Cumhurbaşkanı Erdoğan’a 6 yıl sonra Beyaz Saray’da yine Trump tarafından karşılandı. Bu görüşme Ankara ve Erdoğan için son derece önemliydi. Özellikle Ankara’daki politik geleceğin nasıl şekillenebileceğine dair özel bir önem taşıyordu. Ankara’nın İsrail politikası ile Washington politikası arasında açık bir farklılığın oluştuğu ve bunun gelecekte Erdoğan için bir politik risk oluşturacağı biliniyor. Bu nedenle Erdoğan’ın Turmp ile yüz yüze Beyaz Saray’da görüşmesi bir bakıma diplomatik bir başarı olarak gösterildi. Bu nedenle Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Enerji Bakanı Alpaslan Bayraktar, Genelkurmay Başkanı Selçuk Bayraktaroğlu ve Milli İstihbarat Başkanı (MİT) İbrahim Kalın’ın da bu geziye eşlik etmeleri dahası devletin stratejik kurumlarının Trump’ın karşısında boy vermeleri sıradan bir hamle olmadığı açıktır. Peki bu görüşmede gerçekten neler oldu? Nasıl sonuçlar ortaya çıktı.
Trump, Erdoğan’a kastederek “Hileli seçimleri herkesten daha iyi bilir” iddiası
Trump, kendisinin seçimi kazandığını ama hileli bir şekilde elinde alındığını belirtiyor ve “Haksız bir şekilde sürgünde olduğum dönemde (Biden’in kazandığı seçimi kastederek) hileli seçim sonucunda” kaybettiğini söyledi. Bunu konuşurken parmağıyla Erdoğan’ı göstererek “Hileli seçimleri herkesten daha iyi bilir” demesi hiç şüphesiz ki sıradan bir cümle olmadığı aslında cumhurbaşkanı Erdoğan’a Türkiye’deki seçimlerde uygulanan anti-demokratik uygulamalarını bildiğine dair bir mesaj veriyor.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve ABD’nin Suriye Temsilcisi Tom Barrakc “Başkanımız ‘Bundan bıktım, ilişkiler düzeyinde cüretkar bir adım atalım ve ihtiyacı olanı verelim’.” Aynı şekilde “Tamam sayın başkan, neye ihtiyacı var?’ diye sorduğumda ‘meşruiyet’ dedi. Çok akıllı biri. Mesele sınırlar, S-400 ya da F-16’lar değil. Mesele meşruiyet. [Erdoğan] 71 yaşına geldi. [Türkiye] bir demokrasi ama otoriter gibi. Başkan Trump dahice bir şekilde ‘çözüm olarak ona meşruiyet vermeliyim.”
Söylenmek istenen şu: Cumhurbaşkanı’nın hem içte hem de bölgesel ve uluslararası ilişkilerde ‘meşruiyet sorunu var. Biz, Erdoğan’ı destekleyerek çözeriz. Seçimlere ‘hile karıştırma ve otoriterleşme konusunda meşruiyet’ sorunu var. Uluslararası ilişkilerde Ankara’nın nasıl göründüğünün mesajını veriyor. Trump ve yönetimi bu zayıf halkaları hatırlatarak, aslında politik-psikolojik bir baskı uyguladı denebilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görüşme sırasında bu iki noktada tek bir kelime etmemiş olması, iddiaları kabullendiği sonucu çıktı.
Trump’ın Ankara’ya bakışının ticari nitelikte olduğu görüldü
Trump’ın ABD için belirlediği stratejinin en önemli halkası küresel ticaretteki payını arttırmaktır. Çin’in ekonomik olarak gelişme seyrinin ve küresel dünya ticaretinde artan etkisi özellikle Washington için önemli bir krizi oluşturuyor. Küresel sistemin en güçlü ekonomisine sahip olan ABD’nin 2024 yılı verilerine göre ABD’nin dış borcu 34 trilyon dolar civarındadır. ABD’nin en çok borcunun olduğu ülke 1.1 trilyon dolar ile Japonya ve 759 milyar dolar ile Çin’dir. 2025 yılı verilerine göre dünyanın 75 ülkesi ise Çin’e borçludur. Çin’in küresel çaptaki borcu ise yaklaşık 385 milyar dolardır. Çin’in küresel çaptaki ekonomik büyümesi, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde ABD’ye çok daha güçlü bir rakip olacağı biliniyor. Trump, ABD’nin artan dış borcunu azaltmak, ekonomik büyümesini süreklileştirmek, küresel rekabetteki hakimiyetini güçlendirmek için uluslararası alanda ekonomik sorunları ön plana çıkartıyor. Başta Çin olmak üzere dünyadaki ülkelerin ezici bir çoğunluğuna yüksek vergiler koydu. ABD kökenli şirketlerin yatırımlarını yeniden ABD’ye kaydırması için ciddi baskılar yapmaya başladı. Başta Körfez ülkeleri olmak üzere ‘zengin’ ülkelerle trilyon dolarları kapsayan anlaşmalar yaptı.
Trump’ın Erdoğan ile yaptığı görüşmenin merkezinde ticaretin olduğu artık çok net olarak ortaya çıktı.
Birincisi, ABD’nin Ankara’dan ne istediğini bilen Erdoğan Washington’a gittiği gün, ABD’den ithal edilen ürünlerin vergisini sıfırlatarak Trump’a bir mesaj verdi. Yani Trump’a açık bir mesaj verdi.
İkincisi, Basına yansıyan bilgilere göre Erdoğan ile Trump arasında yapılan anlaşmada Türk Hava Yolları’nın 150’si kesin, 75’i opsiyonlu çok sayıda Boeing uçağı alacağı açıklandı. Bu anlaşmanın kesinleştiği belirtildi. Bunların tahmini maaliyeti ise 70 milyar dolar olduğu belirtildi.
Üçüncüsü, Enerji Bakanı Alpaslan Bayraktar, “Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki köklü ve çok boyutlu ortaklığı nükleer enerji alanında daha da derinleştirecek yeni bir süreci başlattık” mesajını verdi. Ankara’nın ABD’den yaklaşık 45 milyar dolarlık Doğal Gaz alacağı açıklandı. Aynı şekilde nükleer enerji anlaşmasının maliyet değeri açıklanmamakla birlikte bunun 20 milyar doların üzerinde olacağı iddia ediliyor.
F-16 ve F-35’ler Sorunu ve Trump’ın hamleleri
Ankara’nın askeri alanda bir kısım zorluklar yaşıyor. Başta İsrail olmak üzere, Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi, Mısır gibi ülkeler hava askeri gücünü sürekli yeniliyor. Son iki yılın verilerine bakıldığında İsrail’in askeri teknolojide belirgin bir üstünlük sağladığı görülüyor. Yunanistan’ın hava gücünü büyük oranda yenilemesi ve birkaç adım öne çıkması Ankara’yı yeni arayışlara yönelttiği görülüyor. Ankara’nın hava savunma gücü nerdeyse yüzde yüz bir şekilde ABD’nin F-16’lardan oluşuyor. Bu uçaklarının tamamının modernize edilmesi gerekiyor. Milli Savunma Bakanlığının bu yönlü çabaları henüz somut bir sonuca ulaşmış değil. Erdoğan-Trump görüşmesinin en önemli noktalarından birini oluşturdu Yani F-16’ların modernizasyonu için ödenmesi gereken miktarı açıklayan Savunma Bakanı Güler, ‘yeni savaş uçaklarının silah ve ekipmanlarıyla birlikte maliyetinin yaklaşık 7 milyar dolara çıkacağını’ açıkladı. Aynı şekilde Ankara, Rusya’dan S-400 savunma sistemini aldığı için 1,4 milyar dolar ödenen F-35 projesinden çıkartıldı. Bütün bunlara paralel olarak ABD ile yapılması planlanan askeri anlaşmaların değeri yaklaşık 23 milyar dolar olduğu belirtiliyor.
ABD Kongresi, Trump’ın birinci döneminde, Ağustos 2017’de Türkiye’ye fiilen bir ambargo özelliğini taşıyan CAATSA’ kararlarını imzaladı. CAATSA, “ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası”dır CAATSA Kararları gereği hem F-16’ların modernizasyonu engellendi hem de F-35’lerin projesinden çıkartıldı. Yani bu yasaya göre Ankara, Washington’un hasmıdır ve F-35 sorunu çözülmediği sürece ‘hasımlık’ devam edecek.
Trump, ‘Erdoğan bizim için bir şey yaparsa”
F-35 savaş uçakları için Türkiye ile bir anlaşmanın olup olmayacağı sorusuna cevap veren Trump: “İstesem kolayca yapabilirim. Evet [anlaşma] yapabiliriz. Duruma bağlı. [Erdoğan] bizim için bir şey yaparsa” dedi.
Trump’ın Erdoğan için “bizim için bir şey yaparsa” şartı çok dikkat çekti. Öncelikli olarak ABD/Trump, Türkiye’den/Erdoğan’dan ne istedi. F-35’lerin Türkiye’ye satılması için Erdoğan’ın ne vereceği önemlidir.
F-35’lerin Türkiye’ye satılabilmesi için Kongre Kararı gerekir. Trump, bu şartı ortaya koyarak, ‘ben Kongre’de bu kararı aldırtırım ama bizim için bir şey yapması şartını’ ileri sürdü.
Kamuoyuna açıklanmayan birden fazla şart var mı?
Trump, AB ülkelerinin Rusya’ya karşı çok daha güçlü bir tutum alabilmeleri için ‘petrol ve doğal gaz’ alını durdurmaları çağırı yaptı. Trump’ın bu açıklaması AB ülkelerinden şaşkınlık yarattı. Çünkü AB ülkelerinden kimsenin Rusya’dan doğal gaz ve petrol almadığı biliniyordu. Bu nedenle bütün oklar Ankara’ya yöneldi. Trump’ın doğrudan Ankara’yı kastettiği ikili görüşmede netleşti. Trump Erdoğan için “Rusya Ukrayna’ya karşı bu saldırıyı sürdürürken, onun Rusya’dan petrol almayı bırakmasını isterim” dedi. ABD çok açık olarak, Ankara’nın Rusya ile enerji bağlarını koparmasını istiyor. Bu baskı ve uyarıları dikkate alan Ankara, ABD’den yaklaşık 45 milyar dolarlık Doğal Gaz alınmasına dair anlaşma imzalandı.
Aynı şekilde, Trump’ın ‘Rusya’dan petrol alınmaması’ talebiyle eş zamanla Irak/Bağdat yönetimi, Irak Kürdistan Bölge Yönetimi’nin ABD Şirketiyle yaptığı 100 milyar dolarlık enerji anlaşmasına onay verdi. Böylelikle IKYB üzerinden Adana-Ceyhan boru hattının çok daha yoğun kullanımı sağlanarak, Türkiye’nin petrol ihtiyacını karşılamaya yönelik bir hamle olarak değerlendirdi.
Erdoğan ile Putin arasındaki ilişkiler ve Moskova’nın Ankara’nın 25 milyar dolara varan borçlarını sürekli ertelemesi, yakın gelecekte Rusya’nın çok yönlü bir ticari merkez haline geleceğini bilen Erdoğan’ın Trump’ın ‘Rusya’ şartına göre hareket etmesinin son derece zor olacağı çok açıktır. Erdoğan’ın Trump ile Putin arasında bir tercih yapması pek mümkün değil. Her iki tarafı da idare etmeye devam edecektir. Bunun özellikle Trump ve ABD’deki olumsuz yansıması olacaktır.
Trump, Gazze’yi unutun, Batı Şeria ile yetinin
Trump’ın Gazze politikası çok açık ve nettir. İsrail’i koşulsuz, amasız fakatsız destekliyor. Hamas’ın elindeki ölü ve canlı rehinelerin bırakılmaması saldırıların gerekçesi olarak açıklansa da esas strateji AKDENİZ havzasının bütünüyle kontrol etmektir. Gazze Ak Deniz şeridi hem Turizm merkezi olacak nitelikte hem de Gazze/Filistin kıta sahanlığında oldukça verimli ve geniş Doğal Gaz Rezervlerinin olduğu belirtiliyor. Bu nedenle İsrail, Gazze’yi ilhak ederek stratejik konumunu güçlendirmek istediği çok açık ve nettir. Böylelikle artan küresel baskılar sonucunda sadece polis gücüne dayanan bir Filistin’in Devlet’inin kurulmasının stratejik önemi olmayacaktır. ABD bu konuda İsrail politikasını açıktan desteklediği ve onay verdiği de biliniyor. Birleşmiş Milletler zirvesinde Trump ve Erdoğan’ın ve çok sayıda Müslüman ülkenin lider ve bakanlık düzeyinde katıldığı bir toplantı yapıldı. Trump, toplantıda çok açık bir şekilde, ‘Gazze süreci kapandı. Ancak İsrail’in de Batı Şeria’nın işgal edilmesine izin vermem. Bunun Müslüman ülke liderleri tarafından fiilen kabul edildiği iddia ediliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’de katıldığı bir TV Programında hem İsrail’in Gazze işgalini ve soy kırımını eleştirdi hem de Hamas’ın bir terörist grup olmadığın tersine bir halk hareketi olduğunu” gösterdi. Ancak Trump ile yaptığı görüşmede tek bir kez Gazze meselesini gündeme getirmedi. Cumhurbaşkanı ikili görüşmede ne İsrail katil devlettir ne Netenyahu katildir ne de Gazze’de soykırım var dedi. Adeta Gazze meselesi artık Erdoğan ve Ankara için kapandı.
Trump, Bahçeli’nin Türkiye-Rusya-Çin hamlesine karşı Erdoğan’a tam ayar verdi.
Cumhurbaşkanı ABD yolculuğuna çıkmadan birkaç gün önce MHP Lideri Bahçeli; ‘İsrail-ABD ittifakına karşı Türkiye-Rusya-Çin ittifakını’ önerdi. Bir bakıma yeniden Avrasya merkezli dış politikaya dönülmesi gerektiğini söyledi. İlginç olanı ise Bahçeli’nin bu önerisi New York’ta Erdoğan’a sorulduğunda, basını takip edemediğini, bilgisi olmadığın, hayırlı olmasını söyledi. Ancak esas mesele, Washington’un bu konuda çok açıktan ve hiçbir yoruma yer bırakmayacak şekilde Ankara’ya bir ayar vardı. Rusya’dan petrol alınmayacak. Yarın NATO, Ukrayna üzerinden Rusya ile olası bir savaşa girerse Asker gönderilmesi istenecek ve Boğazlan NATO’ya açtık tutulacak. Çin ile ilişkiler sınırlanacak, yarın İran’a yeniden hava saldırıları olursa susulacak. Trump böylelikle Ankara’daki iktidarın nerde duracağını net bir şekilde belirledi. Cumhurbaşkanın da bu durumu kabullendiği anlaşılıyor. İşte Trump’ın ‘ben Kongre’de bu kararı aldırtırım ama bizim için bir şey yapması şartı’ bunları da kapsıyor. Erdoğan, Ankara’ya döndüğünde Devlet Bahçeli’nin önerisine ne diyecek göreceğiz. Ya da Bahçeli, söylediklerini unutur mu bunu da bakacağız.
Erdoğan- Trump Görüşmesinde Şam ve Kamışlı konuşuldu mu?
Kamuoyuna yapılan açıklamada bu konu pek gündeme geldi. Ancak Tom Barrack’ın toplantıda bulunması Suriye ve özellikle Kuzeydoğu Suriye meselesinin konuşulduğu anlaşılıyor. Filistin Lideri Abbas’ın Birleşmiş Milletler Toplantısına katılmasına vize vermeyen Trump Yönetimi, HTŞ lideri Şara’ya izin vermesi tam da Suriye’nin geleceğinin belirlenmesiyle ilgilidir. Dünya liderleri Şara’ya çok net söylediler ve uyardılar: Merkezi/Üniter bir Suriye olmaz. Kürtlerin, Dürzilerin, Alevilerin, Hristiyanların politik, kültürel ve toplumsal haklarının garanti altına alındığı bir anayasanın hazırlanması zorunluluktur. Aksi taktirde Şam’da uzun süre kalamazsın. Şara da bütün bunları gördü ve kabul etti. Trump, 2018’de olduğu gibi git SDG’nin bulunduğu yerlere girebilirsin demez. Ayrıca ABD’nin Kuzeydoğu Suriye politikasından doğrudan Pentagon sorumludur. Bu nedenle ikili görüşmede sanıldığı gibi Şam-Qamışlı meselesi; Ankara’nın lehine bir gelişmenin konulduğu veya karar alındığı biçimindeki değerlendirmeler sadece niyet ve arzuyu ifade eden gerçekle ilgisi olmayan bir durum. Trump, çok net olarak İsrail’in Suriye politikasını koşulsuz destekliyor. Suweyda bölgesinin fiilen İsrail’in denetiminde olduğunu biliyor ve bunu destekliyor. İsrail bölgesel çıkarları için kuzeydoğu Suriye’nin özerk bir bölge olmasını aktif olarak destekliyor. ABD’nin bunun dışında bir adım atmayacağını ve Ankara’yı da Şam’a fazla müdahale etmemesi için uyardığını söylemek yanlış olmaz. Hatta, CENTOM Komutanlığının Kuzeydoğu Suriye’de hava savunma sistemlerini kullanma yetkisini doğrudan SDG’ye verdiğine dair kamuoyuna yansıyan bilgilerin ve iddiaların da göz ardı edilmemesi gerekir. Ankara, Suriye’yi Tel Aviv’e bırakmak zorunda kalacak ve SDG ile doğrudan diplomatik ilişkilere geçme sürecini başlatacaktır. Bundan dolayı özellikle Türkiye kamuoyunda, Ankara’nın Kuzeydoğu Suriye’ye askeri operasyon yapacağı, Trump’tan ya da Washington’dan onay çıktığı gibi iddiaların gerçekçi olmadığını söyleyebiliriz. Netanyahu, Trump görüşmesinde hem Ortadoğu’nun hem de Filistin ve Suriye’nin geleceği için önemli stratejik mesajlar verilecektir. Ortadoğu ülkelerine de buna uyma görevi verilecektir.
Sonuç: Cumhurbaşkanı Erdoğan- ABD Başkanı Trump arasındaki görüşmede planlamanın ve inisiyatifin açıktan Trump’tan olduğu görüldü. Yapılan konuşmalar ve değerlendirmeler de bu durumu doğruluyor. Bu nedenle konuşulan konular ve açıktan veya dolaylı verilen mesajlar yorumlandığında Ankara açısından beklenilen sonuçların alınmadığını, Washington için de tersi bir durum olduğunu söyleyebiliriz. Trump daha önce Cumhurbaşkanı için ‘aptal olma’ anlamında hakaret edici bir cümle kurarken bu kez de ‘hileli seçimleri o iyi bilir’ demesiyle hileli bir şekilde koltuğunda oturuyor mesajını verdi. Ama biz bu hileli bir durumu meşrulaştırırız. Tabi hangi şartla: İstediklerimizi yaparsa.