Amed Spor ve “Selo başkan” Sloganı
Demirtaş’ın Kürt siyasetindeki liderlik fonksiyonu siyasetle sınırlı değildir. Amed Spor’un başarısının ardındaki Demirtaş’ın etkisi inkar edilecek gibi değildir. Demirtaş’ın Kürt siyasetine getirdiği hareketlilik ve dinamizmin benzerini Amed Spor oynadığı futbolla göstermiştir. Hele hele futbolun mafyalaştığı, bahis ve iddiaya malzeme edildiği Türkiye gerçekliğinde Amed Spor’un başarısı şampiyon olmakla sınırlanamaz. Amed Spor, başta futbol olmak üzere spor politikasının olması gereken örneği olabileceğini göstermiştir. Daha birkaç yıl önce Bursa’da ırkçılar tarafından kaldıkları oteli ablukaya alınan, otobüsü taşlanan, maç sırasında fiili saldırıya uğrayan, ‘Beyaz Toros ve Yeşil’in’ fotoğraflarıyla tehdit edilen Amed Spor şampiyon olarak Süper Lige bir adım daha yaklaşırken Amed Spor’a o linç günlerini yaşatan Bursa Spor liglerden veda ederken başkanı işlediği suçlardan dolayı tutuklandı. Amed Spor’un yaptığı işte budur. Futbolun nasıl olması gerektiğini herkese gösteriyor. Amed adının politikliği göz önünde bulundurulursa Amed Spor’un başarısı bir anlamda futbolun 7 Haziran 2015 zaferidir. On binlerce taraftarın 7 Haziran 2015 seçim zaferinin simge ismi Selahattin Demirtaş için “Selo Başkan” haykırışı taraftarın Demirtaş’a bir armağanıdır.
Amed Spor hak ettiği şampiyonluğu yüz binlerce taraftarıyla kutlarken dikkat çeken bir olay yaşandı. Amed Spor Başkanı Aziz Elaldı, STK ve üyelerine, Belediye Başkanları ile DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu, Sezgin Tanrıkulu ve Mehmet Kaya’ya teşekkür etti. Başkanının teşekkür listesindeki eksikliği stadı dolduranların “Selo Başkan” sloganları giderdi. Ardından Elaldı, “Ayrıca kalbi ve yüreğiyle yanımızda bulunan Selo Başkana teşekkür ediyoruz.” Diyerek Demirtaş’a da teşekkürlerini iletmiş oldu.
Kobani Davasında Verilen Ağır Cezalar
Nerede olursa olsun Kürt halkının yüreğinde taht kuran ve Kürt Siyasal Hareketinin(KSH) pratik liderlik ihtiyacını gideren Selahattin Demirtaş’ı sekiz yıla yakın bir süreden beri ‘rehin’ tutanların emriyle 42 yıl hapis verilmesi bu gerçekliği değiştirmeye yetmez. 42 yıllık ceza Kürtlere ve onların özgürlük mücadelesindeki kararlılığına verilmiştir. Başta Figen Yüksekdağ olmak üzere HDP’li siyasetçileri 400 yılı aşkın cezalar adeta yağdırılmıştır. Bu dava, “Kobani” olarak adlandırılsa da davanın “Demirtaş Davası” olduğu Erdoğan’ın en başından beri sarf ettiği “Yasin Börü’nün katili Selo” iddiasının çökmesiyle açığa çıktı. Mahkeme, HDP ve HDP yöneticilerinin 6-8 Ekim 2014 olaylarında meydana gelen ölümlerden, zarar verilen mallardan sorumlu olmadığını hükmetti.
Demirtaş T24’ten verdiği röportajında “6-8 Ekim’de katledilen insanların gerçek faillerini gizleyip korumuş oldular. Buradan da anlaşılıyor ki ölümlerin çoğunun failleri bir şekilde devletle bağlantılıydı ki onları koruyup bizi hedef göstermiş oldular.” Diyerek Erdoğan’ın gerçek niyetinin ne olduğunu belirtmekle kalmadı mahkeme kararı ile bunun tescil edildiğini söylemiş oldu.
Demirtaş’a Kaçınılmaz Hatalar Yaptırıldı
Demirtaş’ın DEM Partinin yöneticisi veya üyesi olmaması yukarıda yazılı “Demirtaş’ın pratik liderlik” gerçeğini değiştirmez. Geçen 8 yıllık hapislik sürecinde Demirtaş, siyasi, teorik dahası entelektüel kapasitesi inanılmaz bir şekilde artırdı. Yaptığı resimler, yazdığı kitaplarla sanatçı kimliğini de ortaya koydu. Kitap haline gelen Kobani davasındaki savunması onu rehin tutanları yargılayan bir savunmaydı. Bu savunmasını halka yaptığını söyleyerek Mahkemenin vereceği kararı tanımadığını mahkeme heyetinin yüzüne karşı söylemekten çekinmemiştir.
Demirtaş herkes gibi bir insandır. Her insan gibi başarı gösterebileceği gibi hataları da vardır. Daha doğrusu Demirtaş’a “hata yaptıranlardan” söz edilebilir. Demirtaş’a yaptırılan hataların başında hiçbir engeli olmadığı halde HDP Eş Genel Başkanlığına adaylığını koymamış olmasıdır. Bu hata hem Demirtaş’ın KSH için pratik liderlik ihtiyacını gidermesinde aksaklığa neden olmuş hem de HDP’nin kitleselleşmesine zarar vermiştir. HDP Eş Genel Başkanı olması nedeniyle “rehin” tutulan Demirtaş sıradan bir “HDP üyesi” konumuna getirilerek o günden bugüne kadar tutuklu kalmasına ve ağır cezalarla cezalandırılmasında kolaylık sağlanmıştır. Deyim yerindeyse adeta Demirtaş, HDP ve Kürt siyasetinin halkı seçeneksiz bırakması karşısında zorunlu olarak, kurtuluşu AKP/MHP’nin geriletilmesi için onların karşısında kim varsa onlara destek vermeye başlamıştır. Bu destek Demirtaş’ın salt desteği olmaktan çok HDP’nin girdiği politik çizginin zorunlu bir sonucudur. Demirtaş bir anlamda bu politik çizgiye destek vererek ona Kürt toplumu nezdinde meşruiyet kazandırmıştır. Demirtaş’ın ikinci kez 2018’de Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmiş olması sizi yanıltmamalıdır. Demirtaş’ın 2018’de CB adayı gösterilmesi ile 2014’te CB adayı gösterilmesi arasında fark vardır. 2014’te HDP’nin Eş Genel Başkanıdır. O dönem itibarıyla CB Seçimleri ile Milletvekili seçimleri eş zamanlı yapılmadığı için CB seçilmeyen Demirtaş’ın Milletvekilliği devam etmiştir. 2018’de ise HDP Eş Genel Başkanı olmadığı gibi CB aday olan birinin Milletvekili adayı olması da mümkün değildir. Aslında HDP, mevcut eş genel başkanını veya başka birini CB adayı gösterip Demirtaş’ı milletvekili seçtirmesi daha uygun bir adım olabilirdi. Demirtaş, 2018’de önce Eş Genel Başkan ve milletvekili seçilmeyerek HDP’deki siyasi varlığına son vermiştir. Bu aynı zamanda Demirtaş’a yaptırılan ikinci hatadır. Bunun devamında HDP Batıdaki Büyükşehirlerde aday göstermeme kararıyla Demirtaş’la ilişkilendirmiştir. Demirtaş 2019 Seçimlerinde bütün gücünü CHP/İyi Partili adayların kazanması için kullanmıştır. Böylece umudunu HDP gibi bir sonraki seçimlerde Erdoğan’ın kaybetmesine bağlamıştır. HDP’nin bu kararının doğru olup olmadığı tartışılabilir. Hatta reel politikliğin bir gereği de görülebilir. Burada konu ettiğim husus Demirtaş’ın bu seçim kampanyasının simgesi haline getirilmesidir.
Demirtaş’ın 2022’de yazdığı bir yazıda ortak vatan benzeri argümanlar kullandı. Demirtaş’ın bu argümanı 2023 yılı için HDP’nin CB adayı göstermeyeceğinin habercisiydi. Neredeyse Kılıçdaroğlu’nun kazanacağı garanti gibi görünüyordu. 14-28 Mayıs’ta alınan sonuçlardan sonra Demirtaş aktif siyaseti bıraktığını söyledi. Demirtaş’a yaptırılan üçüncü hata buydu. Bu hataları yapanlar ve yaptıranlar sorumluluğu hiçbir zaman üzerine almadılar. Halk toplantıları, yeni yönetimin belirlenmesi dışında bir şey yapmadılar. Toplum gerçeğin ne olduğunu çok iyi bildiği için yaptırılan bu hatalar bazı gecikmelere neden olsa da Kürt toplumunun gönlünde Demirtaş, “Selo Başkan” olarak yaşamaya devam ediyor. Kobani davasındaki Kürdi ve Kürdistani tutumu onu daha da ileriye taşımıştır. 42 yıl verilen hapis kararını tanımadığını, direnişe devam edeceğini bütün dünyaya haykırmıştır.
Demirtaş’ın T24’ten Murat Sabuncu’ya vermiş olduğu röportajında “Oysa biz silahla çözüm olmayacağını düşündüğümüz için barışçıl demokratik siyaseti tercih ettik. Günü geldiğinde, bütün bu siyaset tüccarı keneleri halkımızın yakasından silkeleyip atacağımızdan herkes emin olsun.” Diyerek politikadan uzak kalmayacağı mesajını vermiştir.
Kılıçdaroğlu’ndan Can Atalay ve Selahattin Demirtaş İçin Destek Twiti
Kasım 2023’te beklemediği bir yenilgi alan Kılıçdaroğlu’nun bir daha CHP Lideri olması mümkün değil. Kongredeki yenilgisinden sonra köşesine çekilmek yerine çalışma ofisi açarak siyaset iddiasından vazgeçmediği algısı içine girdi. CHP içinde siyaset yapmaya devam eden bir kısım Alevi ve Kürt siyasetçi Kılıçdaroğlu sonrası CHP’sinde Alevi ve Kürtlerin tasfiye edildiği şeklindeki söylemlere Kılıçdaroğlu’ndan destek gelmedi. Erdoğan ve yakın çevresinin CHP yeni yönetiminin “Kılıçdaroğlu harcandı” benzeri polemiklerine prim vermemekle kalmadı. CHP’nin başarılı olması gerektiğini söylemeye devam etti. Beklenenin üzerinde elde edilen 31 Mart başarısından sonra Özgür Özel’e bir öz güven patlaması yaşanmaya başladı. Erdoğan’a görüşme çağrısı yaptı. Tam bu sırada Kılıçdaroğlu X hesabından “Sarayla müzakere edilmez, mücadele edilir” paylaşımında bulundu. CHP Lideri olduğu dönemde böyle bir pratik sergilemediyse de Kılıçdaroğlu’nun bu sözü doğru bir sözdür. Kimisi onun CHP Genel Başkanı iken “Anayasaya aykırı ama dokunulmazlıkların kaldırılmasına evet diyeceğiz” ve “Yenikapı’da Erdoğan ve Bahçeli ile el ele vermesi” gibi pratiklerden dolayı Kılıçdaroğlu için samimiyet testine tabi tutulsa bile unutulmaması gereken bir husus vardır o da Kılıçdaroğlu CHP’nin Genel Başkanıdır. Velev ki CHP’nin başında Sezgin Tanrıkulu bulunsaydı Tanrıkulu bile Kılıçdaroğlu’dan farklı davranmazdı. Sosyal demokrat dahi olmayan CHP’den farklı bir davranış beklenemez. O dönem itibarıyla Anayasa Mahkemesine konuyu götürmek için HDP’ye olası imza desteği vermeye hazırlanan Sezgin Tanrıkulu ve diğer demokrat CHP’li milletvekillerine bizzat Kılıçdaroğlu tarafından “partiden ihraç” tehdidi ile karşılık verilince Tanrıkulu ve onun gibi imza verebilecek milletvekilleri dokunulmazlık konusunun Anayasa Mahkemesinin önüne götürülmesinin yolunu kapatmış oldular.
Genel Başkan olmayan ve genel başkanlık umudunu kaybeden Kılıçdaroğlu son çıkışlarıyla CHP içinde siyaset yapmaktan çok yeni bir arayışa girdiği söylenebilir. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “hem müzakere ederiz hem mücadele ederiz” cevabı Kılıçdaroğlu’na itiraz olup aynı zamanda Özel ile Kılıçdaroğlu arasındaki görüş ayrılığını işaret etmektedir. Özel’in bu görüşünü CHP Grup Başkan Grup vekili, “CHP sıkılı yumruklarla değil akılla ve rahat bir yürekle önündeki döneme bakıyor. Türkiye’yi temsil eden tüm siyasal partilerle görüşürüz ancak Cumhuriyet’in ilke ve devrimlerinden bir milim sapmayız. Herkes lütfen bu tavrımızı çok iyi bilsin” şeklinde destekleyerek Erdoğan’ın belirlediği çerçeve içinde yumuşama/normalleşme konusunda yeni dönemin politikasını belirlemiştir. 28 Şubat kararları nedeniyle hükümlü bulunan generallerin tahliyelerinin Demirtaş ve arkadaşlarına ağır cezaların verilmesinin aynı güne getirilmesine Demirtaş’ın cevabı, “Demek ki yumuşama ve normalleşme Kürtleri kapsamıyor” şeklinde olmuştur.
Kılıçdaroğlu’nun Demirtaş’a verilen cezadan sonra X hesabından paylaştığı “…timsah göz yaşlarıyla arka kapı pazarlıkçıları Erdoğan’ın olsun.” Diyerek CHP ile AKP/MHP arasında bir anlaşma olduğunu vurgulayarak siyasette oluşan gerçek muhalefet ihtiyacına katkı sunmaya hazır olduğunu göstermiş oldu. Kılıçdaroğlu, “Demirtaş da Can Atalay bizimdir” diyor.
“Vatanperver Kürt halkının sevgili Başkanı Sayın Demirtaş ve Hatay halkının göz bebeği vekili Can Atalay bizimdir, timsah göz yaşlarıyla arka kapı pazarlıkçıları Erdoğan’ın olsun.
Bir Kürt atasözünün de dediği gibi;Bila mirov kuştiyê şera be ne girtîyê rovîya be.
İnsan; aslanın ölüsü olsun ama tilkinin tutsağı olmasın…” twit sıradan bir twit değildir. Ona göre CHP, AKP/MHP ile halkın taleplerine sırtını dönerek halkın umudu olmaktan çıkmıştır.
Can Atalay vurgusuyla TİP, Demirtaş vurgusuyla HDP’ye oy veren halka çağrıda bulunmuştur. Bunun yeni bir parti kurma çağrısı olup olmadığı süreç belli olmasa da Kılıçdaroğlu CHP ile ilişkisini kopardığının işaretidir. CHP kendisini Erdoğan’ın çizmeye çalıştığı “milli muhalefet” rolünü oynamaya devam ederse Kılıçdaroğu, önümüzdeki günlerde siyasi bir ofis çerçevesindeki çalışmalarını yeni bir partinin kuruluşuna dönüştürebilir. Son günlerde Özgür Özel’in Erdoğan ve özellikle Bahçeli’ye karşı sözünü yükseltmesi, sosyal ve ekonomik haklarla sınırlı olsa da sokaklarda görünür hale getirmesi ister istemez Kılıçdaroğlu’na geri adım attırabilir.