Türk Sol siyaseti, Kürt legal siyasetini tehlikeli bir şekilde yönetiyor, yönlendiriyor ve Kürt siyasetine büyük kaybettiriyor. Bu nedenle politik ilişkileri ve gelişmeleri dikkatlice takip ederek manipülasyonlara ve oyunlara gelmemek gerekiyor. Eğer Türk Solu Cumhuriyetin geçmiş yüz yılında başarılı olabilseydi, bugün Türkiye halkları %70 sol, %30 sağcı olurdu. Oysa Türk Solu veresiye satan iflas etmiş tüccarlar gibi bir durumda. Solun mevcut durumu ‘kelin merhemi olsaydı kendi başına sürerdi’ ata sözüyle açıklanabilir.
Siyasette kurumlarla mücadele edilir, kişilerle değil. Kişileri hedef alıp karşıtlaştırmak ve düşmanlaştırmak akıllı bir politika değil. Bu bilinçle hareket edilirse dokuz ay sonra İstanbul başta olmak üzere Türkiye yerel seçimlerini kimin kazanacağı bu günden belli.
Kürt Hareketinin stratejisi; Türkiye iktidarı ve muhalefetince hep birlikte inkâr edilen temel insani, bireysel, kollektif, kültürel, siyasal ve yönetsel haklarının elde edilmes ve nihai olarak Kürdistan’a kültürel ve yönetsel-idari özerkliğin kazanılması üzerine kurulmalıdır. Osmanlı devleti dört yüz yıl boyunca Kürtlere bu özerkliği sağladığı için dört kıtada hüküm sürebilmiştir. Seyahatnamesinde “Kürtler altı bin aşiretle doğuda İran sınırında adeta etten geçilmez bir sıradağ ve kale örmüşler. Allah Kürtleri ve Kürdistanı korusun. Kürdistan çok yaşasın” diyen Evliya Çelebi. Kürdistan’a dua dua etmiştir. Türk Solu da dahil kim bugün Kürde barışçıl temelde, siyasi uzlaşma, diyaloğ, müzakere ve pazarlık yoluyla temel haklarının verilmesi yönünde düşünce, görüş ve irade beyan ediyorsa metropollerde o adaylara ve partilerine oy verilmelidir. Bu bu kadar nettir.
Mevcut durumda Türk Solu dahil Türkiye’de ki, tüm ittifaklar Kürdistan’a özerkliğe ve Kürtlerin gasp edilen haklarının geri verilmesine karşı. O zaman HDP-YSP öze dönmeli kendi parti programına Kürt sorununa nihai özerklik statüsü elde edilmesi ile Kürt Sorununun çözümü şartını koymalı. HDP-YSP Özerk Kürdistan ve Demokratik Türkiye hedefi ve bu amacın gerçekleşmesi doğrultusunda kendi tabanına yani halka gitmelidir. Halkı bu doğrultu da geliştirilen çalışmalarla örgütlemelidir. HDP-YSP Kürt Halkı’nın en temel insan hakları konusunda bir HÜDA-PAR, HAK-PAR ve TKDP’den kendi parti programından geri olamaz. Kendi halkı ve tabanının taleplerine karşı duyarsız, sağır ve bigâne kalamaz. Bu konuda HDP-YSP, Türk Solundan çok net farklı bir politik çizgi izlemelidir. Eğer HDP Kürt halkının doğuştan gelen ve devredilemez hakları konusunda Türk Soluyla bir ve aynı olursa, Kürtlerin ulusal talepleri konusundaki hassasiyetlerini resmi parti programlarında dikkate almazsa, HDP-YSP’nin yerel seçimlerde yaşayacağı oy kaybı çok daha fazla olacaktır. Taban her geçen gün başka partilere kayacaktır. Bugünden uyarımızı yapmış olalım.
Kürt halkı, artık Kuzey başta olmak üzere Güney ve Rojava’da dahil üzerlerindeki bu yenilgi, belirsizlik, durağanlık ve ölü toprağının bir an önce atılmasını, her alanda Kuzey, Güney ve Rojava’da taptaze bir başlangıç, kazanma, zafer hamlesi başlatılmasını istiyor. Bu hamlenin sonunda Kuzey’de olmazsa olmaz iktidarlaşma, iktidara yürüme, Güney’de altın tepside sunulan devletleşme fırsatını birleşerek değerlendirmek kazanmak. Rojava da QSD-ENKS birliğini sağlayarak federal bir Suriye çatısı altında kalıcı bir özerk ya da federal bir statü elde etlmek istiyor. Yeni dönemde Türkiye, Suriye’den çekilecek, statü elde etmenin imkân ve koşulları doğacaktır.
Bunun için başta Kuzey Kürt Özgürlük Hareketi topyekûn bir netleşmeyi, kararlaşmayı yaşamalı. Buradan başlayarak tüm parçalardaki raşitizm hastalığını yenmeyi başarmalı. Raşitizm hastalığı bir gelişememe ve çocukluk hastalığıdır. Raşitizm hastalığının siyasetteki karşılığı iktidarla yamamadır. Kürt hareketinin ayrımsız legal, illegal, Kuzey, Güney, Rojava ve Rojhilat dahil en temel ve tarihsel hastalıklarından biri raşitizmdir. Yani ktidarla şamama, iktidara oynamama ve iktidar olamama halidir. Bu gerçekliğin tarihsel arka planında yatan nedenler; doğru bir önderlik ve örğütlülüğün olmaması yani Kürdistan’ın jeo-stratejik yani coğrafi konumunun kıtaları birbirine bağlayan kıtalararası geçiş güzergahında bulunması bu durumun yarattığı çok fazla akın ve işgal saldırılarına uğrama gibi dezavantajların varlığıydı.
Şimdi artık 30 yıldır Kuzey’de ve Güney’de, 10 yıldır da Rojava’da bu üç engel aşılmış ve avantaja dönüşmüş durumda. Önder desen; Kuzey’de, Güney’de ve Rojava’da bir değil birkaç doğru devrimci önderlik var. Uluslararası düzeyde tanınan desteklenen legal meşru Kuzey, Güney ve Rojava önderlikleri ortada. Örgüt desen Kürtler bu üç parçada tarihinin en örğütlü, en güçlü döneminde. Jeo-stratejik konum en az 30 yıldır Kürtlere devletleşme, statü kazanma ve siyasal iktidarlaşmanın zirvesini sunuyor. Rojhilatta ise; bu üç parçadaki hâkim siyasi yapılar, önderlikler nedeniyle ortaya ciddi bir önderlik ve örgüt çıkmıyor. Peki problem ne? Problem dört parçada da aynı; problem Kürtlerin kendisinde. Problem Kürdün raşitizm hastalığında iktidarla şamamasında. Problem bu devasa büyüklükler karşısında Kürt kişiliğinin yaşadığı cücelikte. Kürt kişiliğinin büyüyememesinde, birlik olamamasında, birleşememesinde, büyük düşünememesinde. Kısaca Kürdün kendisi olamamasında. Kürdün kendi kendisiyle barışamamasında. Kendi kendisiyle kavgalı olmasında. Kendi çocukluk hastalıklarını aşamamasında.
Peki suç kimde? Suç Kür’dü bu arafta bırakan basiretsiz, yeteneksiz ve beceriksiz siyasi önderlikler, kadrolar ve yöneticilerimizde. İşte akılsız başın cezasını ayaklar böyle çekiyor. Kuzeyde gerçek liderler zindanda. Bir diğer lider Başkan Barzani zamansız bağımsızlık girişiminde bulunmuş, başaramamış, yenilginin yarattığı kırgın, kızgın haleti ruhiyeyle konutuna çekilmiş durumda. Bir diğer genç lider Rojavada etkisizleştirilmiş bir halde. Bu boşlukta apolitik siyasetçiler ortada kol geziniyor. Boşlukta asılı şekilde amaçsızca sağa sola savrulup duruyorlar. Halkın kafa ve gözlerini yardırıyorlar. Kendi değerlerini de düşürüyorlar. Siyaset, yanlışta ısrar etmek, bir merkezde sabit çakılıp kalmak değilodir. Tersine canlı, hareketli, devinim halinde ve sarkaç misali, gelişmeler karşısında hamle üstüne hamle geliştirebilme gücü ve iradesini gösterebilme, çözüm geliştirme ve çözüm gücü olabilme sanatıdır.
Otuz yıldır, ABD’nin Irak’ı Körfez savaşında vurması eylemi; en eşsiz fırsatlar ve en hafif deyimiyle su katılmamış bu en apolitik siyasal parti yönetimleri ve liderlikleri, zamanlama olarak birbiriyle çakışmış durumda. Her bir Kürt lideri ayrı ayrı fırsatları kaçırma şampiyonu. Ne kendileri ne de partileri ve yönetimleri sürecin farkında. Nede süreci taşıyabilecek bir yapı ve ağırlıkta bir duruşları var. Hepsi geçmişte de süreci yanlış okudu ve hala da yanlış okuyorlar. Çok yakın bir gelecekte İran, ABD-NATO-İsrail eliyle açılacak Rojhilat’ta özgürleşecek. Rojava’yada birleşemeyen Kürtlere rağmen statü kazandırılacak. Çok yakında nur topu gibi yeni federal Suriye Rojava kürdistan’ı kurulacak. Bu Kürtlerin kara kaşı kara gözü için değil. ABD, Batı hegemonyasını sürdürmek ve İsrail’in güvenliği için hayati düzeyde elzem bir mesele olduğu için gerçekleşecek. Türkiye’de bunu kabul edecek. Türkiye’nin güçlü bir lideri var. ABD-BATI-NATO-Uluslararası Koalisyon Kürtler gibi apolitik ve geleceği ön görüp planlamadan siyaset yapmıyor. Aksine kısa, orta ve uzun vadeli ekonomik, siyasi, askeri ve hegemonik çıkarları, hesapları doğrultusunda her adımı gergef işler gibi sık dokuyup, ince eleyerek hesaplı ve kitaplı atıyor. O nedenle Kürde rağmen Kürdistanı kuracaklar. Kürdün akılsızlığı bile onların yolunda sapma yaratamıyor. Akıllanmayan Kürdü tasfiye edecekler. Türkiye ve güçlü lideriyle de birlikte yürüyorlar. Kürtler bu doğru temelde koordine olma gerçeğini hala göremiyor, anlayıp ve koordine olamıyor.
Bırakın artık bu Kemalist sol kuyrukçuluk hastalığını. Kemalizm bu ülkede politik olarak öleli en az on yıl oldu. Cumhuriyet ikinci yüz yılına girerken. Genel ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde, Kemalist Ulusalcı Türk Solu ve Ergene koncu CHP son bir gayretle Atatürk’ün ruhunu geri çağırmaya kalktı. Ama Türkiye de muhayyel Kemalizm ruhu, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından bir daha dirilmemek üzere sandığa gömüldü, üstü betonla kapatıldı ve meftun oldu. Türk halkı % 70 düzeyinde sağcı ve dinsel tandaslı bir halktır. Ne yaparsanız yapın en az bir asır Türk hakını solcu yapamazsınız. Bunu başarabilseydi M.Kemal yaklaşık 100 yıl önce kurduğu köy enstitüleri eliyle başarırdı. Ki onu da sözüm ona sözde Kemalist olan özde sağcılar kaldırıp bu ihtimali bile yok etti. Neden mi? Çünkü Türk halkı tebaa (padişahın-devletin kulu) olmaktan çıkıp özgürleşirse devlet ve iktidarları için tehlikeli olur diye. İşte Cumhuriyet; yani adı özgür halk olan ucube hilkat garibesi sistem ve devlet tam bir asrı böyle devirdi. Şimdi 2. Yüzyılda da yepyeni bir sistem. Eski Kemalist yönetimi dirilmemek üzere gömerek kuruluyor. Bu sistemi yanlış analiz ve okumalarla ele almamak ve çok realist ve doğru değerlendirmek gerekiyor.
Bu yeni sistem; Türkiye’nin bütün kurumsal ve toplumsal yapının bütün gözeneklerine nüfuz etmiş, yerleşmiş ve kurumsallaşmış durumda. İstediğine istediğini yaptırabilecek bir güç ve kudrete sahip. Bu bir kişi yönetimi bir parti iktidarı meselesi falan değil. Kurdu kuzuya çeviren bir irade ve güç. Devlet Bahçeli gibi bir bozkurttu kuzuya çevirdi. Seçim gecesi zafer kazanan bir MHP sevinemiyordu. Bahçeli “bundan sonra her şey değişecek. İnşallah Türkiye değişmez” dedi. Bu bir zihniyet, yönetim ve hakimiyet sistemi ve meselesidir. Dolayısıyla bu durumda kişilerle uğraşmak, Donkişot’un yel değirmenine karşı savaşması misali beyhude ve boş bir çaba olduğu kadar Kürde kişisel düşmanlıklar kazandırmaktan başka bir işe yaramaz. O bir kişi gider. Onun yerine hazırladığı yeni kişi veya kişiler gelir. Bu yeni sistem en az bir çeyrek veya yarım asır daha sürer. Politikayı buna göre realist bir biçimde belirlemek gerekiyor. Bu ülkede mevcut muhalefet artık tamamen kontrol altında ve yok hükmündedir. Bu gerçeği herkesin çok iyi bilince çıkarması, anlaması ve ona göre gerçekçi politikalar üretmesi gerekiyor.