an sağlıklı bakabilen her Kürt yurtseverinin yüreğinde, beyninde bilincinde ve kişiliğinde yaşayarak deneyimlediği o öz güç ve öz güven duygusu yok. Olsa dedikodu siyaseti üretmek yerine; ülkede, Türkiye’de, Avrupa’da, Bölgede, ABD’de ve Dünyada harekete geçer ve barış için inisiyatif alırlardı. Bu Kürt siyasetçileri içinde geçerli.
Bu keskin süreçte moral güç verip destek olabilen varsa buyursun destek olsun. Elbette ki herkes bu alanda pozitif eleştiri, destek, alternatif öneri ve görüşlerini sunsun ve sunmalıdır. Ama reel siyaseti bilmeden negatif enerji yaymak doğru değil. Biraz kendimize, halkımıza ve sahada ki değerlerimize güvenelim. Dünya bizden nefret etmiyor. Aksine sevgi, sempati ve saygı duyguları ile bize yaklaşıyor. Dünya halklarının yönetimlerde bu gerçeğin bilincinde. Basınımızı ele geçiren ve bize 7/24 saat martaval okuyan Türk Sol geleneğinden gelen iyi niyetli veya sızma “Aydın Entel Danteller” Kürd halkını “Emperyalizm Kürdistanı yıkmak için geliyor” yalanlarıyla kandıramazsınız. Kürtler siz ve devletinizin embesil ‘eştirdiğiniz ne versen yer yutar halkınıza benzemiyor.
Kürdü Kürde Tanıtamadım.
“Kürdü tüm dünyaya tanıttım. Ama Kürdü Kürde tanıtamadım.” diyen Öcalan birlik olamamamızı kırk yıl önce eleştirmişti. Kürtler sabırlı olmalı ve tıpkı Güney ve Rojava gibi pek yakında Rojhilat’ın doğuşunu hep birlikte kutlayacakları o muhteşem günün gelişine hazırlanmalıdır. Türkiye’ye karşı kesin kes garantör bir süper gücün güvencesinde silah bırakma olacaksa, bundan korkmamak hatta bilakis cesaretle bunu savunmak gerek. Bu doğrultuda başlatılacaksa yeni süreci yasal bir çerçevede ve meclis zemininde yeni bir anayasa-toplumsal sözleşme çerçevesinde istemeli ve desteklemeli. Şimdi Bahçeli çıkıp bu şartlarda iç barışı sağlamaya varım desin. Biz, Bahçeli dahil Türk halkının alayını ayrımsız kucaklayalım. Kürtler ve Türkler ikili hukuklu değil eşit hukuklu bir devlet çatısı altında yaşayabilir.