Toplumsal gelişmelerde her başlangıç bir sonuç. Her sonuç bir başlangıçtır. Başlangıçlar sonuçları belirler. Sonuçlarda başlangıçları. Nasıl başlarsan öyle bitirirsin. Genç başlarsan genç bitirirsin. Kazanmak için, cesaretli, korkusuz, net, kararlı örgütlenmiş halde başlayanların zaferi kesindir ve büyük kazanırlar. Endişe, korku dolu, telaşlı ve örgütsüz başlayanlar daha başlarken yenilir ve büyük kaybederler. Siyaset bilimi ile ilgilenen ve siyaseti az çok bilen herkes çok iyi bilir ki; politikada kesinlik diye bir şey yoktur. Daima olasılıklar vardır. Siyasetçiler, kendilerini bir kişi, parti, ideoloji karşıtlığına ve karşıtları tarafından maniple edilmeye açık muhalefete kesinlikli bir biçimde bağladılar mı işte o zaman kesin kaybederler. Politikada kazanmak için, herkes ve herkesim ile görüşmek, konuşmak ve ilişkilenmek siyasetin doğası gereğidir.
Bu nedenle siyasetçilerin her daim her duruma karşı hazır, uygulanabilir, yedek-alternatif birden çok, strateji ve planının olması şarttır. Eğer bazı ilişkiler bazı kesimler tarafından seni kullanmak için geliştiriliyorsa, sen de onlarla görüşmekten, ilişki kurmaktan kaçmak yerine onları kullanmak için onlarla görüşür, ilişkilenirsin. Bunun adı pragmatik politikadır. Çin savaş stratejisinde “kızıl bayrak sallarken özünde kızıl bayrağa karşı olmak” stratejisi vardır. Bu strateji düşmanını aldatma stratejisidir. Eğer bazı kesimler seni bitirmek için seninle ilişki kuruyorsa ve sen de kendine güveniyorsan aynı stratejiyi onlara karşı sen kullanabilmelisin.
Politika, ilişki kurma ve strateji geliştirme ustalığı gerektirir. Siyaset, karda yürüme ve iz bırakmama sanatıdır. Siyasetçi her türden fikir, düşünce, inanç ve ideolojiye sahip kesimlerle görüşür ve geçici yol arkadaşlığı yapar. Elinde mızrak baseninde yaprak olan ülkelerin parası bile TL’den daha kıymetli. Türkiye’de ekonomi çökmüş durumda. Savaş ekonomik kaynakları tıpkı bir karadelik gibi yutuyor. Siyaset kurumu savaş gerçeği nedeniyle ekonomiyi düzeltemiyor. Böylesi çok zor iç ve dış konjonktürde Türkiye’nin barış arayışı en doğru ve en normal bir gelişmedir.
23 Ağustos 1939 Sovyet-Alman Saldırmazlık Paktı, Sovyetler Birliği ile Nazi Almanya’sı arasında yapılan ve tarafların birbirlerinin aleyhinde 10 yıl süreyle askerî faaliyette bulunmayacağını taahhüt eden anlaşmadır. Almanya 22 Haziran 1941’de Sovyetler Birliğine saldırarak bu Paktı çiğnemiştir. Bu hata Hitlerin 1945’te yenilgisiyle sonuçlanmıştır. Savaşlarda taraflar uzlaşma, anlaşma, karşılıklı taviz alıp verme ve onurlu, eşitlik hukukuna dayalı bir barış zeminini yakalamaya çalışır. Eğer bu görüşmeler tersi bir zemine çekilirse. O zaman aynı şekilde görüşmeler her iki taraf açısından sağ gösterip sol vurma yani kullanma amaçlı yürütülebilir. Mevcut dünyanın ve bölgemizin içinde bulunduğu süreç buna çok uygundur. Bu süreç sonunda bir yanda Öcalan ile DEM PARTİ öte yanda PKK-KANDİL ikiye bölünecek, ayrışacak gibi apolitik mahalle dedikodusu tarzı yorumlar, magazinsel haberlerdir. Zorunlu olarak başlayacak süreç; sonunda çok büyük sürprizlere gebedir. Tüm sürpriz şıklarında Ortadoğu’da Kürtler, İsrail’den sonra kazanan ikinci halktır. Bu güneş gibi gizlenemez bir hakikattir.
Dünya üçüncü paylaşım savaşı tehlikesi ile karşı karşıya. İsrail, Ortadoğu’yu tıpkı bir ahtapotun kolları gibi saran İran’ın Proxi’lerini yok etmek için çok şiddetli savaş yürütüyor. İsrail, Lübnan da 2 aylık ateşkes ilan ederek “dikkatini İran ve Suriye’ye yöneltmiş durumda. Kimin kime saldıracağı, kimin kiminle anlaşma yapacağı belli değil. Dünya tıpkı ikinci dünya savaşında olduğu gibi bir fetret devri yaşamakta, sürpriz gelişmelere sürüklenmektedir. Türkiye bölgedeki savaşın ve dünyadaki boşluğun kaçınılmaz sonuçlarından en az düzeyde etkilenmek için Bahçeli’nin eliyle iç barışı-aslında tamamen Kürtleri kazanma hamlesi ve girişimini-başlattı. Kuzey Kürtlerini kazanmak demek, dört parça Kürdistan’ı kazanmak demektir. Peki bu mümkün mü? Yoksa Türkiye’nin bu konjonktürde Kürtleri aldatmak için geliştirdiği bir oyun mu?
Bahçeli’nin girişiminin ardından oluşan yumuşama ikilimi, kısa bir süre sonra DEM PARTİ ve CHP belediyelerine yönelik yaşanan peş peşe kayyum atamaları, İmralı’da Öcalan’a 3 aylık aile ve 6 aylık avukat görüş yasağı uygulanması, halen devam eden kayyumlara karşı geliştirilen protestolara karşı şiddetli yönelimler ve tutuklamalar, Kürt halkının iradesinin resmen ve alenen hiçe sayılıp ayaklar altına alınması, En üst düzeyde DEM ve CHP’ye karşı sert yönelimi teşvikle yanıt verilmesi yaşandı ve yaşanıyor. Türkiye’nin havuç-sopa politikası sarkacı tam tıkandı derken 26 Kasım da Bahçeli tekrar “İmralı ile DEM Parti yüz yüze hem de çok acil görüşsün” dedi. DEM PARTİ eş başkanları çıkıp İmralı’ya gitmek için Adalet Bakanlığına başvurduklarını açıkladı.
Yıllardır her gün sebepli sebepsiz Rojava da köyler, kasabalar ve kentler askeri olarak misilleme adı altında vuruluyor ve bombalanıyor. Rojava da neredeyse sivil alt yapı ve hizmetler tamamen çökertilerek işlevsiz hale getirilmiş durumda. Türkiye’nin, Rojava yönetiminin askeri, siyasi ve diplomatik olarak yok edilmesi için harekete geçeceği her gün gündeme geliyor. Tam bu arada iki gün önce Türkiye destekli HTŞ ve ÖSO çeteleri Halep’i almak için harekete geçti ve savaşarak Halep merkezine dayandı. Tüm bu yaşananlar karşında Kürt hareketinin sıkıştırıldığı şiddet kapanı dışında Türkiye’ye cevap verebileceği herhangi bir enstrümanı ve alternatifi yok deniliyor. Elbette Kürt halkı ve hareketi eğer isterse alternatifsiz değil. Kürtlerin eğer değerlendirmek isterlerse birden çok fazla alternatifleri var. Bu alternatiflerden sadece birkaçını ele almak gerekirse.
Birincisi. Kürt Özgürlük Hareketi birinci alternatif olarak ilişki ve ittifaklarını gözden geçireceği, amaç ve hedeflerde stratejik bir değişime gidileceğini ilan edebilir. Bu kararların alınacağının ilan edilmesi bile Kürdistan, Türkiye kamuoyu, bölge ve dünyada çok büyük bir yankı ve etki yaratır.
İkincisi, Türkiye’ye karşı şiddeti tek taraflı sona erdirdiğini barışa bir şans tanıdığını bu yeni stratejik kararlar ile birlikte çıkıp açıklar. Bu kararları tüm dünyaya duyurur ve aldığı bu kararları uygularsa. Türkiye’nin Rojava’yı vurma gerekçesini ve dünyanın buna sessiz kalarak onay vermesini otomatikman Türkiye’nin elinden alır. Böylece Rojava’nın özgürlüğünü de garantilemiş olur. Bu durumun çarpanlarının etkisiyle Kürt Özgürlük Hareketi dünyada yediği “terörist” damgasından da kurtulur.
Böylece, Türkiye’nin Kürtleri savaşa, şiddet sahasına çekme ve orada işlerini bitirme de dahil tüm manipülasyon ve muhalefeti de etkisizleştirme, Kürtlere vurarak Ana Muhalefet Partisi CHP’yi de şeytanlaştırdığı Kürtlerin yanında gösterdiği ve böylece her seçimde yeniden iktidar devşirdiği oyunlarını da boşa düşürmüş olur. Türkiye devleti ve hükümeti, eğer İmralı üzerinden bir oyun düşünüyorsa ki öyle görünüyor, hiç beklemediği, öngörmediği ve planlarının akamete uğradığı bir süreçle karşı karşıya olduğunu çok yakında görecektir.
Türkiye her tarafın yangın yerine döndüğü Ortadoğu’da yükselen bir değer olan Kürtleri İsrail’e kaptırmamak için böyle bir konjoktür de istese istemese de iç, dış, bölgesel ve küresel gelişmelerin baskısıyla Öcalan’ı da serbest bırakarak. Kürt tarafının baş müzakerecisi sıfatıyla Öcalan ve heyetiyle adil, onurlu ve eşitlik temelinde bir barış ve çözüm müzakeresi yürütmek durumunda kalır. Çünkü Bahçeli birkaç hafta önce bu müzakerenin yolunu elini yükselterek açmıştı. Şimdi bu tutumunu sürdürdüğüne göre yaşanan iç ve dış gelişmeler özelliklede Suriye’deki Halep’e yönelik son çete saldırıları ile durum oraya doğru gidiyor. PKK en son Murat Karayılan’ın ağzından “Öcalan’ın üzerinde büyük bir baskı olduğunu ve bu baskı ile çözümün olamayacağını” açıkladı. Çözüm ancak tarafların özgür ve eşit ortamda masaya oturması ile olur. Ötekisi çözüm değil örtülü kölelik olur. Bunu hiç kimse kabul etmez
Üçüncü alternatif, Kürt Özgürlük Hareketi, çözüm için el yükseltmelidir. Demokratik Ulus Devletten en az Özerklik veya Federal devlet talepli bir çözüm dayatmasına geçmelidir. Bu Türkiye’nin Mehmet Uçum un ağzından açıkladığı “Kürtlerin Türkiye’de statü sorunu yok” gibi absürt açıklamalarına net bir tavırla cevap olur. Aynı zamanda “Türkiye’nin değil Türkiye dışındaki Kürt Sorununun çözümü için çözüm” gibi saçma sapan açıklamalara karşı. Kürtlerin Uluslararası ve Bölgesel güç konumunda olan dostlarına da bu el yükseltme ile özgürleşme mesajı açık ve net bir biçimde iletmiş olur.