Güncel HaberlerMakaleler

DR. MUSTAFA PEKÖZ : DEM PARTİ’NİN İSTANBUL’DA ADAY ÇIKARTMA KARARI VE OLASI RİSKLERİ


31 Mart 2019 ve 14 Mayıs 2023 tarihinde ‘Kazan-Kaybettir’ politikasını terk eden DEM Parti, 31 Mart 2024 Yerel Seçimlerde Türkiye genelinde kazanma stratejisini hayata geçireceğini açıkladı.

Peki, Batı’da kazanma politikası ne anlama geliyordu? DEM Parti açısından kazanmanın politik karşılığı şöyle tanımlandı: AK Parti ve CHP dahil olmak üzere bütün partilerle görüşebileceği ve doğrudan ya da dolaylı işbirliği yapabileceği belirtildi. Bu nedenle AK Parti’ye kaybettirme politikasını bir bakıma terk ettiklerini açıklamıştı.

AK Parti ile Kürtlerin stratejik meselelerine ilişkin görüşmelerin masada olacağını, bunlar üzerinde olası bir anlaşmanın olması durumunda, DEM Parti’nin Türkiye’nin büyük metropol illerinde kendi adaylarını çıkartması genel olarak kabul gördü. Selahattin Demirtaş, Gülten Kışanak, Sebahat Tuncel ve Figen Yüksekdağ’ın dahil olduğu Kobani davasının ertelenerek bu davada tutuklu bulunanların serbest bırakılması, yeni dönemde kayyumların atanmaması ve Öcalan ile avukatlarının görüşmesinin sağlanması gibi ortak bir protokolun  hazırlanması ve buna karşılık DEM Parti’nin de Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Mersin, Antalya ve Hatay gibi illerde kendi adaylarıyla çıkması fikri genel olarak kabul görüyordu. Böyle bir anlaşma çerçevesinde AKP’nin dolaylı bir şekilde kazanmasına olanak sağlanabilirdi.

Bütün bu olasılıklara ve DEM Parti yöneticilerinin bütün partilere eşit mesafede durduklarını herkesle görüşmeye açık olduklarını sıklıkla vurgulamış olmalarına rağmen AK Parti ile doğrudan ve dolaylı olarak yapılan bir görüşmenin olup olmadığına dair hiçbir veri kamuoyuyla paylaşılmamıştır.  Yapılan açıklamalar dikkate alındığında bir-iki etkili olmayan dolaylı temas dışında AK Parti’nin DEM Parti ile görüşme planı olmadığı ve ortak bir uzlaşı sağlayacağına dair bir irade beyanı göstermediği çok açıktır. AK Parti’nin MHP ile ülke genelinde ittifak yaptığı dikkate alındığında, Kürtlerle dolaylı bir işbirliğine dahi açık olmadığını söyleyebiliriz.

CHP ile yapılan görüşmelerde iller düzeyinde ciddiye alınabilir ve kamuoyunun beklediği bir sonucun ortaya çıkmadığı anlaşılıyor. Özellikle iktidar ve muhalefet bakımından son derece önemli olan İstanbul’da beklenen uzlaşmanın sağlanmamış olması, DEM Parti’nin kendi adayını çıkartması ile sonuçlanmıştır. Hiç kimse, DEM Parti’nin, büyükşehirlerde kendi adaylarını çıkartması üzerinde bir sorgulama yapamaz. Nasıl ki Yeniden Refah Partisi’nin cemaatlerin ve iktidarın bütün psikolojik  baskılarına rağmen kendi adayını çıkartma kararı almışsa  aynı şekilde DEM Parti’nin de kendi adayını çıkartmasını doğal bir hak olduğunu görmek gerekir.

DEM Parti’nin Türkiye’deki politik dengeleri belirleyen bir güç olduğu dikkate alındığında, aldığı veya alacağı her kararın politik etkisini arttırması ve denklemin içinde kalmasını sağlaması gerekir.

Doğal olarak akla gelen soru şu : DEM Parti, 31 Mart 2024 yerel seçimlerine ilişkin izlediği politikanın sonuçları bakımından nasıl bir etki yaratacaktır. AK Parti ile doğrudan veya dolaylı olarak görüşmeler yapılmışsa, bir kısım ortak kararlar alınarak bir protokole bağlanmışsa buradan bir başarıdan söz edebiliriz. Doğal olarak böyle bir gelişme var ise bunun seçmenle paylaşılması bir zorunluluktur. DEM Parti yöneticileri şu soruya çok net bir cevap vermeleri gerekir; Bugün iktidarda olan ve yüksek düzeyde çözüm gücü olan AK Parti ile görüşmeler oldu mu, olmadı mı? Eğer görüşmeler yapılmış ise hangi konularda bir uzlaşma sağlandı ve buna ilişkin hazırlanan bir protokol var mı? Bu sorulara doğrudan anlaşılabilir ikna edici cevapların verilmesi gerekir.

Cumhur ittifakının politik yönelimleri dikkate alındığında DEM Parti ile ciddi alınabilir bir görüşmenin yapılmadığı, karşılıklı müzekkerelere dayanan ortak bir protokolün hazırlanmadığı anlaşılıyor.

DEM Parti’nin 31 Mart 2019 Yerel Seçimlerinde CHP’ye kazandırdığı illerde adaylar çıkartarak fiilen CHP’ye kaybettirmesi  sağlanarak, 31 Mart 2024 seçimleri sonrasında AK Parti ile yeni bir uzlaşı zemini oluşturma eğiliminin gelişmeye başladığı anlaşılıyor. Politik olarak böyle bir olasılık mümkündür. Ancak Cumhur İttifakının seçim sonrasında DEM Parti ile söz konusu meselelerde bir pazarlığa oturmasının son derece zor olduğunu belirtmek gerek. DEM Parti’nin seçim öncesinde Cumhur ittifakı adına AK Parti ile somut denetlenebilir bir işbirliği protokolü hazırlamadan, alacağı her politik karar, pazarlık gücünü zayıflatacağı ve denklemin dışına kalmasına yol açabileceğini söylenebilir. Burada PKK faktörü hesaplanmadan alınacak hiç bir politik karar etkili olmaz. Örneğin PKK’nın gerçekleştireceği en küçük bir silahlı eylemin dahi bu olasılığı toptan ortadan kaldıracağını hemen herkesin anlayabileceği görebileceği bir durumdur.

DEM Parti açısından ikinci önemli kritik karar ise İstanbul’da aday çıkartması oldu. İstanbul hem iktidar hem de muhalefet bakımından son derece önemsenen bir bakıma psikolojik üstünü sağlamaya dönüşmüş bir alan olarak bulunuyor. DEM Parti ile CHP arasında yapılan görüşmelerin neden başarısızlıkla sonuçlandığına dair  henüz net bir açıklama yapılmış değil. Kamuoyuna yansıyan ve dolaylı olarak edinilen bilgiler çerçevesinde bir kısım yorumlar yapmak mümkün. DEM Parti’nin özel olarak İmamoğlu’na kaybettirme diye bir siyaseti olmadığını, eğer bir uzlaşı sağlamış olsaydı aday çıkartmayacağını ancak gelinen aşamada kendi adayını çıkartarak politik sürece dahil olmak istediğini, bunun bir bakıma da zorunluluk haline dönüştüğünü söylemek yanlış olmaz.

İstanbul gibi stratejik bir yerde DEM Parti’nin oylarını son derece önemli olduğu ve sonucu etkileyebileceği hesaba katıldığında, aday çıkartmakla İmamoğlu’nun kaybetme riskini arttırdığı dikkate alındığında, CHP’nin özellikle İstanbul’da DEM Parti ile neden bir uzlaşma sağlamak için gerekli hassasiyeti göstermediği de ayrıca dikkat çekiçidir. Esas sorumluluğun CHP’ye ait olduğunun altını çizmek gerek.

İstanbul’da aday çıkartılması aynı zamanda İstanbul’da % 10-12 civarında oyu bulunan DEM Parti kendisi için de önemli riskler barındırmaktadır.  Soru şu : DEM Parti sanıldığı gibi kendi seçmenine bütünüyle hakim olabilecek midir? Böyle bir karar alırken yerellerin kendi özgün dinamiklerinı hesaba katmış mıdır? DEM Parti’nin İstanbul’daki seçmenin yarısından fazlasının fiilen ‘İstanbullulaştığı’  yani ‘metropol Kürtleri’ dediğimiz bir seçmen kitlesinin oluştuğu dikkate alındığında, yerel seçimler düzeyinde bunlar üzerinden ne kadar etkili olabileceği hesaba katıldı mı? DEM Parti’nin İstanbul seçim politikası İstanbul’un yerel sorunları üzerine mi yoksa yine  Kürtlerin genel sorunları üzerine mi olacak? Adayı tercihleri yapılırken ‘Metropol Kürtlerini’ etkileyecek ve onların oylarını DEM Partiye yönlendirebilecek biçim de mi seçildi?

CHP’nin DEM Parti ile açıktan bir ittifak yapmaktan korktuğu somut bir adım atmak istemediği çok net olarak görülmekle birlikte, DEM Parti’nin de İstanbul’da aday çıkartırken yukarıda sorduğumuz soruları düşünerek bir karar verdiğini düşünmüyorum. Daha çok toplumsal refleks, tepkiler ve iç baskıların etkili olduğu hissediliyor.

DEM Parti adaylarının alacağı oy, % 4-5 civarında kalırsa, ‘halkımız İstanbul’da kendi adayımızla girmesini istiyor’ diyenlerin nasıl bir cevap vereceği merak konusudur. Böylelikle DEM Parti’nin İstanbul tabanı ya da seçmeni arasında bir kopuşun yaşandığı gerçeği ortaya çıkacaktır. Üzerinde durulması gereken belki de en önemli faktör şudur ; DEM Parti aday çıkrarmasına rağmen İmamoğlu İstanbul’da seçimi kazandığında ne gibi politik yansımaları olacaktır ?  İmamoğlu’nun DEM Parti’ye rağmen kazanması,  2025 yılı içerisinde erken genel seçim olmasa dahi 2028 seçimlerinde İmamoğlu’nun  kazanabilecek en güçlü cumhurbaşkanı adayı olacağı dikkate alındığında, Kürtler politik denklemin dışında kalmayacaklar mıdır ? DEM Partinin karar alıcıları, seçim politikasını belirlerken önümüzdeki yılların olası değişim stratejilerini çok yönlü hesaplamadılar mı?

Hem AK Parti ile hem de CHP ile yapılacak veya yapılan görüşmelerde anlık psikolojik ve toplumsal baskıların etkisinde kalmadan karar verilmesi ve ortak bir uzlaşının sağlanması gerekir ya da gerekirdi. DEM Parti seçmeni, özellikle 28 Mart 2023 cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimlerinde  Kılıçdaroğlu’nun Zafer Partisi ile yaptığı protokol dikkate alındığında  büyük bir tepki göstermesi oldukça yerinde bir politik tutumdur. Ancak DEM Parti içerisinde AKP’nin yerel seçimleri kazanmasını isteyenlerin ve bu nedenle aday çıkartılmasından ısrar edenlerin, seçmenin CHP’ye olan tepkisini parti içerisinde toplumsal pskolojik baskıya dönüştürdüğü ve nispeten etkili  olduğu görülüyor.  

DEM Parti’nin benimsediği 3.yol stratejisinin doğru anlaşılması, politik dengeler içerisinde  nasıl uygulanabileceği, güç ilişkilerindeki konumunu koruması ve güçlendirmesi için ne gibi stratejik ve taktik hamlelerin yapılabileceği doğru okunmalı ve anlaşılmalıdır. Aksi taktirde anlık reaksiyonlar, bir an doğru gelen tepkiler stratejik düşünme ve karar alma sürecini olumsuz yönde etkiler.

 AKP ve CHP ile görüşmeler yapılmışsa, bunların içeriğinin  seçmenle paylaşılması sürecin doğru yönetilmesini ve seçmenin daha objektif tercih yapmasını etkileyecektir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir