Türkiye’nin toplumsal muhalif güçleri; Kürtler, Aleviler, Türkiye solu, sosyalistler, aydınlar, demokratlar, siyasetçiler ve liderler, küresel güçlerin Oratdoğu stratejisini okumayı beceremiyorlar. Özellikle statükocu bölgesel devletlerinin Kürtlere, Alevilere yönelik jeo-politik ve jeo-stratejik, siyasetlerini doğru, çoklu ve rafine bir biçimde analiz edemiyorlar. Gelişmeleri objektif, geniş ve derin bir bakış açısıyla değerlendiremiyorlar. Katı, ideolojik, dar bir mezhep, tarikat bakış açısıyla ele alıyorlar. Tek yanlı, subjektif, siyah beyaz, iyi veya kötü diyalektiğiyle değerlendiriyorlar. Bu durum büyük bir yanılgıya yanılgıya, yanlış yorumlamaya yol açıyor. Hatta Kürt halkının, Alevi inanç mensuplarının, azınlıkların o muazzam siyasi enerjilerini, devasa güçlerini yanlış merkezlere akıtmalarına neden oluyor diyebiliriz.
Ortadoğu’daki tüm etnik, dini, mezhepsel azınlıkları, harekete geçirebilecek, farklılıkları, ötekileştirilenleri kapsayarak; bölgeyi kendi iç dinamikleriyle değiştirebilecek bu iki temel bölgesel güç; mahşerin dört atlısı sömürgeci devlet ve bölge devletleri eliyle etkisizleştiriliyor. Sistematik olarak Kürtler ve Alevîler bölgede eritiliyor ve daraltılıyor. Böylece bu iki temel dinamik güce kendi içinde patinaj yaptırılıyor. Kürt ve Aleviler başta olmak üzere, bölge halkları, irili, ufaklı etnik, dini ve mezhepsel azınlıklar üzerinde geliştirilen tahrip edici manipülasyonla, Ortatadoğu derin bir kaos, kriz, iç çekişme, çatışma içine sokularak kendi kendini tüketmelerine zemin hazırlıyorlar.
Kaç asırdır Kürtler ve Aleviler Ortadoğu’nun bu iki temel değişim gücüne özgür gelişme imkânı verilmiyor. Başlarına vurulup yerinde saydırılıyor. İran Şîalığı (Aleviliği) 43 yıllık teokratik molla iktidarıyla özüne yabancılaştırılmış, karşıt hale getirilmiştir. Son bir aydır Kürt kadını Jîna Emin’in katledilmesiyle başlayıp tüm İran’a hızla yayılan, dünyada özgürlük umudu yaratan Jîn, Jîyan, Azadi’yi kendine sloğan edinen ve bölgedeki o gizli kinetik, potansiyel enerjiyi açığa çıkararak tüm dünyaya gösterdi.
Yönetim erkinden, yönetmekten, iktidardan yüz yıllarca uzak kalan Aleviler, Kürtler ve azınlık halklar, hep muhalefette kalmış ve iktidarlaşamamışlar. Bu da Kürt, Alevi ve azınlıkları; siyaseti, siyasi stratejiyi, prağmatizmi, reel politikayı bilme ve uygulama şansı ve imkanından uzak bırakmış ve mahrum kılmıştır. Mesela güncel siyasetten bir örnek verirsek; ABD, AKP iktidarıyla birçok sorun yaşadı, karşı karşıya geldi. Ama aynı ABD, Türkiye ile onlarca başka sorun alanında birlikte hareket ediyor. Batı, Türkiye de muhalefetle değil, kendi çıkarlarının gereği iktidarla çalışıyor. Çıkarlarına ters düşen bir hükümetle istenilenin ve beklenilenin aksine yollarını ayırmıyor. ABD sorunlu iktidarları birçok yöntemle, yanına çekiyor ve kendine bağlıyor. Avrasyacı ulusalcı, ergenekoncu, ciddi bir güç, birlik olmaktan uzak Türkiye muhalefetini; alternatif olara çıkarları doğrultusunda yedekte değerlendirse de, her ne pahasına olursa olsun diyerek iktidara karşı muhalefeti desteklemiyor. Çok enteresandır ki muhalefette seçimi iktidarın kazanması için elinden geleni yapıyor. Sanki muhalefet seçimi kendisinin kazanmasını istemiyor.
Aynı şekilde söylemde ABD karşıtı görünen AKP-MHP iktidar bloğu, gerçekte ise ABD’nin hayati çıkarlarını koruyup kolluyor. ABD’de söylemde iktidar karşıtı, muhalefetten yana gözüküyor. Gerçekte ise; mevcut iktidardan yana ve muhalefetin iktidar olmasını istemiyor Hükümet ve ABD arasında çok gizli, stratejik birçok ikili anlaşma imzalandı. La fontenden masallar dinlemek isteyenlere Kılıçtaroğlu ve 6’lı masa hikayeleri anlatılıyor. Kapalı kapılar ardında ABD her istediğini alıyor. Hükümete de hayat öpücüğü anlamına gelen desteğide veriyor.
Devletler, hükümetler, küresel ve bölgesel düzeyde ulusal çıkarları temelinde duyguyla değil akılcı, pragmatist, çıkarlara dayalı al-ver tarzında politika yürütüyorlar. Erdoğan; seçimi kazanmak için ne gerekirse yapıyor ve daha fazlasını yapacak. 6’lı masa da HDP’yi, Kürtleri, Alevileri etnik, inanç farklılıklarıyla kabul etmiyor. Demokratik, özgürlükçü ciddi, cesur ve iktidar alternatifi bir muhalefet henüz Türkiye de yok. O halde HDP Kürtler ve Aleviler muhalefetle değil ortak çıkarlara dayalı temelde iktidarla anlaşmayı da önlerine koymalıdırlar. Ne iktidar ne de muhalefet ebedi düşman ve ebedi dost değildir.
İktidar cephesinde seçimi kazanmak için iki kural takip ediliyor. Birinci kural yürürlüğe girdi. ‘Türk’ün karnı doydu mu her şeyi unutur’ ilkesi 632 yılından bu yana mükemmel işledi ve işliyor. Türk’ün karnını doyuracak adımları da AKP-MHP hükümeti peş peşe atmaya başladı ve atıyor. Seçim sathi mahalline giriliyor. Para muslukları ardına kadar açılacak. Emeklilik ve intibak yasası, asgari ücret, memur, işçi ve emeklilerin maaşlarının Ocak’ta artışı, bankaların çok düşük faizle leblebi dağıtır gibi bireysel, esnaf, çiftçi ve üretici kredisi dağıtmaya, sosyal yardımların yağmur gibi yağmaya başlanmasına yani Türkün karnının doyurularak oyunun alınmasına bakılıyor. Bu tek başına yetmez. HDP’nin, Kürtlerin ve Alevilerin desteğine ihtiyaç var.
İkinci kural: İçte karnı doyurulmuş Türk’ün milliyetçi, şoven, ırkçı ve Sünni mezhep dini duygularının doyurulması ve şahlandırılmasıdır. Bu nedenle büyük bir enerji ve emek harcandı. Rojava’ya girilemedi. Eğer hükûmetle anlaşma sağlanamazsa Türkiye de HDP üzerinden Kürtlere, Alevilere borderline bir biçimde girilecek. Kürt-Alevi kurumları, dernekleri, cem evleri taciz edildi. HDP’nin Anayasa mahkemesince kapatılması için oy çokluğu sorunu da Süleyman Soylunun eski danışmanı anayasa mahkemesi üyeliğine atanarak çözüldü. HDP’nin kapatılması artık an meselesi. Kürt ve Alevi karar alıcıları bu gerçekleri görmeli ona göre doğru konumlanmalı. Yerel seçimlerde olduğu gibi muhalefetin ucuz oy deposu olmamalı. Seçim kazandıran güç olmak ayrı bir şeydir. O gücü kendi çıkarların doğrultusunda azami bir şekilde zekice, ustaca ve doğru temelde kullanarak somut yasal, hukuki, siyasi, kültürel, idari, yönetsel, anayasal hak ve kazanımlar elde etmek ayrı bir şeydir. Birincisinde başka siyasetlerin iktidar taşıyıcısı, hamalı olursun. İkincisinde ise, somut çözümler ve kazanımlar elde edersin.
Kürtler ve Aleviler dar, mezhepsel, inanç ve ideolojik çıkarlar ekseninde hareket etmekten vazgeçerseler kurtulurlar ve kendi ulusal çıkarları için ortak hareket etme bilinci, irade ve yeteneği sergilerlerse o zaman uluslaşır, saygınlık, özgün bir inanç olma gücü kazanır özgürleşirler. Yoksa koflaşmış, içi boş, sol/sosyalist ideolojik nosyonlar, argümanlar, inanç ritüelleri, deyişleri ve jargonlarıyla hep aldatılmaya, kandırılmaya müsait olur. Bu durumda Kürtler ve Aleviler yeni ve büyük bir yıkımı yaşamaktan kurtulamazlar. Muhalefet partileri de hep beraber vurun abalıya misali Kürde, Alevi’ye, Rum’a ve azınlıklara yapılacak her vahşeti destekler onaylar ve uygularlar. Bunların olmasını nasıl engelleyebiliriz diye, Kürtler, Aleviler, Rumlar, Ermeniler, azınlıklar tüm devrimci, demokratlar, hümanistler, özgürlükçü, eşitlikçi, sol, sosyalistler, Kürt partileri, siyasetçileri, Alevi lider, dede ve aydınları birbirleriyle, kendi aralarında yapacakları istişarelerle güç birliğinde birlikte yürümelidirler. Çıkarları gereği muhalefetle dost olan, büyük güçlerde yok sayılmamalı. Bunların sonucu ortaya çıkan ortak aklın gereği iktidarla pazarlık etmeyi, yapılacak bir anlaşma sonucu iktidarı desteklemek olsa da bundan imtina edilmemeli. Mevcut muhalefet iktidar olamaz. Farz edelim ki, şans eseri mucizevi bir biçimde muhalefetin iktidar olduğunu varsayarsak 6’lı masa muhalefeti Kürdü de, Alevi’yi de günahı kadar sevmez ve yan masasında bile istemez.
Burada temel sorun, hem iktidar hem de muhafelet karşısında güç olmak ve taleplerin güvenceye alacak bir politika geliştirilmelidir. Herkes bilmeli ki ne Kürtlerin ne de Alevilerin oyları çantada keklik değildir.