Orta Asya ülkesi Kazakistan’da fiilen halk ayaklanmasına dönüşen bir politik kaos yaşanıyor. Enerji zengin olmasına rağmen toplumun alım gücü çok düşük. Ekonomik sorunlar yaşayan toplumun son günlerde enerji tüketim ürünlerine ve LPG fiyatlarının yüksek düzeyde artmasına karşı ani toplumsal öfkenin yılların biriken ve dipten gelen tepkinin bir yansımasıdır. Bu halk hareketinin politik sonuçlarının ne olacağını kestirmek zor ama sadece Kazakistan’da değil Orta Asya’nın tamamında dengelerin değişeceği bir sürecin yaşanması kaçınılmaz olacaktır.
Demokratik değerlerinin hiçbir şekilde yaşam bulmadığı, geleneksel otoriter bir sistemin uygulandığı, gücün tek elde merkezileştiği Kazakistan’da yapılan gösteriler nedeniyle 4 binin üzerinde göstericinin gözaltına alındığı ve onlarca insanın öldürüldüğü haberleri geliyor.
Orta Asya’da Kazakistan
Kazakistan coğrafik olarak Orta Asya’da 2.724.900 km² yüz ölçüme sahip olup dünyanın 9.büyük ülkesidir. Komşuları Kuzey’de Rusya, Güneyde Türkmenistan, Özbekistan ve Kırgızistan, Doğu’da Çin bulunuyor. Ülkenin ayrıca Hazar Denizi ve Aral Gölü‘ne kıyısı vardır. 2020 yılı verilerine göre nüfusu yaklaşık 19 milyondur. Ülke’nin önemli bir kısmı Türk kökenli olmasına rağmen Rus-Slav ve Alman kökenli nüfusun % 25 civarında olmasıyla da dikkat çekiyor. Kazakistan büyük bir ülke olmasına rağmen nüfus bakımından küçük sayılabilir ama enerji yatakları ve yer altı madenleri bakımından oldukça zengin sayılır. Bu bakımdan Kazakistan’da yaşanan bu toplumsal sorun Orta Asya’daki güç dengelerini etkileyebilecek nitelikte olduğu açıktır. Yani bugünkü yaşanan süreç Kazakistan’ın iç sorunu olmayıp küresel ilişkileri doğrudan etkileyecektir.
Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev’in, Eski Sovyetler Birliği üyesi Rusya, Belarus, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Ermenistan tarafından oluşturulan Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ)’nden askeri güç talebinde bulunmasından birkaç saat sonra özellikle çok önemli bir kısmının Rusya’nın hava kuvvetlerinden oluşan 2,500 kişilik askeri güç çatışmanın olduğu bölgelere indirdi. Rusya’nın bu hamlesinin Orta Asya’daki politik yansıması daha sonra hissedilecektir.
Orta Asya’nın Stratejik Önemi
Orta Asya, küresel dünya sistemi için son derece stratejik bir bölgedir. Bu nedenle bu alan içerisinde meydana gelen her gelişme Rusya, Çin, ABD, AB gibi küresel güçlerin doğrudan ilgi alanındadır. Bu bakımdan Orta Asya tanımlanması hem çok geniş hem de çok karmaşık olarak kullanılmaktadır. Ancak Avrasya’nın stratejik önemini artıran ise Orta Asya bölgesidir. Orta-Asya kavramsal olarak farklı jeo-grafik alanları içermekle birlikte, Sovyetler Birliği döneminde bu kavram, ‘Sosyalist Cumhuriyetler’ sınırları içerisinde nispeten belirginleştirildi. Daha çok Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan ve gibi ülkeleri merkez alan ama aynı zamanda bu ülkelerin çevre merkezi olanak bilinen bölgelerini, Çin’in, Moğolistan’ın, Afganistan’ın ve İran’ın belirli bir kesimi ile Hazar Denizini ve Rusya’nın çok önemli bir bölgesini kapsayan bir alan olarak gösterilmektedir.
Sovyetler Birliğinin dağılması ile küresele güç merkezleri tarafından yeniden uluslar arası politikanın gündemine getirtilen ‘Central Asia’ ya da Orta/Merkez Asya, uluslar arası rekabetin merkezinde olan bölge olarak yeniden ön plana çıktı. Özellikle “Dünya Gayri Safi Yurt İçi Hâsılasının toplamları itibariyle dünyanın en büyük on beş ekonomisinin on’u bu bö1gede bulunmaktadır. Ayrıca, “dünya petrol talebinin yaklaşık % 45’i, doğal gaz talebininse yaklaşık % 55’i bu komşu alanda gerçekleşmiş. Bölgenin temel ekonomik potansiyelini oluşturan ve dolayısıyla jeopolitik önemini ortaya koyan doğal kaynak zenginliği, bu bö1geye büyük güçlerin yönelişinin temel sebebidir. Bu temel sebebin yarattığı yeni koşullar söz edilen büyük güçlerin lehine işleyerek, bölgenin ekonomik alandaki stratejik unsurlarını büyük ölçüde yönlendirmektedir.”
Böylece bütün kürsel güçlerin 21.yüzyılda yoğunlaştıkları en önemli uluslar arası politikalardan biri de Orta-Asya’nın denetim altına alınmasıdır. Orta Asya’yı önemli kılan bazı temel noktalar ön plana çıkmaktadır. Birincisi petrol ve doğal gaz bakımından oldukça önemli enerji yataklarına sahip olmasıdır. İkincisi Dünya küresel askeri güçleri tarafından işgal edilen Afganistan’a sınırdır. Afganistan işgal stratejisinin uygulanmasında Orta-Asya’nın tarihisel değerde bir öneme sahiptir. Üçüncüsü, enerji yatakları yanında enerji geçiş yollarını kapsamaktadır. Dördüncüsü, Asya bölgesinin küresel güçleri olarak bilinen Çin, Japonya, Rusya ve Hindistan’ın tam merkezinde bulunmaktadır. Bir bakıma bu güçler tarafından çevrelenmiştir. Beşincisi, Orta Asya aynı zamanda dünyanın en önemli enerji merkezi olarak bilinen Orta Doğu ile sınır ilişkisine sahiptir. İki bölge arasındaki ilişki aynı zamanda uluslar üstü tekellerin bu bölgelerde yoğunlaşmasını sağlamaktadır. Sıralayacağımız birçok faktörün etkisiyle Orta Asya’nın politik denklemleri tahminlerden çok daha karmaşık ve değişkendir Asya’nın Merkezi olarak tanımlanan Orta Asya üzerinde dünyanın bütün küresel güçlerinin çok yoğunluklu bir rekabeti söz konusudur.
ABD, Orta Asya’da kendi stratejisini uygulayamadı
İkinci dünya savaşından sonra, küresel kapitalist sistemin lideri olan ABD’nin merkezine aldığı iki bölgeden biri Orta-Asya oldu. Sovyetler döneminde özel bir varlık göstermeyen ABD, dağılma sürecinden sonra, küresel stratejisinin merkezine Orta Asya’yı aldı. Adına ‘Büyük Ortadoğu Projesi’ denilen ABD’nin yeniden yapılandırma stratejisinin en önemli alanlarından birisi Orta Asya’ydı. Afganistan ve Irak işgallerinin arka planında sadece Ortadoğu’yu değil aynı zamanda Orta Asya’nın yeniden yapılandırılması söz konusuydu. Rusya’nın kendi iç sorunlarıyla boğuştuğu bir dönemde ABD bölgeye çok kapsamlı yatırımlar yaptı ve özellikle askeri üsler alarak bir bakıma bölgeye yerleşti.
ABD, Afganistan’ı işgal ederken eş zamanlı olarak Kırgızistan ve Özbekistan’da kurduğu üslerin stratejik değerini, ikinci dünya savaşından sonra Almanya’da kurmuş olduğu askeri üslerden çok daha önemli gördü. Çünkü bu üslerle bölgenin ekonomik-politik ve askeri olarak denetim altına alınması, aynı zamanda ABD’nin hem enerji yataklarını kontrol etmesini hem de bölgesel küresel rakiplerine üstünlük sağlayacaktı. ABD bu politikasını pratikte uyguladı ancak gerçekte başarısız oldu. ABD, 1990’lardan sonra Orta Asya bölgesiyle çok yakın ekonomik, politik ve askeri ilişikler kurmasına rağmen istenilen başarıyı elde edemedi. Böylece Orta Asya’yı egemenlik altına alarak Rusya’nın bölgesel gücünü tamamen kırma, Çin’i frenleme planı başarısızlıkla sonuçlandı. Bu iki gücü kendi yörüngesine çekemedi ve Orta Asya’da belirgin bir güç kaybına uğradı. Orta Asya’da ABD, önemli bir güç kaybına uğramasına rağmen Orta Asya’dan vazgeçtiği veya geçeceği sonucu çıkartılmamalıdır. ABD’nin Orta Asya stratejisinin temel unsurları bölgenin önemli enerji yataklarını kontrol etmek, boru hatların geçiş merkezlerini denetim aklına almak ve bölgesel askeri güç dengelerini kendi lehine değiştirme politikası devam edecek.
Orta Asya’nın Hakim Gücü Rusya
Sovyetler Birliğinin dağılmasında ciddi bir kriz yaşayan Rusya’da Putin’in iktidar gücü olmasıyla iç politik istikrarı sağladıktan sonra Orta Asya üzerinde bir hakimiyet kurmaya yöneldi. Dahası Rusya’nın dış politikasının merkezine, özellikle Orta Asya ve Kafkasya’yı koydu. Önemli başarılar elde etti ve Rusya’nın bölgedeki ekonomik-politik ve askeri gücü çok ciddi bir düzeyde arttı. Rusya, bütün merkez Orta Asya ülkelerini çok önemli oranda kontrol altına alarak fiilen Moskova’nın yörüngesini oturttu. Bölge gerçekliklerini çok daha somut analiz eden Rusya, Orta Asya’ya hakim olmadan küresel gücünü ön plana çıkartamayacağını ve güç dengelerinde önemli bir oyunca olamayacağını bildiği için Orta Asya üzerinde mutlak bir hakimiyet sağlamak için bütün politik araçları kullandı ve başarılı oldu denebilir.
Orta Asya’nın enerji kaynaklarının batıya pazarlanması için alınan kararların uygulanmayı konulmasıyla Orta Asya ülkelerini hızla Rusya’ya yaklaştırdı ve bu durum Rusya’nın dünya dengeleri içerisindeki yeri yeniden güçlendi. Böylelikle küresel çapta jeo-politik güç olmasında çok olmasında önemli bir avantaj elde etmesini sağladı.
Orta Asya doğal gazın Avrupa’ya taşınmasını çok iyi bir şekilde kullandı dahası kullanmaya devam ediyor. Bir bakıma zorunlu bir bağımlılık ilişkisi oluştu. Avrupa’nın doğal gaz ihtiyacının yaklaşık % 45’nin Rusya tarafından karşılanmasının jeo-politik dengeleri önemli oranda etkilemekte, özellikle NATO’nun Rusya’ya karşı daha aktif bir askeri pozisyon belirlemesini engelleyen önemli bir faktör haline gelmiş bulunmaktadır. Bu nedenle Rusya’nın Orta Asya hakimiyeti Asya kıtası başta olmak üzere küresel ilişkilerde oyun kurucu bir güç olarak ön plana çıkmasını sağlamaktadır. Putin’in açık olmayan stratejisi önümüzdeki 15 yıl içerisinde Orta Asya ülkeleriyle ‘eski’ Sovyetler Birliğine benzer ama 21.yüzyılın bölgesel stratejisine uyumlu yeni tek merkezli bir güç oluşturmaktır. Bu nedenle Orta Asya’daki her gelişmeye doğrudan muhatap olacağı ve doğrudan müdahale edeceği her küresel gücün bildiği bir durumdur.
AB’nin Orta Asya politikası
Orta Asya’nın jeopolitik önemi sadece Rusya ve ABD’yi ilgilendiren bir sorun olmadığı biliniyor. Geçmişten beri küresel güçlerin farklı kesimleri bu bölgeyle yakın ilişki içerisinde bulunuyorlar. Bunlardan diğer önemli bir güçte Avrupa Birliğidir.
AB’nin Orta Asya politikası, ABD’nin aksine, Rusya olmaksızın gerçekleşme şansının olmadığı biliniyor. Bu bakımdan enerji olarak bağımlı olduğu Rusya ile bölgesel bir çatışmayı göze almaz veya alamaz. Tersine Rusya ile uzlaşı politikası izleyerek ‘Avrasya’ eksenli oluşturulan politikalarla çözmeye çalışmaktadırlar. Bu bakımdan ABD’nin bir dönem izlediği Rusya politikasında özellikle Almanya, Fransa ve İtalya’nın çok açık olarak rahatsız olmaları, Rusya ile olan zorunlu ‘enerji’ ilişkilerinin bir sonucudur. Bu bakımdan AB, özellikle Orta Asya enerji yataklarından maksimal düzeyde yararlanmak için yeri stratejiler geliştirirken, özellikle Rusyasız bir yönelim içine girmeyeceği, daha dengeli bir politika izleyeceği görülüyor. Bu nedenle AB’nin Rusya ile olan ilişkisi çok daha boyutlu ve karmaşıktır. Birbirlerine sınır olmaları, nüfusların iç içe geçmesi, örneğin Kazakistan’da, Özbekistan’da ve Tacikistan’da Alman nüfusunun varlığı, Ukrayna nüfusunun yaklaşık %35-40’nın Rus kökenli olması ve esasen Avrupa’nın doğal gazının yaklaşık yarısının Rusya tarafından karşılanması, karmaşık ilişkilerin küçük bir yansımalarıdır. Bu bakımdan karşılıklı ‘zorunlu’ bir bağımlılık söz konusudur. Bu nedenle AB’nin Avrasya-Orta Asya politikası çok daha farklı dengeler üzerinde yürüyor.
Çin’in Orta Asya Stratejisi
Çin’in bugünkü gelişme potansiyeli dikkate alındığında, 2020 yılında, Çin’in yıllık petrol ihtiyacı 600 milyon ton civarındaydı ve bunun % 55-60’nin de ithal etti. Bu bakımdan Çin, petrol ve doğal gaz zengini olarak bilinen Orta Asya komşularıyla çok yönlü ekonomik ve politik ilişkiler geliştirmekte ve bölgesel gücünü pekiştirmeye çalışmaktadır. Çin şirketlerinin özellikle Kazakistan petrollerine yönelik ilgisi biliniyor. China National Petroleum Company Kazakistan’ın Aktobe Munaygaz şirketindeki hisselerin önemli bir kısmını, Petro Kazakistan şirketini tamamen satın almış bulunuyor. Bu bakımdan Çin’in Orta Asya stratejisi düşünülenden çok daha derin ve kapsamlıdır. Orta Asya’nın enerji kaynaklarıyla çok yakında ilgilenmesi ve giderek merkez alması, özellikle Çin’in küresel stratejisi için son derece önemlidir. Çin’in Orta Asya stratejisi ekonomik olarak bölgenin kontrol altına alınmasıdır. Bundan da önemli bir başarı elde ettiği söylenebilir. Bu nedenle Kazakistan’daki gelişmeleri çok yakında takip etmekte ve Rusya gibi sürece doğrudan müdahil olması da yine kimseye sürpriz gelmemelidir.
İran ve Türkiye
Orta Asya’nın bölgesel güç olarak bilinen ülkelerin de ilgi alanındadır. Özellikle İran ve Türkiye bölge ile olan tarihsel ve kültürel bağları nedeniyle ön plana çıkmaktadırlar. Ancak her iki ülkenin, küresel güç ilişkileri içerisinde beklenilen etkiyi yaratmalarının da oldukça zor olduğu görülüyor. Türkiye’nin bölgesel ilişkilerin dışına düştüğü ve etkin bir güç olma avantajını önemli oranda kaybettiği artık yüksek sesle dillendiriyor. İran’ın Orta Asya’ya komşu olması hatta Orta Asyalı olarak görülmesi ve bir bakıma Afrika, Ortadoğu ve Batı’ya geçişte bir köprü görevi görmesi, bölgede belirli bir Şii nüfusunun olması nedeniyle belirli bir ağırlığı olsa da Rusya, Çin ve ABD denkleminde etkili olması son derece zor görünüyor.
Sonuç: Kazakistan’da meydana gelen gelişmelerin diğer Orta Asya ülkelerinde de olması kimseye sürpriz gelmemelidir. Otoriter ve tamamen tek kişinin yönetim biçimine dayanan rejimlerin bu düzeyde etkinliklerini sonsuza kadar sürdüremeyecekleri görüldü. Kazakistan’daki toplumsal hareket bastırılsa da politik yansımaları daha derinden hissedileçektir. Bu nedenle Orta Asya’da değişim artık kaçırılmazdır. Hangi yol izlenecek bunu hem küresel hem Orta Asya dengeleri hem de her ülkenin iç politik ilişkileri belirleyecektir. Ama değişim kaçınılmazdır.
“Dr. MUSTAFA PEKÖZ: ÇATIŞMA MERKEZİ ORTA ASYA VE KAZAKİSTAN KRİZİ” üzerine 2 yorum
xmustafa bey yazınızı zevkle okuyorum . beğeniyorum .görüşünüze aynen katılıyorum. bu kazakistan olayı sanki sahte bir arap baharı gibi geliyor bana. bu olay sonuçta emperyalist paylaşımlar projesine dönüşmesinden endişe ediyorum ….oralarda çok eskiden beri bir turancılık çalışmalarıda vardı türkiyedeki turancıların orada çalışmalarını biliyoruz…rusyanın asker göndermesi. nato ülkelerinin projesinin önünü kesmek olabilir……. .
Selam dostum
Rusya orta Asya’da hakim güç ve ayrıca Çin var. ABD’nin Afganistan macerasından sonra Orta Asya’da artık egemen bir güç olması son derece zor.