Suriye’de askeri, politik ve diplomatik gelişmelerde yeni bir hareketlilik başladı. Rusya’nın Ukrayna savaşı ile birlikte Suriye’deki süreci rölantiye aldığı söylenebilir Suriye’deki dengelerin uzun bir süredir değişmeden kalmış olması, orta ve uzun vadede Şam rejiminin etkinlik alanını zayıflatma olasılığının arttıracağına dair bir kısım görüşler ileri sürmektedir. Rusya’nın hem Şam rejiminin etkinlik alanını genişletmek hem de Suriye’de politik istikrarı sağlamak için Astana formatının yeniden aktifleştirilmesine karar verdiği anlaşılıyor. Rusya-İran-Türkiye merkezli Astana sürecinin yeniden canlandırılması, söz konusu ülkelerin asker ve politik yönelimlerinde bir kısım değişiklikleri gündeme getirecektir.
Rusya, Suriye’de Yeniden İnisiyatif Almaya Karar Verdi
Suriye, Rusya’nın Ortadoğu ve özellikle Akdeniz stratejisi bakımından son derece önem arz ediyor. Suriye’nin Tartus Deniz Limanı ve Lazikya’daki Hava Üssü, Rusya’nın bölgedeki varlığı için son derece önemlidir. Bu iki üst olmadan Rusya’nın Akdeniz havzasındaki askeri stratejisinin hayata geçirmesi mümkün değildir. Moskova bölgedeki stratejik çıkarları, özellikle NATO ile olan askeri güç dengesini korumak ve Şam rejiminin etkinlik alanının artması için bütün gücünü kullanacağı açıktır. Ukrayna savaşı nedeniyle bu sürecin gecikmiş olması, Rusya bakımından Suriye’nin önemini kaybettiği anlamına gelmez. Bu nedenle Rusya, belirlediği yeni planı önümüzdeki süreçte çok daha kapsamlı bir şekilde hayata geçirebileceğini söyleyebiliriz.
Moskova’nın Astana sürecini yeniden canlandırmak istemesinin temel unsurlardan bir tanesi, öncelik olarak Radikal İslamcı Örgüt olarak bilinen Heyeti Tahrir Şam’ın kontrolünde olan İdlib’in yeniden Şam’ın denetimine verilmesini sağlamaktır. Rusya, Türkiye üzerinden Radikal İslamcı örgütlerin bölgede çıkartılması için yeni bir baskı kurabilir ya da Türkiye’nin İdlib’deki askeri gücünün bütününün çekilmesini sağlayarak Heyeti Tahrir Şam’a karşı çok kapsamlı bir operasyon sürecini başlatabilir. Moskova, Ankara’nın kontrolünde olan Afrin, Elbab ve Serikaniye bölgesin de belirlenmiş bir plan dahilinde Şam rejimine teslim edilmesi için yeni bir süreç başlatma kararı aldı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Putin ile yaptığı görüşme bu konu konuşuldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Putin ile yapacak görüşmede bu sürecin kapsamlı olarak tartışılacağı ve netleştirileceği belirtiliyor,
Suriye’de politik bir istikrar sağlamak isteyen Rusya, 2024 yılı içerisinde Şam ile Qamışlı arasında doğrudan politik ve diplomatik ilişkilerin kurulması için nesnel bir zemin hazırlamaya çalışıyor. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un deyimiyle “ABD’nin Fırat’ın doğusunda oluşturduğu yarı-devlet (“quasi-state”) fiili durumun Şam tarafından da kabulü sağlanarak, Suriye’de yeni bir sürecin başlaması kimseye sürpriz gelmez.
İran Yeni Bir Strateji Belirlemek Zorunda
Rusya ile İran’ın Suriye politikasından belli farklılıklar olmakla birlikte her ikisinin ortak stratejik noktası; Şam rejiminin varlığını devam ettirmesi ve Suriye genelinde yeniden askeri ve politik etkinlik alanı kurmasıdır. Astana sürecinin yeniden başlaması ile birlikte her iki ülke Türkiye’nin Suriye’de kontrol altında tuttuğu bölgelerden çekilmesi ve bu alanların Şam rejimine teslim edilmesi konusunda önemli bir baskı yapacakları söylenebilir.
Suriye’deki faaliyetleri nedeniyle İran’ın üst düzey komutanları, İsrail tarafında hedef alınıyor. Tahran, bu tür saldırıları dikkate alarak bundan sonraki süreci Rusya ile birlikte yürütme konusunda bir fikir birliğine vardıkları görülüyor. İran’ın Suriye’deki askeri stratejisinde taktik değişikliklere gideceğine dair bir kısım veriler ortaya çıkmaya başladı. Bundan sonra üst düzey askeri güçlerini konumlandırırken özellikle Rusya’nın durumuna göre bir planlama yapacağı söylenebilir. Suriye sınırları içerisinde İsrail’in saldırılarının hedefi olmamak için atacağı adımlar bir çok bakımdan önemlidir. Birincisi, Yeniden İsrail’in saldırılarının hedefi haline gelmek istemiyor. Çünkü olası bir saldırıya aynı şekilde cevap vermesi, İran’ın bölgedeki durumunu olumsuz yönde etkileyecektir. İkincisi, Suriye’deki stratejik varlığını devam ettirmek için Rusya ile yeni bir konsept üzerinden anlaşmak zorundadır. Bütün bu olumsuz faktörlere rağmen, İran, sayıları on binlerle ifade edilen askeri milis güçleriyle Suriye’de savaşın geleceğini belirlemede halen önemli bir güç olup bu pozisyonu devam edecektir.
Türkiye’nin Yeni Astana Sürecinde Talebi Ne Olabilir?
Ankara’nın Suriye politikasının sürdürülebilir olmadığı artık bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmış durumda. Ankara’nın Suriye’de bulunmak için ileri sürdüğü gerekçelerinin hiçbirinin inandırıcılığı kalmadı. Uluslar arası ve bölgesel ilişkilerde hiçbir ülke, Ankara’yı haklı görmüyor. Tersine Suriye’nin bugünkü istikrarsızlığın nedenlerin başında Ankara’nın izlediği politikanın geldiği hemen herkes tarafından yüksek sesle dillendiriliyor. Bu durum Ankara’nın kendi iç politikasını ve bölgesel ilişkilerini olumsuz yönden etkiliyor. İzlenen savaş politikasının sonuç alamaması ve özellikle Körfez ülkeleri tarafından dolaylı olarak ‘işgalci’ olarak değerlendirmelerin yapılması, Ankara’yı da ‘yeni’ arayışlara zorluyor. Ankara, Astana formatı üzerinden ‘ortak’ bir hareket planı oluşturmak isterken, kontrol ettiği bölgelerin Şam rejimine teslim etmesi karşılığında, ABD’nin desteğiyle kurulan Kuzey Doğu Suriye’de kurulan Qamışlı merkezli Özerk Yapının dağıtılmasını talep ediyor. Gelinen aşamada ileri sürdüğü tek şart budur. Bölgeye daha gerçekçi yaklaşan Moskova ve Tahran, Ankara’nın bu talebine olumlu bir karşılık vermiş değil.
Suriye’de İran-Türkiye dengesinde PKK faktörü?
Tarihsel olarak Ortadoğu’da, Tahran-Ankara rekabetinin esas olduğunu, ittifak veya uzlaşının tahli olduğunu söyleyebiliriz. Ankara hiçbir şekilde Tahran’ın Irak ve Suriye’yi kontrol etmesini ve burada askeri ekonomik ve politik bir güç olmasını istemez. Tersi durum Tahran için de geçerlidir. Bu bakımdan her iki ülke üzerinden yürütülen bir rekabetin olduğu görülüyor. İran’ın Suriye’de ve Irak’ta ki etkinlik alanının artmasına paralel olarak PKK ile olan doğrudan veya dolaylı ilişkileri, Türkiye’nin bölgesel politikalarını etkileyecek düzeydedir. PKK’nin de bölgesel çelişkilerden ve rekabetten yararlanarak asker olarak kendisini yenilemesi, yeni askeri teknolojiler elde etmesi, Türkiye’yi ciddi olarak kaygılandırmaktadır. Son günlerde basına yansıyan açıklamalardan anlaşılacağı üzere İran’ın PKK’yi asgari olarak desteklediği ve kullanmaya başladığı askeri teknolojinin İran tarafından verildiği iddiaları gazetelerin manşetlerinde yer aldı. Son aylarda Türkiye’ye ait İHA’ların ve SİH’ların PKK tarafından düşürülmeye başlanmış olması, Genelkurmayı ciddi olarak düşündürmektedir. Özellikle Irak Kürdistan Bölge Yönetimi sınırları içerisinde kapsamlı bir kara operasyonu yapmak isteyen Genelkurmayın, PKK’nin eline geçen yeni askeri teknoloji nedeniyle ciddi kayıplar verebileceği kaygısı oluştuğu ve bu nedenle operasyonu geciktirdiği iddia edilmektedir. Ankara’nın İran ile görüşerek Suriye’de vereceği tavizler karşılığında, PKK’ye özellikle hava savunma sistemlerinin verilmesini durdurmaya çalıştığı belirtiliyor. Bu nedenle Suriye’de Ankara’nın etkinlik alanının aşamalı bir şekilde azalacağı ve Şam rejimiyle bir uzlaşmaya doğru gideceği belirtiliyor.
Suudi Arabistan, Suriye’de Dengelere Dahil Oluyor
Suudi Arabistan’ın 21.yüzyılına yön verecek olan Veliaht Prensi Selman’ın Şam yönetimiyle kurmaya başladığı ilişki aynı zamanda Riyad yönetiminin bölgesel ilişkilerde artan politikalarıyla bağlantılıdır. Selman’ın uzun yıllar sonra Esad’ı Riyad’a davet ederek görüşmesi, Şam yönetiminin Arap dünyası tarafından yeniden kabul edilmesi ve Suriye’nin fiili resmi temsilci olduğunun tescili anlamına geliyor. Böylelikle Suriye’deki gelişmelerin ve belirlenecek yeni stratejinin Arap dünyası adına S,Arabistan’ın daha aktif yer alacağı sonucu çıkıyor. Bu süreçten sonra ABD ve Rusya ama özellikle Türkiye ve İran, S.Arabistan’ı hesaba katmak zorunda kalacaklardır. Suudi Arabistan, Türkiye’nin Suriye’de kontrol ettiği bölgelerden çekilmesi için dolaylı baskılarını arttıracaktır.
ABD, Kuzey Doğu Suriye Özerk Yönetiminde Desteği Çeker mi?
ABD’nin Suriye politikasının stratejik olduğunu sıklıkla belirttik. Bu strateji içerisinde taktik planlamalar ve değişiklikler olabilir. Ancak ABD hiçbir şekilde, Özerk Yönetimin dağılmasına izin vermez. SDG’yi askeri olarak desteklemeye ve askeri gücün arttırmaya devam edecek. Suriye’deki ABD askeri birliklerinin SDG ile birlikte hava ve kara tatbikatı yapması, pilot yetiştirmesi ve hava savunma sistemleri konusunda eğitimlere devam etmesi, Özerk Yapının korunmasının ötesinde askeri olarak daha fazla güçlenmesini sağlamaya devam edecek. Yakın gelecekte, ABD’nin desteğindeki Qamışlı ile Rusya destekli Şam, masaya oturduklarında askeri ve politik olarak elinin güçlü olması pazarlıklar i çin son derece önemlidir. Suriye’nin geleceğini ABD-Rusya ilişkileri ve kararlı esasen belirleyeceği olacağı dikkate alındığında ABD, amaçsız bir şekilde bölgeyi terk etmeyecek ve SDG’nin yanında olmaya devam edecektir. Hatta Kasım 2024’de yapılacak olan Başkanlık seçimlerinde kim kazanırsa kazansın, ABD’nin Ortadoğu ve özellikle Suriye politikasında niteliksel bir değişiklik olmayacaktır.
Suriye Demokratik Güçlerinin Artan Rolü
Suriye Demokratik Güçleri’nin Kuzeydoğu Suriye’de yapmak istedikleri Yerel Seçimler, özellikle ABD’nin telkinleriyle Ağustos ayına ertelendi. Türkiye, bu konuda belirli bir baskı yapmış olsa da ertelenme kararında belirleyici bir etkisinin olmadığının farkındadır.
Bu seçimler, esasen halkın kendi belediye başkanlarını ve yerel yönetimlerini seçmesi olmasına rağmen hem bölgede ve hem de Suriye’nin iç dinamiklerinde politik etkisinin çok daha fazla olacağı anlamına geliyor. Her ne kadar yerel seçimler olsa da aynı zamanda Kuzeydoğu Suriye’deki Özerk Yönetimin kendi toplumsal-politik gücünü tescil edilmesi bakımından önemlidir.
Bölgesel ilişkilerde Suriye’nin federatif bir yapıya geçme zorunluluğu artık kabul görüyor. Kuzey Doğu Suriye Yönetiminin özellikle askeri gücünün artan etkisi çok daha belirgin olarak hissediliyor. Rusya ve İran, Şam rejiminin askeri gücüyle SGD’nin dinamik ve aktif askeri gücünün Şam’ın yorgun askeri birlikleriyle birleştirilmesini istiyor. Böylelikle Suriye topraklarını işgal eden Radikal İslamcı Örgütlerin tasfiyesi çok daha hızlı bir şekilde sağlanabilir. Bu nedenle Şam-Qamışlı arasında politik-diplomatik ilişkinin kalıcılaşmasını sağlayarak askeri gücün birleştirilmesi üzerinden durulduğu ve Şam’ın ikna edildiği, Ankara’nın ise buna açıktan karşı çıktığı, ABD’nin Federatif bir Suriye’ye olumlu baktığı belirtiliyor. Suriye sorunun bütünüyle gündemde çıkabilmesi için 2024 yılı süreci olgunlaştırmaya ve 2025 Baharında çözüme gidileceğine dikkat çekiliyor.