Cumhuriyet Halk Partisi(CHP) Genel
Başkanı Kılıçdaroğlu için yapılan bir belgeselde ‘Kürt Sorunun Çözümüne’ ilişki
bir soruya verdiği cevap, önemli bir tartışma yarattı. Kılıçdaroğlu’nun yaptığı
açıklamaya, en sert cevap, HDP’nin hiçbir kurumunda tartışılmadan, bir
değerlendirmeye tabi tutmadan HDP eski Eş Başkanı Sezai Temelli’den geldi.
Kılıçdaroğlu’nun açıklaması politik olarak nasıl yorumlamak gerek
Kendisini devlet kuran parti olarak gören, AKP’nin 20 yıllık iktidarına rağmen ‘devlet benim’ diyen, devletin tarihsel olarak savuna geldiği ve uyguladığı ‘ırkçı-milliyetçi’ politikaların ideolojik babası olan, ‘üniter devlet’ kodlarında asla vazgeçmeyeceğini sıklılıkla dile getiren bir CHP kimliği var. Böyle bir CHP kendi iç politik-ideolojik evrimi içinde ‘Kürt’ sorunun varlığını kabul etmenin ötesinde kendi politikası içerisinde ‘çözüm’ önerileri sunmaya başladı. Bunu ister toplumun sosyolojik değişimi isterse politik dengelerin değişimi etkilesin hatta ne kadar samimi olup olmadığı sorgulansın sonuçta sadece Türkiye’nin iç politik meselesi olmayan aynı zamanda bölgesel bir sorun haline gelen Kürt sorunun çözümüne ilişkin bir kısım adımlar atacağını ilan etti. Kılıçdaroğlu, “Siyaset kurumunun 35-40 yıldır çözemediği bir Kürt sorunu var. Kürt sorunu çözmek için meşru bir organa ihtiyacımız var. Devlet dediğiniz kurum gayrimeşru bir organla muhatap olmaz. Meşru organ kimdir? HDP’yi meşru organ olarak görebiliriz. Halkın desteği var. Parlamentoya gelmiş, dolayısıyla parlamentonun içinde bulunuyor görevini yapıyor. Dolayısıyla eğer bu sorun çözülecekse meşru bir organla da biz bu sorunu çözebiliriz; bu düşüncedeydim” dedi.
CHP’nin Kürt sorunun çözümüne ilişkin yaptığı bu değerlendirmenin politik karşılığı nedir sorusu gündeme geliyor. CHP Heyeti’nin birkaç hafta önce IKB Yönetimini ziyaret etmesiyle başlayan bir süreç var. Buna PYD’yi terörist görmeyen Rojava’ya ilişkin çözüm önerileri de dahildir. CHP, önümüzdeki süreçte kendisini Türkiye’yi yönetecek bir politik güç olarak görüyor. Hem iç politikadaki gelişmeler hem de uluslar arası ilişkilere bakıldığında CHP’nin merkezinde olduğu yeni bir politik şekillenmenin olacağı hesaplanıyor. Kılıçdaroğlu ve ekibi, daha bugünden alternatif politikalar oluşturmaya çalışıyor. Öyle ki birkaç yıl önce örneğin Mesut Barzani’nin Diyarbakır’a gelmesini çok sert eleştirirken bugün Barzani’ye Hewler/Erbil’e heyet gönderiyor. Millet ittifakının ikinci ortağı olan İYİ Parti’nin HDP ile hiçbir şekilde yan yana gelmek istememesi katı tutumuna rağmen Türkiye’nin tarihsel olarak varlığını devam ettiren ve en önemli sosyolojik-politik meselesi olan Kürt sorunun çözümü için modelini sunuyor. Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamaları ortağı İYİ Parti’den bağımsız olmadığını da belirtmek gerekir.
Kılıçdaroğlu’nun HDP’yi meşru bir parti olarak görmesi ve sorunun çözümünde doğrudan muhatap almasını hiçbir şekilde küçümsenmemesi ve teşvik edilmesi gerekir. Bir kaç noktanın altını çizmek gerekirse; Birinci nokta CHP kendisini geleceğe hazırlıyor yani yaptığı açıklamalar bugünü değil esasen geleceği işaret ediyor. CHP seçimlerde ön plana çıkarsa ve parlamentoda birinci parti olarsa o zaman daha somut tartışmalar yürütülür. Henüz temenni niteliğinde olan bir değerlendirme üzerine geliştirici olmayan ortamı kışkırtan olumsuz tartışmalara girmenin bir önemi ve yararı bulunmuyor. İkinci önemli husus, Kılıçdaroğlu’nun “HDP’yi meşru organ olarak görebiliriz. Halkın desteği var. Parlamentoya gelmiş, dolayısıyla parlamentonun içinde bulunuyor görevini yapıyor” açıklamasının diğer muhatabı Anayasa Mahkemesidir. Yani HDP’nin kapatılması biçimindeki girişimler meşru değildir. Bunun karşısındayız. Aynı şekilde İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısının da HDP’nin meşru bir parti olduğunu’ açıklaması da dikkat çekiyor. Üçüncüsü, MHP’nin ısrarla HDP’nin PKK’nin siyasal ayağı olduğunu ve bu nedenle kapatılmasında ısrar etmesi ve hatta bunun için Bahçeli’nin Anayasa Mahkemesini açıkça tehdit etmesine karşı Kılıçdaroğlu’nun ‘HDP’nin meşru bir parti olduğunu, parlamentoda görevini yapıyor’ demesini ciddiye almak, önemsemek, tersten Anayasa Mahkemesi kararını olumlu yönde etkileyecek bir değerlendirme olabileceğini görmek gerekir.
HDP Kürt Sorunun Çözümünde mutlak muhatap bir güçtür
HDP, merkezinde Kürtlerin bulunduğu sorunların demokratik yollardan yani parlamentodan çözümünü esas alan bir politik partidir. HDP’nin sosyolojik tabanının esasen Kürtlerden oluşması nedeniyle ‘Kürt Sorunun’ çözümünde Parlamentoda tartışmasız muhataptır. Bunun aksini düşünmek HDP’yi kimsizlikleştirir, iddiasız hale getirir.
Kürt sorunun çözümünde Öcalan gibi bir aktörün rolünü hiç kimsenin de görmezden gelemeyeceği çok açıktır. AKP ile yürütülen ‘çözüm’ sürecinde de görüldü. Öcalan’ın ve Kürt Hareketinin oynayacağı misyon ile HDP’nin rolü karşı karşıya getirilmemeli tersini birbirini tamamlayan süreçlerin bir parçası olarak görülmelidir.
HDP, Kürt sorununu çözümde muhatap değilse parlamentoda ne işi var sorusu gündeme gelebilir. Kimin ne zaman, hangi misyon oynayacağı tamamen gelişmelere ve politik dengelere bağlıdır. Örneğin HDP, Kürtlerin sosyo-politik talepleri üzerine hem iktidarla hem de muhalefetle parlamentoda bir uzlaşı sağlarsa ve çözüm için somut adımlar atarsa bu önemli bir başarı olacaktır. Demokratik siyaset içerisinde ve parlamento çatısı altında hem Kürt sorunun ve Alevilerin sorunlarının çözümünde hem ülkenin demokratikleştirilmesinde rol üstlenmesi onun varlık gereğidir.
Öcalan demokratik çözümden ısrar eder
Öcalan’ın Türkiye’de sistemin demokratikleştirilmesi içerisinde Kürt sorunun çözümünü esas alan bir politika izlediği biliniyor. Burada çok yönlü muhatapların olduğunu, olacağını belki de en iyi bilen Öcalan’ın kendisidir. Eğer toplumsal-politik koşullar oluştuğunda HDP’nin doğrudan muhatap olacağı bir çözümün, Öcalan tarafından engellenmeyeceğini, tersin de aktif olarak destekleneceğini devletle görüşme süreçlerini takip edenlerin az çok tahmin edebileceği bir durumdur. Bir reel gerçekliğe dikkat çekmekten yarar var. Öcalan’ın serbest kalmasının en önemli faktörlerden biri Kürt sorunun demokratik çözümünden geçtiğini unutmamak gerekir. Kamuoyuna yayınlanan görüşme notlarında ‘ben burada rehineyim, pratik olarak istediğimi yapacak durumda değilim’ diyen Öcalan’a bütün sorumluluğu yüklemek, İmralı’dan daha fazla kalmasına zemin hazırlamaktır. Öcalan sorunun demokratik çözümüne odaklandığına göre parlamentoda tartışılarak hukuksal-yasal bir karara bağlanmasını ister. Önceliğini kendi kişisel özgürlüğüne değil mevcut toplumsal bir sorunun stratejik çözümüne vereceğini kamuoyuna yayınlanan belgelerde görmek mümkün. Bunun da kendisinin özgür kalmasına nesnel zemin hazırlayacağını da biliyor. Politik-toplumsal koşullar olgunlaştığında, gerek partiler gerekse devlet çözüm noktasında kendi kendilerini ikna ederlerse, kimsenin şüphesi olmasın ilk ziyaret edilecek yer, yakın dönemde olduğu gibi gelecekte de İmralı olacaktır. Ayrıca Öcalan nasıl ki geçmişte Kürt sorunun çözümünde AKP ile süreci başlatmış ve destek vermişse aynı şekilde gelecekte CHP’nin atacağı olası bir olumlu adımlarını da destekler.
Silahların susması kararı HDP’yi bağlamaz
Herkes biliyor ki PKK’nin silah bırakması kararında hiçbir şekilde muhatap HDP olamaz. Benim izlediğim kadarıyla HDP, kendisine böyle bir misyonu hiçbir dönem yüklemedi. Kendisine böyle bir rol biçmesi de hiçbir şekilde gerçekçi olmaz. Ama Öcalan stratejik olarak böyle bir karar verebilir. Bunun için de muhatap HDP değil, doğrudan Öcalan’dır. Parlamento çatısı altında görüşmeler yoluyla sorunun çözümü tartışıldığında bu sürecin önemli aktörlerinin görüş ve önerilerinin alınması ve stratejik çözüm için Öcalan’ın devreye girmesi yanlış olmaz. Zaten parlamentoda böyle bir olgunlaşma sürece ortaya çıktığında kimse Öcalan ile görüşmeye karşı çıkmaz. Bunun kendi içerisinde bir mantığı olmayacağı açıktır. Kürt sorunun çözümü sadece Türkiye’nin iç melesi olmayıp bölgesel bir konuma gelmiştir. Bu nedenle Öcalan’ın rolünü en iyi bilen devlet temsilcileri, hemen her sıkıştığı anda Öcalan’ı ziyaret ediyorlar. Eğer CHP merkezli bir hükümet kurulur ve Kürt sorunu masaya gelirse, emin olun devletin kendisi İmralı’ya gider. Bu nedenle Kürt hareketinin sürecin dışında bırakılması gibi kaygıların yersiz olduğunu belirtmek gerekir.
Misyon Sahiplerin Sorumluluğu
Herkesin her konuda kendi fikirlerini söyleme hakkı vardır. Bunun önüne kimsenin bir engel koyması da söz konusu olmaz, olmamalıdır. Örneğin Kılıçdaroğlu’nun ‘Kürt sorunu parlamentoda HDP ile çözeriz’ değerlendirmesini gazeteciler, yazarlar, araştırmacılar, yorumcular olumlu ya da olumsuz yönde değerlendirme konusu yapabilirler. Ancak her hangi bir partinin yönetiminde veya yetkili kurumlarında olanların kamuoyuna yapacağı açıklamaların etkisi tabi ki farklı sonuçlar doğurur. Bu nedenle Temelli’nin Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarına karşı yaptığı değerlendirme, HDP içerisinde veya kamuoyunda geçici, gereksiz bir krize yol açtı denebilir. Temelli, her ne kadar kişisel görüşünü açıkladığını ifade etmiş olsa da HDP’nin eski eş başkanı olması nedeniyle kamuoyunda nispi bir sarsıcı etki yarattı. Hem Demirtaş’ın hem de HDP Eş Başkanı Sancar’ın yaptığı açıklamalarla tersten sürecin sakinleşmesi sağlandı. Temelli’nin niyeti nedir bilemeyiz? Ancak kendisinin de eş başkanlık yaptığı belki de gelecekte yeniden eş başkanlık yapmayı düşündüğü HDP’nin bu düzeyde küçümsemesi, işlevsizleştirmesi, çözümde bir rol biçmemesi, başta HDP’ye oy veren seçmene ciddi bir haksızlık olduğunu bilmek gerekir. İmralı üzerinden böyle çıkışların yapılması politik etik kuralları bakımından da sorunlu olduğunu bilmek gerekir.
Sonuç; İç politik ilişkilerde bir değişim süreci başladı denebilir. Önümüzdeki bir yıl içerisinde yeni politik aktörlerin ülkeyi yönetmeye aday olacakları görünüyor. Kürt seçmen kitlesinin merkezileştiği HDP de, gelecekteki iktidar ilişkilerini belirleyecek bir güce ulaşmış bulunuyor. HDP, toplumsal-politik ilişkilerini belirlemede merkez güç konumunu arttırmalı, demokratik siyaset içerisinde Kürt sorunun çözüm yerinin parlamento olduğuna dikkat çekmelidir. Bu nedenle HDP’nin açıklayacağı söylenen ‘Tutum Belgesi’ siyasetin yönünü belirleyeceğine dair önemli bir beklenti oluştu.
Ayrıca tekrarlamaktan yarar var: Kürt sorunun parlamentoda politik çözümü aynı zamanda bu sürecin birinci derecede aktörlerin dışlanması değil tersine ön plana çıkmasını da sağlayacaktır.