Güncel HaberlerMakaleler

DR. MUSTAFA PEKÖZ: ANKARA’NIN  HAVA OPERASYONU VE SURİYE STRATEJİSİNİN  ÇÖKÜŞÜ


İstanbul-İstiklal caddesinde sivillere yönelik yapılan ‘terör’ saldırısında 6 vatandaşımız yaşamanı yitirdi, yüze yakın insan yaralandı. Bu saldırıdan sonra Ankara’daki iktidar  saldırının PKK/PYD tarafından yapıldığı gerekçesiyle merkezinde Kobani ve Menbiç’in olduğu bölgelere yönelik hava operasyonlarına başladı. Ankara, bu saldırıyla askeri ve politik bir kazanım elde edebilir mi? Ya da tersine ne gibi risklerle karşı karşıya kalabilir?  Sorunu objektif analiz edilmesi için sorulara veya sorunlara doğru yanıt verilmesi gerekir.

Uluslararası Güçler, İstiklal Saldırısının PYD tarafından yapıldığına inanmıyor

Saldırının gerçekleştiği saatlerde Afrin’de bulunan İçişleri Bakanı Soylu’nun, İstanbul’a geldiği anda bu saldırının PYD tarafından yapıldığını açıklamasına rağmen eylemi önceden engelleyemeyen Emniyet Genel Müdürlüğü’nün birkaç saat içersinde katliamı gerçekleştirdiği iddia edilen kadının yakalanmış olması oldukça dikkat çekti. PKK ve PYD’nin doğrudan sivillere yönelik saldırının kendileri tarafından yapılmadığını açıklamaları ve eylemi kınamaları, Ankara’nın iddiasından daha çok uluslararası ilişkilerde dikkate alındı. ABD, AB ve NATO ülkelerinden yapılan açıklamalar, söz konusu saldırının PYD tarafından yapıldığı iddiasını inandırıcı bulmadılar. Kuzey Doğu Suriye’de doğrudan veya dolaylı askeri faaliyetlerde bulunan ABD, İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkelerin istihbarat faaliyetlerinin oldukça yoğun olduğu biliniyor. Demokratik Suriye Güçleriyle birlikte çalışan bu ülkelerin, saldırının PYD tarafından yapılmadığından oldukça emindirler.  Bu nedenle Ankara’nın iddiasını objektif ve gerçekçi görmedikleri için özellikle PYD’yi kınayan hiçbir açıklama yapmadılar.

Ankara’nın Hava Operasyonu Neyi Hedefliyor

İktidar iç politikada önemli oranda sıkışmış görünüyor. Ekonomik sorunlar çok da karmaşık bir şekilde artıyor. Önümüzdeki aylar içinde krizin çok daha fazla artacağına dair çok sayıda veri bulunuyor.  Bunun toplumsal yansımaları beklenilenden daha sert olacağı da hesaplanıyor. Seçim sürecine girildiği bu dönemde içteki sorunların dikkatini bölgesel krizlere çekme eğilimi ön plana çıkıyor. Bir bakıma içteki çözümsüzlüğün yarattığı çaresizlik adımı olarak değerlendirebiliriz. Ancak bundan çok daha önemli olanı ise AKP iktidarının benimsediği ve uyguladığı Ortadoğu politikasının bütünüyle çökmüş olması ve cumhurbaşkanının söylemiyle yeniden ‘sil baştan’ yapma kararı alınmış olmasıdır. Sisi ile aynı masaya oturmayı dahi kabul etmeyen cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Katar Şeyhi’nin gözetiminde Sisi ile kucaklaşması, Ortadoğu politikasının çöküşünün resmi olarak okundu. Bu resmi tamamlamak için bir kare eksik görünüyor. Esad ile bir araya gelip kucaklaşmak.   Cumhurbaşkanının ‘devletlerarasında küslük olmaz’  teziyle  görüşmenin alt yapısı hazırlandı. Yakın dönemde bu kez tahminen Putin’in gözetiminde bir kucaklaşma gerçekleşecek. Ankara, PYD’nin kontrolündeki bölgelere yönelik yapmış olduğu hava operasyonlarıyla kendi çapında hem bir kararlılık gösterisi hem de aslında bir manipülasyon yapmaya çalışıyor. Bir bakıma Esad ile görüşmeye yönelik gelecek yoğun eleştirileri ve psikolojik baskıları  kırmak istiyor.  Ancak içte bu planın tutacağını söylemek oldukça zor görünüyor.

ABD, Operasyona Sert Yanıt Verdi

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley,  Türkiye Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’i telefonla arayarak görüşmesi, ABD’nin arka plan diplomasisi olarak değerlendirildi ve daha sonra Pentagon Sözcüsü Tuğgeneral Patrick Ryder’dan çok açık ve sert bir açıklaması geldi.  “Bu tırmanma, IŞİD’e Karşı Küresel Koalisyon’un, IŞİD’i geriletme ve yenilgiye uğratmak için yıllardır sağladığı ilerlemeye tehdit oluşturuyor. Suriye’deki son hava saldırıları, Suriye’de IŞİD’i yenilgiye uğratmak ve on bini aşkın IŞİD tutuklusunu barındırmak için yerel ortaklarla çalışan Amerikalı personelin güvenliğini doğrudan tehdit etti… IŞİD’i yenilgiye uğratma misyonuna odaklanmaya devam edilmesi ve bu misyona bağlılık gösteren sahadaki personelin emniyeti ve güvenliğinin garantiye alınması için gerilimin derhal yatıştırılması gerektiğini… Gerek Türkiye’de gerekse Suriye’de bu eylemlerin bir sonucu olarak sivil can kayıplarının olmasını kınıyoruz ve başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz… Tırmanmanın yatıştırılması çağrısı yaparken, Türkiye’nin meşru güvenlik kaygılarının da farkındayız. Türkiye ve diğer yerel ortaklarımızla ateşkes düzenlemelerinin korunması hakkında görüşmeye devam edeceğiz…”

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Sözcüsü Albay Joe Buccino’nun yaptığı yazılı açıklamada, ise “Amerika, Suriye’deki durumu istikrarsızlaştıracak her türlü askeri eyleme karşı… Bu eylemler, IŞİD’in yeniden ortaya çıkmasına ve bölgeyi tehdit etmesine asla izin vermemek için devam ettirdiğimiz mücadele dahil, ortak amaçlarımızı tehdit etmektedir…

Hem Pentagon Sözcüsü Tuğgeneral Patrick Ryder’ün hem de ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Sözcüsü Albay Joe Buccino’nun yapmış oldukları açıklamalar ne anlama geliyor:

Birincisi,  Pentagon, belki de ilk kez Ankara’nın Irak ve Suriye’ye yönelik gerçekleştirilen bir hava saldırısını kınadı. ABD için böyle bir açıklamanın sıradan bir uyarı olmadığını ve bunun önemli yansımaları olacağını söylemek yanlış olmaz.

İkincisi Ankara’nın yapmış olduğu hava operasyonu ‘IŞİD’e Karşı Küresel Koalisyon’un, IŞİD’i geriletme ve yenilgiye uğratmak için yıllardır sağladığı ilerlemeye tehdittir yani bu operasyon IŞİD’e hizmet ediyor mesajı içeriyor.

Üçüncüsü, Ankara’nın gerçekleştirdiği hava operasyonu tutuklu bulunan on bine yakın IŞİD’linin kaçmasına ve kontrolden çıkmasına hizmet ediyor.

Dördüncüsü, Hava saldırısı, bölgedeki Amerikalı ve ortakları olan SDG’li personelin güvenliğini doğrudan hedef alıyor. Ankara’nın bu üs bölgelerine yönelik saldırıyı bilerek yaptığına dair bir mesajlar verildi.

Beşincisi, Pentagon hem Ankara ile Qamışlı arasındaki ilişkileri eşit düzeyde görüp her iki tarafa başsağlığı diliyor hem de Ankara’nın yapmış olduğu hava operasyonlarıyla sivillerin öldürüldüğüne dikkat çekiliyor ve Ankara’yı kınaması da  dikkat çekicidir.

Altıncısı, ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Sözcüsü Albay Joe Buccino’nun yaptığı açıklama ise “Amerika, Suriye’deki durumu istikrarsızlaştıracak her türlü askeri eyleme karşı” olduğunu belirtmesi açıktan Ankara’ya bir uyarı olarak değerlendirildi.

ABD Savunma ve Dışişleri Bakanlığının üst düzey sözcülerinin Ankara’ya yönelik ilk kez bu düzeyde yapmış oldukları uyarı niteliğindeki çok net açıklamaların politik yansımaları önümüzdeki süreçte görülecektir.

ABD, Sınırlı Bir Kara Harekâtına İzin Verir mi?

Kamuoyunda tartışılan konulardan biri de ABD’nin Türkiye’nin, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılmasının onaylanması karşılığında özellikle Kobani’nin Güney’deki dar bir alanı ama özellikle Fırat’ın Doğusunda kalın Menbiç. Tel Rıfat bölgesine yönelik yine sınırlı bir kara operasyonuna onay vereceği iddiasıdır. ABD, stratejik çıkarları açısında bu tür hamleleri yapabilir. Ancak, NATO üyelik koş9l9 tek başına kabul görmez. ABD’nin böyle bir operasyona izin vermesi için öncelikli olarak DSG’ni politik ve askeri olarak ikna etmesi şarttır. DSG, politik olarak ikna edilmeden böyle bir operasyona izin verilemesi pek olası görünmüyor. DSG onayı olmadan olası bir operasyonun bütünüyle istikrarsızlığa yol açacağı ve bunun Türkiye dâhil bölgeye yayılacağını, IŞİD’in kontrolden çıkacağını ABD tarafından hesaplanıyor. Ankara’nın kontrol ettiği Özgür Suriye Ordusunun Menbiç ve Tel Rıfat’a yönelik kara operasyon için hazır bekletilmiş olması, saldırının olacağı anlamına gelmez. ABD,  hem Türkiye’ye sınırlı bir kara harekâtına izin verir hem de tersten SDG’ye verdiği ağır silahların kullanılmasına onayı verirse kim kazançlı çıkar?

Ankara Bir Kara Operasyonu Yapar mı? 

Ankara, SDG’nin denetiminde olan Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik kara harekatı yapmak istediğini sıklıkla dile getiriyor. Kara operasyonuna yönelik her hamle özellikle ABD ve Rusya tarafından engelleniyor. ABD ve Rusya’nın onay vermediği hiçbir operasyon söz konusu olmaz. Ankara’nın Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik askeri operasyon yapma gücü var. Ancak mesele sadece askeri güç değil aynı zamanda politik sonuçlarıdır. Ankara, ABD ve Rusya’nın onay vermediği olası bir askeri operasyonun politik sonuçları nedeniyle çok daha fazla risk ve zarar doğuracağı için tek başına yönelmez. Bu nedenle bölgeye yönelik yapılan hava operasyonu kara harekâtıyla yeni bir aşamaya çıkar mı? Operasyon askeri olarak pek ala mümkün ama politik ilişkiler dengeler nedeniyle önemli riskler taşıyor. AKP iktidarının kamuoyuna vermiş olduğu kararlılık görüntüsünün sahadaki karşılığının beklenilen gibi olmayacağı çok açıktır. Bu bakımdan kara harekâtı teorik olarak pek ala mümkün ama bölgesel gerçeklik bakımından oldukça zor görünüyor.

Ankara’nın Bundan Sonraki Yol Haritası

AKP, MHP’nin de onayını almasıyla kısa süre içinde Esad ile görüşme sürecini hızlandıracak. Özellikle Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile kucaklaşmasından sonra Esad ile yüz yüze görüşmesinin önünde hiçbir engel kalmadı denebilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘sil baştan’ dış politikasının somutlaşmış hali Esad ile yüz yüze görüşmesi olacaktır. Şam ile doğrudan görüşmelere başlanması ‘Sil Baştan’ geri adımı tamamlanmış olacak.  Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik hava operasyonu bunun son halkası oldu. Eğer buna kara operasyonu eklenmiş olunsaydı iç politikada önemli bir zafer olarak gösterilecekti. Ancak kara operasyon olmadan da yeni plan devreye konulacak. Ankara’nın Şam’a önerdiği şartlardan sadece üçü kaldı. Birincisi SDG’nin kontrol ettiği sınır bölgelerine rejimin askerlerinin yerleştirilmesi, İkincisi, seçimlerden önce Türkiye’deki Suriyelilerin dönüş sürecinin hızlandırılması. Üçüncüsü, ‘muhaliflerin bir kısmıyla görüşülmesi ve Şam’ın politik sürecine dahil edilmesi talebi’ artık önemli bir şart olmaktan çıkıp alt sıralara geriledi.

Ankara’nın Hava Operasyonu SDG’yi zayıflattı mı?

Yapılan birçok analizin aksine, söz konusu hava operasyon, SDG’nin diplomatik ve askeri konumunu zayıflatmadığını tersine güçlendireceğini düşünüyorum. Hatta uluslararası alanda politik manevra alanını genişletti diyebiliriz. Özellikle ABD kurum sözcülerinin yapmış olduğu açıklamalar ve AB ülkelerinin uyarıları dikkate alındığında SDG’nin politik pozisyonu güçleniyor. Çünkü uluslararası güçler, Taksim saldırısının  SDG/PYD tarafından yapıldığına inanmıyor ve mağdur olduğunu düşünüyor. Bu saldırı gerekçe gösterilerek Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik yapılan hava operasyonu meşru görülmedi/görülmüyor. Öyle ki Arap dünyasında dahi tek bir destek gelmiş değil. Ankara’ya rağmen ABD-Rusya planında Suriye’nin politik denkleminde SDG’nin rolü çok daha fazla artacaktır. Ankara-Şam buluşmasından sonra Şam-Qamışlı süreci başlayacak. Belki de Şam-Qamışlı-Ankara üçlü süreci başlayabilir. Politik sürprizlere açık olmak gerek. Ankara,  bölgesel dengelerde yer almak ve etkinlik alanını korumak istiyorsa, Kürtlerle çatışmayı değil ittifak yapmayı esas almalıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir