Van Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde DEM Parti adayı Abdullah ZEYDAN %55,5 oy aldı. AK Parti adayı Abdullah ARVAS %27 oy aldı. Van İl Seçim Kurulu’nun, ZEYDAN’ın çok büyük bir farkla kazandığı belediye başkanlığını iptal edip AKP adayı ARVAS’a vermesi sıradan bir hukuk hatası olmayıp siyasi sonuçları çok yönlü hesaplanan bir planın ilk adımıdır.
Abdullah ZEYDAN’ın kazanması hukuki ve meşrudur
DEP Parti adayı Abdullah ZEYDAN’ın aday olmasının önünde hiçbir hukuki engel bulunmamaktadır. Aday olabilmesi için memnu hakkının iade edildiğine dair mahkeme kararı bulunmaktadır. Halk dili ile mahkeme Abdullah ZEYDAN’ın aday olmasına dair hukuki bir engelin olmadığına kararını vermiş. Karara itiraz yolu açık olmakla birlikte bunun hukukta bir süresi olduğu, bu süre içerisinde kimsenin itiraz etmemise nedeniyle sonuç netleşmiştir. Böylelikle memnu hakkının yani aday olma hakkının tescil edildiği anlamına gelir. Yüksek Seçim Kurulu da mahkemenin bu resmi kararına bağlı olarak Abdullah ZEYDAN’ın aday olmasının önünde bir engel görmediği için onay vermiştir.
Yüksek Seçim Kurulu, ayrıca adaylık başvurusu yapan bir kişinin hukuki bir engellinin olup olmadığını bizzat araştırmaktadır. Hem istihbarattan arşiv soruşturması hem Emniyet Genel Müdürlüğünde GBT soruşturması hem de Adalet Bakanlığı nezninde cezai işlem bakımından adaylığına bir engelin olup-olmadığını soruşturmaktadır. Yüksek Seçim Kurulu bu süreci tamamladıktan sonra aday başvurusu yapan kişinin adaylığı konusunda karar vermektedir. Bütün bu süreçleri geçen ve aday olma şartının önünde bir olmadığına karar verilen Abdullah ZEYDAN’ın Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazanması meşhurdur, hukukidir.
Adaleti Sağlayacak olan Adalet Bakanlığı hukuk hilesine başvuruyor
Adalet Bakanlığı hiçbir yoruma yer vermeyecek şekilde hukuki bir komplo gerçekleştirmiştir. 29 Mart günü, saat :17.55’te yani mesai bitimine 5 dakika kala ve ertesi gününün Cumartesi olması, Pazar günü de seçim olması nedeniyle hiçbir hukuki itirazın yapılamayacağını bilerek planlamıştır. Yani açık ve seçik olarak bir komplo gerçekleştirmiştir. Bu komplonun birinci dereceden sorumlusu doğrudan Adalet bakanıdır. Çünkü YSK başvuruları kabul ettikten sonra aday olan kişilere ait itirazların süresi bulunmaktadır Adalet Bakanı, bu süre içerisinde, kurumsal olarak itiraz ettirmemiştir. Eğer itirazı yapmış olsaydı ve YSK bu itirazı kabul etseydi DEM Parti, doğal olarak adayını değiştirebilirdi. Hukuk normları ve etik değerler ayaklar altına alınarak, çok bilinçli ve planlı bir şekilde Abdullah ZEYDAN’a ve dolasıyla DEM Parti’ye yönelik bu komplo planlanmıştır. Burada kötü olan : hukuku uygulamaktan sorumlu bakanlığın hukuk hilesine başvurarak bir kopluyu tezgahlamasıdır.
Van seçim sonuçları açıktan bir mesajdır
Van’daki seçimlerden ortaya çıkarttığı sonuçlar ; devlete, AK Parti’ye ve hatta MHP’ye önemli mesajlar vermiş oldu. DEM Parti, hem Büyükşehir Belediye Başkanlığını hem de bütün ilçe belediyelerini kazandı. Böylelikle Van’ın bir karış toprağında iktidara ait hiçbir iz kalmadı. Ortaya çıkan bu sonuç ; Cumhur ittifakının Van sınırları içerisinde politik olarak fiilen silindiğini, devletin izlediği çok yönlü tasfiye stratejisinin toplumun bütün katmanları tarafından reddedildiğini ortaya koydu. Tüm Kürt illerinde ve ama özellikle Van’da ortaya çıkan seçim sonuçları, Kürt Politik Hareketinin hangi düzeyde toplumsallaştığını hiç bir yoruma yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkartmıştır. Böylelikle Kürt Politik Hareketinin tasfiyesi üzerine kurulan bütün stratejilerin çöktüğünü herkesin anlayabileceği bir şekilde tescillendi.
Devlet, binlerce askeri seçmen olarak Kürt illerinde oy kullandırmaya götürmek dahil olmak üzere bütün olanakları devreye sokup seçim sonuçlarını değiştirmeye yönelik hukuk dışı uygulamaları aleni bir şekilde yaptı. Bu hukuksuzluğa karşı en iyi cevabın Van’ın Büyükşehir ve bütün ilçe belediyelerinin kazanılarak verilmiş olması, devlet ve iktidar bakımından açıktan bir politik yenilgi olarak okundu.
Van’da seçmenin iradesine karşı uygulanmak istenen darbe girişimi bir ön yoklamadır. Burada ortaya çıkacak sonuca göre başka yöntemlerle halkın çok güçlü bir desteğiyle elde edilen belediyelerin aşamalı bir şekilde halkın elinden alınması planlanıyor. Burada sorun belediye başkanının kişi olarak görevden alınması meselesi olmayıp halkın iradesinin bütünüyle yok sayılması, halkın doğrudan hedef tahtasına konulması olarak okunması gerekir.
Peki bu karar alanların amacı nedir ?
Birincisi, Halkın iradesine karşı alınan bu karar, politik olmayıp açıktan askeridir. Önümüzdeki süreçte düzeyi yükseltilmek istenen savaş konseptinin bir parçasını oluşturmaktadır.
İkincisi, Van’da başlatılan savaş konseptinin arkasından MHP’nin merkezinde olduğu gücün önemli bir etkisi olduğunu söylemek gerekir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim çalışmaları içerisinde Diyarbakır’a yapmış olduğu gezide yapacağı açıklamalar merak konusuydu. Devlet Bahçeli’nin Ankara’da verdiği mesaj, Erdoğan’ın Diyarbakır’daki konuşmasının sınırlarını çizmişti. Ne diyordu Bahçeli: “Yerel yönetimler merkezi hükümetle uyumlu olmak zorundadırlar.” Baskı, tehdit ve savaş yöntemleri ile uygulanmak istenen ‘Yerel-Merkez’ uyumu Van’da hayata geçirilmeye çalışılıyor. Böylelikle de devletin ne kadar kararlı olduğuna dair bir mesaj verilmek isteniyor.
Üçüncüsü, Van’da gerçekleştirilmek istenen darbe girişimi, çatışma alanının yeniden genişletilmesi bir bakıma şiddetle dayanan politikalar üzerinden özellikle MHP’nin devletin bütün alanlarında güç olma hamlesidir.
Dördüncüsü, Van kararı ile AK Parti’nin kendi içerisinde yeni bir muhasebe yaparak belki de bir öz eleştiri süzgecinden geçip, kimilerin deyimiyle ‘kuruluş kodlarına’ dönme hamlesini boşa çıkartma girişimidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 31 Mart 2024 gecesi yapmış olduğu geleneksel balkon konuşmasında ‘seçmenin iradesine saygı duyduklarını ve seçmeni verdiği mesajı aldıklarını’ söyledi. Cumhurbaşkanının yapmış olduğu bu değerlendirmenin üzerinden 48 saat geçmeden Van’da ortaya çıkan durum, aslında AKP’nin kendi dinamiklerini sorgulaması ve yeni politikalar belirlemesini engellemeye yönelik bir hamledir. Bu nedenle Van için karar veren MHP merkezli devlet aklı, AK Parti’nin düne kadar izlediği yanlış politikaları sürdürmeye zorladığı anlaşılmaktadır.
Beşincisi, Bu çatışma alanının yaygınlaşması AK Parti’yi iktidar olması nedeniyle hedef tahtasına koymaktadır. MHP ise bu çatışma alanından yararlanarak devletin bütün kurumlarında kontrolü ele geçirmeye çalışmaktadır. Bunun en somut örneği Yargıtay 3.Ceza Daire başkanının Yargıtay başkanlığı için AK Parti adayı karşısında yarışa katılmasıdır. Bu nedenle Van Büyükşehir Belediye başkanlığı’nın DEM Parti’den aranıp AK Parti’ye verilmesi bölgenin tamamında seçmenin oklarını doğrudan AK Parti’ye yönlendirirken, MHP güçlü bir şekilde AK Parti’nin yanında durduğunu mesajını verecektir. Bunun karşılığında ise devlet kurumlarını kontrolünü ele geçirmeye devam edecektir.
Altıncısı, Van’da uygulanmak istenen model sadece Kürt illerine yönelik uygulanmayacaktır. Van seçimlerinde uygulanan darbe girişimine yönelik tepki, sadece Kürt seçmeni ile sınırı kalırsa, zaman geçirilmeden Batı illerinde gerekçeler üretilerek birçok belediyede uygulanacağını unutmamak lazım. Özellikle İstanbul’da ilçe seçimlerinin iptal edilmesi, tekrarlanması, az farklı kazanılmış belediyelerin yeniden AK Parti’ye verilmesi için yapılan girişimler çok daha fazla artacaktır.
Muhalefetin tepkisi
Van’da seçmen iradesine karşı gerçekleştirilen saldırıya karşı muhalefetin bütün dinamiklerinin açıktan tutum alması ve sürece doğrudan müdahil olmaları bir zorunluluktur. CHP Genel Başkanı Özgür ÖZELin yapmış olduğu değerlendirme hiç şüphesiz ki, önemlidir. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’nun yaptığı açıklama, İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik’in yaptığı değerlendirme ana muhalefetin tutumu bakımından önemsenmesi gerekir. Ayrıca Deva Partisi, Saadet Partisi VE Hüda Par gibi partilerin yapmış olduğu açıklamalar küçümsenmemelidir.
Açıklama yapmak tek başına yeterli değil aynı zamanda toplumsal bir tepkinin gösterilmesi gerekiyor. Cumhur İttifakının seçimlerde almış olduğu açık yenilginin çok daha fazla derinleşeceği ortadadır. Muhalefetin saldırının Kürtlere olması nedeniyle sadece politik bir tepki göstermeleri yetmez. Çünkü yarın sıranın kendilerine geleceğini hesaba katmaları gerekir. Mesele sadece sıranın kendilerine gelip gelmemesi olasılığı değil, hukuk ve demokratik değerlerin işletilmesi bakımından bir tepkinin gösterilmesi lazım. Çünkü Van meselesi, demokratik değerlerin geliştirilmesi ile merkezileşmeye dayanan otoriterleşmesi arasında bir çatışmadır. Bu nedenle kimin nerede yer aldığı açıkça ortaya konulmalıdır. Seçimden önemli bir başarıyla çıkmış olan CHP’nin ortaya koyacağı politik tutum ve kararlılık aynı zamanda iktidarın geri adım atmasını sağlayacaktır. Seçmen iradesine karşı yapılan bu darbe girişiminin boşa çıkartılması, önümüzdeki politik süreci olumlu bir şekilde etkileyecektir. CHP, cesur ve kararlı olduğunda çok daha fazla kazanacaktır.
Partiler dışındaki toplumsal dinamiklerin bütünlüklü olarak hareket geçmesi de son derece önemlidir. Tepkileri, toplumsal yaşamın her alanında ortaya koymaları, kazanılanın geri alınmayacağı mesajının çok güçlü bir şekilde verilmesi gerekir. Demokrasiden yana olan güçlerin bizzat Van’a giderek, seçmenin iradesine sahip çıkması, toplumsal-politik dayanışma bakımından önemsenmelidir. Bütün demokrasi güçleri, her yerde tepkilerini ortaya koymalıdır. Van’ı yanlız bırakmak, herkese kaybettirir.
Kürtlerin politik, toplumsal kanaat önderleri rolünü oynamalıdır.
Van örneği, bölgedeki bütün Kürt seçmenin iradesine yönelik bir saldırı olduğu ortadadır. Bu nedenle Kürtlerin topyekün bir tepki göstermeleri gerekiyor. Kürt seçmenin oyunu alan bölgedeki bütün partiler ortak tepki göstermelidir. Kürt Kanaat önderleri ortak açıklama yapmalıdırlar. Hangi partiden olurla olsunlar bölgedeki belediye başkanları açıklama yapmalıdırlar. Başta AK Parti’nin Van Büyükşehir Belediye Başkan adayı AVRAS, kendisine verilen mazbatayı asla kabul etmemeli ve Van halkının tercihine saygılı olmalı ve en azında Van Belediye Meclisinin yeni bir aday seçmesini önermelidir. Kürt coğrafyasında toplumsal karşılığı olan Leyla Zana gibi liderlerin ve etkili olan Melelerin devreye girmesi, yapılan hukuksuzluğa karşı açık tutum almaları, en başta iktidarı etkiler ve yapılan yanlışın düzeltilmesine katkı sunabilirler. Bölgedeki AK Parti milletvekilleri, parti yöneticileri AK Parti Genel Merkezini ama özellikle Cumhurbaşkanını yanlıştan dönülmesi için uyarmalıdırlar.
Van’da seçmenin tercihne yapılan derbe girişimi AK Parti’ye çok yönlü kaybettirir
Seçmenin tercihine karşı yapılan darbe girişimi, AK Parti için hiçbir şekilde olumlu bir sonuç doğurmayacaktır. Sadece Kürt coğrafyasında değil Türkiye’nin her yerinde AK Parti’nin güç kaybetmesine nesnel bir zemin hazırlayacaktır. Bunun planlayıcısının da Cumhur ittifakının MHP kanadı olduğuna dair çok sayıda veri var.
Türkiye’nin ciddi bir ekonomik krize karşı karşı olduğu ve tabiri caizse halk diliyle ‘acı’ bir reçetenin uygulanmasının zorunlu hale geldiği bir dönemde, Van’da ortaya çıkan kriz, ekonomik çöküşün tetikleyecektir. Uluslararası sermayenin ülke gelişini olumsuz yönde etkileyecektir. Güven sorunu çok daha fazla derinleşecektir.
AK Parti’nin bu dönemde uluslararası ilişkilere yeni bir yön vermeye çalıştığı dikkate alındığında, Van seçmenin kararına karşı yapılan darbe girişimi, iktidarın oluşturmak istediği yeni uluslararası politikalara önemli bir darbe vuracaktır. Türkiye’de hukukun üstünlüğünün sağlanmadığı, demokratik değerlerin işletilmediği algısının uluslararası alanda kabul gördüğü bir ortamda politik güvensizlik algısı çok daha fazla derinleşecektir. Bu nedenle yeni uluslararası ve bölgesel politikaları başarılı bir şekilde uygulamanın yolu, iç politikada halkın iradesine saygı duyulmasının açık net bir şekilde gösterilmesi gerekir. Van’da halkın iradesine karşı yapılan operasyon AK Parti’nin uluslararası alanındaki gücünü etkili bir şekilde zayıflatacaktır.
AK Parti’nin yeniden bölgesel bir çatışma alanına çekilmesi için iç politikada bir zemin oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu zemini oluşturmaya çalışanlar, AK Parti’nin önümüzdeki birkaç yıl içerisinde politik tasfiyesini hızlandırmaya yönelik bir stratejiyi uygulamaya başladılar. Özellikle AK Parti ile ittifak kuran ama aynı zamanda devlet kurumlarında konumlanan güçlerin, yakın gelecekte AK Parti’nin tasfiyesi için düğmeye basacakları ortadadır. AK Parti Yöneticilerinin ve özellikle cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu gerçeği görerek hareket etmeleri, Van’da uygulanan savaş konseptini reddetmeleri, seçmenin iradesine saygı duyduklarını açıklamaları AK Parti’ye kaybettirmez tersine kazandırır. Bu nedenle Van’da Kürt seçmenin iradesine karşı uygulanan savaş konspetin dolaylı hedefi bizzat AK Partidir.