2022’nin sonbaharına kadar erken seçim yapılması yüksek bir olasılıktır. İşte tam da bu momentte Türkiye’nin belki de en büyük problemi, siyaset acemisi muhalefettir. Bu gerçek iktidarın ömrünü uzattıkça uzatıyor. Bu realitenin farkına varılıp siyasette ustalık ve gerçekçi bir muhalefet sergilenebilirse, ülke ekonomisinin dibe vurduğu bu koşullarda, ekonomik gerekçelerle Türkiye’de ezici seçmen çoğunluğununu bir kaç ayda iktidar değişikliğini isteyecek şekilde konsilide edilmesi mümkündür. Ama Türkiye muhalefeti ezici çoğunluğu öyle bir apolitik, anti demokratik, gerçeklerden kopuk bir halde ki, Kürt meselesi de dahil bir çok meselede ırkçı, redçi, inkarcı ve iktidarın bile gerisinde bir zihniyete sahip. Bu yönüyle umutsuz bir vaka. Çok parçalı, farklılıklarını koruyarak temel ilkelerde birleşmiş olmaktan ve birlikte hareket etmekten uzak. Ülke sorunlarını doğru tespit etme, doğru yansıtma ve doğru çözüm önerileri sunmaktan bile uzak bir halde.
Kemal Kılıçdaroğlu, TV’lere çıkarak çok sert, çok net belgeli bir dille zamları, yolsuzlukları gündemleştiriyor. İktidar aynı sertlikte cevap verince bu defa Kılıçtaroğlu altından kalkamıyor. Akşener de aynı keza öyle. Gerginlik siyaseti muhalefete geri adım attırıyor. Oysa bu momentte siyasette, gerginlik yaratacak uslup ve polemiklere girmekten uzak durarak da, ülkede yaşanan açlık, yokluk, yoksulluk, ekonomik çöküş, sefalet ve sefahate sükunetle ayna tutarak sürece aktif müdahele edilebilinir. Muhalefetin çözüm yollarını, akılcı, alternatif, halkçı politikalarını en güzel hitabet ve belağat sanatıyla herkesin anlayacağı basit cümlelerle ve basit bir dille ortaya konulması pekala mümkün.
Madem ‘halka sokağa çıkıp iktidarı, hukuk kuralları içerisinde protesto edin’ dediniz. Sonra hükümetten bu tavra gelen güçlü tepki karşısında neden geri adım attıyorsunuz? Bunların siyasi olarak acemi politikacılar olmadığına göre toplumun demokratik tepkisinin sonuçlarını göğüsleme cesareti içinde olmadıklarını gösteriyor. Oysa gerilim yaratmadan iktidara karşı politik ataklara geçip inisiyatifi ele geçirme fırsatı varker ve hiç bir gerginliğe mahal vermeden soft siyasetle halkın anladığı dilden gereken mesajları verip halkın güvenini muhalefet kazanma potensiyeli var. ‘Sokağa çıkın barışçıl protesto hakkınızı kullanın’ deyip sonrada sözü geri alarak halkta; ‘bu muhalefetin ipiyle kuyuya inilme’ duygusunun oluştuğunu göre bilmek mümkündür. Halkan ‘bunlar iktidardan korkuyor. Bizi iktidardan nasıl kurtarsınlar. Daha kendilerini kurtaramamışlar. Bu muhalefetten bir şey olmaz’ diye oluşan kanaat ve muhalefete karşı halkta ciddi bir güvensizlik geliştiriyor.
HDP muhalefet ilişkisinin çok bilinmeyenli bir denklemde yürütülmesi de aynı politik acemiliğin olumsuz sonuçları olarak ortaya cıktı. HDP ya Türkiye’nin mevcut siyasal denkleminde iktidar belirleyici büyük kazandıran olarak muhalefetin bir parçası olarak aleni kabul edilecek ki demokrasinin gereğide budur yada HDP reddedilerek seçim kaybedilecek. Bu momentte ikisi arası bir yol aramak İstanbul BBB İmamoğlu’na ve Mansur Yavaş’a kayyım atanmasına zemin hazırlayacaktır. Aynı şekilde içi boş gerekçelerle birçok CHP’linin bu sürecin sonunda da cezaevine gönderilmesinin gündeme gelmesine de kimsenin şaşırmaması gerekir. Bu durum ‘yarım doktor hastayı candan eder. Yarım imam insanı imandan eder’ meselesi gibidir. Demirtaş’ın tutuklanmasına nesnel zemin hazırlayan. HDP’ye kayyım atanmasına yüksek sesle ve beklenen tepkiyi göstermeyen CHP, sonra bu süreç bu merang gibi dönüp dolaşıp kendisini vurmak için kullanıldığında itiraz ederek kurtulacağını sansa da son bir aylık gelişmeler böyle olmayacağını gösteriyor.
Türkiye’nin kurtuluşu eğer CHP ve muhefete endeksliyse. CHP ile muhalefetin kurtuluşuda kuantum dolanıklılık ilkesi gereği HDP’ye endekslidir. CHP yani ‘Millet İttifakı’ partileri, HDP ile birbirine ne kadar uzak mesafede, ters istikamette yol alıyor ve zıt fikirlerde bulunuyor olurlarsa olsunlar, Türkiye’nin içerisinde bulunduğu bu momentte biribirine dolanmış durumdalar. Birinin yaşadığını diğerinin hiç bir dahli olmasa da diğeride hissediyor, yaşıyor. Buna atom altı fizikte kuantum dolanıklılığı ilkesi deniyor. Siyasette hem HDP’den oy alıp hem de ‘ben HDP ile ortak değilim’ denince, uktidarda ‘HDP’yi ve seçmeni kandırabilirsin ama beni değil’ diyor. Müfettişleri görevlendiriyor. Örneğin şöyle denilirse şaşırmayın :soruşturmanın selameti için İmamoğlu açığa alındı. Yani Kayyımı atanabilir. Sonraki heref Mansur olacak.
O zaman CHP’ye ve muhalefete tek yol kalıyor. Derhal HDP ile açıkça demokrasinin gereği olarak resmen el sıkışmak, ittifak yapmak. Yoksa CHP’nin belki karanlıkta yapmak istediğini AKP-İmralı ile gizlice yapar. Hem de bu defa HDP’nin kendisine kaybettiren acı gücünün bilincinde ve ciddiyetinde olarak. HDP’de İstanbul’dan sonra bile muhalefetin onu reddetmesinin acısı ile İmralı’nın ezici gücü altında iktidara oy vermesede muhalefetle hareket etmeyerek mevcut iktidar kaybına yol açacak güç dengesini bozar. Dolayısıyla bu erken seçim muhalefetin son sınavı ya HDP ile aleni ittifak eder yada iktidarı AKP’ye altın tepside sunar. Çünkü Kürt sorununu çözemeyen hiç bir güç Türkiye’de politik istikrarını sürdüremez.
AKP’nin bugünkü ekonomik, politik ve toplumsal güç kaybına uğramasının temel nedeni 20 yıldır Kürt sorununu cözmedeki kararsızlığı, iradesizliği ve Kürtleri oyalamasıdır. CHP merkezi muhalefet gücü Kürt sorununda açık bir politikaya sahip olmazsa ve bunu kamuoyuna deklare etmezse sonu geçmişteki partiler gibi olur. Çünkü Kürtlerin toplumsal gücünü arkasına almayan hiç bir politik parti başarılı olamaz. Belediye seçim sonuçları bunun açık bir örneğidir. Gerçek durum şu : Ya gerçeği görür HDP ile açık bir ittifak yapar yada politik olarak AKP’nin gerisine düşerler. Tercih kendilerinin. Ayrıca herkeste bilmeli ki Kürtleri oyalamak boş vaatlerle avutmak gibi yöntemlerle kandıracağını düşünen herkes kaybeder. AKP’nin kaybetmesi gibi muhalefet güçleri de kaybeder.