Güncel HaberlerMakaleler

Dr. Mustafa PEKÖZ: İSTİKLAL CADDESİNDEKİ  SALDIRI NEYİ AMAÇLIYOR


İstanbul-İstiklal caddesinde yapılan saldırı, hiçbir yoruma yer vermeyecek şekilde SİVİLLERE YÖNELİK bir eylemdir. Sivillere yapılan şiddet saldırısı bir ‘TERÖR’ eylemidir.   Daha önce belirttiğim gibi ‘her şiddet eylemi terör olarak değerlendirilmez ama her terör eylemi şiddet olarak değerlendirilir.” Sivillere yönelik gerçekleştirilen bir eylemin hiç bir gerekçesi olamaz ve mutlak olarak karşı çıkılması gerekiyor. Eylemin kimin tarafından yapıldığına bakılmaksızın kesin olarak karşı duruş gösterilmelidir. Sivilleri hedefleyen bir eylemde ‘acaba, fakat, ama’ gibi gerekçeler ileri sürülmeden reddetmek, karşı çıkmak en küçük haliyle insani bir sorumluluk gereğidir. Politik çözümde şiddeti esas alan bir politik hareket, sivillere yönelik bir eylem içerisinde yer almaz, böyle bir eylemi gerekçelendirerek savunamaz. Bunun ne politik, ne insan hakları mücadelesi ne de demokratik değerler bakımından bir karşılığı olabilir. Sivillere yönelik saldırılar ‘Uluslararası Sözleşmelere’  aykırı olup insanlık suçudur.

İstiklal Caddesindeki Saldırısını Kimler Yapmış Olabilir

Saldırı üzerinden dakikalar geçmenden İçişleri Bakanı Soylu, doğrudan PKK/PYD tarafından gerçekleştirildiğine dair açıklamalar yapmaya başladı. Saldırı üzerinden çok zaman geçmeden ‘saldırıyı gerçekleştiren bir kadının gözaltına alındığı’ açıklaması yapıldı. Saldırganın Afrin-İdlib üzerinden geldiği iddia edildi. İçişler Bakanlığının yaptığı açıklamada eylemin PKK/PYD tarafından yapıldığı açıklamaları arka arkaya gelmeye başları. Burada özellikle Radikal İslamcı Örgütlerin olasılığı bütünüyle devre dışı bırakıldı. Böylelikle şüpheler tek merkeze yönlendirildi.

Bu saldırı PKK/PYD Eylem Tarzına Uymuyor

Eylemin biçimi ve yöntem dikkate alındığından PKK’nin politik hedeflerine ve tarzına uygun olmadığını söylemek zor olmayacak. Söz konusu eylemin PKK’nin amaçlarına da hizmet etmediği, politik bir etki alanı yaratmasının söz konusu olmadığı, kendi kitlesine verecek bir mesaj özelliği taşımadığı aynı zamanda bu tür eylemlerin uluslar arası alanda bütünüyle olumsuz bir etki yaratacağı biliniyor. PKK’nin Avrupa’da ‘terörist’ grup listesinde çıkartılmasının çok yoğun tartışıldığı, bir çok ülkede mahkeme kararlarının alındığı bir süreçte böyle bir eylem yaparak ‘terörist’ kimliğini tescil etmenin yaratacağı politik sonuçları görür. Ayrıca PKK’nin ‘devletin çatışmalarda kimyasal silah kullandığı’ iddiasını uluslar arası gündeme taşıdığı bir zamanda doğrudan sivillere yönelik bir eylem yapması iddialarının bütünüyle boşa çıkartılmasıdır. Hangi yönde bakılırsa bakılsın ‘sivilleri hedefleyen bir eylemde PKK’nin hiçbir çıkarı yoktur.

ABD ile ittifak olan PYD’nin de böyle bir eylem içerisinde yer alması da mümkün görünmüyor. Doğal olarak bölgedeki her askeri hareketliliğin veya eylemin ABD güçlerinin bilgisi olmadan yapılamayacağı bir gerçek.  Aynı şekilde ABD böyle bir eyleme onay vermez. Suriye’de radikal İslamcı Örgütlerin sivilleri yönelik gerçekleştirdiği saldırılar, uluslar arası denetimciler tarafından hazırlanan çok sayıdaki raporda görmek mümkün. Ancak PYD’nin sivillere yönelik gerçekleştirdiği her hangi bir eylemi uluslar arası kurumların raporlarına yansımış değil.  Kuzey Doğu Suriye’de ABD’nin desteğiyle pratik olarak kurumsallaşan Özerk bir sistem kurmuş olan PYD’nin Türkiye’nin içinde özellikle sivillere yönelik böyle bir eylem yapmasının hiçbir mantığı bulunmuyor. Gerçekçi olalım, sadece iç politik çıkar ve çatışmalar için PYD’yi suçlamanın uluslar arası bir karşılığı olmayacaktır.

Eylem Tarzı Radikal İslamcı Örgütleri işaret ediyor.

Sorunun bir başka yönü ise saldırı doğrudan Radikal İslamcı Örgütlerin eylem tarzı veya biçimidir.  El Kaide veya İŞİD gibi radikal İslamcı örgütlerin Türkiye’de doğrudan sivilleri hedefleyen çok sayıda eylem yaptığı biliniyor. İstanbul-Sultan Ahmet eylemi yine Beyoğlu İstiklal caddesi eylemi, İstanbul Gece Kulübü Reina eylemi, Ankara Gar ve Urfa Suruç eylemleri Radikal İslamcı Örgütler tarafından gerçekleştirilen ve doğrudan Sivilleri hedefleyen saldırılardır. İslamcı örgütlerin eylem tarzının merkezinde sivillerin hedeflenmesi, söz konusu eylem tarz olarak radikal İslamcı Örgütleri işaret ediyor. Bu gerçeklik hiçbir şekilde göz ardı edilmeden soruşturmanın yürütülmesi gerekir. Bugünden arka arkaya yapılan açıklamaların yarın değişme olasılığı pek ala mümkündür.  Bugün sadece İçişleri Bakanlığının yaptığı açıklamalar dikkate alındığında Radikal İslamcı Örgütlerin gündemden çıkartılmış olması tak başına bir şeyi ifade etmiyor. Bu nedenle soğuk kanlı davranarak soruşturmanın çok yönlü ve objektif yürütülmesi gerekiyor.  Ayrıca şüpheli olarak gözaltına alınan kadın ile eylemi gerçekleştirdiği iddia edilen kadının aynı kişi olmadığına dair bir kısım paylaşımlar yapıldı.  Bu durum dahi tek başına kafalarda ciddi soru işaretleri barındırıyor.

Eylemin Zamanlaması ve Hedeflenen Nedir

Savcılığı yayın yasağı talebi Sulh Ceza Mahkemesi tarafından jet hızıyla karar bağlandı. Yayın yasağı yetmedi bu kez internet erişimi engellendi. Bunun son derece vahim bir durum olduğunu söylemeliyiz. Sadece bu eylem için değil önümüzdeki süreçte ne gibi önlemlerin alınması bakımından bize bir fikir veriyor.  Eyleme ilişkin tek yanlı yayınların yapılması ve doğrudan İçişleri Bakanı tarafından PKK ve PYD’nin hedeflenmesi bir tesadüf olmadığı açıktır.  

Burada dikkat çeken husus eylemin zamanlaması ve hedefidir. Adalet Bakanının başkanlığındaki AKP Heyetinin HDP’yi ziyareti sonrasında yaşanan gelişmeler Kürt sorununu yeniden gündeme taşıdı.  AKP içerisinde Kürt Sorunun Demokratik Siyaset içerisinde çözümüne ilişkin bir kısım görüşlerin açıklanmaya başlanması politik ortamı ve dengeleri değiştirme eğilimi taşımaya başladı. HDP ile yakın temas kurularak görüşmelerin süreklileştirilmesine nesnel bir zemin hazırlandı. Aynı şekilde Öcalan ile görüşülmesi gerektiğine dair seslerin yükselmesi, Demirtaş’ın özel bir jet ile kalp krizi geçiren babasını ziyaret etmesinin sadece iyi bir jest yapmanın dışında arka planında bir mesaj içermesi, dolaylı bir yumuşama ve olası yeni bir sürecin ilk  adımları olarak okundu. Bahçeli’nin yeniden HDP Kapatılmalıdır çıkışının arkasında böyle bir eylemin gerçekleşmesi, akıllara olası yeni bir süreçte yeni bir çözüm sürecinin önünü kesme eylemi olarak değerlendirilmeye başlandı.  Sivillere yönelik bir saldırı eyleminin PKK/PYD olarak kamuoyuna yansıtılması doğal olarak oluşan toplumsal tepki AKP’nin adım atmasını engelleyecektir.  

Soylu’nun fiilen cumhurbaşkanı yerine karar verdiği bir durum var. ABD’nin Başsağlığı mesajını kabul etmediğini açıklaması özellikle ABD ile gerilimin arttırmasını istediği sonucu çıkar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Endonezya’da G20’ler zirvesine katıldığı ve Biden ile görüşme olasılığının yüksek olduğu dikkate alındığında, Soylu’nun çıkışı gerilimi arttıracak bir taktik hamle olarak değerlendirebiliriz. Burada küçük ama son derece önemli bir ayrıntıya dikkat  çekelim. ABD’nin İstiklal Caddesindeki eylemin kimler tarafından yapılmış olabileceği bilgisine sahip olma olasılığı oldukça yüksektir. PYD’nin böyle bir eylem içerisinde olup olmadığı konusunda çok net bir bilgiye sahiptir. Bu nedenle  ABD’nin eylemin Radikal İslamcı Örgütler yaptığı konusunda da bilgi sahibi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Kim bilir belki ABD istihbaratı bir açıklama yapar. Bu nedenle Soylu’nun ‘ABD’nin Mesajını Kabul Etmiyoruz’ açıklaması biçimsel bir tepki olmayıp gerilimi arttırma plandır.

Ayrıca Ankara’nın bu eylem gerekçe gösterilerek Suriye’ye yeni bir operasyon yapmak için gerekçelendirilmeye çalışıldığı iddiası  da tartışılıyor. Kobani kentinin ön plana çıkartılması da böyle bir eğilimi ortaya koyuyor. Ancak Suriye’deki dengeler ve ilişkilere dikkat ettiğimizde böyle bir eylem nedeniyle Kobani’ye yönelik bir askeri operasyonun gündeme gelmesi oldukça zordur.

Soylu’nun PKK Artık Eylem Yapamaz İddiası,

Soylu, İçişleri Bakanı olduğundan beri sıklıkla vurguladığı temel hususlardan biri de; ‘PKK’nin artık önemli oranda tasfiye edildiğini, eylemsel gücünün kırıldığını, PKK’ye katılımların artık sıfırlandığını, Türkiye sınırları içinde kalan silahlı PKK’li sayısının 100’ün altına düştüğünü ve en önemlisi de kim olduklarını ayakkabı numaralarına kadar bildiklerini” açıklaması oldu. Bütün bunların anlatımında ‘PKK  bütünüyle kontrol altındadır. Eğer PKK bu kadar yakında kontrol ediliyorsa, nasıl oluyor da İstanbul’a da yabancı olan birileri Afrin-İdlib üzerinden gelip bu kadar rahat eylem yapabiliyor. Türkiye’nin istihbarat gücü ne iş yapıyor. Nasıl güvenlik kontrolü sağlıyor. Ya Soylunun iddia ettiği gibi PKK üzerinde öyle bir kontrol yok ya da İstihbarat güvenliği zayıf.

Eylem’deki Soru İşaretleri

İçişleri Bakanının İslamcı Cihatçı Örgütlerini rolünü bütünüyle yok saymasının tehlikeleri önümüzdeki süreçte çok daha net olarak ortaya çıkacaktır. Çünkü radikal cihatçı grupların Türkiye içerisinde çok ciddi düzeyde örgütlendikleri herkesin bildiği ve tahmin ettiği bir durumdur. Bu nedenle hedefin doğru tespit edilmesi gerekir.

İlginç bir başka durum da, Suriye’de Afin-İdlib hattından yola çıkarak İstanbul’a gelip eylem yapan kişi tespit edilemiyor ama eylemden sonra birkaç saat içinde eylemi gerçekleştirdiği iddia edilen kişi evinde otururken gözaltına alınıyor. İlginç olan istihbaratta eylemin gerçekleştiği süreye kadar bir hareketlilik yok Eylemcinin de hiçbir şey olmamış gibi evine gidip birkaç saat sonra polisin eve gelerek kendisini alması da ayrı .bir ilginç bir durum.

Eylemde görünen kişiyle yakalanan kişinin ciddi oranda benzemedikleri çok açık görülüyor.  Gözaltına alınan kişi eylem sırasında kaçan kişi midir yoksa evinde oturarak polise bekleyen kişi midir? Sosyal medyadaki önemli iddialardan biri; bunların farklı kişiler olduğudur. Şuana kadar açıklama yok.  

Kadın Kürt değil hatta Suriyeli Arap olmama ihtimali de var. Bir Arap kadının PYD adına Türkiye’de eylem yapmasının politik ve askeri arka planı düşündüğümüzden daha derin sonuçlar doğuracağı açık. Soruları çoğaltmak mümkün.

Sonuç: Sivilleri hedefleyen adeta bir katliam olan bu eylem daha çok tartışılacak gibi görünüyor. Eylemin kimler tarafından gerçekleştirildiği bütün verileriyle ortaya çıkartılmalıdır. Türkiye, Haziran 2015 döneminin dışında içte başka bir politik denge oluşmuş bulunuyor, uluslar arası ve bölgesel ilişkilerde farklı yönelimler içerisinde geçiyor. Gelişmeler iktidarın lehine değil. Haziran 2015 seçimlerde bu tür eylemlerin yarattığı politik etki ve toplumsal psikolojide oluşan farklılık bu dönemde etkili olmaz. Bu nedenle bugünkü politik ilişkilerde bu tür saldırılar iktidara yarayacak nitelikte değil.  

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir