AnalizMakaleler

MUSTAFA PEKÖZ- HDP İZMİR İL BİNASINA SALDIRI: YENİ SALDIRILAR İÇİN BİR MESAJDIR


HDP İzmir il binasına yapılan saldırıda bir HDP’li yaşamanı yetirdi. Hem uluslararası ve bölgesel ilişkilerde hem de iç politikada Türkiye’ye dair çok kapsamlı sorunların yaşandığı bir dönemde böyle bir saldırının gerçekleştirilmesi hiçbir şekilde tesadüf olmayıp önceden hazırlanan planların bir parçasıdır.

 

Biden’in katıldığı dört önemli zirvenin gündem maddelerinden biri doğrudan veya dolaylı olarak Türkiye oldu. Özellikle NATO zirvesinde en çok konuşulan ülke Türkiye’ydi. NATO stratejisi dışında kendisine bir alan açmak isteyen bu nedenle NATO karşı güçlerle bir dönem ortak bir kısım politikalar geliştirmek isteyen Ankara tıkanma noktasına geldi. Kendisine göre oluşturmak istediği stratejiler önemli oranda başarısız kaldı. NATO’nun yeni konseptine uygun bir arayış kaçınılmaz hale geldi. NATO üyesi ülkelerin küresel çapta demokratik normlara uygun davranmaları ve gerektiğinde yapısal değişikliklere gitmeleri sıklıkla dile getirildi. Çin ve Rusya gibi diktatörlükle yönetilen ülkeler kategorisine konulan bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız. Yani Ankara’nın sadece geleneksel olarak NATO stratejisine kendisini zorunlu olarak tabi kılması değil aynı zamanda iç politik ilişkilerde demokratik sistemin kurallarının işletilmesi ve uygulanması uyarısı da yapıldı.

 

Bu saldırı “Demokratik bir Türkiye ile karşılıklı çıkara dayalı bir ilişki hedefliyoruz”a karşı

 

Biden ile AB liderleri arasında yapılan görüşmenin önemli gündem maddelerinden biri de ABD-AB’nin ortak bir Türkiye politikasının ortaklaştırılmasıydı. Yapılan açıklamada ‘demokratik bir Türkiye ile iş birliği ve karşılıklı çıkara dayalı bir ilişki hedefliyoruz” vurgusu dikkat çekti. Bunun politik yorumu şu: Türkiye ile karşılıklı çıkarlar çerçevesinde çalışmak isteriz. Ama Türkiye’nin demokratikleşmesi gerekir. Yani bugünkü iktidar demokratik değil. Türkiye’nin politik yönünün belirlenmesi yönünde bir mesaj verilmiş oldu. Türkiye’nin hem NATO ve AB gibi küresel dünya sistemi içerisinde yerini alabilmesi hem de ABD ile stratejik ilişkileri geliştirebilmesi için iç politik sisteminin demokratikleşmesi ve hükümetin demokratik değerleri ön plana çıkartması gerekir.  Bu açıklama başta Cumhurbaşkanı Erdoğan şahsında devleti kontrol edenlere verilen bir mesajdı.

Erdoğan henüz AKP ve bakanlarıyla ciddi bir değerlendirme yapmadan, Bahçeli’nin her zaman olduğu gibi yaptığı açıklamalarla bir bakıma ABD-AB ikilisine cevap vermiş oldu.  Aslında Erdoğan’ın ve AKP’nin sınırlarını çizmiş oldu.  

İç politik ilişkilerde ciddi sorunlar yaşayan AKP yine MHP’nin belirlediği sınırlar içerisinde hareket etmek zorunda kalıyor. Bütün politik ilişkilerin denklemini belirleyen Bahçeli adeta kendisi cumhurbaşkanıymış gibi kararlar alıyor, talimatlar veriyor ve pratiğe geçiriyor. Peker’in yurtdışına gönderilmesi yerine Çakıcı’nın ikame edilmesi sıradan bir ilişki olmayıp   uygulanmak istenen çok kapsamlı bir planın parçasıydı.  Bahçeli iç politik çelişkileri arttırarak toplumsal bir saflaşmayı yaratıp iktidar gücünü arttırmanın yollarını arıyor. Bunun için özellikle Kürtlere yönelik saldırıların meşrulaştırılması için HDP’nin kapatılması için doğrudan talimat veriyor. Anayasa Mahkemesi dahil olmak üzere emniyet ve hukuksal kurumlarının  tamamına talimat veriyor.

HDP’ye saldırı iç politik krizi üzerinden saflaşmayı derinleştirmek

MHP iç politik krizi süreklileştirerek toplumsal kutuplaşmayı derinleştireceğini  düşünüyor. Böylelikle ekonomiden pandamiye, işsizlikten yoksullaşmaya, rüşvetten yolsuzluğa kadar toplumu ilgilendiren bütün sorunların üstünün kapanacağını düşünüyor. Vatan, milliyetçilik, ülkenin bölünmesi, terör gibi argümanlar çok daha fazla ön plana çıkartılarak iktidarın sürekliliğini koruyabileceği hesaplanıyor.   Bu plan uzun bir süre etkili oldu ancak bugünkü verili koşullardan hiçbir yaranının olmayacağı, iktidar için bir güç kaynağı olmayacağı çok net olarak görülmesine rağmen aynı yöntemlerden ısrar ediliyor.

Saldırı yönetememe krizinin en önemli yansımasıdır. Ne devlet ne iktidar ortakları artık süreci yönetemiyor. Tersine iktidarın çözülüşü devam ediyor. Toplumsal dinamiklerini önemli oranda kaybeden bir iktidar var. İktidarın doğrudan ortağı hatta politik olarak en etkili gücü olan MHP, cumhurbaşkanının iktidarı temsil etmesinden ısrar ediyor. Çünkü Erdoğan üzerinden sistem kurumlarını kontrol etmeye başladı.   Mevcut ekonomik, sosyal ve politik göstergeler AKP-MHP iktidarının artık sürdürülebilecek bir pozisyonlarının kalmadığını gösteriyor. İktidarı kaybetmek istemeyen iki güç özellikle HDP şahsında Kürtler ve demokratik değerleri destekleyenlere karşı bir kısım saldırılara girişmeleri çözümsüzlüğün değil çözülüşün bir fotoğrafıdır.

Peker dışarı Çakıcı içeri

İktidar güçlerinin toplumsal ilişkilerde yeni krizler yaratma planlarını uygulamaya koyma kararı aldıkları anlaşılıyor. Bu nedenle cumhurbaşkanına ağır hakaretler yapan A. Çakıcı serbest bırakıldı. Uzun bir süre desteklenen ve devletin bütün olanakları sunulan Peker’in ülke dışına çıkmasına karar verildi.  Ağar-Çakıcı-Eken-Alan dörtlüsünün Bodrum’daki ünlü marinada kamuoyuna vermiş oldukları fotoğraf uluslararası ilişkilerde dahi dikkat çekti. Tıpkı 1990’lı yıllarda olduğu gibi sokak saldırılarının ve infazlarının yaşandığı bir sürecin hissettirilmesi için pratik adımlar atılmaya başlandı. Özellikle ellerinde silah bulunan ‘sivil’ kişilerin sokak ortalarından bir kısım saldırılara yöneleceklerini birkaç makalede vurguladım. Çakıcı ile birlikte özellikle HDP yöneticilerine yönelik bazı saldırıların olacağına dikkat çektim. Çakıcı’nın dışarıya çıkartılarak mevcut saldırı politikalarının çok daha etkili bir şekilde yaşama geçirileceği hesaplanmaktadır. Çakıcı’nın Kıbrıs’a yerleştiği gibi yönlendirmeler esasen, bu tür olaylarla ilgisinin olmadığı mesajını vermeye yöneliktir. Ancak fotoğraftaki dörtlünün sokakların istikrarsızlaştırılması planı ve Kürt-Türk, Alevi-Sünni merkezli toplumsal kutuplaşmayı süreklileştirme amacına dayanıyordu. Sedat Peker’in sistem dışına atılmasından sonra yayınlanan kasetler sürecin denklemini ve rengini değiştirdi denebilir. Peker’in ifşaatları, esasen iktidarın çok yönlü politikalarını ortaya koyuyor. Bu nedenle önümüzdeki süreçte sivillere yönelik saldırıların artması kimseye sürpriz olmamalı.

Saldırı Neden İzmir yapıldı Konya’da veya Kayseri’de yapılmadı

Saldırının İzmir’den yapılmış olması da bir tesadüf olmayıp arka planların bir halkasını oluşturuyor. İzmir özellikle laik-ulusalcı-milliyetçi kimlikle ön plana çıkan bir bölge. Saldırının İzmir’de olmuş olması, son dönemlerde CHP’nin Kürt politikasındaki nispi yumuşama ve HDP’nin kapatılmasına karşı politik bir tutum almış olması nedeniyle özel olarak seçildiği anlaşılmaktadır. Böylelikle İzmir üzerinden esasen Kürtlerin tepkisinin sadece iktidara değil aynı zamanda CHP’ye yönelik bir tepkiye dönüştürülmesi amaçlandığı anlaşılıyor. Bu nedenle Konya veya Kayseri gibi Milliyetçi-İslamcı kimliğiyle ön plana çıkan illerde değil de İzmir olması da planın bir parçasıdır.

Saldırgan Kim: Saldırganın sosyal medyadaki hesaplarından bakıldığında Suriye’de savaşmaya gittiği ve bozkurt işaretiyle ülkücü kökenli olduğunu belirtmek istiyor. Sağlık çalışanı olan bu kişinin Suriye’ye kimin aracılığıyla gitti ve kendisinin deyimiyle ‘görevde döndüğüne’ göre  devletin adına bir görev mi aldı? 

Ancak bilinmesi gereken şu: Kim HDP’nin kapatılmasını istiyorsa, yargıya talimat veriyorsa sorumlular da onlardır. Azmettirenlerden ses çıkmaz, çıkmayacaktır. Daha önce birkaç kez yazdım: Başta HDP yöneticilerine olmak üzere politik kimliği olan kişilere ciddi saldırıların olması asla küçümsenmemelidir. Saldırılar ya da katliamlar üzerinden politik geleceğini inşa etmek isteyenler isterse iktidarın bütün gücünü elinde tutsunlar kaybederler.  

HDP’nin merkezinde olduğu Kürtlerin politik tasfiyesinin mümkün olmadığı ve Türkiye’nin toplumsal dinamiklerinin önemli bir gücü olduğu, HDP olmaksızın politik istikrarın
sağlanamayacağı artık inkar edilmez bir gerçeği ifade ediyor. Türkiye’nin politik geleceği ve istikrarı, bölgesel dengelerin içindeki yeri HDP olmaksızın başarılı olmaz. Bu gerçeğin kabul edilmesinden başka bir alternatif yok.   Çözüm HDP’nin içerisinde yer aldığı demokratik siyasetin güçlendirilmesidir.