Dünya, Putin ile Trump arasında Alaska’da yapılan görüşmeye kilitlendi. Bu görüşme sadece Rusya ve ABD arasındaki ilişkiler bakımından olumlu bir adım olmayacak esasen NATO ve AB’nin askeri ve küresel politikalarını da doğrudan etkileyecek bir sürecin ilk adımı olarak değerlendirildi. Görüşmenin merkezinde hiç şüphesiz ki Ukrayna savaşı bulunuyordu. Savaşın şiddeti artarak devam mı edecek? Yoksa bir barışla mı sonuçlanacak? Her iki durumun hem Avrupa kıtasında hem de bütün küresel sistemde negatif ve pozitif sonuçları olacağı biliniyor. Ancak görüşmeye katılan kişilere veya belirlenen gündeme bakıldığında sadece Ukrayna meselesi değil aynı zamanda ABD ile Rusya arasında ekonomik, politik, askeri olmak üzere çok daha kapsamlı bir ilişki sürecinin başlanacağına dair bir kısım verileri görebiliyoruz.
Görüşmede somut denetlenebilir kararlar alınmadı. Dahası böyle bir beklenti de yoktu. Ancak Trump, Putin’in genel yaklaşımlarını öğrenip ona uygun bir strateji belirlemek istiyordu. Bunu da başardı diyebiliriz. Putin de Trump ile çatışmadı tersine uzlaşma ve çözüm yönünde bir eğilim içine girdi.
Görüşme neden Alaska’da yapıldı.
İki liderin görüşmesinin Alaska’da yapılmış olmasının bir tesadüf olmadığı tahmin ediliyordu. Bunun bir arka planı olduğu açıktı. Alaska önerisinin Rusya’dan geldiği Putin tarafından doğrulandı. Yapılan basın açıklamasında Putin: “Amerikan meslektaşıma Alaska’ya gelme teklifinden dolayı tekrar teşekkür etmek isterim, burada buluşmak tamamen mantıklı” dedi. 1732’de dönemin Rus Çariçe Anna İvanovna tarafından yaklaşık 7,5 milyon dolara ABD’ye satılan Alaska, Rusya’nın Çukotka şehrine 85 km uzaklıktadır. Rusya’nın iç politikasında Alaska halen Rus toprağı olarak görülür. Rusya ile ABD, Bering boğazı üzerinden birbirine komşu olan iki ülke olduğu pek bilinmez.
Alaska’nın tercih edilmesinin bir başka önemli tarihsel ve politik nedeni bulunuyor. Alaska’nın ABD’ye veriliş biçimi sadece sembolik olmayıp aynı zamanda bugün ve gelecekte uluslararası ilişkilerin ve çatışmaların yeniden tanımlanmasına dair ciddi bir anlam yükleneceğini söyleyebiliriz. Yani uluslararası hukuk kurallarının dışına çıkılarak bir bakıma ‘zorla’ veya ‘gönüllü’ toprak kazanımlarının önünü açabilecek fiili bir dönemin ilk adımı olarak tanımlanabilir.
Alaska’nın tercih edilmesinin bir diğer nedeni de Putin’in güvenliğiyle ilgiliydi. Görüşmenin Washington’da yapılması durumunda başka ülkelerin hava sahasında geçmesinde güvenlik sorunun olabileceği hesaplanarak Rusya için en uygun uçuş güzergahı olarak Alaska tercih edildi. Bundan sonraki toplantıların da Alaska da olması pek ala mümkündür.
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov nasıl bir mesaj vermek istedi
ABD yetkilileriyle yapılacak görüşme katılmak üzere Alaska’ya gelen Lavrov’un giydiği tişört üzerinde “SSCB” yazılı olması dikkat çekti. Lavrov bununla Rusya’nın sadece Ukrayna değil, eski Sovyet Cumhuriyetleri başta olmak üzere bütün Kafkasya ve Avrasya üzerinde hakimiyet mücadelesinde taviz verilmeyeceğine dair çok ince ve derin bir mesaj verdi. Aynı şekilde kolunda Appel saatini ve İPhone telefonunu da görünecek şekilde masaya koyması da ABD ile teknolojik iş birliği bakımından bir mesaj olarak değerlendirildi. Bunlar basit gibi görünen ama diplomasi de önemli mesajlar olarak değerlendirilir.
İngiliz Subaylarının Ukrayna’da Ruslar tarafından ele geçirilmesinin açıklanması
Trump ile Putin arasında görüşmenin başladığı sırada Rusya Askeri Güçleri, Ukrayna’da İngiltere asıllı iki NATO Subayı ve bir M16 ajanının yakalandığını ve yakalanma biçimlerini uluslararası kamuoyuna açıkladı. İddiaya göre Yarbay Richard Carroll, Albay Edward Blake ve adı açıklanmayan MI6 ajanı NATO adına Ukrayna savaşını yönetmek için gizli görevdeydiler. Sanırım Putin görüşmede Trump’a NATO’nun kendileriyle savaşta olduğu mesajını vermek istedi.
ABD-Rusya arasındaki heyette kimler yer aldı
Alaska’da gelen Rusya ve ABD Delegasyonlarına bakımdığında görüşmenin Ukrayna ile sınırlı olmadığını gösteriyor. Rusya ve ABD arasında çok daha kapsamlı bir düzeyde ekonomik, politik ve askeri görüşmelerin olduğu ve hatta bazı alanlarda ilişkilerin çok yönlü geliştirilmesi kararı alındığı belirtiliyor.
Rusya’dan görüşmelere katılan isimler:
Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov
Devlet Başkan Yardımcısı Yuri Uşakov
Savunma Bakanı Andrey Belousov
Maliye Bakanı Anton Siluanov
Rusya Doğrudan Yatırım Fonu Başkanı Kirill Dmitriyev
ABD’den zirveye katılan isimler:
Dışişleri Bakanı Marco Rubio
Maliye Bakanı Scott Bessent
Ticaret Bakanı Howard Lutnick
CIA Direktörü John Ratcliffe
Özel Temsilci Steven Witkoff
Rusya Devlet Başkan Yardımcısı Yuriy Uşakov, ‘görüşmelerin merkezinde Ukrayna krizinin çözümün olacağını’ belirtirken Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov; ‘Putin ile Trump’ın karmaşık konuları da ele aldıklarını ve ortak çözüme odaklandıklarını’ belirtti.
Putin ile Trump arasındaki prensip anlaşmasında stratejik mesajlar
Trump ile Putin arasında yapılan görüşme tahmin edildiği gibi olumlu geçtiğini her iki liderin açıklamalarından anlaşılıyor. Görüşmenin içeriğine ilişkin yapılan açıklamaların dikkatle takip edilmesi gerekiyor. Çünkü iki liderin yaptığı ve bundan sonra yapacakları açıklamaların dengeleri önemli oranda etkileyeceği bilinmektedir.
Trump, görüşmeden sonra Putin’e kastederek: “gerçekten de konuşmalarımızdan sonra… Hemen ardından çok içten bir şekilde konuştuk. Bence bu işin sonuçlanmasını istiyor.” Ukrayna için toprak takası ve güvenlik önlemleri olasılığına dair sorulara cevap verirken: “Sanırım bunlar müzakere ettiğimiz noktalardı ve bunlar büyük ölçüde üzerinde anlaştığımız noktalardı… Şimdi bakın, Ukrayna’nın da buna onay vermesi gerekiyor.” Yani Trump ile Putin arasında, Ukrayna’nın Doğusundaki topraklarının önemli bir kısmının Rusya’ya bırakılması konusunda uzlaştıkları anlaşılıyor.
Trump Alaska’da basına yaptığı açıklamada ise; “Şimdi bunu başarmak gerçekten Zelenskiy’nin elinde. Ayrıca Avrupa ülkelerinin de biraz dahil olması gerektiğini söyleyebilirim, ancak bu Zelenskiy’nin elinde” dedi. Bunun anlamı şu: Biz(Trump-Putin) Ukrayna konusunda anlaştık. Bundan sonra Zelenskiy karar verecek. Yani topu doğrudan Zelenskiy’nin dolaylı Avrupa liderlerinin kucağına attı.
Rusya-Ukrayna savaşının çıkmasında Avrupa ama özelikle İngiltere’nin çok ciddi baskısı ve yönlendirilmesi oldu. Bir önceki ABD Başkanı Biden ise bu savaşı aktif destekledi. Trump ise tersten savaşı bitiren lider olarak tarihe geçmek istiyor. Ancak bu kez, dolaylı olarak Rusya’nın kazanmasını resmileştirerek yapıyor. Bunun başka yolunun olmadığını belirterek ve Ukrayna’nın verimli topraklarının bir kısmının Rusya’ya verilmesini prensip olarak kabul edildiğini belirtti. Trump’ın daha sonra Zelenskiy ile telefon görüşmesi yaptığı ve “kalıcı ve gerçek bir barışın sağlanması gerekir” bunun içinde “Rusya kontrolündeki bölgelere ek olarak “Donbas’ın tamamını Rusya’ya bırakmasını” istediği belirtiliyor.
Trump’ın Ukrayna üzerinden Rusya’ya açıktan tavizler vermesinin saydığımız birçok gerekçesi bulunuyor. Önemli diğer bir faktör de Rusya’nın Çin’den koparılması planıdır. Bugün ABD’ye etkileyebilecek tek gücün Çin olduğu çok rahatlıkla söylenebilir. Bütün istatistik verileri alt-üst edecek şekilde özellikle ekonomik ve askeri olarak hızla gelişen Çin’in küresel ilişkilerde ‘yalnızlaştırılmasın’ özellikle ABD için önem arz ediliyor. Çin ile Rusya arasındaki ilişkilerin zayıflaması ve Rusya’nın ABD’ye yakın bir siyaset izlemesi, Çin için ciddi bir risk oluşturacağı bilinmektedir. Ancak bugünkü somut veriler dikkate alındığında Rusya’nın Çin ile ilişkilerini ABD’in istediği bir tarzda sınırlaması pek olası görünmüyor.
Putin ise basın toplantısında sorulara cevap verirken: “Amerikan meslektaşıma Alaska’ya gelme teklifinden dolayı tekrar teşekkür etmek isterim, burada buluşmak tamamen mantıklı… Başkan Trump’a katılıyorum, bugün bu konuyu ele aldı ve Ukrayna’nın güvenliğinin kesinlikle sağlanması gerektiğini, bu konuda çalışmaya hazır olduğumuzu belirttim… Er ya da geç durumu düzeltmek, çatışmadan diyaloğa geçmek gerekirdi. Bu açıdan iki devlet başkanının yüz yüze görüşmesi gerçekten vakti gelmişti.” Putin, ayrıca “Arktik’te iş birliği ve bölgesel temasların yeniden canlandırılması özellikle önemlidir. Bu, bizim Uzak Doğu’muz ile Amerikan batı kıyısı arasındaki ilişkileri de kapsıyor.” Putin zirvede Rusya ile ABD arasında özellikle “ticaret, enerji, dijital alan, yüksek teknoloji ve uzay araştırmalarında” yakın bir ilişki içinde olmalarına ve bu alanda çok daha kapsamlı bir işbirliğine ihtiyaç duyduklarını belirtti. Putin’in Ukrayna’nın işgal edilen bölgelerindeki son derece stratejik olan ‘nadir elementlerin’ ABD ile paylaşılmasını hatta Rusya topraklarında bulunan değerli madenlerin birlikte işletilmesini önerdiği de belirtiliyor.
Rusya’nın amacı Washington tarafından uygulanan bazı ekonomik yaptırımların kaldırılması, Rusya ile ABD arasında doğrudan uçuşların yeniden başlatılması, diplomatik temsilciliklerin işlevselliğini yeniden tesis edilmesi gibi birçok konunun konuşulmasıydı. Putin’in bu önerilerinin Trump tarafından prensip olarak kabul edildiği belirtildi. Bu konuları içeren bir soruya Trump’ın verdiği cevap: “Bugün olanlar nedeniyle sanırım şimdi bunu düşünmeme gerek yok. İki veya üç hafta sonra falan düşünmem gerekebilir.” Trump, bu konuların hızla çözümlenmesi gerektiğini belirtirken aynı zamanda Ukrayna savaşında, Rusya tarafının tutumuna göre daha erken karar verebileceğini bunun aylar değil haftalar içinde olabileceğinin mesajını verdi. Böylelikle Rusya tarafını ama özellikle Putin’e teşvik etmek istediği anlaşılıyor. Putin, ABD’nin Rusya’ya uyguladığı ekonomik ve askeri ambargoyu kaldırılması hatta önemli ölçüde hafifletmesi durumunda AB’nin uyguladığı ambargonun fiilen işlevsizleşeceğini biliyor. Bu nedenle Trump’a karşı oldukça esnek bir Putin vardı.
AB ülkeleri Trump-Putin-Zelenskiy üçlü zirveye desteklerini açıkladılar
Trump ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasındaki görüşmenin tamamlanmasından çok kısa bir sonra, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Almanya Şansölyesi Friedrich Merz, İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Finlandiya Cumhurbaşkanı Alexander Stubb, Polonya Başbakanı Donald Tusk ve AB Konseyi Başkanı Antonio Costa tarafından yayınlanan ortak açıklamada: “Kendi toprakları üzerinde karar vermek Ukrayna’ya kalacaktır. Uluslararası sınırlar, güç kullanılarak değiştirilmemelidir” ve “Başkan Trump’ın Ukrayna’daki ölümleri durdurma, Rusya’nın saldırganlık savaşını sona erdirme ve adil ve kalıcı bir barış sağlama çabalarını memnuniyetle karşıladıklarını” belirttiler. Açıklamada ‘sınır değişikliğine’ karşı olduklarını belirtmelerine rağmen Trump’ın Ukrayna’nın topraklarının bir kısmından vazgeçmesi gerektiği biçimindeki açıklamalarına yüksek düzeyde bir karşı tutum almadıkları görülüyor.
Rusya-Ukrayna savaşında en çok etkilenen güç AB’dir. Savaş AB ülkelerinde çok ciddi düzeyde enerji krizine yol açtığı gibi bugüne kadar izlenen ‘pasif’ askeri strateji aktifleştirildi. İkinci Dünya Savaşından bu yana ilk kez Savunma Bakanlıklarının Bütçelerini çok ciddi oranda arttırdılar. Aynı zamanda AB ekonomisinin de çok yönlü ciddi bir darbe almasına yol açtı. Bu nedenle AB ülkeleri Trump’ın inisiyatifinde üçlü bir zirvenin yapılarak bir uzlaşmanın sağlanmasına aktif bir destek verdiklerini açıkladılar. Bunun dışında ciddiye alınabilir bir alternatiflerinin de olmadığını söyleyebiliriz.
Küresel sistem zirveye kilitlendi
Trump-Putin görüşmesinde ortaya çıkan olumlu hava küresel ekonomiyi ciddi oranda etkileyeceği biliniyor. Savaşın sona ermesiyle sadece Ukrayna ve Rusya pazarının yeniden küresel rekabete açılması değil aynı zamanda Avrupa ve Avrasya-Kafkasya-Orta Asya ve Ortadoğu üzerinde olumlu yönde ciddi etkileri olacaktır. Hem savaş ekonomisindeki sınırlamaların hem petrol ve doğal gaz gibi stratejik enerji kaynaklarının akışının yeniden düzenlenmesi, hem de genel olarak ticari ilişkilerin geliştirilmesinde önemli bir etkisi olacaktır. Bu nedenle küresel ilişkilerin düzenlenmesini etkileyecek bir kısım olumlu sonuçların ortaya çıkabileceği söylenebilir.
Trump-Putin görüşmesinde Ukrayna’nın toprak kaybının bölgesel yansımaları
İkinci Dünya savaşından sonra Birleşmiş Milletler ve özellikle Güvenlik Konseyi uluslararası ilişkilerde önemli bir rol üstlendi. Birleşmiş Milletler tarafından tanınan ülkelerin toprak bütünlüğünün korunmasına yönelik uluslararası hukuksal normlar arttırıldı. Ancak küresel güçler kendi çıkarlarına ters düştüğünde uluslararası hukuksal normları alt-üst etmekten çekinmedikleri de bilinmektedir.
Ukrayna-Rusya savaşında, Ukrayna sınırlarının yaklaşık 1/5’inin Rusya’ya verilmesi ve bunun bir bakım zor kullanılarak Ukrayna’ya dayatılması, küresel ve bölgesel ilişkilerin yeniden tanımlanmasını zorunlu kılacaktır. Ukrayna modeli önümüzdeki süreçte özellikle Ortadoğu coğrafyasında çok daha belirgin olarak hissedilecektir.
Önümüzdeki süreçte, Rusya’nın Ukrayna’da toprak kazanması, İsrail’in ‘zor’ kullanılarak sınırlarını genişletmesi planı için çok açık bir gerekçe olacaktır. Filistin, Lübnan ve Suriye’de bu yönelimin tahmin edilenden çok daha hızlı ve etkili olacağı açıktır. Yani Ukrayna-Rusya savaşının iz düşümünü İsrail-Suriye ilişkilerinde bulacağız. Örneğin İsrail’in Şam’ın 14 km yakınına olan bölgeleri önce fiili sonra ‘zor’ kullanarak ele geçirmesi kimseye sürpriz gelmemeli.
Burada kim kazandı ya da kim kaybetti?
Bu savaşın kaybedenleri Ukrayna ve İngiltere dahil Avrupa Birliği olarak tanımlayabiliriz. Savaşın doğrudan kazananı Rusya ve ABD ve dolaylı kazananı ise İsrail’dir. Süreçten olumlu etkilenecek en önemli küresel güç ise Çin olacaktır. Ortadoğu denkleminde ise Kürtler için yeni politik olanaklar ortaya çıkabilir.
Ukrayna’dan sonra Suriye’de yeniden Rusya-ABD denklemi oluşabilir. Bu kez karşıt birer güç değil, ittifak gücü olarak önemli bir rol oynayabilirler.