Güncel HaberlerKurumsal

ALİ CANDAN: ERDOĞAN’IN DİYARBAKIR’DA ‘ZORUNLU’ YENİ BİR ÇÖZÜM MESAJI


“Kürt sorununun çözümü sürecini biz bitirmedik…Biz Diyarbakır’da 2005 yılında size ne demişsek dün de oradaydık, bugün de aynı yerdeyiz, yarın da aynı yerde olacağız. Biz tüm samimiyetimizle barış dedik, kardeşlik dedik, çözüm dedik, adalet dedik, hak dedik, özgürlük dedik, demokrasi dedik. Biz ret, inkar, asimilasyon politikalarını ortadan kaldırıp hak ve özgürlük eksenli bir yaklaşımla asırlık meselelerin çözümüne yöneldik…Gelin bugün hiç eğmeden, bükmeden açıkça bunları konuşalım…Biz çözüm sürecini niye başlattık? Yeter ki artık anneler ağlamasın dedik, yeter ki akan kan dursun dedik, yeter ki milletimiz her kökenden, her inançtan, her meşrepten insanıyla kardeş olsun dedik. Bu bölgenin insanları demokrasiden, ekonomik büyümeden nasibini alsın diye baldıran zehiri de olsa, bu meydanda söyledim, içeriz dedik. Samimiyetle başlattığımız bir süreci bunlar provoke ettiler, zehirlediler, istismar ettiler ve sonunda tamamen yıktılar…Bir kez daha altını çizerek ifade etmek istiyorum, küresel emperyalizmin ülkemizde yaklaşık bir buçuk asırdır kaşıdığı bir yarayı kapatmak için evet, çözüm sürecini biz başlattık ama çözüm sürecini sonlandıran biz olamadık çünkü çözüm sürecini bunların kötü niyeti, art niyeti gizli gündemleri sonlandırdı…Diyarbakır’ın Sur’unu, alim ulema yatağı Cizre’yi, Silopi’yi köstebekler gibi kazanlara ‘siz ne yapıyorsunuz’ demediler, diyemediler. Yurt dışındaki karanlık mahfillerle, içerdeki hain FETÖ’cülerle gizli pazarlıklar yaparak ülkemizi emperyalistlerin oyun sahnesine çevirmek için harekete geçenlere tavır koymadılar.”

 

Erdoğan, Dolmabahçe Sarayında HDP müzakere heyetiyle hükümet üyelerinin ortak mutabakat metninin ilanı yapılırken arka taraftan Bahçeli,  Perinçek, Ulusalcı ve Ergrnekoncularla anlaşıp, müzakere masasına tekmeyi vurup devirip “ne müzakeresi, ne Kürt sorunu, eğer düşünmezsen Kürt sorunu yoktur.” dedikten tam altı yıl sonra, Diyarbakır’da ilk kez üç dört defa ve uzun uzadıya çözüm sürecini kendilerinin bozmadığını anlatıp çözüm sürecine bağlılığını deklere etti. Tüm bunları yaparken HDP-PKK-KANDIL-YPG’ye bilindik klasik eleştirileri de yaparak mevcut ortaklarının tepkilerini yumuşattı. Muhtemeldir ki Hakan Fidan üzerinden de İmralı ile aylar önce başlattığı görüşmelere kendi ağzından direk ve net mesajlar yolladı. Türkiye yeni bir çözüme gebe.  

 

Peki Erdoğan son yıllarda neredeyse yasak, suç ve günah kavramı haline getirdiği çözüm sürecine yeniden dönmeyi neden istedi. Birincisi, PKK ile uzlaşarak, yerel seçimlerdeki yenilgisini Genel Seçimlerde tekrar yaşamayı önlemek istiyor. İkincisi, Erdoğan herkesten özelliklede muhalefetten daha çok HDP’nin iktidar belirleyici, iktidarı yıkan ve iktidar kuran konjonktüreldeki belirleyici rolü ve gücünün farkında. Bu konuda kendi adına yaşadığı acı deneyim ve tecrübe sahibi. HDP bu büyük gücü hakkıyla kullanmasa da Erdoğan ve siyaseti bilen herkes bu belirleyici gücün varlığını biliyor. İşte bu nedenle apolitik ve siyasal strateji belirlemede yetersiz olan, çözüm sürecinde kendisine stratejik bir paye biçiliyormuş gibi yansıtsa da taraflar için aracı ve bir kullanım aparatı olmaktan öteye geçemeyen HDP’nin yerine Öcalan’ı muhatap alıyor. Öcalan’a ve Öcalan üzerinden de Kandile mesaj veriyor. Bu haliyle de Erdoğan yeniden çözüm sürecine dönmeye dünden razı, istekli ve hazır olduğunu Diyarbakır’da sadece iç kamuoyuna değil aynı zamanda uluslararası ilişkilere de ilan etmiş bulunuyor. Erdoğan’ın kısa, orta ve uzun vadede istedikleri mesajlarının satır aralarında ‘gizli’ çözüm sürecinde HDP’nin yaptığı gibi Erdoğan’ı hem eleştirerek hem de birlikte çözüm sürecini yürüterek değil. Bahçeli ve Perinçek gibi Erdoğan’ı karşıtlarına, düşmanlarına ve muhalefete karşı HDP’nin ve Kürt hareketinin açıkça ve kuşkuya yer bırakmayacak şekilde savunması, desteklemesi, yanında durması ve Erdoğan’a güç vermesidir. Genel seçimlerde cumhurbaşkanlığında kendisinin yeniden seçilmesi için desteklenmesi ve meclis çoğunluğu için HDP’nin açık desteği ile alması gibi açık şartları ileri süreceği anlaşılıyor.

 

Bu desteğe karşı Erdoğan öncelikli olarak neler talep edilmelidir?  Örneğin “içte kısa, orta ve uzun vadede atacağı adımların başında demokratik siyaset zeminini yeniden yaratmak, İmralı’da Öcalan tecridinin sonlandırılması, Demirtaş ve tüm HDP’li arkadaşlarının ve hasta siyasi tutukluların serbest bırakılması, Kayyım siyasetine son verilmesi, Belediyelerin seçilen başkanlara devri, anadilde eğitim serbestisi, AB yerel yönetimler özerklik şartı’nın gereğinin yerine getirilmesi.  Dış siyasette Rojava özerk yönetimine düşmanca tavrın yerini tıpkı Güney Kürdistan’da olduğu gibi dostane ilişkilere evirilecek bir yumuşamaya geçişe bırakması. Bu noktada Uluslararası koalisyon ve ABD’nin talepleri doğrultusunda-koordinesinde Afrin, Azzez, El Bab, İdlib, Rakka vb Kürt yerleşim yerlerinin işgalinin sonlandırılması. Bu yerlerin ileride Türkiye’ye düşman değil, dost olmasının Rojava özerk yönetimiyle görüşülerek çözülmesi. Güneydeki Pençe, Kaplan gibi işgali derinleştiren askeri adımların durdurulmasının görüşmelerin konusu olması gerek.”  Bu durumda HDP’nin kendisini her iki tarafın postacı ve aracısı durumuna bir daha sokmaması sonunda dayak yiyen taraf konumunda gelmemesi için aradan çekilmesi. Tarafları bu konularda baş başa görüşmeler yürüterek soruna dışarıdan kolaylaştırıcı ve yapıcı tarzda destek olması gerektiğinin en doğru yol olduğunu düşünüyorum.

 

 

Muhataplarım kanımca Erdoğan’ın çok açık ve net mesajlarını almışlardır. Şimdi bu Erdoğan’ın kamuoyuna yaptığı açıklamanın ardından atılacak adımlara bakarak arka planda yürütülen görüşmelerin nereye varacağını önümüzdeki Eylül ayına kadar yaşanacak somut gelişmelerle göreceğimize inanıyorum. Neden Eylül 2021 diyoruz? NATO toplantısında Biden, Macron ve Merkel, Erdoğan’a Eylül ayına kadar bu yönlü adım atması için koşullu destek vermişlerdi. Bu desteğin çok net karşılanmaması durumunda kesileceği biliniyor. İçeride ise özellikle ekonomi çökmüş durumda. Peker’in ifşaatları ile yaşanan vurgun, talan, soygun ve hukuksuzluğun gelmiş olduğu bıçağın kemiğe dayanma durumunu dünya kamuoyu dahi görüyor. AB-ABD-NATO üçlüsü sözcülüğünü Bahçeli’nin yaptığı bir kısım Avrasyacı olan Ergenekon ekibiyle   çalışmak istemiyorlar.  Uluslararası ilişkilerde her şekilde izole olan Bahçeli ile ortaklığa devam edip çözüm sürecinin yeniden başlatılması mümkün olmadığına göre esas durumda şu; Kararı vermesi gereken kişi Erdoğan’dır. Aksi taktirde bir daha politik ilişkilerin içinde yer edinmeyecek şekilde iktidarı kaybeder. Erdoğan yeni bir çözüm süreci için daha güçlü bir şekilde inisiyatif alarak somut adım atmalıdır. HDP’de atılan adımların politik samimiyetini ve iradeyi dikkate alarak parlamentoda AKP’yi destekleyebilir. Bütün bunların gündeme gelmesi için Erdoğan’ın Diyarbakır’daki konuşmasına göre somut adımlar atmalıdır. Attığında Kürtlerin politik tarafı gereli karşılığı verecektir.