Türkiye’de bütün dikkatler 14 Mayıs 2023’te yapılacak olan seçimlere yoğunlaşırken Suriye’de yeni bir dönemin başlıyor.
Arap Birliği İçişleri bakanları toplantısında Suriye’nin yeniden Arap Birliği’ne davet edilmesi kararı çıktı. Arap Birliği ülkeleri arasında önemli görüş ayrılıklarının olduğu biliniyordu. Özellikle Katar’ın açıktan bir muhalefeti vardı. Ancak Birliğin ekonomik gücü olan Suudi Arabistan ile politik abisi konumunda olan Mısır’ın ısrarları sonuç verdi.
Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Irak ve Suriye Dış İşleri Bakanları arasında yapılan ön toplantıda ortak bir kısım kararlar alındı. Sayıları 8 milyonu geçen Suriyeli mültecilerin sorunsuz bir şekilde ülkelerine dönmeleri, Birleşmiş Milletlerin devam ettirdiği Anayasa çalışmalarının sonuçlandırılarak yeni bir anayasanın hazırlanması, silahlı olmayan muhaliflerin politik çalışmalarına izin verilmesi, uyuşturucu ile kesin mücadele edilmesi gibi bir kısım önemli konularda ortak bir anlaşma sağlandı.
Arap Birliği Dış İşleri Bakanları, 7 Mayıs 2023 günü Kahire’de iki gündemle toplandı: Sudan’daki iç savaşın durdurulması ve Suriye’nin yeniden Arap birliğine alınması. Suriye’nin Arap Birliği üyeliği 18 Kasım 2011’de askıya alınmasının üzerinden 12 yıl geçti ve Esad rejimi yeniden Birliğe dahil edildi.
19 Mayıs 2023 tarihinde Arap Birliği toplantısına ev sahipliği yapacak olan Riyad, Esad’ı resmi olarak toplantıya davet edecek. Hiç şüphesiz ki Suriye’nin yeniden Arap Birliğine katılması Ortadoğu’daki politik-diplomatik ilişkileri doğrudan etkileyecektir.
Suriye’nin Arap Birliği üyeliğinin yeniden aktif hale getirilmesi nasıl okunmalıdır
Birincisi, Esad rejiminin kazandığını ve kalıcı bir güç olacağını ortaya çıkarttı. 12 yıl önce Arap dünyasının tamamı Esad rejimiyle bütün ilişkilerini kesti. Özellikle Katar, S. Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, Esad rejimine karşı radikal İslamcı örgütleri ekonomik ve askeri olarak çok yoğun olarak desteklediler. Esad rejiminin Libya’da olduğu gibi çok kısa bir sürede yıkılacağı beklentisi arttı. Ancak Rusya’nın ve İran’ın askeri, ekonomik ve politik desteğiyle Esad rejimi ayakta kaldı. Yıllar ilerledikçe aşamalı olarak Suriye’nin önemli bir kesiminde kontrol sağlandı. Aynı şekilde Arap dünyası da dolaylı olarak politikasını değiştirdi. Daha önce destekledikleri radikal İslamcı Örgütlerin kendileri bakımından da tehlikeli olacağını görerek askeri ve ekonomik desteği geri çektiler. Arap dünyasının etkin ülkelerinin bugün Suriye’yi yeniden Arap Birliği toplantısına davet etmeleri, Esad rejimi bakımından mutlak bir başarı hatta zafer diyebiliriz.
İkincisi, bundan sonra Suriye yapılan her saldırı doğrudan Arap dünyasına yapılmış olarak algılanabilir politik ve diplomatik tepki de buna yansır. Suriye’nin toprak bütünlüğünü esas alınacak bir şekilde geçmiş stratejinin bir benzeri uygulamaya konacaktır. Bu nedenle Arap Birliği ülkelerinin Suriye konusunda uzlaşmaları güç ilişkilerini yeniden şekillendirecektir.
Üçüncüsü, Suriye’deki iç savaşın sonlandırılması özellikle Körfez Krallıkları içinde nispi tehdit oluşturan radikal İslamcı grupların hızlı bir şekilde tasfiyesi çok ciddi bir şekilde gündeme gelecektir. Böylelikle Esad’ı devirmek için aktif olarak desteklenen IŞİD, El Kaide, Heyeti Tahrir Şam gibi Arap rejimlerini hedefleyen radikal İslamcı örgütlerin fiziki tasfiyesi için Esad ile birlikte çalışacaklardır. Bu durum Esad’ı daha kıymetli hale getireceği ve Arap dünyasındaki etkinliğinin yeniden nispi olarak artacağını gösteriyor.
Dördüncüsü, Başını Suudi Arabistan çektiği Sünni Arap dünyası ile İran destekli Şii dünyası arasında yeni bir dengenin oluşacağı ve önümüzdeki süreçte Arabistan ile İran’ın yakınlaşmanın başlayacağına dair veriler ortaya çıkmaya başladı. Tahran’ın Suriye’deki etki alanı biliniyor. Şam yönetiminin Arap Birliği toplantısına davet edileceğinin netleştiği bir süreçte, İran Cumhurbaşkanı Reisi, 11 yıl sonra Şam’ı ziyaret etmiş olması bir tesadüf olmayıp, Arap Birliğinin belirlediği yeni politikayla doğrudan ilişkilidir. Aynı şekilde Riyad da bu süreçten sonra Suriye’deki politik, diplomatik ve ekonomik ilişkilerini yoğunlaştıracaktır. Şam’ın geleceğine dair oluşturulacak ortak politikalar Tahran-Riyad yakınlaşmasını hızlandırabilir. Ayrıca merkez Ortadoğu’da yalnız kalan İran’ın Arap dünyası ile ilişkilerini geliştirmek için Suriye kozunu çok daha fazla kullanacaktır. Bundan İran’ın giderek bölge ülkeleriyle daha uyumlu bir siyaset izleyeceği sonucunu çıkartabiliriz. Örneğin Yemen’deki iç savaşın sonlandırılmasında önemli bir misyon üstlenebilir.
Beşincisi, Suriye’nin yeniden Arap Birliği’ne davet edilmesi İsrail’in Suriye politikasını doğrudan, İran politikasını da dolaylı olarak etkileyecektir. Tel Aviv yönetimi bundan sonra istediği zaman Suriye’ye saldıramayacaktır. Arap Birliğine alınmış Suriye’ye yönelik bir saldırı İsrail ile Arap dünyası arasında ciddi çelişkilerin yeniden gündeme gelmesine yol açabilir. Arap dünyası ile diplomatik ve politik ilişkilerini geliştirmiş ve hatta bir çok yönde etki alanını arttırmış olan İsrail, bundan sonra Suriye ile olan ilişkilerine daha dikkatli davranmak zorunda kalacaktır.
ABD-Çin-Rusya Denklemi
Suriye’nin yeniden Arap Birliği’ne alınması, Rusya’nın Suriye stratejisi bakımından önemlidir. Suriye iç savaşından beri Şam rejimini özellikle askeri olarak en üst düzeyde destekledi. Esad’ın ayakta kalmasında ve Suriye’nin önemli bir kesiminde kontrolü bütünüyle sağlamasında Rusya’nın sayesinde oldu. Suriye’nin Arap Birliği’ne yeniden davet edilmesi, Esad rejiminin meşruiyetinin tescili bakımından son derece önemli olup Rusya’nın etkisinin çok daha fazla artmasını sağlayacaktır.
Çin’in Ortadoğu politikasında ekonomik-ticari ilişkiler ön plandadır. Ortadoğu ile kurduğu ilişkide enerji belirleyicidir. Çin’in Ortadoğu’daki politik sorunların çözümüne müdahil olmaya başlaması dikkat çekiyor. Çin Dışişleri Bakanının, Suudi Arabistan ve İran Dışişleri Bakanlarını Pekin’de ağırlaması ve iki ülke arasında politik-diplomatik ilişkilerin doğrudan kurulması için inisiyatif alması Çin’in Ortadoğu stratejisi bakımından oldukça önemlidir. Aynı şekilde Çin’in Suriye üzerinden aşamalı olarak artan bir etkinliğinin olduğunu özellikle ekonomik bakımdan bir hakimiyet sağlamaya başladığını söylemek yanlış olmaz. İran ile Suudi Arabistan arasında gelişen politik-diplomatik ilişkilerin Suriye’de bir karşılık bulması Çin’in Ortadoğu politikasının başarısı bakımından da önemlidir. Suriye’nin Arap Birliğine davet edilmiş olması da, Çin’in Suriye’deki ekonomik yatırımlarını çok daha üst boyuta çıkartacaktır. Özellikle stratejik düzeydeki alt yapının yeniden inşasının Çinli şirketler tarafından yapılması için çok sayıda anlaşmanın yapıldığı biliniyor.
ABD’nin izlediği Suriye politikasında ciddi bir değişim söz konusu değil. Esat yönetimi ile doğrudan bir ilişki kurmamak konusundaki kararlılığı devam ediyor. Arap Birliği’nin Esad rejimiyle yeniden diplomatik-diplomatik ilişki kurmasını eleştirmekle birlikte, ciddi bir tepki göstermiş değil. ABD’nin Suriye stratejisinde özellikle Kuzeydoğu Suriye veya Rojava bölgesi, son derece önemlidir. Buradaki statüyü netleştirmeden bölgede çekilmez. ABD’nin stratejisini hem Rusya ve Çin hem de Arap Birliği biliyor. Bu nedenle Esad rejimi, Kürtlerin politik statüsü konusunu anayasal çerçevede çözüm için bir kısım adımlar atmak zorunda olduğunu biliyor. Aksi taktirde Rusya, Çin ve Arap Birliğini diplomatik desteği tek başına Suriye’de politik istikrarı sağlamaz.
Suriye Demokratik Güçlerinin askeri ve politik pozisyonu, Suriye’nin iç politik denkleminin ana konusudur. Artık mevcut fiili durumun ortadan kaldırılması pek mümkün değil. Ancak sorun, özerk yapısının düzeyidir. Yani SDG’nin kontrol ettiği bölgenin statüsünün ne olacağıdır. Özellikle SDG’nin askeri yapısının bağımsız bir güç mu yoksa Şam ordusunun bir kolu haline mi gelecek. Bu durum netleştiğinde özerklik tartışması çok daha hızlı netleşir.
Türkiye’nin zorunlu politika değişikliği
AKP’nin izlediği Suriye politikası esasen başarısız kaldı. Özellikle askeri güç bulundurduğu bölgeler artık ciddi bir sorun olmaya başladı. Türkiye, Suriye’den çekilmeye çalışıyor. Bunu yaparken de bir başarısızlık hikayesi yaratmak istemiyor. Rusya’nın Suriye politikasına uyum sağlayarak sorunun içinde çıkmaya çalıştığını görüyoruz. Son zamanlarda Rusya-İran-Türkiye-Suriye yani dörtlü formatta gerçekleştirilen toplantıların merkezinde Ankara-Şam ilişkilerinin geleceği bulunuyor. İstihbarat Başkanlarının görüşmeleri, Savunma Bakanlarının katıldığı toplantılar, bu kez Dışişleri Bakanları düzeyinde devam etti. Ankara, Suriye’den çekilmek istiyor. Bunu yaparken de özellikle Kuzey Doğu Suriye’de Suriye Demokratik Güçlerinin askeri ve politik durumunun netleşmesini dahası tasfiye edilmesi için güvence istiyor. Bu güvenceden sonra öncelikli olarak İdlib, El Bab ve Afrin’in Esad güçlerine teslim edileceğini belirtiyor. Erdoğan, iç politikada değerlendirmek için Esad ile doğrudan görüşmeyi çok istedi. Ancak Putin’in bütün ısrarlarına rağmen Esad, Moskova’da Erdoğan ile görüşmeyi kabul etmedi. Bunun seçim sonrasına bırakılmasını tercih etti. Türkiye’nin Suriye politikasının yönünü seçim sonuçları belirleyecek. Ancak ister Erdoğan ister Kılıçdaroğlu kazansın, Türkiye Suriye’den zorunlu ve kaçınılmaz olarak çekilecektir.
Sonuç: Esad rejiminin yeniden Arap Birliği toplantısına davet edilmesi, Suriye’de yeni bir dönemin başlamasıdır. Bu süreç Esad’ın uluslararası alandaki pozisyonunun yeniden tescil edilmesi ve otoritesinin tanınması anlamına gelir. Ancak hiçbir şekilde Esad’ın 12 yıl öncekine oranla tek başına bir mutlak hakimiyeti olmayacaktır. Karşımızda federatif yeni bir Suriye olacaktır.