Kürt siyasetinin en tepe noktası ve en alt düzey yetkilisi konumunda bulunanlar yaklaşık 25 yıldır ağızlarını açtıkları her defasında kullandıkları beş on kelime ve kavramdan ikisi mutlaka ama mutlaka “Demokratik Cumhuriyet ve Ortak Vatan’dır”. Bu konuda hiçbir Türkiye siyasi partisi CHP ve Türk Sol partileri dahil Kürtler kadar “Demokratik Cumhuriyetçi” ve “Ortak Vatan” cı değil. Kürtler kadar bu konuda heyecanlı, istekli ve bedel ödemiş ve ödemeye hazır değiller. Bu Türk halkının “asker millet” olmasıyla devlete biat eden, tepkisiz sosyolojik yapısıyla, Türk halkının yıllarca Kürtlere karşı düşmanca duygularla doldurulması ve uzun yıllar boyu gelenekselleşerek kurumsal bir hal alan bu durum, Türk siyasetine ve siyasetçisine de yansıdığı bir gerçekliktir. Bu nedenle Türk siyaseti, Kobanê Kumpas Davasına tepkisizdir. Çok cılız tepki sergilemiştir. 28 Şubatçı emekli Generallerinin aynı gün serbest bırakılması da bu tepkisizlikte etkilidir.
Türkler, Osmanlı’nın çöküş döneminde 23 Aralık 1876 kurdukları 1. Meşrutiyet ve 23 Temmuz 1908 2. Meşrutiyet ve Meclisi Mebusan, (Temsili Meclis), Kanuni Esasi, (Anayasa) dönemi ve Osmanlı sonrası Kürtlerle birlikte kurdukları Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1921 Sivil Anayasasına dayalı kör topal demokrasi deneyimleriyle Türk Ulusal ve Milli Birliğini sağlayabildi. Ama Milli Demokratik Devrim ayağını da Kürt ve Kürdistan fobisi nedeniyle tamamlayamadılar. Bu nedenle Türkler; kendi aralarında zaman zaman normal dışı davranabiliyor, sertleşebiliyor, çatışabiliyor. Aynı Türkler konu ulusal çıkarlar ve devletin bekası olunca yine kendi aralarında hızla yumuşayabiliyor, normalleşebiliyor ve ulusal çıkarlar etrafında birleşerek kenetlenebiliyorlar.
Demokrasi ve Ulusal Milli mesele ve çıkarlar konusunda Kürtler cephesine bakınca. Kürtlerin Kuzeyiyle, Güneyiyle iyi kötü demokrasi deneyimi son kırk yıldan ibaret. Rojava daha on yıllık. Bu nedenle Kürtler kendi aralarında zaman zaman normal dışı davranıyor, sertleşiyor, çatışıyor. Fakat Kürtler kendi aralarında hızla normalleşemiyor. Bazen birbirlerine karşı yumuşasalar da ulusal çıkarlar etrafında birleşemiyor. Bir araya gelemiyor, birlik olamıyor ve kenetlenemiyorlar. Böyle olunca Türk derin devlet aklıda ayrımsız tüm parçalardaki hâkim Kürt siyasal hareketlerini tamda bu noktadan yakalayıp vurarak önce birbirine karşı sonra da kendi çıkarları doğrultusunda çok kötü bir şekilde kullanıyor.
Burada suçun büyüğü kimde ? Türk derin devletinde mi yoksa ayrımsız ve topyekûn Kürt siyasileri ve siyasi partileri ve liderlerinde mi? Cevap çok açık değil mi? Siyaset boşluğu kaldırmaz. Sen boşluğu doldurmazsan. Karşıtların boşluğu görür ve doldurur. Sonrada seni halkalı köle olarak kullanabildiği kadar kullanır. Zenginliklerini, kaynaklarını bir sünger gibi emerler. Ama ne zaman ki sen akıllandın, temel meselelerini, siyasi boşluklarını fark ettin, Öz çocuklarını ulusal çıkarlarının koruyucusu haline getirip gerçek kardeşlerinle normalleştin, ulusal çıkarlar etrafında birleştin, o zaman karşıtların efendin değil. eşit ortağın veya komşun olur.
Kobanê kararının açıklandığı saatlerde TBMM Sırrı Süreyya Önder Başkanlığında toplanmış halde. Sırrı Süreyya Önder Meclis Başkan vekili olarak DEM PARTİ adına yağdırılan cezalar üzerine konuşuyor. “Bu karar gelecekte AKP’nin yargılanmasının ön iddianamesidir” diyor. Sezai Temelli ‘de aynı toplantı da DEM PARTİ Grup Sözcüsü olarak söz alıp yağdırılan siyasi ceza kararları üzerine eleştirel konuşuyor. Bu durum nereden bakarsan bak yanlış ve hatalı. Mecliste Kürt halkının bir temsilcisi kendi halkının iradesine yağdırılan cezalara karşı kendi halkı adına çıkıp konuşmalıydı. İki Türkiye Sol Sosyalist temsilcisi; Kürt siyasi hareketinin adına Mecliste konuşuyor. Bu Kürt siyasi hareketi açısından en hafif deyimle çok acı verici bir durumdur.
Hatırlanacağı üzere Roboski katliamı üzerine Gültan Kışanak çıkıp o güzel yüreğinin derinliklerinden gelen. Özgüven, kararlılık ve inanç dolu ve Dâvudî sesiyle. En taş yürekleri bile delip geçen spontane, mükemmel ve tarihi direniş manifestosu niteliğindeki konuşmasını yapmıştı. “Biz bu toprakların yerlisi ve sahibiyiz. Atalarımızın kemikleri bu toprakların her karışının bu topraklardaki her ağacın her taşın her kaya parçasının altında binlerce yıldır yatıyor…Terörle mücadeleymiş ne terörü ne terörle mücadelesiymiş be! Ekmek parasını çıkarmaya giden çocukları vurdunuz” Bu o 15-20 dakikalık konuşmadan küçük bir pasaj. Hala yüreklerimize kazınmış duruyor.
Kobani Davası kararlarına karşı Meclis’te kimilerince sergilenen kişisel şov ve timsah gözyaşlarından oluşan tepkilere bakınca üzülmemek elde değil. Sırrı Süreyya Önder “oturumu kapatmadan önce buradan zindandaki tüm arkadaşlarımı selamlıyorum” dedi. Ki karar açıklanmadan önce kendisine parmak sallayan AKP İzmir Milletvekiline “Hakkımda 38 ayrı müebbet hapis isteniyor. Boru değil. Ben parmak sallanacak adam değilim” diyerek tepkisini sergiliyordu. Oysa o gün bireysel olarak kendini öne çıkarma ve bireysel tepki günü değildi. Asıl 8 yıldır içerde baş eğmeden, diz çökmeden yatanların hakkında istenen yüzlerce defa müebbet hapis istemleri ve onların korkusuz baş eğmez ve diz çökmez tavır ve duruşlarının hakkıyla savunulması günüydü.
Sonra siyasi ceza yağdırılması hakkında Mecliste söz alan Sezai Temelli bir gün sonra benim aklımda dahi kalmayan söz ola beri gele tarzında eleştirel lakırdılar etti. Sezai Temelli’nin geçen ve önceki yıllarda Selahattin Demirtaş’ın zindanda yaptığı açıklama ve mesajlarına, sık sık Selahattin Demirtaş’ı itibarsızlaştırır şekilde direk ve dolaylı cevaplar verdiğini ve polemiğe girdiğini kamuoyu yakından biliyor. “Sezai Temelli ’nin “sosyal medya fenomen ligi” sözlerine Selahattin Demirtaş’ın yanıt vermesiyle başlayan bir polemiğe Başak Demirtaş da dahil oldu, “Birileri suç işlemişiz gibi yapmaya kalktı” dedi.
2023 Genel Seçimlerinin ardından Selahattin Demirtaş, partisine yönelik eleştirilerde bulunarak aktif siyaseti bıraktığını açıklamıştı. Demirtaş, adaylığını HDP’ye önerdiğini ve dikkate alınmadığını, sözlerinin adeta hücresindeki duvarlara çarptığını söylemişti. Demirtaş, Sezai Temelli ’nin “sosyal medya fenomen ligi ve pop star kampanyacılığı” sözlerinin de kendisini hedef aldığını söyleyerek eleştirmişti” Şimdi üç gün önce mecliste adeta tiyatral bir gösteriyle Kobanê Davasında siyasi kararlarla yağdırılan cezalara karşı Selâhattin Demirtaş’ı ve arkadaşlarını sözüm ona Kürt halkı adına savunan Sezai Temelli’ye bakınca bu onurlu siyaset adına üzülmemek elde değil. Altan Tan ve Ayhan Bilgen vakaları da ayrı ayrı ve daha önce detaylı değindiğimiz yaralar.
Sayın Demirtaş, Kobanê Davası kararları ardından;
T24 yazarı Murat Sabuncu’ya verdiği röportajında bu konulara net bir açıklık getiriyor.
“Siz bir süre önce aktif siyasetten çekildiğinizi ifade etmiştiniz. 2023 öncesi yoğun yazı-söyleşi faaliyetinize son vermiştiniz. Bu karardan sonra ne yapacaksınız?”
Aktif siyaseti bıraktım ve dönmeyi de düşünmüyorum. Çünkü bunun koşulları yok benim açımdan. Kaldı ki buradan yaptığım açıklamalar bazen çarpıtılıyor, bazen yanlış anlaşılıyor veya istismar ediliyor. Dolayısıyla günlük siyasete hiçbir şekilde dahil olmayı düşünmüyorum.
Şunu da yine açık yüreklilikle söylemek isterim ki siyasete çöreklenmiş bazı zihniyetler, benim buradan siyasi mücadele yürütmemden çok rahatsızlardı. Dışarıda olsam yanımda iki cümle kurmaya cüret edemeyecek tipler, nasılsa cezaevinden cevap veremem diye arkamdan atılmadık iftirayı, edilmedik hakareti bırakmadılar. Çıktığımda hepsiyle yüzleşeceğiz elbette ancak halkımız bilmeli ki bizi bunca yıl içeride tutup ağır cezalar verilebilmiş olunmasının bir nedeni de bu siyaset tüccarlarıdır. Günü geldiğinde, bütün bu siyaset tüccarı keneleri halkımızın yakasından silkeleyip atacağımızdan herkes emin olsun.
Dışarıdaki siyasetçi yoldaşlarımız da koltuk için her türlü ilkesizliği yapan bu düşürülmüş unsurlara, onların yaydıkları dedikodulara, iftiralara karşı dikkatli ve duyarlı olmalılar, oyunlara gelmemeliler.
Bunların kim olduklarından çok, bu zihniyetin kendisi önemlidir. Bu zihniyeti reddetmek ve onlara alet olmamak gerekir. “Demirtaş karşıtlığı” üzerinden prim yapan, koltuk kapan kim varsa bilinsin ki bu halkın dostu değildir. Çünkü ben ve tutsak arkadaşlarımız bu halkın direnen öz evlatlarıyız ve bu mücadelenin sonuçlarıyız. Mesele ben değilim, benim şahsımda değerlere saldıran kim varsa objektif veya subjektif olarak art niyetlidir.
Aktif siyaseti bırakmamın bir nedeni de bahsettiğim siyaset keneleri ve ne yazık ki bu kenelere halen bazı durumlarda değer verilmesidir. Ancak biz halkımızın öz evlatları ve bu hareketin yetiştirdiği siyasetçiler olarak partiyi de mücadeleyi de bu zihniyete teslim etmeyeceğiz. Genel Merkezimiz daha hassas ve dikkatli olursa kimse mücadelemize, birliğimize zarar veremez.
Aktif siyaseti bıraktım, belki düzenli köşe yazısına başlarım, herkes buna hazır olsun”
Tüm bunlarla birlikte şunları da belirtmeliyim; günlük siyasete dahil olmayacağım ancak elbette yazılar yazabilirim. Belki düzenli olarak köşe yazısı yazmaya başlarım, henüz karar vermedim. Ancak şurası nettir ki benim söyleyeceklerim, yazacaklarım DEM Partiyi bağlamaz, kimse de bu şekilde algılamamalı. Ben DEM Partinin yöneticisi, temsilcisi, sözcüsü hatta üyesi bile değilim. DEM Parti elbette bizim partimizdir ve parti yönetimi siyaseti yürütüyor, yürütür. Ben sadece kişisel görüşlerimi paylaşabilirim. Ve yine açık söyleyeyim, siyasette yanlışlar yapan, halkı esas almayan kim olursa olsun net şekilde eleştirmekten çekinmeyeceğim. Herkes buna hazır olsun şimdiden.
“Artık benim de çok net cevap verdiğimi görecek, duyacaklar”
Parti politikalarına karışmamaya özen göstererek kendi görüşlerimi açıklarken, siyasetçilerin hatalarını eleştirmekten de geri durmam. Nitekim dışarıdaki bazı siyasetçiler, gazeteciler, yazarlar benim hakkımda düşüncelerini açıklarken son derece cüretkâr davranıyorlar, ki haklarıdır. İstedikleri kadar eleştirebilirler, saygı duyarım. Ama artık benim de çok net cevap verdiğimi görecek, duyacaklar, ben de buna saygı gösterileceğini biliyorum.
Bu günler gelip geçer, geriye onuruyla direnenlerin tarihe düştüğü notlar kalır. Tüm bu süreç boyunca koşulsuz şekilde yanımızda olan dostlarımızı da arkamızdan kuyu kazanları da bizi tasfiye etmeye yeltenen muktedirleri de unutmayacağız.
Her zamanki gibi moralliyiz, güçlüyüz, dirençliyiz. Ve mutlaka kazanacağız.
Berxwedan jîyan e!”
Bugün Kürt siyasetini ve Selâhattin Demirtaş’ı Kürt siyasetine sızmış ve hatta önemli makam ve mevkileri ele geçirmiş bu siyaset kenelerine karşı çıkarak savunmak. Kürt siyasetini Kürt halkının bağrından çıkmış öz evlatlarının üretmesine ve yürütmesine sahip çıkmaktır. Dün HDP Grup Başkan Vekili olan kişinin bugün ne olduğu ve nerede durduğu belli. Kürt halkının ağır bedeller ödeyerek kazandığı tüm siyasi mevzilere, Kürt halkının öz evlatları olan yetkin, liyakatli ve donanımlı kadın ve erkek temsilcilerinin getirilmesi gerekiyor.