Makaleler

MUSTAFA PEKÖZ AB LİDERLER ZİRVESİ VE TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ


Son birkaç haftadır Brüksel’de önemli siyasal gelişmeler yaşanıyor. 23-24 Mart tarihlerinde ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in de katıldığı NATO Dışişleri Bakanları toplantısı yapıldı. Önemli gündem maddelerinden biri Türkiye oldu. Aynı şekilde 25-26-Mart tarihleri arasında AB liderler zirvesi toplantısı gerçekleşti. AB Lider zirvesine ABD Başkanı Biden, telekonferans yöntemiyle toplantıya katılarak önemli mesajlar verdi. Özellikle AB-ABD ilişkilerinin geleceği ve ortak küresel stratejilerin oluşturulması bakımından yeni bir sürecin başladığını, uluslararası kamuoyuna açıkladı. AB’nin  de en önemli gündem maddesi  Türkiye oldu. Biden’in de zirveye katılmış olması Ankara’ya karşı ortak bir stratejinin belirlenmesi bakımından da önemliydi. ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken ile AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Meyer arasında yapılan görüşmede, ‘Türkiye konusunda koordinasyon içerisinde ortak hareket etme’ vurgusu dikkat çekti.

 

Türkiye’nin küresel dünya ile  ilişkilerinin olacağına dair diplomatik-politik ilişkiler birkaç haftadır oldukça yoğunlaşmış bulunuyor.  ABD, AB ve NATO üçlüsünün belirleyeceği ortak politika aynı zamanda Ankara’nın politik geleceğini de ciddi oranda etkileyecek gibi görünüyor. Her ne kadar Ankara’daki iktidar kamuoyuna yüksek perdeden mesajlar verse de diplomatik görüşmelerde tersi bir tutum aldıkları yani önemli oranda geri adım atmaya başladıkları biliniyor.

 

AB’nin Brüksel’deki diplomatik liderleri, AB Liderler zirvesine sunulmak üzere bir rapor hazırladılar. Liderlerin bu raporu dikkate alarak bir politika belirledikleri anlaşılıyor. Aynı zamanda ABD’nin yeni yönetiminin demokrasi ve insan hakları vurgusunu özellikle ön plana çıkartması, NATO toplantısında ‘otoriter rejimlere ve liderlere karşı politik tutum almak’ gibi önemli mesajların muhataba sadece Rusya/Putin ve Çin/Xi değil aynı zamanda Türkiye/Erdoğan’a yönelik bir mesaj olarak değerlendirildi.

 

Liderlere sunulan rapor; bekle-gör politikasını içeriyor

 

AB Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Pazartesi günü açıkladığı raporda, Türkiye’ye yönelik izlenmesi gereken taktik politikanın ip uçlarını verdi. Rapor, Türkiye’ye karşı “aşamalı, koşullu ve geri döndürülebilir” bir plan üzerinden hareket edilmesi uyarısı yapıldı.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı ‘Demokratik Eylem Planı’nından hemen sonra HDP Milletvekili Gergerlioğlu’nun vekilliğinin düşürülmesi, HDP’nin kapatılması davasının acil koduyla açılması, uluslar arası bağlayıcılığı olan ‘İstanbul Sözleşmesinden’ çekilmesi gibi son bir kaç haftadaki yaşanan gelişmeler, Ankara’nın demokratik sistemi işletmeyeceğine dair  önemli bir algı oluştu. Aynı şekilde Ankara’nın bölgesel ve küresel baskılar nedeniyle nispeten geri adım attığı Doğu Akdeniz’de strateji değişikliğine gitme konusunda ciddi şüphelerin’ olduğu belirtiliyor. Bu nedenle Raporda, Liderlerin Ankara hakkında karar verirken, ‘koşul adımların atılması’ gerektiğinin altı çizildi. Özellikle Ankara’nın “tek taraflı adımlara ve provokasyona” yönelmesi halinde ‘yaptırım kartını ekonomi ve turizmi de içine alarak genişletme’ uyarısı yapıldı.

 

Ankara’ya hem sopa hem havuç gösterildi

 

Zirvenin ilk gününde, Türkiye’yi kapsayan 11 maddelik karar, AB Konseyi Başkanı Charles Michel’in sözcüsü Barend Leyts tarafından kamuoyuna açıklandı. Alınan kararların uygulanmasının esasen Türkiye’nin politik tutumuna bağlı olarak somutlaşacağı belirtiliyor. Bu nedenle “aşamalı, orantılı ve geri dönülebilir” ilkesi uygulanacak. Ankara’nın hem bölgede hem de iç politikada AB’nin belirlediği politikalara ve normlara uygun davranması aksi taktirde yaptırımların uygulanacağı uyarısı yapılmış. Yani kararların uygulanarak Ankara’nın desteklenmesinin ‘Türkiye’nin yapıcı tutumuna bağlı’ olduğunun altı çizilmiş.  Türkiye’nin uygulayacağı farklı eylemler ve politikalar karşısında  “AB’nin kendi çıkarlarını ve üyelerinin çıkarlarını savunmak, bölgesel istikrarı korumak için elindeki araç ve seçenekleri kullanmaktaki kararlılığını bir kez daha teyit ediyoruz.” Ankara’nın yanlış bir hesaba girmemesi uyarısı çok net olarak yapılmış.

 

Zirvede AB’nin BM’nin özellikle 550, 789 ve 1251 sayılı kararları doğrultusunda Kıbrıs meselesinin çözümüne odaklanacağı, daha kararlı bir politika izleyeceği, önümüzdeki süreçte başlayacak olan Kıbrıs görüşmelerinde gözlemci olarak müzakerelerde daha aktif bir rol oynayacağı  net olarak belirtilmiş.

 

Aynı şekilde “Türkiye’ye uluslararası hukuka aykırı yeni provokasyonlardan ve tek taraflı adımlardan kaçınması çağrısında bulunuyoruz… Libya, Suriye, Güney Kafkasya gibi bölgesel sorunların çözümünde Türkiye’nin ve diğer aktörlerin pozitif katkılarının beklendiği” belirtiliyor. Türkiye’nin Suriye’de Libya’ya gönderdiği ‘İslamcı cihatçıları geri çekmeye başladığına’ dair gelen bilgiler, mesajın doğru okunduğunu gösteriyor. 

 

Bildiride Türkiye’nin iç politikasına yönelik uyarıcı nitelikte değerlendirmelere yer verilmiş; “Siyasal partilerin ve medyanın hedef alınması ve son dönemdeki diğer kararlar insan hakları konusunda büyük bir gerileme ortaya koymakta, Türkiye’nin demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ve kadın haklarına saygı gösterme taahhüdüyle bağdaşmamaktadır. Bu tür konularda diyalog, AB-Türkiye ilişkilerinin ayrılmaz bir parçası olmayı sürdürecektir.”

 

Ayrıca ‘AB’nin Türkiye ile terörle mücadelede iş birliği yapılması, kamu sağlığı ve iklim gibi küresel çaptaki konularda ortak hareket edilmesi, Türk vatandaşlarına vize kolaylıklarının sağlanması üzerinde bir çalışmanın yapılması, mülteciler konusunda AB’nin yükümlülüklerini yerine getirmesi ve Gümrük Birliğinin güncellenmesi konularda birlikte çalışılması’ gibi bir kısım kararların alındığı vurgulanmakla birlikte, bunların yaşam bulması tamamen Ankara’nın politik tutumuna ve sahadaki uygulamalarına bağlı olacağı da yine açık bir dille ifade edilmiş.

 

AB liderler zirvesinde çıkan bildirinin özeti şöyle;

Birincisi; AB, bundan sonra Doğu Akdeniz’de daha aktif bir güç olarak konumlanacaktır. Türkiye, AB’nin bölgesel stratejisiyle çelişecek adımlar atmamalıdır.

İkincisi, Türkiye, Kıbrıs meselesi BM kararlarına uygun davranmalıdır. AB bundan sonra sürece daha aktif olarak müdahil olacaktır. Aynı şekilde Yunanistan’a karşı askeri hamlelerden bütünüyle vaz geçecek.

Üçüncüsü, Ankara, Libya, Suriye ve Karabağ gibi bölgelerde askeri olarak çekilecek ve AB’nin belirlediği plana uygun davranacak. 

Dördüncüsü, Türkiye’nin iç politikasında demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insanlar hakları özellikle kadın hakları konusunda AB normlarına uygun adımlar atılacak. Gergerlioğlu’nun vekilliğinin düşürülmesi, HDP’nin kapatılması girişimi, İstanbul Sözleşmesinden çekilmesi gibi sorunlarda AB kriterlerine uygun davranılması gerektiği belirtiliyor.

Beşincisi, AB’nin ve AİHM kararlarına uyulacak, Demirtaş ve Kavala davalarında somut adımlar atılacak.

Bildiride; ‘Gelişmeleri yakından takip etmeye devam edecek ve partnerlerle koordineli bir yaklaşım arayışında olacağız. AB Konseyi bu kadarları Haziran ayı toplantısında yeniden ele alacak.’  Yani Türkiye denetlenmeye devam edilecek.

 

Türkiye Dışişleri Bakanlığının açıklamasında, liderler zirvesine yönelik bir kısım eleştiriler yapılmasına rağmen özellikle ekonomik yaptırıma ilişkin somut bir kararın çıkmamış olmasını oldukça olumlu bir gelişme olarak görülmüş.

 

Liderler zirvesinin almış olduğu kararlar esasen ABD’nin uygulayacağı politikaların da ip uçlarını vermektedir. Biden özellikle ‘güçlü bir AB’nin, ABD’nin çıkarlarına olduğunun altını çizerek, ortak demokratik değerlerin savunulmasına’ dair yaptığı vurgu aynı zamanda Türkiye’ye verilen bir mesaj olarak değerlendirildi. ABD-AB ikilisinin Türkiye politikası birbirine uyumlu bir şekilde gelişiyor. Haziran ayında ABD-AB ikilisinin Ankara’ya ilişkin daha somut kararlar alacakları anlaşılıyor.

 

“Türkiye ile ilişkileri geliştirmenin gerçekten mümkün olacağını umuyoruz, fakat aynı zamanda, Türkiye’nin olumlu, ılımlı bir tutum sergilemesi bizim için önemli” ifadelerini kullanan Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel, Nisan ayında Ankara’yı ziyaret ederek kararları birinci elde tebliğ edeceklerini söyledi.

 

 Erdoğan’ın bölgesel politikalarda AB çizgisini izleme, iç politikada kendi çizgisini uygulama yöntemi izleyeceğine dair bir algı var. Yani AB vermek istediği mesaj ‘bölgesel ilişkilerde sizin, iç politikada kendi kararlarımı yaşama geçiririm.’Bu mesajın kabul edileceğini sanmıyorum. Haziran’a kadar izleyelimnin