Bugün tıkanarak insanlığın sorunlarına çözüm üretemeyen küresel kapitalist sistem, arkeolojik kazılarda her geçen gün ortaya çıkan en az elli bin yıllık geçmişe sahip insanlığın tarihinde yaşanan en devasa sömürücü yapısıdır. İnsanlığın güncel sorunlarının kaynağı haline gelen küresel kapitalist sistemin yapısal (ekonomik olarak, doymak bilmeyen açgözlü kar hırsı, sosyal, siyasal ve yönetsel) krizlerini, sorunlarını aşmak amaçlı yeniden bölgesel olarak savaş politikaları geliştirmeye başlamış durumda. Kapitalist emperyalist sistem yirminci yüzyılda bu yönlü yapısal sorunlarını aşmak için birinci ve ikinci dünya paylaşım savaşların da olduğu gibi insanlığa yaşattığı büyük acıları unutmamak gerekiyor. Bu acı gerçekleri hep akılda tutarak, gerçeklerden insanlık olarak dersler çıkartılmalıdır. Savaşların kapitalist sistemin yapısal krizlerini çözemediğini ve geçen asırda sorunlarını katmerli bir şekilde katlayarak yirmi birinci yüzyıla taşıdığını ve aktardığını çok iyi bilmek gerekiyor.
Birinci dünya paylaşım savaşının hemen akabinde, Rusya da 1917’de Bolşevik Devrimiyle Sovyet Sosyalist Sisteminin doğuşu ve giderek kurumsallaşması yaşandı. Almanya da ise, 1. Dünya savaşı sonrası tekelleşerek, Hitler faşizminin iktidara gelişiyle sonuçlandı. 1939-1945 yılları arasında adına dünyanın yeniden paylaşımı olarak tanımlanan ve on milyonlarca insanın öldüğü ikinci dünya savaşına yol açtı. İkinci dünya savaşından sonra oluşan uluslararası dengeyi koruyabilmek için Birleşmiş Milletlerin daha aktif hale getirilmesin karar verildi. Bu dengeyi yönetmek ve korumak için de 5 üyeden oluşan ve her üyenin veto hakkı olan BM Güvenlik Konseyi oluşturuldu. Bugün ise tekrar tıkanan, işlemez hale gelen yirminci yüzyılın Reel Sosyalist sistemi ile Kapitalist sistem arasında ve o günün şartlarındaki uzlaşmanın bir sonucu ve ürünü olan günümüzdeki insanlığın sorunlarına cevap olamayan BM ve Güvenlik Konseyi başta olmak üzere küresel düzen sağlayıcı güçler ve güç merkezleri Küresel çapta yaşanan sorunların kaynağı haline gelmiş durumdadır.
Mevcut Küresel Kapitalist Sistemin sınırsız ve doyumsuz sömürü ve kâr politikasıyla bugün Küresel çapta yarattığı doğa ve insan kıyımı tahribatı ile yaşadığı tıkanıklar ve sorunlar insanlığı üçüncü dünya savaşıyla karşı karşıya getirmiştir. ABD’nin Ukrayna yönetimine Rusya ya karşı ABD yapımı füzeleri kullanma izni vermesi sonrası Ukrayna’nın bu füzeleri Rusya’ya karşı kullanması ve Putin’in buna karşı nükleer silahları kullanma tepkisi ciddi sonuçlar doğurabilecek potansiyelde bir krizdir. Yeniden ABD Başkanılığına seçilen Trump küresel kapitalist sistemin yapısal sorunlarını ya yeni bir dünya savaşıyla ya da küresel güçler arasında yine bir uzlaşıyla çözecektir.
Trump Sağ Gösterip Sol Vuracak? Barış Diyerek Savaşı Geliştirecek
Son yıllarda Avrupa da iktidarlarda hızla sağa geçişler yaşanıyor. ABD’de daha yeni Cumhuriyetçi Partiden seçilen ABD Başkanı Donald Trump’ın, ABD Kongresi ve Temsilciler Meclisinde kendisinin bile beklemediği bir şekilde başarı sağlayarak, çoğunluğu elde etti. Trump’ın başkan seçilmesi, küresel çapta insanlığın siyasette sağa akışının ve siyasal demokratik alanın daraltılması, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün gerilemesinin çok önemli bir göstergesidir. Aynı şekilde ABD’de Trump’ın yeni kabinesinin çoğunlukla küresel şirket patronlarından oluşması, çok uluslu Şirket sahiplerinin yönetimi oluşturması esasen kapitalist sistemin yeniden bir reorganizasyonunun bu yönetim eliyle gerçekleşeceğini gösteriyor. İnsanlığa önce ölümü göstererek dünyayı korkutacak sonra kendi tedavi yöntemlerini uygulamalarına insanlığın rıza göstermelerini sağlayacaklar.
Trump’ın kabinesi ve çalışma arkadaşlarını siyasetteki klasik tabirle en şahin kesimlerden seçmesi, Trump’ın sağ gösterip sol vurması yani herkesi ters köşeye yatırması ihtimalini doğuruyor. Trump seçim meydanlarında “savaş’a girmeyeceğiz” derken seçilir seçilmez en büyük savaş kabinesini oluşturması, ikinci başkanlık döneminde küresel kapitalist sistemin sorunlarını havuç sopa politikası uygulayacağını gösteriyor. Bir yandan çözüm için diplomasi, siyasi yöntemler soft güç politikaları ile kendine has, kendine özgü adımlar atarken, öte yandan geliştirdikleri yeni sistemde olası tıkanmaların yaşanması durumunda sopasını yani şiddeti, savaş yöntemlerini kullanarak tıkanıklıkları açacak ve sorunları savaşın ardından Pax Amerikan’ aya (Amerikan Barışına) başvurarak çözüm yoluna koyacaktır.
Trump Türkiye ile Rojova Yönetimi arasında dengeyi sağlar mı ?
Trump’ın Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Kürt Hareketi ve özellikle Rojava Özerk Yönetimi arasında barışı sağlamak için bir rol oynaması mümkün olabilir? Bu olasılık ihtimal dahilindedir. Bunun gerçekleşme ihtimali çok yüksek bir düzeyde vardır. Bu ihtimalin gerçekleşmesi düşünceden uygulamaya dönüşmesi halinde Türk ve Kürt barışının sağlanması gerçekleşecektir. O zaman Kürt ve Türk Savaşı her iki halkın çıkarları temelinde sonlandırılabilecek. Türkiye Cumhuriyeti ve Kürt hareketi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dokuz yıl önce çıkıp “çözüm sürecini buzdolabına kaldırdım” demesi üzerine Kürt Sorununu kendi aralarında ve “Demokratik Cumhuriyet” “Ortak Vatan” tezleri temelinde çözme şansı, fırsatı ve trenini kaçırdı. Şimdi İsrail sopasıyla bölgede yeni bir düzen ve sonrası Pax Amerikan’ı kurmaya gelen Trump’ın istediği şekilde bir Kürt ve Türk Barışı olacak. Tabi bunun için Türkiye’nin bunu strateji ve düşünce düzeyinde istemesi ve buna hazırlıklı olması gerekiyor. Kürt hareketi tüm bileşenleriyle yaptıkları açıklamalarda buna hazır olduğunu gösterdi.
Güç Her Zaman İçin Oyun Bozucudur. Gücün ve Aklın Yoksa Yanarsın
Düşünce gücü en büyük güçtür. Düşünce eylemi en büyük eylemdir. Güç her zaman için oyun bozucudur. Gücün, stratejin, pratik-politik zekân. Büyük bir amaç ve hedefin varsa oyun kurar ve sana karşı kurulan oyunu da bozarsın. Gücün ve aklın yoksa yanarsın. Bu durum bu kadar basittir. Bu ikisinin arası veya ortası diye bir şey yoktur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de ‘büyük’ bir güçtür. Kürtler de azımsanamayacak ve orta düzeyde bir devletin askeri düzeydeki gücü kadar bir güce sahiptir. Ya bu iki güç aklın yolunu seçip barışacaklar ya da Kürt kapanı Türk kapanına dönüştürülerek savaştırılarak birbirlerine kırdırılacaklar. Sonunda yine Pax Amerikayla bu defa iradesiz halde barışacaklar.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti ve Kürt Özgürlük Hareketi rasyonel-akılcı bir politika, esnek düşünce kabiliyetiyle ve çok hızlı bir biçimde birbirleriyle savaşın veya barışın taraflar açısından kayıp ve kazanç muhasebesini yapabilir ve zararın neresinden dönülürse kârdır mantığıyla hareket ederek savaşı bitirip barış yapabilirler. Bunun zemini her zamankinden çok daha fazla vardır. Yeter ki devletin onurlu ve gerçek bir barışa niyeti olsun. Uluslararası bir gözlemci gücün denetiminde Kürtlerle barışını kursun. Birlik formülleri üzerine taraflar netleşsin. Yeni bir Anayasa yapılsın. Gerisi kolaydır.
Yurtta Barış Cihanda Barış Politikası ve Diplomasisi
Türkler, yedi düvele ‘içişlerimize karışıp bizi parçalayacaklar.’ Kürtler de ‘bizi yine satacaklar, süper güçler bize yine ihanet edecekler’ diye korku ve marazi bir hastalıkla dünyaya yaklaşmaktan vazgeçebilirlerse; içte ve dışta barış, eşitlik, adalet temelli siyasi ve hukuki bir birlik sağlayabilirler. Bölgede ve dünyada ‘yurtta barış cihanda barış’ politikası, siyasetini ve diplomasisini geliştirip Kürtler ve Türkler olarak samimi, gerçek ve hak eşitliği, hukuk temelli bir siyasal birlik kurabilirler. Bu birlikte Kürtlerde kendini siyasi olarak ifade edecek.
Bu birliğin adı demokratik ulus, özerklik, federal sistem veya federasyon olabilir. Hatta illerde iç ve dış koşullar oluşturulur ve diğer Kürdistan parçaları birliğe katılmak isterlerse ve ABD-Batı bunu şayet destekler ise Türkiye ve Kürdistan Konfederasyonu bile olabilir. Kürt ve Türk halkı bunu başarabilirlerse, Avrupa Birliğine üyelik mutlak bir şekilde sağlanır.
Büyük Barış politikası siyasi ustalık, tecrübe, sofistike bir stratejik akıl ve kalpten kaynaklı bir niyet ve samimiyet gerektirir. Bu akıl ve kalbi niyet dürüstlük ve samimiyet Kürt halkının topyekün ‘baş müzakerecimizdir’ dediği Öcalanzda var. Ama bu iş tek taraflı olmuyor. Dolayısıyla iki taraflı olması lazım. Türkiye’de sadece Bahçeli’nin tokalaşmak için barış elini uzatması ve söyleminde pratikleşmeyen el yükseltmesiyle sorun çözülmüyor. Çözüm için söylem kadar ciddi, stratejik akla dayalı, samimi ve iyi niyetli adımlar atılıyor olmalı. Güven arttırıcı pratik politik adımlar seri ve hızı bir biçimde iki taraflı olarak atılmalıdır. Barış için bunlar her iki taraftan geliyor olmazsa olmazdır.
Bu Konjonktürde Şiddet Türklere ve Kürtlere Kaybettirir
Yurtta ve Cihanda barıs yerine içte ve dışta sergerde güçler misali oraya buraya saldırılar, duygusal tepkiler, dört yana birden operasyonlar düzenlemek ve sonra çok daha büyük kaybederek geri çekilmek. Yine Türkiye’nin stratejik tesislerine tamda dokuz yıl sonra dünya ve bölgedeki güncel gelişmeler üzerine yeni çözüm süreci gündem olup konuşulurken kalkıp eylem yapmak. Bu stratejiler içte ve dışta parçalanmanın tüm koşulları oluşmuşken. Bu konjonktürde dahi birlik olmaya çalışan, çaba harcayan samimi Türklere ve Kürtlere büyük kaybettirme stratejisidir.
Türklere ve Kürtlere içte ve dışta kazandıracak strateji ; İç barışını eşitlik ve özgürlük temelinde sağlamak, birlik olmak ve dışarıdaki özgür dünya ile birleşmektir. Eğer tüm taraflar sabır ve akılla beklemeyi bilirse, İran’ın ve Proxi’lerinin yenildiğini bölgede yeni bir düzenin kurulduğunu girecekler. O zaman Türkler ve Kürtlerde bu günkü tüm bölünme korku, endişe, yenilgi ve ihanete uğrama gibi kaygılarını giderecek bir siyaset sergileyebilmelidir.
Her iki halkta yitirdiklerini kazanca dönüştürmek istiyorsa, bir daha eski statüko ile devam etmenin mümkün olmadığını anlamak zorunda. Yeni bir nizam ve yeni bir siyasi birlik şart.
İsrail Dışişleri Bakanı Kürtlerin yeni düzendeki rolü ve değerini görüp Kürtlere el uzatıyor. Türkiye bu gerçeği göremeyecek kadar kör bir Kürt düşmanlığı içinde olamaz. Olursa büyük kaybeder. Kürtler her halükârda bölgede yeni nizamın kazananlar kulübünde yer alıyorlar. Mevcut statükoda bir taş bile devrilse Kürde faydalıdır. Şimdi bir taş değil, mevcut statükonun, müesses nizamın kendisi yerle bir oluyor. Daha ne olsun. Buna rağmen Kürtlerin aklında, kalbinde ve beyinlerinde, Türklerle yeni eşit, adil, onurlu ve kalıcı bir birlik var. Eğer bu gerçekleşmezse, tarih Kürtlerden değil. Türklerden kaynaklandığını yazacaktır.