Devletin Kürt politikasının merkezinde PKK’nin politik kimliğinin tanımlanması bulunuyor. PKK tarihsel olarak ‘terörist’ bir örgüt olarak görülüyor. Devlet, aynı şekilde PYD’yi de ‘terörist’ olarak görüyor ve ‘PYD eşittir PKK’ diyor. Bütün uluslararası ilişkilerde bu tezini hemen her diplomatik-politik görüşmede dile getiriyor. Devlet, dolaylı da olsa PKK ile bir yakınlığı olan politik ve toplumsal kurumları, dünyanın neresinde olursa olsun doğrudan ‘terör’ örgütü kapsamında ele alıyor.
Terörle mücadeleyi stratejik bir ilke olarak benimseyen ve hiçbir şekilde taviz vermeyeceğini iddia eden devlet, PKK’ye ciddi darbeler vurduğunu ve önemli ölçüde işlevsizleştirdiğini belirtiyor. İçişleri Bakanı Soylu, ‘PKK’nin toplumsal tabanını çok ciddi oranda kaybettiğini, gençlerin dağa gitmesinin nerdeyse sıfırlandığını, istihbarat bilgilerine göre 2020 yılı içerisinde sadece iki kişinin PKK’nin dağ kadrosuna katıldığını’ açıkladı. Aynı şekilde PKK’nin askeri kapasitesinin çok ciddi düzeyde gerilediğini, ‘ülke içinde kalan militan sayısının 100’ün altına düştüğünü’ belirtti. İddiaya göre PKK artık askeri eylem yapma kapasitesini ciddi oranda kaybetmiş. Devletin farklı kurumlarının ortak açıklamasının özeti şöyle; PKK’nin askeri ve politik olarak toparlanması artık imkânsız hale gelmiş.
MGK ve MİT dahil olmak üzere devletin farklı kurumlarının değerlendirmesine göre PKK artık ‘dağılma noktasında’ bulunuyor. ‘PKK’nin bittiğini ilan etmek’ an meselesi gibi görünüyor. Böylelikle askeri ve politik gücünü çok ciddi oranda kaybetmiş olan PKK’nin tasfiye noktasına gelmesi, HDP’nin kapatılmasıyla süreç tamamlanır ve Kürt toplumunun politik talepleri gündemde düşer. Devlet, önümüzdeki aylar içerisinde PKK’nin gücünü çok ciddi oranda kaybederek marjinal bir örgüt haline geldiğini açıklaması kimseye sürpriz gelmemelidir.
Devlet, ayın şekilde Suriye’deki politik gelişmeleri de dikkatle izliyor. Özellikle PYD merkezli SDG’ni de ‘terör örgütü’ kapmasında görüyor. Devletin uluslararası alanda savunduğu ve hemen her diplomatik-politik görüşmede gündeme getirdiği tezin özeti şu: “Suriye’de PYD esasen PKK’dir. PYD ismiyle kurulan örgüt doğrudan PKK’liler tarafın kurulmuştur. Yani PKK eşittir PYD”dir.
‘PKK eşittir PYD’ görüşü, devletin ısrarla ileri sürdüğü ‘PKK gücünü önemli oranda kaybetti ve dağılma noktasına geldiği’ teziyle tamamen çelişiyor.
Birincisi, Birleşmiş Milletler ve özellikle Güvenlik Konseyi, Türkiye dışındaki NATO ülkeleri, ABD, Almanya, Fransa, İspanya, İtalya, Hollanda, Belçika başta olmak üzere AB ülkeleri, Türkiye ile yakın ilişkileri olan Rusya ve Çin gibi ülkeler, Arap Birliği üyeleri PYD’yi hiçbir şekilde terörist olarak görmedikleri gibi politik bir güç olarak muhatap alıyorlar. Türkiye’nin tezine göre dünyanın nerdeyse tamamı PYD adı altında PKK’yi muhatap alıyorlar.
İkincisi, Önümüzdeki süreçte PYD, çok açık olarak uluslararası politik ve diplomatik görüşmelerde yerine alarak özellikle Suriye sorunun tartışıldığı platformlara katılacaktır. Suriye anayasasının yazılması için oluşturulan komiteye katılma olasılığı oldukça yüksek görünüyor. Türkiye de Cenevre görüşmelerine gözlemci heyetin içinde yer aldığında, SDG ile aynı masada bulanacaktır. Böylelikle ‘PKK eşittir PYD’ olarak görülürse, doğal olarak PKK ile aynı masada olacaktır.
Üçüncüsü, Dünyanın birçok ülkesinde Suriye’nin Kuzey Doğusuna giden askeri ve politik heyetler SDG Komutanı Mazlum Kobani ile resmi görüşmeler yapıyorlar ve kamuoyuna sunuyorlar. Öyle ki Mazlum Kobani ülkelerin liderleriyle doğrudan görüşmeler yapıyor. Hatta Rusya’ya özel olarak davet edildi ve Moskova’da Dışişleri ve Savunma Bakanlarıyla görüştü. Yakın dönemde ABD’ye davet edileceği söyleniyor. Örneğin ABD Başkanı Biden’in halen Erdoğan ile bir telefon görüşmesi yapmadığı halde, Mazlum Kobani’nin annesinin vefat etmesi nedeniyle baş sağlığı dilemek için aradığı iddia edildi. ‘PKK eşittir PYD’ denildiğinde uluslararası güçlerin önemli liderleri doğrudan PKK liderleriyle askeri, politik ve diplomatik görüşmeler yaptıkları/yapacakları, onları ülkelerine davet ettikleri/edecekleri anlamına gelir.
Dördüncüsü, DSG/YPG hem uluslararası koalisyon tarafından hem de ABD-AB tarafından askeri olarak destekleniyor ve önemli bir ittifak gücü olarak görülüyor. Özellikle ABD, Fransa, Almanya, İngiltere gibi ülkeler PYD’yi askeri alanda desteklenmesi gereken önemli bir müttefik olarak değerlendiriyorlar. ABD, SDG’yi ağır silahlarla desteklemeye devam ediyor. Bölgeye Hava savunma sistemleri gönderiyor. ABD Federal Bütçesinde SDG için özel bütçe ayrılıyor. PKK eşittir PYD tezi esas alındığında PKK’nin küresel aktörler tarafından askeri olarak aktif olarak desteklendiği anlamına gelir.
Beşincisi, Uluslararası askeri ve politik kurumlar tarafından açıklandığına göre PYD merkezinde olduğu Demokratik Suriye Güçlerinin 80 bin kişilik bir askeri gücü bulunuyor. Uluslararası koalisyon gücü, PYD’nin askeri birliklerini özel olarak eğitiyor. Yani Türkiye’de dağıldığı söylenen PKK’nin tersine Suriye’de NATO güçleri tarafından da aktif olarak desteklenerek ordulaşmış bulunuyor.
Altıncısı, Uluslararası küresel şirketler, PYD ile ekonomik anlaşmalar yapıyor. Örneğin Kuzey Doğu Suriye’deki petrol yataklarının işletilmesi için ABD’nin Delta Crescent Energy şirketiyle bir anlaşma imzalandı. Söz konusu anlaşma, ABD Hazine ve Ticaret Bakanları tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi. SDG/PYD’nin uluslararası alanda tanınmasında ya da kabul görmesinde söz konusu anlaşmanın önemli bir etkisi bulunuyor. Böylelikle ‘PKK eşittir PYD’ ise PKK’nin ABD merkezli bir şirketle anlaşma imzaladığı sonucu çıkar.
Yedincisi, İçişleri Bakanı PKK’ye katılma oranlarının sıfır noktasına gelindiğini 2020 yılı içerisinde sadece iki kişinin dağa gittiğini’ açıkladı. Tersten bir soru sormak gerekir ki, Türkiye’de Kuzey-Doğu Suriye bölgesine gidip orada IŞİD ile savaşa katılan insan sayısı ne kadardır. Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre Türkiye’den gidip YPG saflarına katılan insan sayısının 20 bin civarında olduğu ve yaşamını yetirenlerin sayısının ise yaklaşık 5 bin olduğu söyleniyor. Bu bilgiler ne kadar doğru bilemiyoruz. Ancak istihbarat kaynaklarının elindeki bilgiler açıklanırsa sanırım durum daha da netleşir. Bu veriler neden önemlidir? Eğer ‘PKK eşittir PYD’ denildiğinde PKK’ye katılım oranı belirtildiği üzere düşmemiş tersine alan değiştirerek binlerle ifade edilecek düzeyde artmış.
Sekizincisi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararları doğrultusunda, özellikle ABD ve Rusya arasında yapılan görüşmeler çerçevesinde Kuzey-Doğu Suriye bölgesinin politik-toplumsal statüsü netleşmiş olacak. Kürtlerin Suriye’de BM tarafından da onaylanacak politik bir statüye sahip olacaklardır. Böylelikle PKK eşittir PYD denildiğinde PKK’nin uluslararası kurumların onayı ile devlet düzeyinde temsil yetkisine sahip olacak.
Dokuzuncusu, Bir kısım stratejik kararlar alınırken daha gerçekçi ve objektif olunması gerekir. Uluslararası ve bölgesel gelişmelere karşı ani reflekslerle cevap vermek, politikalar oluşturmak her zaman kaybettirir. AKP, politik olarak İhvan hareketini kendisini yakın görüyor. Mısır’da Müslüman Kardeşler Örgütünü aktif olarak destekledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan darbeci ‘SİSİ ile hiçbir şekilde aynı masaya oturmam’ dedi. İktidar gücü olan AKP Mısır ile diplomatik ilişkilerinin minimum düzeye çekti. AKP ile Müslüman kardeşler arasında politik bir yakınlık var diye “AKP eşittir Müslüman Kardeşler” denilmez. Bu bütünüyle ciddi bir yanılgı ve yanlış politik bir değerlendirme olur. Türkiye’de birçok dernekler, vakıf, kurum ve hatta parti veya kişiler şeriat düzeninde yaşamak istediklerini sıklıkla dile getiriyor. Örneğin AKP’nin bir üyesi veya yöneticisi Şeriat düzenini savunuyorum dediğinde “AKP eşittir IŞİD” denebilir mi? Denilmez.
Sonuç; PKK ile PYD arasında ortak nokta her ikisinin de Öcalan felsefesini benimsemiş olmalarıdır. Başka bir ortak yönleri bulunmuyor. ABD’li Tüm General, Uluslararası Münih Güvenlik Konferansında yaptığı konuşmasında sorular bir soruya şu yanıtı verdi: ‘PYD ile PKK kuzendirler. Ama bize göre PKK terörist, PYD terörist değildir. Eğer PKK, silahlı mücadeleyi bırakır ve demokratik normlar içinde hareket etmeye karar verirse onu da değerlendiririz.’ Uluslararası güçler PYD ile PKK arasında Öcalan’ın tezleri nedeniyle ideolojik bir bağın olduğunu biliyor. Ancak PKK ile PYD arasında doğrudan organik ve örgütsel bir bağ olmadığına dikkat çekiyorlar.
PKK, Türkiye ile silahlı çatışma halindedir ve bunu bugüne kadar sonlandırmamıştır. Ancak PYD tersine Ankara ile diplomatik ilişkiler kurmak istiyor. Ortak çıkarlar üzerinde görüşmeler yaparak gerektiğinde birlikte hareket etmek istediğini birçok defa açıkladı.
Türkiye, PYD eşittir PKK’ tezinden ısrar ederse, Suriye meselesinin çözümünde uluslararası ve bölgesel ilişkilerin dışına düşecektir. Ankara, Suriye meselesinde aktif rol üstlenmek istiyorsa PYD ile diplomatik ilişkiler kurmak zorundadır. 2014 yılında PYD Lideri Salih Müslüm, Ankara’ya davet edildi. Dışişleri Bakanlığı iki kez resmi olarak görüştü. Bu doğru bir politikaydı bu yönelim tekrardan başlatılmalıdır.
‘PYD eşittir PKK’ tezinden ısrar etmek diplomasi ve politik ilişkilerde elini kolunu bağlamaktır. Ayrıca iç politikada sıklıkla ‘PKK Bitti’ tezinin geçerli olmadığını tersine PKK’nin uluslararası ve bölgesel ilişkilerde çok daha fazla güçlendiğini iddia etmek ve kabul etmektir. ‘PKK eşittir PYD’ tezi esas alındığında, demek ki PKK hiçbir şekilde güç kaybetmiş, tersine uluslararası düzeye bir güç haline gelmiş.
‘PYD eşittir PKK’ tezine göre hangisi doğru; PKK bitti ve marjinal bir örgüte mi dönüştü? Yoksa uluslararası düzeyde kabul gören bir örgüt haline mi geldi?