Güncel HaberlerMakaleler

DR.MUSTAFA PEKÖZ : EKREM İMAMOĞLU’DAN CASUS ÇIKMAZ


Anlaşılan o ki, iktidar İmamoğlu’nun peşini bırakmak istemiyor. İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı olabilme olasılığına dair bütün olanakları sıfırlamak istiyor. Strateji ve planlama buna göre yapılıyor. 19 Mart 2025’ten bu yana yapılan bütün operasyonların kamuoyunda ciddi bir etki yaratmadığı görüldü. Bu nedenle ‘casusluk’ operasyonu planıyla yeni bir aşamaya geçildi.

İBB/İmamoğlu hakkında yürütülen soruşturmalar ve hazırlanan iddianameler maddi gerçeği ortaya koyamıyor

AK Parti’nin belirlediği öncelikli strateji ; İmamoğlu’nun yasadışı örgütsel faaliyet olarak tanımladığı ‘Kent Uzlaşısı’ dosyasında tutuklayıp İstanbul Büyükşehir Belediyesi(İBB)’ne Kayyum atamaktı. Aynı gerekçelerle İmamoğlu’nun ‘Kent Uzlaşısı ve Rüşvetle-Yolsuzluk’ gerekçesiyle de gözaltına alınması, aslında Kayyum atanmasına dair gerekçeyi meşrulaştırmaktı.

İmamoğlu’nun gözaltına alınması süreci ile birlikte iktidarın aynı zamanda CHP yönetiminin de beklemediği bir şekilde güçlü bir  tepki oluştu. Bu tepki İstanbul sınırlarını aşarak Türkiye’nin geneline yayılan bir toplumsal reaksiyona dönüştü. 4 gün süren gözaltı sürecinde ortaya çıkan toplumsal reaksiyon İBB’ye Kayyum atanmasını fiilen engelledi. Bunun için iktidar kendi içerisinde orta bir yol buldu. Kent Uzantısı yani terör örgütü faaliyeti davasında tutuksuz yargılanmasına, rüşvet-yolsuzluk dosyasından ise tutuklu yargılanmasına karar verdi.. Böylelikle hem İmamoğlu tutuklandı hem de Kayyum atanmamış oldu. Hiç şüphesiz ki İBB’ye Kayyum atanmamasının diğer çok önemli bir faktör de ülkenin karşı karşıya kaldığı ekonomik krizdi. Cumhurbaşkanının Erdoğan’ın önüne konulan bütün bilgiler ve raporlar, İBB’ye Kayyum ataması durumunda ekonomik risklerini hangi düzeye çıkacağını gösteriyordu. Toplumsal tepkinin aratacağı boyutlar ve ekonomide yaratacağı devasa sorunlar Kayyum atanmasını engelleyen temel bir faktör oldu denebilir.

İktidarın Mutlak Butlan hamlesinin başarısızlığı

İktidar,  İBB’nin/İmamoğlu’nun olduğu CHP belediyelerine ülke  çapında başlatılan operasyonlar hem de CHP’nin İstanbul İl Kongresinde ve 38. Olağan Genel Kongresinde hile yapıldığı, iddiasıyla kongrelerin iptaline ilişkin davaların açılmasına karar verdi. Böylelikle  Ana Muhalefet Partisi şahsında genel olarak muhaletefe karşı politik bir savaş başlattı. İstanbul 45.Asliye Hukuk Mahkemesi, CHP’nin il yönetimine Kayyum atarak ilk denemeyi başlattı. Ortaya çıkan kontrollü toplumsal tepki  CHP’ye yönelik yargı kararları ile sonuç alınamayacağının ilk işaretleri de ortaya çıktı.  Ankara’da görülen  ‘Mutlak Butlan’ davasın da ise Ankara 42. Asya Hukuk Mahkemesi, Davanın Reddine karar verildi. Ancak sürec İstinaf ile devam edecek.

Mutlak Butlan davasının reddini kararının çıktığı aynı gün, bu kez İmamoğlu’na karşı mevcut iddialardan çok farklı olarak  ‘casusluk’ soruşturması başlatıldı. Bu soruşturma İmamoğlu’na dair politik tasfiye stratejinin devam edilmesi konusundaki iktidarın bir kararlılığını ve irade beyanını ortaya koymaktadır.

İBB’yi hedefleyen yolsuzluklar rüşvet davaları yakın zamanda açılacak. En kapsamlı ve delilerin en yoğun olduğu iddia edilen Beşiktaş Belediyesinin iddianamesi hazırlandı. Tahminen 2025 Aralık ayının 2 haftasında ilk duruşması yapılacak. Delil dayanakları bakımından en güçlü iddianame olduğu belirtiliyordu. Kamuoyuna yansıyan yaklaşık 600 sayfalık iddianamede ciddi alınabilir somut denetlenebilir, suç isnadını oluşturacak bir delilden bahsetmek mümkün değil. Ayrıca iddianamenin %25-30’unun yapay zeka tarafından hazırlandığına dair iddialar dikkate alındığında iddianamenin maddi, somut dayanaklardan yoksun olduğunu gösteriyor.

Örgüt lideri İhsan AKTAŞ ve örgütün birinci derece yöneticilerinin çok önemli bir kesimi  tutuksuz yargılanıyor. Ancak ‘ihalaye fesat karıştırmak’ gerekçesiyle birçok belediye başkanının ve belediye görevlisinın tutuklu olması, davanın politik gerekçelerle açıldığı algısını güçlendiriyor.

İmamoğlu’nun merkezinde olduğu ‘İBB İddianames’i hazırlama aşamasında. Görünen o ki İstanbul  Cumhuriyet Başsavcılığının bütün çabalarına rağmen İmamoğlu’nu doğrudan suçlayacak  somut, denetlenebilir delillerin elde edilemediği algısı güçlenmeye başladı. Bazı gizli tanıklara ve dolaylı söylemlere dayanan bir iddianameyle ciddi bir sonucun elde edilemeyeceği kanısı kamuoyunda kabul görmeye başladı.

İBB’nin merkezinde olduğu ülke genelinde CHP belediyelerine yapılan operasyonlar ve CHP Genel Merkezini kontrol etmeye dair yapılan planlar önemi ölçüde başarısız kaldığı ve toplum tarafından kabul görülmediği anlaşılıyor. Kamuoyu araştırmalarında toplamun yaklaşık %65’inin İmamoğlu merkezli CHP’ye yönelik yapılan bütün operasyonların siyasi nitelikli olduğunu düşünülüyor. AK Parti seçmeninin %30-35’i dahi bu operasyonların siyasi yönünün ön planda olduğunu ifade ediyor.

Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı ekonomik sorunlar, Ortadoğu, Doğu Akdeniz dahil olmak üzere bölgede izlediği stratejinin önemli ölçüde başarısız kalması, uluslararası ilişkilerde ciddi düzeyde izole olması, en son olarak ABD Başkanı Trump ile yaptığı görüşmede ortaya çıkan sonuçlar, iktidarın ekonomik, politik ve toplumsal gücünün  zayıfladığını ortaya koymuş bulunuyor.

Tüm bu denklemin içerisinde CHP’nin ortaya koyduğu performansın giderek toplum tarafından pozitif algılanması, AK Parti’nin oy oranlarının düşmesine paralel olarak CHP’nin oy oranında belli bir artışın olması önümüzdeki süreçte politik denklemi önemli ölçüde değiştirecektir.

CHP’nin bugünkü koşular içerisinde halen İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olmasında ısrarcı olması iktidar ve devlet içerisindeki bir kısım güçleri çok daha üst düzeyde harekete geçirmesini sağladı. Erdoğan’ın karşısına olabilecek iki önemli rakip İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın denklemin dışına bırakılması için yeni hamleler yapıyor. Mansur Yavaş için yeni soruşturmaların gündeme gelmesinin işaretleri ortaya çıkmaya başladı.

İmamoğlu hakkında büyük bir gürültüyle başlattırılan soruşturmaların hiçbirinde ciddi bir etki gücü yaratamayacağı anlaşıldığı için bu kez kimsenin beklemediği bir casusluk soruşturması başlatıldı. İngiltere ajanı olduğu iddia edilen Hüseyin Gün’ün ‘Ben İngiliz Ajanayım’ dediği gerekçeyle Ekrem İmamoğlu, İmamoğlu’nun seçim kampanyasının direktörü Necati Özkan ve gazeteci Merdan Yanardağ hattında tutuklama kararı verildi.

Cumhuriyet Başsavcılığı Soruşturmasında  “CHP’yi yasa dışı yöntemlerle ele geçirdiği, Cumhurbaşkanlığı adaylığı için fon oluşturmak ve bu amaç doğrultusunda mali nitelikli suçları işlemek için, başta İstanbul’daki vatandaşların kişisel verilerinin yabancı ülke istihbarat birimlerine aktararak casusluk suçu işlediği” iddia edilmektedir. Böylelikle hem CHP  reddedilen ‘Mutlak Butlan’ davasına yeni bir gerekçe oluşturmak hem İstanbul Belediye seçimlerinin iptaline bahane aramak hem de rüşvet ve ihaleye fesat karıştırarak yasadışı yollarda Cumhurbaşkanlığı adaylığı için fon oluşturma somut bir delile dayanmayan iddiaların fantastik bir şekilde gündeme getirilerek ‘siyasal casusluk’ soruşturması açıldı.   

Türk Ceza Kanununda Casusluk : Madde 328/1

Casusluk soruşturmasının ne olduğuna dair kamuoyuna kapsamlı bilgiler paylaşılmaya devam ediliyor. Özellikle Türk Ceza Kanunun 328/1 maddesi esas alınarak hazırlanan soruşturmada hedeflenen nedir?

TCK 328 Maddesi şöyle : « (1) Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askerî casusluk maksadıyla temin eden kimseye onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Fiil;

  1. a) Türkiye ile savaş halinde bulunan bir devletin yararına işlenmişse,
  2. b) Savaş sırasında işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye sokmuşsa, Fail, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. » Maddenin gerekçesinde şunlar belirtiliyor : « Madde, Devletin güvenliğine veya iç veya dış siyasal yararlarına ilişkin belge ya da vesika içeriklerindeki bilgilerin “siyasal veya askerî casusluk” maksadıyla temin edilmesini cezalandırmaktadır. Siyasal casusluktan maksat, yabancı bir devlet yararına, Türkiye Devletinin veya vatandaşlarının veya Türkiye’de oturmakta, ikâmet etmekte olanların zararına olarak bilgilerin toplanması demektir; kamu sağlığına ilişkin, malî veya milletin maneviyatına ilişkin gizli kalması gereken bütün bilgiler casusluğun kapsamı içindedir. »

Casusluk, halkın deyimi ile ‘bir başka ülkeye ajanlık’ yapmaktır. Toplumun ulusal ve manevi duygularını en üst düzeye çıkartabilecek bir nefret söylemini oluşturabilecek bir noktadan başlatılması da tesadüfi değil. İktidar bugüne kadar yürütülen bütün soruşturmalarla toplumu ikna edebilmiş değil, tersinde toplumun bütün kesimlerinde tepkilerin daha üst düzeye çıktığı görüyor. Bu kez casusluk soruşturması ile böyle bir adım atılırsa toplumun kafasının karışabileceğini, böylelikle İBB’ye Kayyum atanmasına yeni bir gerekçe oluşturulabileceği konuşturulmaktadır.

Bu bir yeni deneme ve yeni bir hamledir. Bu hamlenin başarılı olup olmamasından bağımsız olarak toplumu ikna etme, etkileme ve çok özel bir hassas noktadan hareket edilerek İmamoğlu’nun prestijinin sarsırarak bütünüyle denklemin dışına çıkartılması amaçlanmaktadır.

Önümüzdeki birkaç ay içerisinde İmamoğlu’nun ‘Kent Uzlaşısı’ yani terör örgütü faaliyeti davasından ‘beraat’ edeceği çok açıktır. Yolsuzluk ve rüşvet davalarının ise uzun bir süreye yayılması planlanmaktadır. Ancak bu  dosyalardan ceza almasının çok zayıf olduğu belirtiliyor. Ayrıca Asiye Ceza mahkemelerinden İmamoğlu hakkında açılan başka davalar bulunmasına rağmen bunların toplumdaki karşılığı şu: İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı olmasının önü kesilmek isteniyor. Bu konuda toplum kendi kendisini ikna etmiş durumda. AK Parti, devletin bütün olanaklarını ve özellikle psikolojik savaş medyasını da çok yoğun bir şekilde kullanmasına rağmen toplum ikna etmiş değil.

Bu nedenle İmamoğlu’nun ‘casusluk’ gibi yeni bir suçtan yargılanması, toplumun bununla meşgul edilmesi, CHP’nin Türkiye’nin temel sorunlarıyla değil de bu davaya yoğunlaşması  amaçlanmaktadır.

Peki, bu plan başarılı olur mu? Toplum bundan etkilenir mi? AK Parti iktidarının karşı karşıya olduğu devasa ekonomik, toplumsal ve politik sorunlar nedeniyle toplumu ikna etme şansı bulunmadığı gibi tersine İmamoğlu’nun safdışı edilmesi için kurgulanan bir oyun olduğu algısı çok daha fazla güçlenmektedir.

Hüseyin Gün İngiliz Ajanıysa M16 ile ilişkiler kesilmelidir

İmamoğlu’nun seçim sürecinde birlikte çalıştığı bir kişinin kendisinin ‘İngiliz Ajanı’ olduğunu itiraf ettiği iddiası var. Böyle bir iddianın maddi temeli nedir ? Eğer bu kişi gerçekten İngiliz ajanı ise  şu gündeme geliyor: Milli  İstihbarat Teşkilatı (MİT) ile İngiltere İstihbarat Teşkilatı(M16) arasındaki stratejik işbirliği, yapılan ortak planlamalar, örneğin HTŞ’nin Şam’a yerleştirmesinin  M16 planı olduğu ve Ankara’nın da MİT aracılığıyla bunu aktif olarak desteklendiği uluslararası kamuoyunda bilinmektedir.  Bir kişi ben ‘İngiliz İstihbaratının Ajanıyım’ diyorsa bu kişinin doğrudan İngiliz istihbaratı M16 ile çalışması anlamına gelir. Bahse konu olan kişinin İngiliz istihbaratı ile çalıştığına dair somut bir delil varsa hemen ortaya konunmalı ve aynı şekilde ülke güvenliği gerekçesiyle M16 ile bütün bağlar kesilmelidir. Ayrıca M16 Başkanın emekliye ayrılmasını Londra’da değil de İstanbul’da açıklaması  sıradan masum bir davranış değil, çok bilinçli bir plandır. M16 Başkanın verdiği mesaj şudur: İstanbul, Birinci Dünya Savaşından bu yana bizim açımızda stratejik bir merkezdir ve böyle olmaya devam edecektir. Bu nedenle İngiliz istikbalcıları ya da ajanları aranmak isteniyorsa, seçmen bilgilerini paylaşan birinden değil devletin stratejik kurumlarından aranması gerekir.

Seçmen verilerini kullanmak ajanlık faaliyeti mi dir ?

Bilişim teknolojisinin geliştiği Medya aygıtlarının hızla farklılaştığı, iletişim sisteminin önemli ölçüde sosyal medya üzerinden yürütülmeye başlandığı, sosyolojik, kültürel, toplumsal algıların yeniden tanımlandığı bir dünyada seçmenlere ulaşabilmenin veya seçmeni kazanmanın koşulları şartları değişmiştir. Yani seçmeni etkileme ve yönlendirme araçları modem teknolojiler üzerinde yürütülmektedir. Bundan dolayı seçmenin farklı özelliklerini tespit edilmesi ve buna göre bir seçim stratejisinin ve çok yönlü taktiklerin oluşturulması çok doğal ve artık kabul gören bir yönelimdir. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de bu yöntemler çok yoğun olarak kullanılmaktadır. Bu konuda uzmanlaşmış en güçlü kurumsal yapının da AK Parti olduğu biliniyor. Örneğin en çok anket yaptıran, anketlere göre seçmenlerin eğilimlerini belirleyen ve ona göre taktik politikalar üreten Parti, AK Partidir. Bundan dolayı AK Parti’nin eleştirilmesi mümkün değildir.

İmamoğlu’nun da İstanbul seçmenini etkilemek yönlendirmek, kazanmak için seçmenin kültürel değerlerinden, toplumsal yaşam tarzına kadar birçok alanda analiz yapıp ona göre seçme gruplarına göre bir kısım taktik politikaları belirlemesi gayet doğaldır. Bunun kişisel verilerin satılması  anlamına gelmiyor.

Kişisel verilerin açıklanması ne demek

Kişiye ait olan bütün bilgilerin izinsiz bir şekilde yayınlanması ya da kötü niyetli insanların eline geçmesidir. Örneğin kişisel verileriniz birilerini eline geçmiş ise;  Sizin adınıza banka hesabı açmak, hesaplarınızdan para çekmek, haberiniz olmadan adınıza bir ticari şirket kurmak, kredi çekmek, kimlik ve pasaport çıkartmak gibi ciddi riskleri oluşturur. Bu bilgilerin bir başka devletin istihbarat teşkilatının eline geçilmesi bir casusluk faaliyeti olarak değerlendirilebilir. Bunun da çok bilinçli yapılmış olması gerekir. Ajanlık faaliyeti burada şudur: Kişisel bilgileri elinde geçiren kişinin, bu bilgileri bir başka devletinin istihbalat birimine bunları bilerek ve isteyerek vermesidir.

Devletten stratejik kurumlarında milyonlarca insanın kişisel verileri çalındığı ve bunlar kötü niyetlilerin kişilerin eline geçtiği kamuoyuna yansıdı.İletişim Başkanlığı ve İçişleri Bakanlığı  bu durumu kabul etti. Aynı şekilde bu bilgilerin başka devlettin istihbarat birimlerinin eline geçip geçilmediği konusunda herhangi bir açıklama yapılmadı, bilgileri çalınan kişilerin ne kadar risk altında olup olmadığı tespit edilmedi, hatta olayın üstü kapatıldı. Bu nedenle seçmenlerin ekonomi, sosyal, kültürel durumlarını tespit ederek seçim politikasının oluşturulması casusluk/ajanlık faaliyeti olarak gösterilmesi, kimsenin inanacağı ve ikna olacağı bir durum değildir. Bu tür iddialar, önümüzdeki dönemde AK Parti’nin başına bela olacak ve çok daha ağır suçlamalarla karşılaştırmasına yol açacaktır.

TELE 1 TV’yi casuslukla suçlamak muhalif medyanın bütününe kontrolü altını alma hamlesidir

İmamoğlu ile birlikte Merdan Yanardağ da göz altına alındı ve tutuklandı. Casusluk faaliyetine dair bir  örgütün oluşturulabilmesi için örgütün en az 3 kişi olması gerekir. TELE 1 TV de, casusluk faaliyetinin Medya ayağını oluşturmuş. Böylece ‘casusluk örgütü’ ortaya çıkmış oluyor. Merdan Yanardağ kendini soldan gören, Sol Kemalist olmakla övünen, ABD’yi ve İngiltere’yi emperyalist gören, İsrail’e siyonist devlet olarak tanımlayan, Gazze’de devam eden  İsrail katliamlarına karşı en yaman İslamcı gruplardan çok aktif tutum alanlardan biridir. Bu nedenle Yanardağ’dan ve TELE 1’den İngiliz ajanı/casusu veya faaliyeti çıkmaz. Bu iddiada bulunan savcının da buna inanmadığından eminim.  Merdan Yanardağ’ın görüşlerinin çok önemli bir kısmını katılmam, devletin stratejik kodlarını savunan  biridir. Ancak, Yanardağ’da hiç bir şekilde ‘casus veya ajan’ çıkmaz. Kimsenin böyle bir çaba içinde olması da inandırıcı olmaz.

Peki, TELE 1 TV neden bu torbaya konuldu ? Nedeni çok basit : TELE 1 TV iktidara muhalif olan etkili birkaç kanaldan biridir. TELE 1 TV , RTÜK vasıtasıyla susturulması için sayısız defa ceza verildi, ekranı karartıldı. Ama hem iradesini kıramadılar hem de yayın politikasında geriletmeyi başaramadılar. TELE 1’in susturulması muhalif kanallara verilen en önemli mesajlardan bir tanesidir. Sizin de sonunuz böyle olacaktır.

TELE1’in bütün yayınlarından ABD, İngiltere ve İsrail karşıtı politikaların önemli bir yer edindiği dikkate alındığında, Merdan Yanardağ’ın politik görüşleri de çok net bilinmesine rağmen TELE 1’e Kayyum atanmasının tamamen politik bir hamle olup  muhalif basını susturma stratejisinin bir parçasıdır.  Merdan Yanardağ gözaltına alınıp ancak henüz ifadesi alınmamıştı. Savcılık ifadesinden sonra nasıl bir sonucun ortaya çıkacağı bilinmemesine rağmen TELE 1’e Kayyum atanması, soruşturmanın hukuksal bir zeminden yürütülmediğini gösteriyor. 

Kayyum İbrahim Paşalı’nın rolü

Paşalı, daha önce Yeni Şafak gazetesinde yazarlık yapmış ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından görevlendirilen İbrahim Paşalı,  yangından mal kaçırır gibi ‘çok acil’ koduyla TELE 1’in yayın faaliyetine son vermesi, sosyal medyadaki arşivin tamamen silinmesi bu operasyonun basını tehdit etme ve tasfiye etme politikasının açık seçik beyanıdır. Yeni Şafak gazetesinde yazarlık yapmış olan Kayyum’un  dengeler değiştiğinde kendisinin de aynı durumla karşılaşması halinde nasıl bir politik reaksiyon göstereceği merak konusu. Bugün tutuklanan Merdan Yanardağ, yarın Şafak gazetesine böyle bir operasyon olsa kesinlikle karşı çıkacaktır.

İmamoğlu’nun casusluk  yaptığı iddiasının ne hukuki ne ahlaki bir temeli var. Bu iddialarla İmamoğlu’nun önünün kesilmesi, denklemin dışında tutulması, Türkiye’yi çok daha fazla krize sokacaktır. Özgür Özel’in ve İmamoğlu’nun anlaması gereken şu : AKP dahil olmak üzere devleti bugün kontrol eden güç : İmamoğlu’nun bu dönemde cumhurbaşkanı olmasını istemiyor. İmamoğlu’nun adaylık talebi ve iddiası devam ettiği sürece bu tür operasyonlar devam edecek.

Devleti kontrol eden güç mü yoksa CHP/İmamoğlu mu başarılı olur : Bunu belirleyen temel faktör : Devlet içerisindeki güçlerin konumlanışı, planı ve toplumsal muhalefetin gücü.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir