İsrail, uluslararası diplomatik anlaşmaların dışına çıkarak, İran’ın Şam’daki konsolosluğuna hava saldırısı düzenleyerek ikisi general toplam 7 askeri danışmanı öldürdü. İran’ın dini lideri Hameney’in ‘İsrail’e sert bir cevap verilebileceklerini’ açıklaması, dikkatleri olası bir İran-İsrail savaşına çekildi. Doğal olarak böyle bir çatışma alanının oluşması, sadece iki devlet arasında değil Ortadoğu’nun ve dünyanın dengelerini etkileyecek sonuçlar ortaya çıkartacaktır. Kapsamlı bir savaş olasılığı zayıfta olsa da böyle bir çatışmanın ortaya çıkmaması için uluslararası ilişkilerde yoğun bir diplomasi faaliyeti yürütülmektedir.
İsrail neden böyle bir saldırıyı gerçekleştirdi?
Üzerinde en çok konuşulan konu; İsrail böyle bir süreçte söz konusu saldırıyı neden yaptı ? Son zamanlarda ABD, Avrupa Birliği ve Arap dünyası ile Filistin konusunda sorunlar yaşarken, böyle bir operasyonu neden gerçekleştirdi ? Bu sorunun cevabının doğru ve gerçekçi bir şekilde verilmesi, meselenin arka planını çok daha iyi anlamamızı sağlayacaktır.
Öncelik olarak bir gerçeğin doğru ifade edilmesi gerekir: İsrail’in uluslararası hukuku ve diplomatik anlaşmaları yok sayarak, İran’ın Şam’daki konsolosluğuna yaptığı saldırı esasen Tel Aviv’in uluslararası ilişkilere bakış açısını ortaya koymaktadır. Yani İsrail kendi çıkarları söz konusu olduğunda, uluslararası hiçbir hukuksal anlaşmayı, diplomatik nezaketi ve uluslararası ilişkileri yok sayıyor. Adeta dünyaya meydan okuyor. Bunu başka bir ülke yapmaz, yapamaz,
İsrail ne yapmak istiyor ?
Birincisi, İsrail, İran’ın bölgesel etkinlik alanında bir zayıflamanın meydana gelmediğini tersine bunun bir gelişme eğilimi içerisinde olduğunu, bunun da İsrail’in stratejik çıkarları için bir tehdit oluşturduğunu düşünüyor.
İkincisi, İran’ın Şam rejimi üzerinde son derece ciddi bir ağrılığı söz konusudur. Esad rejiminin ayakta kalması, İran’ın Lübnan ve Filistin başta olmak üzere Körfez bölgesinde izlediği politikanın başarısıyla doğrudan ilişkilidir. İran’ın Suriye’de politik ve askeri bir güç olarak var olması, uzun vadede İsral için ciddi bir güvenlik tehlikesi olarak değerlendiriyor.
Üçüncüsü, Hizbullah’ın İran ile doğrudan ilişki içerisinde olması özellikle Lübnan’daki iç politik dengeleri çok ciddi etkilemekte ve Hizbullah’ın güç ilişkilerinde belirleyici rol oynanmasını sağlamaktadır. İsrail ile Hizbullah arasında olası bir savaşın ortaya çıkması durumunda çatışma alanının Suriye’yi ve Irak’ı kapsayacak şekilde genişleyeceği ve İran’ın bundan önemli bir rol oynayacağını düşünüyor.
Dördüncüsü, Önümüzdeki süreçte Hamas’ın askeri olarak tasfiye edilmesi, politik olarak gücünün kırılması ve Gazze’nin Filistin yönetimine teslim edilmesi yüksek bir olasılıktır ve planlama buna göre yapılmaktadır. İran’ın Filistin yönetimiyle olan ilişkilerinin Gazze’de etkinlik alanı yaratması tehlikesi bulunmaktadır. İsrail, böyle bir olasılığı her koşulda devre dışı bırakmayı amaçlıyor.
Beşincisi, İsrail’in daha önce işgal ettiği Suriye’ye ait olan Golan tepelerini ilhak ettiğini açıkladı. Önümüzdeki süreçte bu bölgeyi tamamen kontrol altına almak için bir hazırlık yaptığı biliniyor. Eğer İsrail, Filistini bir devlet olarak tanımayı kabul ederse, buna karşılık Suriye’nin bu bölgedeki topraklarının İsrail’e verilmesinin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından onaylanmasını kabul etmesini isteyecektir. Bölgede böyle bir talebe karşı en açık tutumu İran’ın alacağı bildiğinden, bugünden askeri, diplomotik ve politik bir çatışmayı hiçbir gerekçe göstermeden göze alacağının mesajını veriyor.
Altıncısı, İsrail, İran’ın Suriye’de devlet dışı oluşmları askeri olarak eğitip bölgenin değişik ülkelerinde konumlandırdığını ve önümüzdeki süreçte bunların İsrail’i hedefleyeceğini düşünüyor. İsrail’in daha öncede Suriye’de İran’ın askeri güçlerine veya milislerine karşı operasyon yaptığı biliniyor. Ancak doğrudan İran’ın diplomatik egemenlik alanı sayılan bir yere saldırması, İsrail’in İran’la gerektiğinde en sert bir çatışmayı göze alacağına dair bir uyarıdır.
Yedincisi, İsrail’in İran Şam konsolosluğuna yaptığı saldırı aynı zamanda bölge ülkelerine ve uluslararası güçlere verilen bir uyarı olarak da okunmalıdır. Böylelikle Ortadoğu güç dengelerinin İsrail’in aleyhine en küçük bir değişmin olması durumunda en sert bir şekilde çatışma alanının içerisinde yer alacağını ifade ediyor. Böylelikle uluslararası alanda İsrail üzerine yapılan baskıların ve diplomatik kuralların bir noktadan sonra önem arz etmediğini ve gerektiğinde boyutlarına bakmaksızın her çatışma içerisinden yer alacağını belirtiyor.
İran bu saldırıya nasıl cevap verebilir
Belki de ençok merak edilen konu : Tarhan’ın bu saldırıya nasıl bir cevap vereceğidir. İran dini liderinin yaptığı açıklama, bölgede ve uluslararası alanda İran’ın İsrail’e yönelik askeri saldırılara girişebileceği biçiminden değerlendirildi. Böylelikle Filistin meselesinde bir çözüme doğru gidilirken İran’ın olası bir saldırısı, kontrol edilmesi oldukça zor olan çok yönlü bir krizin başlayacağı anlamına gelir.
Doğal olarak İran’ın yapacağı olası bir saldırının İran stratejik çıkarları bakımından neyi ifade eder, bölgedeki güç ilişkilerini İran açısından nasıl şekillendirir ? İran’ın olası bir saldırısı, hangi koşullarda ve hangi sınırlar içerisinde mümkün olabilir?
İran’ın İsrail’e misillemesi doğal olarak askeri olacaktır. Yani İsrail’in askeri komutanları dahil askeri hedeflerinin vurulması öncelikli olarak ön plana çıkacaktır. Ya da İsrail’in herhangi bir yerdeki diplomatik temsilciliğinin vurulması gündeme gelecektir. İran’ın olası böyle bir saldırıyı, bölge ülkelerindeki İsrail diplomatik personeline yönelik yapması oldukça zordur. Avrupa ya da başka bir ülkede böyle bir saldırıyı gerçekleştirmesi zaten kendisi açısında da mümkün değildir. İran daha önce de misilleme olarak Irak Kürdistan Bölge başkenti olan Erbil’de bir eve yaptığı saldırıda İsrail ajanı olduğunu iddia ettiği bir iş adamının evini füzelerle vurarak öldürdü. Bugünkü koşullarda böyle bir eylemin ciddi bir etkisi olmayacaktır. Çünkü İsrail’in öldürdüğü İranlı askerlerin pozisyonları dikkate alındığında aynı düzeyde bir cevap verme arayışı söz konusu olacaktır. Bunun tek bir yolu kalıyor : İran’ın doğrudan İsrail’e hava harekatı veya füze saldırısı yapmasıdır.
İran, tarihsel olarak mevcut stratejik dengeler içerisinde kendi gücünü koruyabilen, politik gelenekleri ve diplomatik manevra alanı güçlü olan ülke olduğu söylenebilir. Bu nedenle bugünkü politik ilişkiler ve dengeler içerisinde İran’ın İsrail’e yönelik kapsamlı bir askeri saldırı gerçekleştirmesi çok kolay görünmüyor. İsrail saldırısının hem İran’ın iç politik dinamiklerinde hem de bölgesel ilişkilerde Molla rejiminin prestijini sarstığı söylense de, Tahran’ın yakın dönemde İsrail ile kapsamlı bir askeri çatışmaya girmesinin oldukça zor olduğu söylenebilir. Çünkü mesele İsrail’in birkaç generalinin öldürülmesinin ötesinde bölgesel çatışmada İran’ın kazançlı çıkma olasılığının oldukça düşük olması ve ayrıca hem bölgedeki devlet dışı ilişkilerini kaybetmesini hem de iç dinamiklerde çok daha zayıflamasını sağlayan bir sürecin oluşmasına yol açabilir.
İran, İsrail’e cevabının duygusal ve ani reflekslerden çok daha stratejik düşünerek uzun vadede bir saldırı yapabileceğini düşünebiliriz. Çünkü Hamas ile girdiği savaşta İsrail zaten onlarca üst düzey subayını kaybetti, kaybetmeye devam ediyor. Önümüzdeki dönemde İran’ın bölgedeki devlet dışı askeri dinamikleriyle İsrail içerisinde dahi bir kısım askeri eylemler yada sabotajlar yapması çok daha yüksek bir olasılık olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenle İran ile İsrail arasında doğrudan hava birliklerinin devrede olduğu veya uzun menzilli füze sistemlerine dayanan askeri bir çatışmanın ortaya çıkması, İran’ın yakın dönemde tercih edebileceği bir durum değil. İran, ordusunun askeri droneler kullanımında oldukça gelişkin olduğu biliniyor. Bu nedenle koşulları ve zamanı kendisi tarafından belirleyeceği bir anda, İsrail’e bir cevap vereceğinden kimsenin kuşkusu olmasın.
ABD, İran’ın olası bir saldırısını engellemeye çalışıyor
ABD’nin Ortadoğu’daki bu karmaşık politik denklem içerisinde, İsrail ile İran arasında çıkabilecek olası bir çatışmayı engellemek için arka plan diplomasisinde çok önemli bir faaliyet yürüttüğü biliniyor. ABD, Şam’a yönelik yapılan saldırılarla hiçbir ilişkisinin olmadığını açıklarken aynı zamanda İsrail’in bu süreçte izlediği veya izleyeceği bölgesel politikalarının doğru olmadığı mesajını da veriyor. Aynı şekilde İran’a da İsrail’e yönelik olası bir saldırıda doğrudan İsrail’in yanında yer alacağını açıklayarak, Tahran rejimini frenlemeye çalışıyor. İsrail ile Hamas arasındaki savaş henüz sonuçlanmamışken, İran ile İsrail arasındaki olası bir çatışmanın bölgede çok büyük bir krize yol açacağı, bunun ekonomik politik ve askeri sonuçlarının çok ağır olacağı hesaplanmaktadır. Bu nedenle ABD ve Avrupa Birliği, iki ülke arasındaki olası bir çatışmayı durdurmak için yoğun bir diplomatik çaba içerisindedirler.
Körfez Arap ülkeleri süreci nasıl değerlendiriyor.
Körfez ülkelerinin İsrail’in İran’ın Şam konsolosluğuna yönelik gerçekleştirdiği saldırıyı kınamalarına rağmen ciddi bir tepki göstermedikleri görüldü. Çünkü İran’ın bölgesel yayılmacılığı, İsrail kadar Körfez ülkelerini de ciddi olarak kaygılandırmaktadır. Bu bakımdan İsrail- İran çatışmasında Körfez Arap devletlerinin dolaylı olarak İsrail’in yanında yer aldıklarını söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü İran ile İsrail arasındaki rekabet güncel bir sorun olarak karşımıza çıksa da uzun vadede Şii İran ile Sünni Körfez ülkeleri arasındaki rekabet çok daha önem arz ediyor. İran’ın körfez devletlerindeki Şii nüfusu üzerindeki etki gücünü kullanarak güç dengesini belirlemeye çalıştığı biliniyor. Irak, Suriye, Lübnan, Yemen gibi ülkelerde İran’ın etki alanı dikkate alındığında, İsrail’in İran’a yönelik askeri hamleleri esasen Körfez devletlerinin çıkarlarıyla uyumludur. Bu nedenle İsrail’in, İran’ın Şam’daki konsolosluğunu vurması, diplomatik olarak kınansa da esasen hoşnut oldukları söylenebilir.
Türkiye Nerde duruyor
İsrail’in tutumunu kınamasına rağmen ciddi politik bir refleks göstermedi. Bugünkü koşullarda da göstermesi beklenemez. Hamas üzerinden Filistinlilere karşı yürütülen savaşta ciddiye alınabilir bir tepki göstermediği gibi ticari ilişkileri kesintisizce devam ettirdi. Bu nedenle Türkiye, İsrail karşısında İran’a aktif bir destek vermez/veremez. Türkiye’nin Hamas-İsrail savaşında özellikle Hamas’ın desteklediğine dair bir politik görüntü vermesine rağmen bunun gerçekçi olmadığı söylenebilir. Bu nedenle İran’ın diplomlatik temsilciliğine yönelik yapılan saldırı karşısındaki tutumu da oldukça pasif ve etkisiz kaldı.Bunun bilinçli bir tercih olduğunu söyleyebiliriz.
İsrail’in uluslararası kuralları tanımayan ve her istediğini yapma alışkanlığına karşı uluslararası kurumların ve toplumun cevap politik olacaktır : Filistin Devletinin ilanıdır. Bu nedenle İran, bugünkü koşullarda İsrail’e yüksek düzeyde bir tepki vermeyebilir. Eğer duygusal bir tepkiyle hareket edip Tel Aviv ile üst düzeyde bir askeri çatışmaya girerse Tahran için çok daha zorlu bir süreç başlayacaktır.