23 Aralık 2022 tarihinde, Paris’te Ahmet Kaya Kültür Merkezine yönelik yapılan yeni bir saldırıda 3 Kürt yaşamını yitirdi ve 2’si ağır olmak üzere çok sayıda yaralı var. 9 Ocak 2013 tarihinde, Paris’te 3 Kürt kadını katledildi. Üzerinden tam 10 yıl geçmesine rağmen katliamın üzerindeki perde kaldırılmadı. Bunun birinci derecede sorumlusu Fransa devletidir. Katil Ömer GÜNEY’in cezaevinde beyninde kanser olduğu iddiasıyla öldüğü kamuoyuna açıklandı ve dava fiilen düşmüş oldu. Bu katliam henüz aydınlatılmadan ikinci bir saldırı gerçekleştirildi.
Saldırganın Profili
Paris Savcısı Laure Beccuau, yaptığı basın açıklamasında gözaltına alınan katil hakkında kısa bilgiler verdi: “ismi William M, 69 yaşında, Fransız uyruklu, emekli bir makinist.” Savcılık, katilin ‘bir spor kulübünde atıcılık yaptığını ve geçmişte çok sayıda silah beyan ettiğini’ ileri sürdü. Katil hakkında ‘iki kez silah bulundurma ve taşıma yasağı’ getirildiğini söyleyen savcılık: “2016’da Seine-Saint-Denis’te işlenen ilk şiddet eylemleri için zanlı kısa süre önce yargılandı ve Haziran 2022’de on iki ay hapis cezasına çarptırıldı, ancak savcılık temyize gitti, prosedür hala devam ediyor. Ayrıca 2017 yılında zaten altı ay ertelenen hapis cezasına çarptırılmıştı ve beş yıl boyunca silah bulundurma veya taşıma yasağı almıştı. Onun gıyabında verilen yasak silah bulundurma eylemlerinden bu mahkûmiyet, Nisan 2021’de evde tebliğ edildi.”
Saldırgan ırkçı/faşist biri mi ve Saldırıyı bu amaçla mı yaptı?
Ortaya çıkan veriler saldırganın zaman zaman ırkçı eğilimleri yansıtsa da, öncelikli olarak Extrême Droite/Aşırı Irkçı yani faşist bir örgütle ilişkisinin olmadığı açıktır. Ayrıca saldırıyı bu nedenle yaptığını söylemek de mümkün değildir. Hiç bir veri bu iddiayı doğrulamamaktadır.
Saldırgan aşırı ırkçı biri olarak böyle bir eylemi yapsa, Kürtleri ve Türkleri hedeflemesi söz konusu olmaz. Hemen her Avrupa ülkesinde göçmen kökenliler, iç politikanın bir aracı haline getirilirler. Almanya’da Kürtler ve Türkler, İngiltere’de Pakistanlılar ve Afrikalılar, İspanya’da Latin Amerikalılar, Belçika’da Faslılar, Fransa da ise Araplar ve Afrikalılar ön plana çıkartılır. Yani hangi göçmen kökenli grup ön plandaysa politik tartışma onlar üzerinde yürür.
Le Pen’in partisi olarak bilinen Front National/Ulusal Cephe yani aşırı sağ parti, iç politikada ağırlıklı olarak göçmen kökenliler içerisinde Arapları ve Afrikalıları ön plana çıkartır. Bu iki grup Fransa nüfusunun yaklaşık % 12-15 arasında bir oranı oluşturuyor. Fransa’nın büyük metropol kentlerinin tamamında Arap veya Afrika gettolarında bahsedebiliriz. Tıpkı Almanya’da Türkiyelilerin, İngiltere’de Afrikalıların veya Pakistanlıların oluşturduğu gettolar gibi.
Fransa’da Kürt ve Türk kökenli göçmenlerin toplam nüfusu yaklaşık 550 bindir. Çinli kökenlilerin dahi 2 milyona yaklaştığı belirtilmektedir. Göçmen kökenliler içerisinde Kürtler ve Türkler entegrasyonu yani toplumsal uyumu en hızlı ve sorunsuz sağlayan kesimi oluşturuyor. Bu veriler dikkate alındığında saldırganın ırkçı saiklerle yapması için Kürtleri hedeflemesi söz konusu olamaz. Böyle bir amacı olsa Kültür Merkezinin bulunduğu sokağa girmesine gerek yok, restaurantların bulunduğu Faubourg Saint Denis caddesinde çok daha fazla kişi öldürebilirdi. Ya da Arap veya Afrikalıların bulunduğu bölgelerde çok daha kapsamlı bir saldırı yapabilirdi. Doğrudan Kürtlerin bulunduğu Kültür Merkezine saldırması ve daha sonra da aynı sokaktaki Kürtlere ait iki iş yerine saldırması saldırının göçmenlere yönelik olmadığını, muhtevasının politik bir eylem olduğunu ortaya koyuyor.
Cevaplanması gereken bazı sorular geliyor:
- Cezaevinde çıkar çıkmaz böyle bir eylemi tasarlaması mümkün mü?
- Bu kişi cezaevinde örgütlenmiş olabilir mi?
- Cezaevinde kimlerle kalıyordu ya da görüşmesine kimler gidiyordu?
- Saldırgan çıktıktan sonra silah hazırlığını bu kadar hızlı yapabilir mi?
- Silah kullanması mahkeme kararıyla yasaklanmışsa evindeki silahlar alınmış mıydı?
- Silahlar birileri tarafından önceden hazırlanmış mıydı?
- Saldırganın birkaç gün önce de olay yerinde keşif yaptı mı?
- Saldırgan Ahmet Kaya Kültür Merkezini neden tercih etti?
- Sokakta çok sayıda iş yeri bulunmasına rağmen neden özellikle iki Kürt iş yerini hedef aldı?
- Saldırgan saldırıyı gerçekleştireceği yere tek mi geldi yoksa birileri mi getirdi?
- Birileri tarafından getirilmişse kimler ve hangi araç kullanıldı?
- Saldırgan eylemin yapılacağı saatte Kültür Merkezinde bir toplantının olacağını biliyor muydu?
- Amacı toplantı anını basıp çok daha fazla kişiyi mi öldürmekti?
- Toplantı yapılacağı bilgisini nasıl öğrendi?
- Fransa istihbaratının ortam dinlemesinde sızan bir bilgi mi yoksa Dernek ortamında mı bu bilgi sızdı?
- Fransa istihbaratı, Kültür Merkezi Yöneticilerine olası bir saldırı olabileceğine dair bilgilendirme yaptı mı?
- Eğer saldırgan metro ile gelmişse silah dolu çanta güvenlik şeridine hiç mi takılmadı?
Bütün buna benzer aklıma gelen birçok soruya doğru yanıtlar verildiğinde çözümü de daha kolay olur. Bu nedenle tek bir noktaya takılmadan çok yönlü düşünmek gerekiyor.
Saldırganı eylemde kim ya da kimler kullandı?
Saldırgan bu katliamı ırkçı olduğu veya yabancı düşmanı olduğu için yapmadı. Böyle bir olasılık üzerinde fikir yürütmek dikkatleri gerçek sorundan uzaklaştırmak olur ki bu da katliamın aydınlanmasını engeller. Saldırının hedefinde doğrudan Kürtler ve Kürt Politik Hareketi var. Kim ne mesaj vermek istiyorsa; verilmek istenen mesaj Kürtleredir. Bu saldırı Fransa’nın iç sorunu olmayıp Ortadoğu’daki gelişmelerden bağımsız olmayıp Kürtlerin bölgedeki pozisyonu ile doğrudan ilişkilidir.
Türkiye’nin Rolü
Kürtlerin bölgesel gelişme eğilimi kimleri rahatsız ediyor. Doğal olarak ilk akla gelen Türkiye’dir. Ocak 2013 tarihinde Sakine Cansız ve iki kadın arkadaşının katledilmesinden hemen sonra bizzat dönemin başbakanı Erdoğan; suikastın, MİT içerisindeki Gülencilerin yani bugünkü deyimiyle FETÖ elemanları tarafından yapıldığını açıkladı. Buna karşılık, FETÖ elemanları da Ömer GÜNEY ile dönemin MİT elemanlarının suikasta ilişkin yapmış oldukları görüşmeyi kamuoyuna sızdırdılar. Bir bakıma devletin Sakine Cansızların öldürülmesinde bir rolü olduğu aslında kabul edildi.
Paris’te yapılan ikinci saldırıda öldürülen üç kişinin Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olmasına rağmen devletin tek bir açıklama yapmaması, yok hükmünde davranması doğal olarak kuşkuları arttırmaktadır. Rojava’ya yapılan çok kapsamlı hava operasyonu, ülke genelinde HDP ve DBP’ye yapılan operasyonlar kesintisiz devam ederken Paris’te ikinci kez Ahmet Kaya Kültür Merkezine yönelik bir saldırının olması da dikkat çekici bir durum olarak görüldü. 2013’teki saldırı dikkate alındığında devletin böyle bir saldırıdaki rolü tekrar gündeme geldi. Dahası Kürtlerde ciddi bir kuşku oluştu denebilir.
Uluslar arası Güçlerin Rolü
Ortadoğu, uluslar arası güçlerin stratejik bir alanıdır. Bu bölgedeki bütün gelişmeleri kontrol etmek istedikleri çok açıktır. Kandil merkezli PKK ile uluslar arası güçlerin politik ve stratejik yönelimleri arasında belirgin bir fark bulunuyor. NATO, Ortadoğu’da kendilerinin onay vermediği hiçbir anlaşma ve politik ilişkiyi kabul etmiyor/etmez. Özellikle Türkiye ile PKK/Öcalan arasında doğrudan veya dolayı bir görüşme olasılığının önünü kesmek için böyle bir saldırıyı gerçekleştirmeye onay vermiş olabilirler mi? Bu faktör de hesaba katılmalıdır. Devletin Mart’ta Öcalan ile görüşmelerin önünü açacağına dair bir kısım iddialar var. Devletin Kürt sorunu konusunda yeni bir denklem oluşturmak istiyorsa ve bunu da daha önce olduğu gibi PKK ve özellikle Öcalan ile çözmek gibi politik tercihe karar vermişse, sürecin NATO’nun askeri ve politik güçleri dışında yürütülmesi eğilimine karşı uluslar arası güçlerin PKK’ye verdiği bir mesaj olarak da okunabilir. Ayrıca İran faktörü çok zayıf olsa da denklemin içinde değerlendirilmesi gerekir.
Saldırı neden Fransa ve Neden Paris
Geçmişten beri Fransa ve özellikle Paris, politik cinayetlerin merkezi haline gelmiş bulunuyor. 1980 yılından bu yana özellikle Paris merkezli çok sayıda politik cinayet işlendi ama hiç biri aydınlatılmadı ve bir süre sonra kendiliğinden gündemde düştü. Sirlanka Tamil Gerillaların liderine yapılan suikast, Sakine Cansız ve arkadaşlarının öldürülmesi gibi uluslar arası alanda yankı bulan cinayet veya katliamların hiç biri aydınlanmadı. Burada Fransa İstihbaratının bir başarısızlığından söz edemeyiz. Bu tür saldırıların çok önemli bir kısımı önceden biliniyor ancak önlem alınmıyor. Örneğin Sakine Cansız ve arkadaşlarını katleden Ömer GÜNEY, Fransa istihbaratı tarafından takip edilmek ve böylesi bir cinayeti işlemek için hazırlık yaptığı bilinmekte olduğunu kamuoyuna sızan bilgilerde öğrendik. Yani Fransa’da devlet istemiş olsa bu olaylar çok rahatlıkla çözümlenirdi. Ancak saldırılar uluslar arası ve bölgesel ilişkilerde ülkeler kendi çıkarlarına göre kullanıyor. Bu saldırının da Fransa istihbaratı tarafından bilinmediğini düşünmek saflık olur. Belki zamanlaması bilinmeyebilir.
Fransa Cumhurbaşkanı Marcon, Başbakan Elisabeth Borne, İçişleri Bakanı Gerard Domanin, Adalet Bakanı, Politik Parti Liderleri, Belediye Başkanları, Sendikalar başta olmak üzere Sivil Toplum Örgütleri açıklama yapmaları ve olayı kınamaları önemlidir ama belirleyici olan saldırının arka planının açığa çıkmasıdır.
ABD ve AB Dışişleri Bakanlıkları, Kürtlere yönelik bu saldırıyı kınarken, Ankara, öldürülen 3 kişinin kendi vatandaşı olmasına rağmen olayı görmezlikten gelmesi ve tek bir açıklama yapmaması hiç şüphesiz ki dikkat çekicidir. Aynı şekilde devlet muhalefetinde de bir ses çıkmaması, Kürtler için üzerinde düşünülmesi gereken ciddi bir durumdur.