Güncel HaberlerMakaleler

DR. MUSTAFA PEKÖZ: SURİYE’DE YENİ BİR DÖNEM BAŞLIYOR


Ukrayna-Rusya savaşının dünyanın ilk gündem maddesi haline gelmesi nedeniyle Suriye’deki gelişmeler bir süredir ikinci plana düştü gibi görünüyor. Ancak meselenin özü tersine olup, Suriye’de askeri ve politik gelişmeler geçmişten çok farklı olarak bir değişim sürecine girdi. İdlib’i kontrol eden İslamcı örgütlerin Afrin’deki Özgür Suriye Ordusu güçleri arasındaki çatışmalar dahil Sürecin hızlı ilerlediğini ve dengelerin ciddi oranda değişmeye başladığını söyleyebiliriz.

ABD’nin Kuzey Doğu Suriye Merkezli Politikası

  ABD’nin Suriye stratejisinin merkezinde müttefik olarak ilan ettiği Suriye Demokratik Güçleri bulunuyor ve bunun değişmesi de oldukça zor görünüyor. ABD, Türkiye’nin  SDG’nin kontrolünde olan  ve Fırat’ın Batısı olarak gösterilen Menbiç başta olmak üzere Kobani ve Qamışlı sınır bölgelerine yönelik operasyon istediğine karşı açık tutum aldı. SDG ile Türkiye’nin sınır bölgelerinde askeri tatbikat yapması çok net bir mesaj olarak değerlendirildi. Aynı şekilde  Türk ordu birliklerinin kontrol ettiği Serikaniye bölgesinde  yine SDG ile birlikte radikal İslamcı gruplara askeri operasyon yapılması açık bir uyarı niteliğindeydi. 

Sıklıkla vurguladığım gibi ABD’nin dolaylı bir onayı olmadan Türkiye’nin SDG’nin kontrol ettiği bölgelere operasyon yapması hiçbir şekilde söz konusu olmaz. ABD’nin Savunma ve Dışişleri Diplomatlarının, Ankara’yı diplomatik yollarla açıktan uyardıkları biliniyor. Bu nedenle ABD aktif desteğiyle özellikle Suriye’deki enerji yataklarının çok önemli bir kesiminin SDG tarafından kontrol etmesi, düşünülenden çok daha önemli bir stratejik hamledir. ABD’nin müttefik olarak gördüğü SDG ile bazı konularda bir farklı politikaları olsa da, Suriye’de SDG dışında ittifak yapacağı bir güç olamadığı gibi böyle bir arayışı söz konusu değil.  ABD, SGD’ye askeri desteğini sürekli arttırmakta ve teslim etmiş olduğu 40-50 km menzili olan topları, tank, uçak savar ve kısa menzilli füzeleri kullanmasına da izin verdiği belirtiliyor. ABD, Suriye’de belirlediği askeri ve politik stratejinin boşa çıkartılmasına izin vermez.

Rusya’nın Suriye Stratejisi Değişmez

Uluslararası kamuoyunda oluşan algı şu; Rusya askeri gücünü esasen Ukrayna’ya karşı kullanıyor ve burada zorlanıyor. Bu nedenle  ‘Suriye’yi ikinci plana attı, askeri güçlerini çekti, Tartus ve Lazikiye bölgesine yerleştirilen S-300 savunma sistemlerini Ukrayna’ya gönderdi hatta Suriye savaşını yöneten Komutanı Ukrayna birliklerini başına atadı’ gibi iddialar basında yer aldı. Böylelikle oluşan kanı Moskova, Suriye ile eskisi gibi ilgilenmiyor ya da ilgilenemiyor. Böyle basit bir yorum ve analiz yapanların, Suriye’nin Moskova için ne kadar stratejik olduğunu göremedikleri ve kavramadıklarını gösteriyor. Suriye, Rusya’nın Ortadoğu merkezli güvenlik doktrinin  ana üssüdür. Mesele Suriye olmayıp Ortadoğu ve Akdeniz havzasının tamamında Rusya’nın askere ve politik etki alanıyla ilgilidir. Bu nedenle Moskova’nın Suriye’yi ikinci plana atması hiçbir şekilde söz konusu olmayacağı gibi, askeri olarak bu bölgelerde çekilmez tersine varlığını arttıracaktır.

Rusya’nın Yeni Hamlesi

Moskova’nın Suriye’deki ön önemli hamlesi Şam ile Ankara’yı bir araya getirme planıdır. Bunun için özellikle Erdoğan’ın ikna edilmesi gerekiyordu ve bu da gerçekleşti. Moskova’nın Ankara’nın Suriye’de açmazlarını çok iyi görüyor ve bunu kullanıyor.  Ankara’nın Şam ile politik-diplomatik görüşmelere başlaması için Putin’in oluşturduğu baskı cumhurbaşkanı Erdoğan’da karşılığını buldu. Böylelikle iki devletin başkentleri arasındaki sessiz diplomatik görüşmeler fiilen başladı. Yakın bir süreçte cumhurbaşkanları düzeyinde ilk görüşmenin olması kimseye sürpriz gelmesin. Bu görüşme, ne Ankara ne de Şam’da olacak. Rusya/Soçi başta olmak üzere üçüncü bir ülke olacaktır.

Rusya’nın Ankara’ya kabul ettirdiği temel politika, iki ülke liderlerinin görüşerek Suriye’nin geleceğine birlikte yön vermeleridir. Bir bakıma Ankara için en önemli sorun PYD’nin Kuzey Suriye’deki etkinliğinin kırılması ve politik denklemin dışında bırakılmasıdır. Şam ile Ankara’nın bu konuda hem fikir oldukları bilinen bir durum olup yakınlaşmanın en önemli gerekçelerinden biridir. Rusya’nın İdlib bölgesini bütünüyle kontrol etmesi için başlatacağı askeri operasyon Ankara tarafından kabul edilmiş görünüyor. Son bir haftadır İdlib bölgesinde Rusya ve Şam rejiminin askeri operasyonlarını arttırması da İdlib’in bütünüyle kontrol altına alınmasıyla doğrudan ilişkilidir. Bölgedeki gelişmeler, Esad rejiminin yakın bir dönemde İdlib’in bütününü kontrol altına alacağına işaret ediyor.  

Ankara’nın Suriye Politikası Önemli Oranda Değişti

Ankara’nın Suriye politikası önemli oranda başarısız oldu. Belirlenen politik stratejinin hiç birinde bir ilerleme ve kazanım sağlanamadı. Değişen güç dengeleri özellikle iktidarı yeni arayışlara yönlendirdi. Suriye’de kalıcı olamayacağı ve askeri olarak kontrol ettiği toprakları üzerinde bir etkinlik alanı oluşturamayacağı görüldü. Arap dünyası ile barışma adımlarının belki de en önemli ayağı Suriye’deki dengelerdir. Arap dünyası ile barışmak isterken Suriye’de askeri varlığı sürdürmek çelişki yaratır. Bu nedenle iktidar, Suriye’de nasıl çekilecek sorusuna cevap bulmaya çalışıyor.  

Erdoğan-Esad ikilisi arasında doğrudan görüşme biraz zaman alacak ama süreç fiilen başladı. Yukarıda belirtiliği üzere Türkiye’nin en önemli şartı PYD’nin askeri ve politik olarak tasfiye etmek ya da en azında etkisiz kılmaktır.  Bu talep aynı zamanda Esad rejiminin de çok istediği bir durumdur. ABD faktörü nedeniyle her iki tarafta bunun kolay olmadığının bilincindedirler. Diğer önemli bir husus Suriyeli göçmenlerin kendi topraklarına dönmesidir. Şam bunun için genel af dahil olmak üzere gereken bütün politik kararların alınacağını açıkladı.  Bir başka nokta ise ılımlı Suriye muhaliflerin politik sürece dahil edilmesidir. Şam bu talebe pek sıcak yaklaşmasa da Moskova’nın bu talebi Esad’a kabul ettirdiği belirtiliyor.

Moskova’nın ve Şam’ın ortak talepleri; Suriye’nin toprak bütünlüğünün kabul edildiğinin Ankara tarafından uluslar arası kamuoyuna açıklanmasıydı. Ankara, özelikle Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonuç bildirgesinde olduğu gibi ‘Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı duyma’ vurgusu birçok kez dile getirildi. İkincisi Ankara’nın desteklediği radikal İslamcılardan özellikle askeri desteğin çekilmesidir. Ankara’yı zorlayacak en önemli şartın bu olduğunu söyleyebiliriz. Ankara, Radikal İslamcı örgütlere vermiş olduğu desteği aşamalı olarak çekecektir. Başka da bir şansı bulunmuyor. İdlib’deki Türk askeri birliklerin çekilmesi ve bölgenin aşamalı olarak Esad rejimine teslim edilmesi için bir hazırlık yapıldığına dair ciddi iddiaların olduğunu söyleyebiliriz. Üçüncü talep ise Türkiye’nin desteklediği ve Özgür Suriye Ordusu içinde yer alan İslamcı örgütlerin Türkiye’deki faaliyetlerine son verilmesi talebidir. Ankara’nın zorlandığı ikinci talebin bu olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu konuda bir kısım adımların atılacağına dair cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Putin’e olumlu yanıt verdiği iddia ediliyor.

 İdlib’i Kontrol Eden Heyeti Tahrir Şam ile Özgür Suriye Ordusu Arasında Çatışmalar

İdlib’de hükümet ilan eden radikal İslamcı örgütlere karşı Rusya, İran ve Esad Güçleri tarafından fiilen bir operasyon başladı. Son bir haftadır İdlib merkezi dahil olmak üzere ciddi çatışmalar yaşanıyor. Türkiye’nin askeri güçlerini M-4 otobanının Güney-Kuzey hattında askeri güçlerini çektiği belirtiliyor. İslamcı örgütlere yönelik askeri operasyonların artamaya başlaması, Ankara’yı zorlayan çok önemli bir sorundur.   İdbil bölgesinde sıkışmaya başlayan Heyeti Tahrir Şam çatı örgütünün askeri güçlerinin bir kısmı, güvenlik gerekçesiyle Afrin’e kaymaya başladılar. Bu hamlenin Özgür Suriye Ordusu  tarafından engellenme girişimi açık bir silahlı çatışmaya dönüştü. Birkaç gündür İdlib-Afrin sınır hattında yaşanan çatışmalar pazar akşamı itibarıyla taraflar arasında yapılan anlaşma sonucunda durdu.

Ankara’nın desteklediği İslamcı Örgütlerle Heyeti Tahrir Şam arasında varılan çatışmazlık anlaşmasının geçici bir durum olduğunu söylemek yanlış olmaz. İdlib’i kontrol eden silahlı İslamcı örgütler, Rusya ve rejim merkezli askeri operasyonlarının boyutun artarak devam edeceğini görüyor. Bu örgütlerin Afrin’e ve El Bab’a girmeleri, özellikle Rusya’nın operasyonlarını bu bölgeleri kaydıracağından kimsenin şüphesi olmasın. Böyle bir durum Ankara’yı çok daha zorlayacaktır.

Türkiye, Suriye’de açık bir yol ayrımında olduğunu bölgesel ve uluslar arası güçlerin tamamı görüyor. Bu değişimi daha aktif ve net yapmak yerine parçalı bulutlu misali yapmaya çalışması çok daha ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacağını gösteriyor.

Akla gelen birkaç soru:

Türkiye, Özgür Suriye Ordusu içindeki Radikal İslamcı Örgütlerle net bir saflaşmaya gidecek mi?

Bunların Türkiye’deki faaliyetlerine son verecek mi?

Muhaliflerin kim olduğunu netleştirecek mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir