Günlerdir sosyal medya da paylaşılan Colani’nin Suriye’sinden gelen görüntülere bakıyorum. Ortadoğu Müslüman toplumlarının tam bin dört yüz yıldır bu topraklar üzerinde yaşadıkları din ve mezhep savaşlarını düşünüyorum. Müslüman dünyası nasıl bir parçalanma yaşadı ve nasıl böyle derin bir karanlığa gömüldü. Neden birbirlerine karşı asırlardır bitmeyen bir kin, öfke, nefret ve kör bir intikam duygusuyla savaşıyorlar. Birbirlerini tıpkı bir hayvan gibi boğazlayarak öldürüyorlar. Bu Saltanatçı Emevî Siyasal İslam anlayışı Muaviye’nin oğlu Yezid’in iktidarından bugüne geliyor. Yine İslam’ın farklı yorumları, farklı mezheplerin bu denli büyük ayrılıklara, savaşlara yol açmaktadır. Selefi İslamcılığının bu tekirci, kafa kesici inancın o günden bu yana canavarca hislerle gerçekleştirdiği işkenceler, toplu öldürmeler, Kerbela’da Peygamber torunlarının barbarca katledilmesin de olduğu gibi bugünde Colani’nin Suriye Ordusu adını alan, DEAŞ Ordusu eliyle Nusayri-Alevileri; sivil-silahlı ayrımı yapmadan vahşice toplu bir şekilde tarayarak katletmesi insanı ve insanlık vicdanını derinden sarsıyor ve yaralıyor.
Bu vahşet görüntülerini izlerken aklıma 2014 yılında Irak ve Şam İslam Devleti (DEAŞ)’in doğuşu ile Irak ve Suriye’de canavarca hislerle ; işkence, dayakla, kafa kesme, insan yakma vd uyguladıkları tüm bu açık insanlık dışı vahşet, terör eylemlerine başvurdular. DEAŞ’ın Toplu infaz ve katliamlarını canlı yayınlayarak veya videolara çekip paylaşma yönetimleri ile bugün HTŞ’nin yaptıklarının bire bir aynı olması bir tesadüf değildir. Geçmişte terör Örgütü DEAŞ, korku iklimi oluşturarak kurdukları İslam devletini ilimleri olmadığı için barbarca zulümleri ile yönettikleri o ateşten günler halen hafızalarda duruyor. DEAŞ o topraklarda su gibi insan kanı akıttı. Eşi benzeri görülmemiş işkenceler uygulayarak büyük bir kin, nefret ve intikam duygusuyla vahşet ve dehşet savaşı yürüttü. Suriye’de kendisini kullanan devlet aklı tarafından yönü Kürtlerin üzerine çevirilince bu DEAŞ’ın bitişinin başlangıcı oldu. Kürtlere ağır can, mal kaybı yanında, Kürt köy, kasaba ve kentlerinin harabeye çevrilmesi sonucunu doğurdu. On binlerce sivil savaşçının hayatını yitirmesine ve yaralanmasına mal oldu.
Bu DEAŞ’in sonunu getiren ilk hatası oldu. Kürtler’ in efsane Kobani direnişini doğurdu. Bu uyanan Ulusal Kürt direnişi karşısında DEAŞ, ilk yenilgisini aldı. Kobani’de kırılması dünyadaki dehşet ve korku iklimini kırarak bu vahşet örgütünün artık her yerde yenilebileceği umudunu yarattı. Bu umut bugüne kadar büyüyüp güçlenerek gelen Kürt -ABD silah arkadaşlığı ilişki ve ittifakını yarattı. Giderek genişleyen bu dostluk ve ittifaka, AB ve Uluslararası Koalisyon Güçleri de katıldı. Kürt-ABD-AB ve Uluslararası Koalisyon İttifakı’nın yıllarca süren Terörle ve Terörist DEAŞ ile Mücadele savaşı, DEAŞ’ı geriletti ve parçaladı. Bugün İsrail’in Kürtlere el uzatması ile bu ittifak çok daha genişleyerek sağlam temellere oturuyor.
Eski terörist DEAŞ üyesi yeni HTŞ’li, Suriye Devlet Başkanı Colani ve selefi, kafa kesici adamları ile cihatçı ideolojisi, yeni Suriye’ye din, mezhep ve ırk savaşları dışında hiçbir şey getirmedi ve getiremez. Oysa Baas rejimi ve Esad’ın devrilmesi sonrası, yeni Suriye’ye tüm dinsel, etnik ve mezhepsel farklılıkların demokrasi, hukuk ve eşitlik temelinde bir arada yaşama umudu doğmuştu. Federal bir Suriye devleti çatısı altında, barış içinde yaşayabilecekleri yeni özgür bir ülke yaratmaları fırsatı doğmuştu. Bu fırsat Colani’nin eliyle ve arkasında ki malum güç tarafından çalındı. Şimdi Suriye halklarına yeniden terörle korku yayma stratejisi uygulama yoluyla yok edilmek isteniyor.
Bu strateji bugün artık geri tepecek. Suriye iç savaşı sil baştan yaşansa da, Artık hiçbir din, mezhep inanç ve ırk Suriye’de Colani’nin kafa kesici rejimi altında bir arada yaşayamaz. Kürtlerde bu gerçeği çok iyi gördü. Dürziler bu gerçeği ilk görüp İsrail’in uzattığı eli tutarak açtığı güvenlik şemsiyesi altına sığındı. Kürtler bugünden sonra çöldeki bu kan deryasından kurtulmak için dostlarıyla birlikte. Tüm etnik, dini ve mezhepsel farklılıkların içinde özgürce yaşadıkları Rojava’da hâkim oldukları topraklarda kendi yolunu müttefikleri ile birlikte koordineli hareket ederek belirler. Bu süreç Kürtlerin Suriye’yi yönetmesi sonucunu doğuran bir süreçte olabilir. Şimdilik bekle gör taktiği en doğru taktik.
Artık Türkiye dahil hiçbir güç Rojava Kürtlerine silah bırakıp Yeni Suriye’nin yönetimine boyun eğip katılma dayatmasında bulunamaz. Rojava’nın silah bırakmasını ve Colani’ye katılmasını istemek. Nusayri-Alevilere canavarca hislerle uygulanan vahşet ve katliamların Kürtlere misliyle uygulanmasını istemekten farksızdır. Türkiye’nin “kardeşiz” dediği Kürtleri böyle bir sona zorlamaya ne hakkı ne yetkisi yoktur. Bu hukuki, ahlaki ve insani ve hele sözüm ona “kardeşçe” bir talep değildir. Hele hele Kürt halkı, Kürt hareketi ve Kürt legal siyaseti adına bunu isteme anlamını içeren bir cümle kurmak dahi Kürtler adına zul kabul edilecek bir taleptir. “Katilin can dağıttığı dünyanın neresinde görülmüştür. Kürtlere Rojava’da silah bırakıp, örgütlü gücünüzü, partilerinizi fesh ederek Colani’gillere katılın demek. DAİŞ’li teröristlere, haydutlara ve kurdukları cehenneme gönüllü katılın ve ölümlerden ölüm beğenin demektir. Buda asla mümkün değildir.
Rojava bunu kendisinden isteyen herkese böyle söyleyerek açık, kesin, net ve tartışmaya kapalı bir dille red etmelidir. Bu insani, toplumsal ve ulusal bir onur, namus ve haysiyet meselesidir. Rojava Suriye’nin bu ateşten günlerden geçtiği süreçte Müttefikleri ile temas ve ortaklaşır bir halde. Her an ortaya çıkacak fırsatları Kürt halkı ve mezalime uğrayan Suriye halkları, inançları adına çok cesurca değerlendirmeye hazırlıklı olmalıdır. Bu konuda ABD-AB ve bölgesel müttefiklerinin dışında hiçbir güçten gelecek çağrıya kulak kabartılmamalı. Tehditlerden korkulmamalı. Yeni Suriye’nin Kürtler tarafından yönetilmesi uzak değil. Aksi halde dört parçalı Suriye doğacaktır.
İdlip, Şam arası Selefi İslam Devleti, Kuzey Lazkiye ve çeperi Nusayri-Alevi, Güney Düriz ve Doğu’da Rojava’nın hâkim olduğu yeni bir harita. Kürtler bu minvalde gelişecek daha fazla senaryoya ulusal kimliklerini esas alacaklardır. Düşünsel, duygusal ve zihinsel alt yapılarını geliştirerek müttefikleri ile konsensüs halinde hazır olmalıdırlar. Ortadoğu’da din, mezhep ve ırk savaşları bataklığında boğulmamanın yolu güçlü olmak ve bu kan deryasından uzak durmaktır. Bin dört yüz yıldır süren bu savaşları Kürtler sonlandıramaz. O nedenle kendi topraklarını özgürleştirerek, güçlü ve güvenli hale getirmeyi öncelikli hedeflemeli. Sonra bu güçle özgürlük ve güvenliğini Suriye’nin mazlum halkları ve inançlarına yaymalıdır. Ötesi tuzaklar ve mayınlarla doludur.
Altmış bir yıl boyunca İsrail düşmanı eski Suriye Baas rejimi altında yaşayan inanç ve etnik yapıların. Bugünün Yeni Colani Suriye’si “DEAŞ Ordusu” nun ve destekleyici gücün vahşi saldırıları altında, Alevi-Nusayri’lerine can havliyle sığınacak koruyucu bir güç olarak İsrail ordusunda koruma talep etmek zorunda kaldırlar. Dürzilerin de aynı can güvenliği nedeniyle bilahlanıp Federal bölgelerini ilan edip İsraile sığınma durumuna getirilmeleri, Kürtlerin de “din kardeşi” Müslüman Türk Devleti’nin saldırıları karşısında İsrail’in uzattığı elini aynı sebeplerle tutması. Ne kadar acı ne kadar düşündürücü ve ne kadar ilginç bir gerçek değil mi?
İsrail 6-7 Ekim Hamas saldırıları sonrası güçlü karşılık vererek yarattığı Yeni Ortadoğu’da düzen kurucu en büyük güç haline gelmiştir. Bu güç yeni dengeleri sadece silahın hükmüyle sağlanmadı. Aynı zölgede alternatifi ve can düşmanı olan kafa kesici siyasal İslamcıların vahşetine karşı, Körfez ülkeleri dahil ezilen tüm etnik, dinsel ve mezhepsel farklılıklara demokratik bir toplum içerisinde özgürce, güvenli bir şekilde yaşama şansı sağlıyor. Koruma şemsiyesinin altına alıyor. İşte Türkiye bölgede İsrail’le yarışmak istiyorsa. Kürtlere, Alevilere ve bütün etnik, dinsel ve mezhepsel farklılıklara “DEAŞ ORDUSU” nu üzerlerine saldırtarak değil. mazluma kimlik, dil, din, mezhep sormadan demokratik temelde kucak ve koruma semsiyesi açarak yarışabilir. Bölgesel büyük bir güç olabilir.