İsrail Başbakanı Netanyahu, ABD’ye ani bir ziyaret gerçekleştirdi. Planda olmayan bu ziyaretin, Trump’ın daveti üzerine gerçekleştiği açıklandı. Trump ile Netanyahu arasında son derece güçlü bir bağ van. Trump’ın ikinci dönem ABD başkanı seçilmesinde İsrail’in önemli bir etkisi ve rolü olduğu biliniyor. Çünkü İsrail’in 6 Ekim 2023’ten sonra izlediği ve bölgeyi değiştirmeye yönelik stratejisinin Trump tarafından önemli ölçüde ve koşulsuz bir şekilde destekleneceği biliniyordu. Trump’ın seçtiği kabinenin tamamının İsrail’e yakın olması da bir tesadüf değildi; bu durum İsrail’e açık bir destek olarak tanımlanıyordu ve kamuoyunca bilinmekteydi.
Trump yeniden başkan seçildikten sonra Netanyahu’yu davet ederek desteğini şartsız ifade etti. Aynı zamanda Gazze’nin boşaltılarak Filistinlilerin dünyanın başka yerlerine gönderilmesi ve buranın küresel ticari bir merkez haline getirilmesi gerektiğine dair görüşünü çok açık bir şekilde dile getirdi.
ABD, Ortadoğu stratejisini çok açık bir şekilde İsrail üzerinden hayata geçirmektedir. İsrail’in bölgedeki güç ilişkilerini değiştirmede, askeri ve politik olarak bölgeyi kendine göre şekillendirmede Washington’un çok önemli bir desteği ve rolü var. ABD olmaksızın İsrail’in bölgede istediği gibi hareket etme şansının olmadığı bilinmiyor. İsrail’in 6 Ekim 2023 tarihli saldırıdan sonra Hamas, İslami Cihad ve Hizbullah gibi örgütleri tasfiye etme kararı alması, küresel güçlerin yeni bir Ortadoğu yaratma stratejisi ile doğrudan ilişkilidir.
Görüşmenin odağında İran var
İsrail’in, İran’ın nükleer tesislerinin vurulması konusunda ciddi bir kararlılığı ve ısrarı olduğu bilinmemesine rağmen Trump ile Netanyahu arasında İran üzerinde bir pazarlık yapıldı. İran’ın nükleer bir silaha sahip olması, hem bölge ilişkilerini çok ciddi şekilde etkileyecek hem de İran’ın yeniden bölgede etkin bir güç olmasını sağlayacaktır. Böyle bir durum, İsrail için ciddi bir güvenlik tehlikesinin oluşaması anlamına geliyor.
İsrail’e bağlılığını her fırsatta ifade eden Trump yönetimi ise İran’ı diplomatik ve ekonomik olarak baskı altına alıp kendi koşullarını dayatmaya çalışmaktadır. Trump, İran’a karşı olası bir askeri operasyonu masada tutmasına rağmen, öncelikli olarak molla rejimi ile diplomatik ve politik ilişkiler içerisinde sorunu çözmek istiyor.
Birincisi, İran’a yönelik olası bir hava operasyonunun İran tarafından ciddi bir karşılık bulabileceği ve bunun bölgede yeni bir istikrarsızlığa yol açabileceği olasılığıdır. Askeri operasyonun bölgede yeni bir krize yol açma ihtimalinin yüksek olması, ABD’nin bölgesel çıkarları açısından ciddi sorunlara yol açabilir.
İkincisi, Sorunun İran ve hatta bölge ile sınırlı kalmayıp, küresel dünya sistemininin bütününü etkileyecek yeni bir ekonomik ve politik krize dönüşmesi, ABD için çok daha büyük zorluklar ortaya çıkarabilir.
Üçüncüsü, İran’a yönelik bir askeri operasyon, Çin ve Rusya’nın yeniden bölgede bir güç olmasına zemin hazırlayabilir. Hatta Tahran’daki molla rejimi, Rusya’dan ve Çin’den doğrudan askeri müdahalede bulunması için yardım isteyebilir.
Dördüncüsü, Washington, Londra ve Brüksel destekli bir askeri operasyondan sonra, başta Kürtlerin ve Beluçilerin ayaklanmaları ve özerklik ilan etmeleri durumunda, başta ABD olmak üzere uluslararası güçlerin bu iki toplumsal güce hangi düzeyde bir destek verecekleri ve bunu sürekli kılabilecek bir stratejilerinin henüz ortaya çıkmamış olmasıdır. Bu durum, İran’da iç kaosu derinleştireceği gibi Ortadoğu, Avrasya ve Orta Asya’yı kapsayacak yeni bir krize yol açacaktır.
Trump yönetiminin, bütün bu faktörleri dikkate alarak, öncelikli olarak İran ile askeri değil, politik ve diplomatik bir ilişki içerisinde sorunu çözme kararı aldığı anlaşılmaktadır. Washington, molla rejiminin çok ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya olduğunu zaten biliyor. Bu nedenle önümüzdeki süreçte daha kapsamlı bir ekonomik ambargoyla İran’ı köşeye sıkıştırma ve şartlarını kabul ettirme yönünde ciddi adımlar atacağı görülüyor. Londra ve Brüksel’in de buna aktif destek vereceği dikkate alındığında, İran’ın da uluslararası güçlerle anlaşarak bir bakıma onların şartlarını kabul ederek bir çözüme yanaşabileceği öngörülmektedir.
Uluslararası güçlerin masasında doğal olarak İran’ın nükleer faaliyetleri bulunmaktadır. Masada iki önemli şart durmaktadır. Öncelikli olarak, İran’ın bilinen ya da bilinmeyen, açık veya gizli bütün nükleer tesislerinin tamamının hiçbir koşul ileri sürülmeden Birleşmiş Milletler Atom Enerjisi Kurumu’na açılmasıdır. Sonra, zenginleştirilmiş uranyumun tamamının bu kurumlara teslim edilmesidir. Yani Birleşmiş Milletler, İran’ın nükleer tesislerine fiilen bir kayyum atamış olacaktır.
Trump yönetimi, ekonomik, politik ve diplomatik baskıyı sonuna kadar kullanarak molla rejimini ikna etmeye çalışacaktır. Eğer Tahran bu şartları kabul etmezse, Trump askeri operasyon için düğmeye basar. Pentangon’un savaş gemilerinin ve yüzlerle ifade edilen uçaklarının Ortadoğu çevresinde konuşlandırılması, savaşa yönelik bir hazırlık olduğu çok net olarak görülmektedir. Ancak bu hazırlık, aynı zamanda İran’a verilen bir gözdağı olarak da değerlendirilebilir. Trump, Netanyahu’yu davet ederek bu durumu doğrudan kendisine anlatıp, Washington’un politikası dışında hareket etmemesi ve sabırlı olması gerektiği yönünde uyarıda bulundu. İsrail, ABD ve İngiltere olmaksızın İran’a yönelik bir askeri operasyona girişemeyeceğinden dolayı, ABD’nin öncelikli olarak uygulamak istediği ekonomik, politik ve diplomatik baskıların sonucunu bekleyecektir. Eğer bu yönelim başarılı olamazsa, ABD zaten İran’a yönelik hava operasyonları yapacağı konusunda İsrail’e çok açık bir güvence vermiştir.
Filistin ve Gazze’inin geleceği konuşuldu
Görüşmenin ikinci gündem maddesi, Hamas’ın tasfiyesi ve Gazze’nin geleceğine ilişkin alınan karardı. İsrail’e rağmen Trump’ın, Katar ve Mısır üzerinden Hamas ile iletişime geçerek rehinelerin tamamının bırakılması konusunda politik ve diplomatik baskıyı yoğunlaştırdı. Aynı şekilde, İsrail’in operasyonlara devam etmesini desteklediğini açıklayarak Hamas’ı koşulsuz teslim olmaya zorluyor. İsrail’in başlattığı yeni operasyonlarda Hamas’ın çok sayıda üst düzey yöneticisinin arka arkaya öldürülmesi, doğal olarak Hamas üzerinde yeni bir şok etkisi yarattı. Bu nedenle Hamas’ın rehineleri bırakmak, Gazze’yi Filistin yönetimine teslim etmek ve hatta Hamas yöneticilerinin üçüncü ülkelere gitmek gibi şartları kabul ettiğine dair yeni bilgiler kamuoyuna yansıdı.
Netanyahu’nun Trump’ın izlediği Hamas politikasına yönelik bazı eleştirileri olsa da, esasen mutlu olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Netanyahu yaptığı açıklamada, “Trump ile birlikte Gazze’de yaşayan insanların nereye gönderileceği konusunu görüştük.” İsrail’in stratejik hedefi: Gazze’nin sadece Hamas’tan değil, esasen Filistin yönetiminden alınmasıdır. Buradaki ana amaç: Filistin’in Akdeniz’le olan sınırının bütünüyle ortadan kaldırılarak İsrail içerisinden fiili bir adaya dönüştürülmesidir. Gazze, yakın gelecekte kabul edilecek ve sadece polis gücüne sahip olan bir Filistin devleti için stratejik ve jeopolitik bir rol oynayacaktır. Trump’ın Gazze’lilerin başka ülkelere gönderilip oranın yeniden inşa edilip küresel sistemin finans merkezi haline getirilmesi yönünde bir planı olduğu, böyle bir Gazze’yi de İsrail yönetimine hediye etmek istediği açıklandı. Bu nedenle Netanyahu’nun, bu görüşmede ABD’nin Gazze planını kabul ettiği ve son derece mutlu olduğu söylenebili.
Tel Aviv, Suriye’de tek başına söz sahibi olmak istiyor
İsrail’in yeni Ortadoğu stratejisinde Suriye son derece önemli bir rol oynuyor ve bütünüyle kontrol altına almak istiyor. Bu nedenle IŞİD ve El Kaide’nin devamı olan Ahmet El Şara liderliğindeki Şam yönetiminin hiçbir şekilde askeri bir güç olmasına izin verilmeyeceğini çok açık bir şekilde deklare etti. Bunun için Şam’a 14 km yaklaşarak ne kadar ciddi olduğunun mesajını verdi, vermeye devam ediyor.
İsrail’in bölgesel stratejisinde Suriye’nin birkaç bölgeye bölünmesi gerekiyor. Bu nedenle İsrail, İran’dan öğrendiği en önemli hususlardan birisi olan, bölgede etkin olabilecek devletleşmemiş güçlerle ilişki kurarak onları kendi politik alanı içerisinde tutma kararını uyguluyor. İran’dan farklı olarak ise bu güçlere yeni politik statüler verilmesinde de rol almak istiyor. Bu nedenle öncelikli olarak Dürzilerin ilan ettiği özerkliği doğrudan sahip çıkması, Kuzeydoğu Suriye’de Kürtlerin mevcut statüsünü aktif bir şekilde destekleme kararı alması, Hristiyanların güvenliğinin sağlanması ve en ilginç olanı ise Alevileri korumaya yönelik bazı adımlar atacağını açıklaması gibi yönelimler, Suriye üzerinden çok yönlü bir hakimiyet sağlamaya yönelik hamleler olarak değerlendirilmektedir. Trump’ın Suriye’de İsrail’in belirlediği plana uygun davranmasında bir sorun olmayacağı, hatta aktif destek vereceği anlaşılıyor.
Netanyahu, Erdoğan’ı Trump’a şikayet etti
Ankara, İsrail gibi Suriye’de askeri ve politik olarak etkin bir güç olmak istiyor. Özellikle Suriye’nin belli bölgelerine askeri üs kurma noktasında Şara yönetimine ciddi bir baskı yapmaya başladı. Ankara’nın özellikle Hama, Humus ve Palmira bölgelerindeki askeri havaalanlarını kontrol etmek istediği ve buna yönelik bir hazırlık yaptığı biliniyor. Bu nedenle söz konusu havaalanlarının vurulması, hiçbir yoruma yer bırakmayacak şekilde Ankara’ya yönelik bir mesajdır. Çünkü İsrail, Suriye’nin geleceğinde doğrudan söz sahibi olmak ve uzun vadede kontrolü elde tutmak istiyor.
Trump ile Netanyahu arasında yapılan görüşmede bu sorunun gündeme geldiği, yapılan ortak basın açıklamasında ifade edildi. Netanyahu, “Suriye’nin, Türkiye dahil hiç kimse tarafından İsrail’e saldırı için bir üs olarak kullanılmasını istemiyoruz” dedi. Trump ise buna karşılık şunları belirtti: “Erdoğan adında bir adamla çok iyi ilişkilerim var. Basının, Erdoğan’ı sevmeme kızdığını biliyorum ama ben seviyorum, o da beni seviyor ve hiçbir sorunumuz olmadı. Birçok şey yaptık ve hiçbir zaman sorun yaşamadık. Hatırladığınız üzere rahibi de geri aldık Türkiye’den. Çok büyük bir anlaşmaydı. Netanyahu’ya şunu söyledim; Eğer Türkiye ile problemin varsa bunu çözebiliriz. Ben çözebilirim. Çünkü çok iyi bir ilişkim var Türkiye ile.” Ayrıca daha önce ifade ettiği şu cümleyi tekrarladı: “Erdoğan çok sert ve çok zeki biri. Kimsenin yapamadığını yaptı. 2000 yıldır kimsenin kontrol edemediği Suriye’yi aldı. Tebrik ettim ama o ‘Yok, ben değilim’ dedi. Ben de ‘Evet, sizsiniz’ dedim.” Trump, Netanyahu’ya dönerek “Türkiye ile yaşadığınız herhangi bir sorunu, makul olduğunuz sürece çözebileceğimi düşünüyorum. Makul olmak zorundasınız.” dedi. Netanyahu da “makul olursan” cümlesine gülümseyerek cevap verdi.
Trump burada ne demek istedi? Erdoğan’a nasıl bir mesaj verdi?
- Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ver papazı (Gülen), al papazı (Brunson)” demişti. Onlar Gülen’i vermedi, bizimkiler Brunson’u verdi. Ne karşılığında? Trump’ın “ekonomini bitiririm” tehdidi üzerine Brunson ABD’ye yollandı. Trump, papaz konusunu hatırlatarak Ankara’ya ve özellikle Erdoğan’a yeni bir mesaj veriyor: Netanyahu ile barış, görüş, Suriye’de İsrail’in çıkarlarına ters düşecek eylemlerden uzak dur. Aksi takdirde yeni bir tweet atar ve krizde olan ekonomini daha kötü hale getirebilirim.
- Trump, “Erdoğan 2000 yıldır kimsenin kontrol edemediği Suriye’yi aldı” derken, Suriye’de olup bitenlerden esasen Ankara’yı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sorumlu tutuyor. İsrail’e karşı herhangi bir olumsuz durum ortaya çıkar veya bir saldırı olursa sorumlusu Ankara/Erdoğan’dır.
- İsrail Dışişleri Bakanı, Kuzeydoğu Suriye’ye yönelik herhangi bir saldırı olduğu takdirde askeri olarak müdahalede bulunabileceklerini açıkladı. Netanyahu-Trump görüşmesinde Kürtlerin durumunun da konuşulduğu belirtiliyor. Trump’ın, Kürtlerin korunmasına ilişkin bir soruya olumlu cevap vermesi de Ankara’ya dolaylı bir mesaj olarak değerlendirildi.
Trump yakın dönemde Erdoğan’ı Beyaz Saray’a davet edecek. Bu görüşme Erdoğan için son derece önemli olacaktır. Ama aynı zamanda Ankara’nın Washington’a göre kendi pozisyonunu belirleme süreci olacaktır. İktidar ve Erdoğan son iki aydır Hamas’ı unutmuş durumda. İsrail’in Suriye’ye yönelik saldırılarını da görmezden geliyor. 2025 yılı içerisinde Trump, Netanyahu ile Erdoğan’ı bir araya getirip ‘barıştırırsa’ kimse şaşırmasın.
“DR. MUSTAFA PEKÖZ: TRUMP-NETANYAHU GÖRÜŞMESİNDE KİME NASIL MESAJLAR VERİLDİ” üzerine bir yorum
Sevgili Mustafa görünen Kuzey Suriye’de bir ” Özerk Kürdistan’dan söz edebilirmiyiz ??