Güncel HaberlerMakaleler

ALİ CANDAN: POLİTİK BARIŞ, HUKUK ZEMİNİNDE ÖCALAN ŞİDDETİ SONLANDIRABİLİR


Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “çözüm sürecini buzdolabına kaldırdık” demesinin üzerinden geçen sekiz buçuk yıl geçti. Türkiye, Kürt sorununu askeri olarak dört yana birden yumruk sallayarak Irak, Suriye ve Kuzey Kürdistan’da PKK’yi imha etmek için Cumhuriyet tarihinin en büyük havadan ve karadan askeri operasyonlarını (Afrin, Resulayn, Serêkani, Pençe, Kilit vd) gerçekleştirdi.  Yapılan çok kapsamlı saldırılara rağmin ne Güney’de ne Rojava’da ve ne de Kuzeyde istediği gibi bir sonucu elde edemedi.

Operasyonlarla nihai sonucu alamayınca Putin’in de teşvik ve desteğiyle daha düne kadar ‘katil’ dediği Beşar Esad’a yüzünü döndü. “Gel yine kardeş olalım. PYD’yi birlikte yok edelim” çağrısı yaptı. “Esad’la anlaşırsam Kürdün Ortadoğu’daki parlayan yıldızını ve yükselişini durdururum” diye düşündü. Fakat bundan da sonuç alınamadı.  Şal bugüne kadar Ankara’nın çağrılarını duymadı ve muhatap almadı. Ankara, Suriye’de belirlediği hiç bir hedefe ulaşalmadı. Bir çok bölgeyi askeri olarak kontrol etti ama gelinen aşamada bu süreç başına bela oldu. Devlet elde kalan bakiyeye yani D planına döndü. Devlet, MHP Gelen Başkanı  Bahçeli üzerinden Öcalan’a çağrı yaptı : “Çık gel Mecliste konuş ve örgütüne silah bırakma çağrısı yap. Örgütünü tek taraflı lağvet.” Peki, Kürt Hareketinin yıllardır birinci talebi neydi. “Öcalan’a Özgürlük ve Öcalan’ın muhatap alınması.” Şimdi Öcalan’a özgürlüğü, Öcalan’ın çıkıp Meclise gelmesini ve DEM PARTİ Grubunda konuşmasını bizzat devletin kendisi talep ediyor,

Bu durum Kürt Politik Hareketinin taebinin gerçekleşmesidir. Türkiye’de savaş artık askeri şiddet eylemleriyle değil siyasi araçlarla yürütülmelidir. Siyasetin en üst derecede yürütüldüğü zemin, Parlamentodur. Bu zemin Devlet eliyle Öcalan’a açılıyor. Bunun hayata geçirilmesi çok önemli bir adımdır. Öcalan’ın özgürlüğüne kavuşması, Parlamentoya gelip konuşması eğer bir oyunsa ve bu oyunda kaybeden bir taraf varsa, bu taraf kesinlikle Kürt tarafı değil ve olmayacaktır. Siyasi mücadeleden korku, kaygı ve şüpheye düşmek doğru değildir.

Siyasi mücadele, Kürtlerin bir asırdır istediği mücadeledir ve bu kez Kürtler güç sahibi olarak kendi minderlerinde siyasi-politik bir mücadele yürütecektir. Politik barış mücadelesinde Kürtlerin kaybedeceği hiçbir şey yoktur. Türkiye’nin de Barış ve çözüm de kaybedeceği hiçbir şey yok. Tam tersine Türkiye’nin Barış ve çözümde kazanacağı çok şey var. İlk kazanacağı şey, Ortadoğu cehenneminde yanmaktan ve yıkılmaktan kurtulmaktır. PKK’nin silah bırakması şartıyla Türkiye’nin Rojava’ya düşmanlığını bitirmesi ve Rojava’da işgal ettiği toprakları özerk yönetime terk etmesi, Rojava ile ekonomik, sosyal ve siyasi ilişkiler geliştirmesi, Türkiye için pozitif gelişmeler doğuracaktır. Kürt Politik Hareketi, Türkiye ile savaşa son verip siyasi mücadele yolunu seçerek “terörist” damgasından kurtulacak. Böylece her parça kendi özgürlüğüne doğru akacaktır.

Türkiye’de Kürtler kendilerine uygulanan ikili hukukun sonlandırılması pozitif hukuk temelinde anayasa tarafından güvenceye alınmış hak ve hukuklarının tanınmasını içeren bir siyasal çözüm istiyorlar. İşte bunun yolu açılıyor. Bahçeli’nin buyurğan, emrivaki ve üst perdeden konuşması kendi kamuoyuna dönüktür. Neden çünkü bunlar daha önce devletin tüm toplantılarında konuşulmuş ve tartışılmış. Kamuoyuna özgürce tartışmak, fikir ve düşünce ifade etmek yasak olsa da devlet güvenlik bürokrasi kendi içinde her şeyi özgürce tartışıp, fikir, düşünce ifade edebiliyor. Kürt savaşı sürerse eğer bu konjonktürde devlet elden gidiyor. Devletin Bekası için zehir olsa içeriz diyenlere bugün siyasal çözümün mimarlığı ve pratik öncülüğü düşüyor.

Ana muhalefet lideri Özgür Özel’de Bahçelinin el yükseltmesi gibi “el yükseltiyorum. Kürtlere bir devlet öneriyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kürtlerle Türklerin eşit yaşadıkları bir devlet olacak” diyor. Özgür Özel, Edirne’de Selahattin Demirtaş’ı ziyaret ederek Demirtaş’ın çözümün önemli bir aktörü olduğunu belirterek ve Diyarbakır’dan başlayıp Kürt illerini geziye çıkarak çözüme destek veriyor. Bu günlerde Kürtleri kazanmak için el yükseltmeler adeta havada uçuşuyor. Ankara’da TUSAŞ’a yapılan saldırı üzerine Özgür Özel Kürt illerine yönelik başlattığı geziyi yarıda kesip Ankara’ya döndü. Ankara’daki saldırı ve Türkiye’nin Rojava’yı bombalayarak yanıt vermesi sürecin başında yaşanan en acı olaylar olarak tarihte yerini aldı. Temennimiz bir daha böyle acıların yaşanmamasıdır.

Öcalan 75 yaşında, 25 yıldır zindanda ve son 4,5 yıldır da ağır bir tecrit altında. Eğer çıkıp konuşursa Mandela gibi Öcalan’ın da ; Barış, hukuk, adalet, eşitlik ve özgürlük dışında herhangi bir sözü ve talebi olmaz. DEM Parti Millevekili ve yeğeni Ömer Öcalan, 24 Ekim günü İmralı’ya gidip Öcalan ile görüştü ve her iki tarafa yönelik cevap anlamına gelen kısa notunu iletti. “Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim.” Öcalan’ın bu açıklamasından sonra KCK bir açıklama yaparak “Öcalan’ın çözüm çağrısına tüm bileşenleriyle uyacağını” açıkladı.

Siyasal çözüm olursa silahlar artık Türkiye’ye karşı kullanılmayacak. Silahların kullanılacağı muhtemel hedef belli. Çağdışı İran molla rejimi olacaktır. Körfez ve Irak savaşında, Türkiye Güney Kürdistan’ın doğuşunu engelleyemedi. Suriye iç savaşında “Rojava’nın doğuşunu engelleyeceğim” dedi. İŞİD’in Rojava’yı yerle bir etmesi istendi. Kobani düştü düşecek dendi. Barzaniler eliyle Rojava sınırına Hendekler kazdırarak izole etmeye çalışıldı ve Rojava ile 13 yıl amansız savaşıldı. Bütün bunlara rağmen Rojava Kürdistanı’nın doğuşunu da engellemeyi başaramadı. Çünkü, ABD Rojava’yı her koşul ve şart altında destekledi.

Alman Başbakanı Ankara’ya gelip Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüştü. Hemen ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan Lübnan’lı mültecileri de kabul edeceğimizi açıkladı. Devlet Bahçeli de çıkıp çözüm için elini yükseltti. Alman Başbakan’ı “İran’ın kesin vurulacağını ve Ortadoğunun büyük bir savaşa sürükleneceğini söyledi.” Şimdi İran’ın ABD-İSRAİL tarafından vurularak yıkılışı veya gönüllü teslim alınışıyla medeni dünyaya açılması sonrası Rojhilat Kürdistanı’nın doğuşu gerçekleşecek. Ankara, olası böyle bir gelişmeyi engelleme gücüne sahip değildir.

Herkesin Öcalan’ı işaret etmesi, Öcalan’a başvurması, Öcalan’a sığınması, Öcalan’a iltica etmesi ve PKK’de dahil Öcalan’a tutunması bu nedenledir. Kürdü, Türkü hiç kimse ayrılık istemiyor. Herkes birlikten yana. Ama birliğin şekli farklı farklı algılanıyor. Rasim Ozan Kütahyalı. “Öcalan Ankara’da yatsın kalksın.” Gerekirse devlete bağlılık yemini etsin” dedi. Üç aşağı beş yukarı milliyetçilerin iktidar ve devletin beklentileri, duygu ve düşünceleri ROK gibidir.

 PKK Öcalan’ın çağrısına uyacağını deklere etti. Öcalan şiddeti durdurabilir tek güçtür. Bu artık tartışmasızdır. Bu süreç ince -uzun bir yoldur ve bu yeni sürecin Türk devleti tarafından hızla sonuçlandırılması istense de, Kürt Hareketi tarafından o kadar aceleye getirilmek istenmiyor. Giderek ulusal boyuttan uluslararası boyuta taşınarak ve ucu açık bir süreç şeklinde yürütülmek istenmesi gerçeği söz konusudur. Bu da en doğru olandır. Çünkü Kürt sorunu uluslararası bir sorundur. Dört parça etkileşim halindedir. Her biri diğerlerini etkileyen ve diğer parçalardan etkilenendir. Türkiye ve Kürt Hareketi isteseler de artık tek başlarına Kürt sorununu çözemezler. Uluslararası bir gücün çözümde bir şekilde yer alması gerekecek. Tek başına çözüm fırsatı dokuz yıl önce çözüm süreci buzdolabına kaldırılarak kaçırıldı. 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir