Türkiye’nin politik dengeleri çok hassas noktalar üzerinde yürüyor. Geçmişte politik dengeler daha çok politik kurumsal ilişkiler ve kurumlar üzerinde şekillenirdi. Hükümetler de buna göre kurulurdu. Bu nedenle koalisyon oluşumları oldukça zorlu tartışmalar ve görüşmelerden sonra kurulabilirdi. Bugünkü sistem içerisinde ise daha çok bireylere göre şekilleniyor. İktidarın güç merkezinin kişiselleşmesiyle devlet kurumlarının önemli bir etkisi kalmadı. Daha aktif ve pratik hareket etmek ve politik dengeleri hızla belirlemek ve bölgesel ilişkilerde daha güçlü bir şekilde inisiyatif almak için kurumlar arasında dağılan güçler tek kişiden somutlaştırıldı. Böylelikle devlet kurumlarının giderek edilgen kaldığı dahası birçok kurumun işlevsizleşerek fiilen sonlandırıldığını görebiliyoruz. Bakanlıklar da tamamen işlevsizleşti. Bu nedenle cumhurbaşkanı Erdoğan güç dengesini kendisine göre konumlandırsa da parlamentoda çoğunluğu sağlayamadığı için MHP ile zorunlu bir ittifak kuruldu ve oluşan dengeler Bahçeli-Erdoğan ilişkisine göre şekilleniyor.
MHP-AKP Kurumsal olmaktan çıktı
Her iki partinin ortak özelliği lider dışında partilere ait olan karar mekanizmalarından hiçbirinin karar alma iradelerinin bulunmamış olmasıdır. Her iki partide kendi içerisinde farklı bir fikir ileri sürme, liderin görüşlerini eleştirme, alınan karara karşı çıkma şansları olmuyor. Böylelikle MHP geleneğinden gelen ‘lidere mutlak itaat’ ilkesi AKP’de bütünüyle egemen oldu. Erdoğan da, AKP’de tek seçici, mutlak lider oldu. Bunun için AKP’de birlikte yola çıktıkları çok sayıda kişi tasfiye edildi. Bahçeli, kendi liderlik yönetim biçimini Erdoğan’a kabul ettirdi.
Bahçeli’nin Erdoğan’a verdiği destek belirli bir stratejiye bağlı olarak gerçekleşti. MHP’nin % 6-8 civarında oyuyla devleti yönetme gücünü ele alma stratejisini uygulamaya koydu. Söylemde AKP’ye verdiği ‘koşulsuz’ gibi görünen desteği arka kapılarda yapılan görüşmelerde ‘mutlak koşula’ bağlayarak devam ettirdiğini görüyoruz. Seçimlerde barajı geçme olasılığı nerdeyse imkansız olan MHP’nin devlet kurumlarında belirleyici bir güç haline gelmesi esasen AKP üzerinde kurmuş olduğu hakimiyetin bir sonucu olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Bahçeli, AKP’yi ve Erdoğan’ı belirlediği politik çizgide tutmak istiyor
Bahçeli sıklıkla sadece ülkenin milli bekası için AKP’yi aktif destek verdiğini söylese de işin gerçeği böyle olmadığı biliniyor. Bahçeli’yi destekleyen güçlerin 2023-2030 politik stratejisini başarıyla uygulanabilmesi için devlet kurumlarının bütünlüklü olarak denetim altına alınması planlanmaktadır. Bahçeli’nin Anayasa Mahkemesinin kapatılması talebi ya da sıklıkla Mahkeme üyelerini tehdit eden açıklamalar yapması, belirlediği politik kararları zorla dikte ettirme çabalarının bir sonucudur. Bahçeli’nin HDP üzerinde Kürt politik güçlerine yönelik çok yönlü saldırısı kendisinin kişisel tepkisinden Türkiye’nin geleceğini dizayn etmek isteyen kliğin bir yönlendirmesi ve kararıdır. Çok açık bir şekilde Anayasayı ihlal ederek ‘yargı üzerinde tahakküm kurmak, tehdit etmek ve etkide bulunmak eylemlerini işleyebiliyor. İçişleri Bakanı Soylu’nun da Anayasa Mahkemesi konusunda Bahçeli’ye destek vermesi, Danıştay’ı tehdit eden açıklamalar hatta Danıştay’ı ziyaret ederek baskı kurma girişimleri de bir tesadüf olmayıp birlikte belirlenen politikanın yaşama geçirilmesi amacına dayanmaktadır. Bahçeli’yi destekleyen güç Emniyet ve Yargı üzerinde önemli bir etki alanı yaratmış durumda. Bunun hukuki zeminini güçlendirmek için Yüksek Seçim Kurulu, Danıştay ve özellikle Anayasa Mahkemesi üzerinde kontrolünü güçlendirmek istiyor.
Hükümette yer almayan ama bakanları belirleyen Bahçeli
Bahçeli ısrarla hükümette olmadıklarını dile getirir ama aynı yoğunlukta kendisini hükümetin küçük ortağı olarak görüyor hem de karar merci olduğunu dile getiriyor. Öyle ki kimin bakan olacağını belirliyor. Bahçeli’nin onay vermediği biri bakan olamıyor ya da görevden alınamıyor. Bunun en somut örneği Soylu’nun durumudur. Sedat PEKER yayınlamış olduğu videolarla Soylu’nun ilişki ağlarını deşifre etti. Öyle ki ne AKP ne de Erdoğan, Soylu’ya ciddi düzeyde sahip çıkmadı. Bahçeli, AKP içerisinde kendisini ‘yalnız hisseden’ Soylu’ya iki kez açıklama yaparak sahip çıktı. Erdoğan, Bahçeli’nin birinci mesajından sonra zorunlu olarak Soylu’yu desteklediğini açıkladı. Ancak ikinci açıklamadan sonra nasıl bir açıklama yapacak? Gözler AKP’nin grup konuşmasında olacak. Erdoğan ya Bahçeli’ye boyun eğer hiç istemediği halde Soylu’yu desteklediğini açıklar ya da Bahçeli’nin açıklamasını görmezlikten gelerek hiçbir yorumda bulunmaz. Bu da Soylu’nun istifa etmesi beklentisini arttırır.
NATO zirvesinde Erdoğan’a verilen mesajlar
NATO zirvesi özellikle Ankara için önemli bir sürecin başlangıcı oldu denebilir. Biden, Merkel ve Makron ile yapılan görüşmelerde Türkiye’nin iç politik sürecine dair önemli mesajlar verildi. Erdoğan’ın hem dış politikada hem de iç politikada değişim sinyali vermesi nedeniyle Ankara’ya yönelik söylemlerin tonu önemli oranda düşürüldü ve pozitif mesajlar ön plana çıktı. Eylül 2021 tarihine kadar somut adımların atılmasına dair süreç dikkatle takip edilecek. Eylül 2021’de yapılacak olan Birleşmiş Genel Kurulunda Biden-Erdoğan görüşmesi bu nedenle önemseniyor. Aynı şekilde eş zamanlı olarak AB Liderler Zirvesi yapılacak. Ekonomik alanda ciddi sorunlar yaşayan Erdoğan, uluslar arası sermayenin desteğini almak, aktif sermayenin ülkeye girişini arttırmak için Eylül ayına kadar bazı adımlar atmak istiyor. Ancak en büyük engel Bahçeli’dir.
Soylu’nun yıpratılarak istifaya zorlanması
PEKER’in videoları ve twitter’leri ülkenin iç dinamiklerini sarsıyor. Peker’in öncelikli hedefi Soylu sonrasında Mehmet Ağar grubu var. Peker’in Soylu’nun ilişki ağlarını deşifre etmesi kendisinin özel yeteneği olmayıp devlet içiresindeki farklı odakların gönderdiği güncel bilgilerle derinleşmesidir. Aslında kendisini Erdoğan’a rakip olarak gören ya da Erdoğan sonrasında cumhurbaşkanlığını düşünen Soylu’nun bu düzeyde hızla yıpranması esasen cumhurbaşkanının işini kolaylaştırıyor. Bu nedenle İçişlerine sahip çıkmayarak adeta orta yerde bırakması aslında istifayı zorlama taktiğidir.
Kamuoyunda oldukça yıpranan ve AKP yönetiminde tamamen izole olan tabanında da önemli oranda güç kaybeden Soylu’nun politik olarak etkisizleştirilmesi için peş peşe hamleler yapılıyor. Burada tamamen çok yönlü küçük taktikler devreye gidiyor.
– Soylu, Emniyet atamalarında tamamen devre dışı bırakıldı.
– Kaymakam atamalarında Saraya davet edilmedi
– Kadına yönelik şiddet içerikli toplantıya Aileden Sorumlu Bakan ve Adalet Bakanı davet edildi ama icracı bakanlığın başında bulunan Soylu davet edilmedi.
Erdoğan, Soylu’nun çok daha fazla yıpranmasını sağlayarak kendisinin istifa etmesini istiyor. Erdoğan da istifayı kabul ederek Bahçeli ile çatışmayacaktır.
Bahçeli-Soylu ittifakı
Bahçeli için soylu neden önemli. Bahçeli, Soylu üzerindeki politik tasarrufu ‘terörle mücadelede kararlılık’ meselesi değildir. Bu sadece kamuoyuna yönelik gerekçeli bir karardır. Soylu ile Bahçeli arasındaki bağ esasen Türkiye’nin politik geleceğiyle ilişkilidir. İkisinin aynı kulvarda olması, ortak stratejiler belirlemesi, kurumsal alanlarda etkinliklerini arttırması, devletin kimin tarafından yönetileceğiyle doğrudan ilişkilidir. Soylu’nun görevden alınması esasen Bahçeli’nin gizli stratejisine vurulmuş bir darbe olur. Hatta Soylu-Bahçeli denkleminden çok bunları destekleyen güçlerin etki alanının zayıflaması ve onlara yönelik ‘yeni’ bir tasfiye sürecinin devreye girmesidir. Bu nedenle Bahçeli, Soylu’nun görevden kalmasına ilişkin yapmış olduğu açıklama, arka plan güçlerinin onayıyla aynı zamanda Bahçeli ile Soylu’nun görüşmesiyle gerçekleşmiştir. Soylu’nun da Bahçeli’yi özel olarak tebrik etmesi, ilişkinin arka planını yansıtıyor.
Anayasa Mahkemesinin Kararı ve Gergerlioğlu’nun Tahliyesi
Bahçeli’nin Anayasa Mahkemesini açıktan tehdit eden açıklamalarına rağmen HDP’nin Kocaeli Milletvekili Gergerlioğlu hakkında hak ihlali kararı vermiş olmasından sonra Yerel Mahkeme karara uyarak Gergerlioğlu’nun tahliyesini onayladı. Anayasanın bu kararı rutin bir davranış olarak algılanamaz. Bu esasen Bahçeli-Soylu merkezli güç ilişkilerine verilen bir mesaj olarak algılanmalıdır. Dikkat edilirse HDP İzmir İl Binasına yapılan saldırıda Deniz POYRAZ’ın katledilmesini iki kişi kınamadı: Bahçeli ve Soylu.
AKP’nin ve Erdoğan’ın kendisine yeniden politik manevra alanı yaratmak için Kavala, Demirtaş ve HDP davasında bir kısım adımların atılmasını teşvik edebilir. Böylelikle uluslararası güçlerin beklentilerine aşamalı olarak yanıt verileceği mesajını da vermiş olacak.
Erdoğan’ın Kürtlerle Yeniden Görüşme Olasılığı
Erdoğan merkezli AKP, Kürtlerle yeni bir politik zeminde yeni bir süreci başlatma girişimleri kimseye sürpriz gelmemeli. Murat KARAYILAN’ın, ‘Erdoğan bize bazı dostlarımızla Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi bırakma’ talebini iletti’ dedi. Kimse bunun üzerinde durmada dahası durmak istemedi. Bugünkü çatışmalı bir ortamda cumhurbaşkanının böyle bir talepte bulunmuş olmasının arka planı iyi okunmalı ve değerlendirilmelidir. Ancak bunun çok kolay olmadığı, olmayacağı açıktır. Somut, inandırıcı, denetlenebilir adımlar atılmadan, kararlar alınmadan, muhataplarla açık görüşmeler olmadan güven tazelenmesinin pek mümkün olmayacağını bilmek gerekir. HDP, olası politik gelişmelere hazır olmalı, kimseyi peşinen reddetmek gibi kendisini vuracak politik açıklamalardan kaçınarak süreci doğru takip etmesinden yanan var.
Burada üç husus önemli; Birincisi, politik etki alanı önemli oranda sıfırlanmış olan Soylu’nun uygun zamanda görevden alınması esasen MHP ile ilişkileri gündeme getirecektir. Yeni bir yol arayışı başlayabilir. İkincisi, Anayasa Mahkemesinin Bahçeli’nin tehditlerine rağmen Gergerlioğlu hakkında tahliye kararı vermiş olmasının politik yansımalarıdır. Örneğin aynı kararlılığı HDP davasında verebilir mi? Eğer HDP’nin kapatılmaması yönünde karar verirse Bahçeli ve onu destekleyenlerin için büyük bir politik yenilgisi olacaktır. Üçüncüsü, Erdoğan’ın Cuma günü Diyarbakır’da vereceği doğrudan ve dolaylı mesajlardır. Politik yönde Kürtlere pozitif mesajlar mı verecektir yoksa MHP’yi destekleyen açıklamalar mı yapacaktır.
Soylu’nun istifası veya HDP davası yeni bir erken genel seçimi çok ciddi oranda tetikler. Yaz iklim olarak sıcak ama Sonbahar politik olarak çok daha sıcak bir süreç olacaktır. İzleyelim. Bu süreçte, özellikle Kürt politik güçlerine yönelik, toplumu sarsacak provokasyonlara karşı çok dikkatli olmak gerekir.