Güncel HaberlerMakaleler

DR. MUSTAFA PEKÖZ : 15 ŞUBAT 2025’TE ÖCALAN VİDEOLU AÇIKLAMA YAPAR MI?


Devlet medyası merkezde olmak üzere Kürt  tarafı da nispeten etkide bulunarak,  15 Şubat 2025 günü Öcalan’ın bir açıklama yapacağına dair yüksek bir beklenti oluşturulmaya başlandı. Öyle ki « Öcalan’ın yayınlayacağı videonun önceden hazırlandığı, ve videonun hangi konuları içerdiğinin belli olduğu » gibi yorumlar hemen her gün yapılıyor. Devlet medyası, hazır olan ve yayınlanacak olan videoda « Öcalan’ın PKK’yi tasfiye ettiğini » açıklayacağını, Kürt tarafının ise Öcalan’ın « demokratik siyasetin önünü açacağını » doğrudan ve dolaylı olarak dile getirmeye başlamışlardı. « Öcalan ile devlet arasında bir pazarlığın yapıldığı, yol haritasını çizildiği, yapılan görüşmelerin aslında sadece küçük ayrıntılar olduğuna dair yapılan değerlendirmelerin » aslında algıyı yönetmeye yönelik olduğunu söylememiz yanlış olmaz.

1 Ekim 2024’te devlet Bahçeli’nin Dem Parti sıralarına gelerek Eşbaşkan Tuncer Bakırhan ile tokalaşmasından bu yana bu süreci nasıl ilerleyebileceğine dair görüşlerimi, düşüncelerimi çok net bir şekilde ortaya koyduğum gibi olası gelişmelerin ne olabileceğine dair ödeğerlendirmeler yapmıştım. Aynı şekilde 15 Şubat 2025 günü Öcalan’ın videolu bir açıklama yapma ihtimalinin zayıf olduğunu belirttim. Bunu bir yerlerden aldım somut bilgiye dayanarak değil, tamamen gelişmeleri okuyarak yaptığım bir değerlendirmedir. Sürecin gelişme eğilimi doğru ve objektif okuduğunuzda meselenin nereye doğru evrileceğini ve süreç içerisinde ne gibi adımların atabileceğini aslında kestirmek zor değil.  Yani 15 Şubat’ta 2025 günü Öcalan’ın videoyu bir görüntü ile Türkiye ve dünya kamuoyuna seslenme olasılığının düşük olduğunu yeniden vurgulamak isterim.

 Peki neden bu olasılık zayıf?

Birincisi husus, İmralı’daki görüşmelerin ilk adımı Öcalan tarafından mı atıldı? Yoksa devlet tarafından mı başlatıldı ? Bunun çok ciddi bir önemi olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta ortaya çıkan bir diyalog var. Bu diyalog sürecinde tartışılması ve çözülmesi gereken sorunlar var. Ayrıca ortada tarihsel geçmişi olan ve anlık çözülebilecek durumu olmayan sorunlar üzerinde ciddi bir yoğunlaşmayı gerektirdiği çok açıktır.

İkinci ve tamamen psikolojik olan husus, PKK, 15 Şubat tarihini ‘uluslararası bir komplo’ olarak değerlendiriyor ve İmralı tecrit sisteminin kurulmasının başlangıcı olarak görüyor. Öcalan’ın 15 Şubat 2025’de dünyaya seslenecek bir videosunun yayınlanması  PKK için ‘uluslararası tecritin kırıldığı ve bunun da büyük bir başarı olduğu’  anlamına gelecektir 15 Şubat 2025’de Öcalan’ın konuşması tersine devlet’in  geri adım attığı ve sembolik olarak ‘İmrali sisteminde’ yenildiği sonucu çıkartılır. Bu nedenle Kürt tarafı için Öcalan’ın 15 Şubat’ta konuşması olumlu, devlet için olumsuz değerlendirileceği söylenebilir. Devlet,  tarihsel günlere tanminimizden çok daha önem veriyor. Bu nedenle 15 Şubat’ta Öcalan’a videolu açıklama yaptırmaz. Bu bir çok insan için basit gibi görünür ama devlet için önemlidir.

Öcalan ile görüşen devlet tek yönlü bir politika üzerinden mi yürüyor?

Tarafın bir yönünü oluşturan devlet, çözümünün merkezinde duran Kürt meselesini ‘acilden’ aşmak istiyor. Bu nedenle de meseleyi  kamuoyunda tartıştırmaksızın, tarafların varlığını yok sayarak kendi planına göre çözme konusunda hareket ettiği ya da edeceği bilinmektedir. Devletin uluslararası güçlerin gündeminde olan ve bölgesel bir mesele haline gelen Kürt sorunun acilden çözümünü istemesinin  temel nedeni ; Kürt sorunun önümüzdeki yıllar içerisinde Ankara’nın gündemine gelip oturacağını ya da zorunlu olarak sokulacağını görüyor. Suriye’deki gelişmeleri dikkate alarak Devlet Bahçeli’nin ‘iç barışımızı sağlayalım’ dediği nokta tam da budur. Yani uluslararası güçlerin müdahalesi olmadan kendi planı doğrultusunda bu meseleyi çözmektir.  

Gündeme gelen soru 

 Kürt sorunu yaklaşımına dair Cumhur ittifakı arasında bir görüş ayrılığı var mıdır? Devlet kurumları arasında krize yol açabilecek böyle bir görüş ayrılığının olduğunu söylemek  doğru değil. Ancak MHP’nin almış olduğu insiyatif ile iktidar gücü AKP’nin belirlediği siyaset arasında çözüme dair bir farkın olduğunu söyleyebiliriz. Bu da devletin çözüme dair tek bir noktaya odaklanmadığını gösteriyor.  

Öcalan’da yapılan görüşmelerin MHP’nin baskısı ile yapıldığını söylemek de doğru değildir. Yani sadece MHP istedi diye böyle bir süreç başlatılmadı. Devletin masasında olan farklı politik kararlarından birini yaşama geçirmek için atılmış bir adımdır. Bu nedenle MHP ile AKP arasında sorunun çözümüne yönelik farklı eğilimlerin olmuş olması, devlet içerisinde Kürt sorun çözümüne dair bir çatışma alanını oluştuğu söylenemez. Bu nedenle iktidar, özellkle legal alanın tasfiyesi için basıklarını yoğunlaştıracaktır. Örneğin kayyum politikaları ve tutuklanmalar kesintisiz devam edebilir.

Öcalan bütün bu gelişmeleri görüyor

Belki de devletin bu konuları en çok Öcalan’la görüştüğü ve tartıştığı söylenebilir. Bu nedenle Öcalan devletteki eğilimleri ve yaklaşımları çok iyi görüyor. Kürt sorunun çözümüne yönelik devlet içerisindeki farkı eğilimlerin nasıl bir tercih yapabilecekleri ve hangi yolda ilerleyebileceklerini gördüğünü söyleyebiliriz. Devletin tasfiyeci politikalarına karşı Kürt sorunun çözümünde yasal yani hukuki dayanıklılıklarının oluşturulduğu ve çözüm merkezinin parlamento olması gerektiğini belirterek devletteki farklı eğilimleri de bir bakıma çözüme zorlamaktadır. Bunun ne kadar etkili olabileceğinden bağımsız olarak devletin iç dengelerindeki güçlere bir mesaj veriyor. Öcalan’la devlet arasındaki yapılan görüşmelerde; Ortadoğu’da haritalarını değişmeye başladığını,  Kürt sorununun uluslararası ve bölgesel bir düzeye ulaştığı konuşulmuştur. Doğal olarak bu sorunun çözümüne dair görüş alışverişlerinde bulunulduğunu da belirtebiliriz.

İktidarın baskı politikalarını arttırarak aslında kendi çözümünü Öcalan’a ve PKK’ye dayatmak istediği anlaşılıyor. Etkili olmayacak bu yöntem tersine iktidarın çok daha hızlı çözülmesine yol açabilir. Bu  durumda Bahçeli’nin söylediği çok daha hızlı devreye girebilir.

Öcalan sorunu çözüme ilişkin devlete ne söylemiş olabilir?

Belki de spekülasyon yapılan, üzerine en çok konuşulan konu budur. Hem iktidar hem de muhalif medya,  Öcalan’ın 15 Şubat 2025 tarihinde yayınlayacağım video ile ‘PKK’yi tasfiye ettiğini’ açıklayacağını ısrarla belirtiyor. İktidar temsilcilerinin sistematik olarak yaptıkları açıklamalarda bu algıyı güçlendirmektedir. Doğal olarak hem toplumda böyle bir beklenti hem de Kürt tarafında açık veya gizli kaygılar oluşmaya başladı. Oluşturulmaya çalışılan bu algı bir psikolojik savaş yöntemi olup Kürt toplumunda güvensizlik yaymak ve irade kırılmasını sağlamaya yöneliktir.

Devletle yapılabilecek politik pazarlıklarda  Öcalan ne söyler ya da ne söylemez

Öcalan neyi söylemez: Öcalan, ‘PKK’yi tasfiye ettiğini veya edeceğini ya da kendinizi tasfiye edin’ gibi bir cümleyi kullanmayacağını ve bunu PKK’ye dayatmayacağını söyleyebiliriz. Öcalan’ın Ortadoğu’daki gelişmeleri dikkate alarak haritaların yeniden çizilmeye başlandığı, güç ilişkilerinin ve dengelerinin yeniden değiştiği bir ortamda PKK gibi bölgesel etki gücü olan bir hareketin bütünlüklü olarak tasfiye edilmesinin Kürtlerin denklem içerisindeki yerine zarar verebileceğini görür. Mesele sadece PKK’nin tasfiyesi olmayacağı, bunu Kuzeydoğu Suriye’de, Irak Kürdistan  Bölge Yönetiminde ve yakın gelecekte İran Kürdistan Eyaletinde ciddi olumsuz sonuçları olabileceğini, herkesten iyi görebileceğini söylemek yanlış olmaz. Bu nedenle kamuoyunda sıklıkla tartışılan PKK’nin tasfiyesinin Öcalan’dan tarafından sağlanacağı  iddiası gerçekçi ve objektif değildir.

Öcalan, PKK’nin farklı alanlardaki örgütlerinin veya kurumlarının görüşlerini ve düşüncelerini almadan, onların ne söylediğini öğrenmeden karar vermez ve bağlayıcı açıklama yapmaz.

Öcalan, Kürt sorununun oldu-bittiye getirilemeyeceğini en iyi bilen kişidir. Bu neden ‘acileden’ açıklamalarla aslında sorununun çözümsüzlüğüne onay vermez. Çözüm için makul bir sürece ihtiyaç olduğunu belirtiyor ve buna göre bir planlama yapacağı anlaşılıyor, Bu nedenle PKK kurumlarının stratejik bir karar alması Temmuz 2025-Ağustos 2025 aylarına kadar sarkabilir. Öcalan’ın alacağı kararın arkasında bulunacaklarını deklara eden PKK Yöneticileri belki önceden bir niyet beyanında bulunabilirler. Bu nedenle Öcalan, bu süreci bir kaç haftaya çıkıştırmaz. Çünkü PKK’nin ikna süreci tamamlanmadan adım atmaz. Çünkü çok çok zayıfta olsa bir bölünmeyi asla tercih etmez.

Öcalan ne  söyleyebilir: Öcalan PKK’ye tasfiyeyi değil, silahlı mücadele yerine politik mücadeleyi esas almalarını, ortaya çıkan bölgesel denklem içerisinde silahlı mücadelenin sonlandırılmasını, politik ve toplumsal mücadelenin ön plana çıkartılmasını isteyebilir. Yani Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi sonlandırmaları talebinden bulunabilir.

Öcalan, Ortadoğu’da Hamas, Hizbullah gibi örgütlerin tasfiyesinden sonra Suriye ve Irak dahil olmak üzere devlet dışı silahlı güçlerin politik denkleminin dışına atılması sürecinin başlatıldığını görüyor. Yani önümüzdeki süreçte devlet dışı bölgedeki silahlı güç odakları ya bulundukları ülkelerin sistemlerine dahil olacaklardır ya da askeri ve politik olarak tasfiye edileceklerdir. Hiç şüphesiz ki PKK’nin durumuyla söz konusu olan örgütler arasında ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Yani durumları aynılaştırılanamaz

 Söz konusu değişim sürecinde en azından Kandil merkezli PKK’nin lider kadrolarının  fiziki tasfiyesini ve PKK’nin politik-toplumsal etki gücünün  zayıflatılmasının gündeme gelmesi kimseye sürpriz gelmemelidir. Öcalan bu tür olası gelişmeleri görüyor ve buna karşı hamleler yapmaya çalışıyor. Bir bakıma PKK’yi Ortadoğu’daki değişim sürecine dahil ederek tasfiyesini değil, politik etki gücünü arttırmaya yönelik bir çaba ve arayışı içerisinde olduğunu  söyleyebiliriz.

Öcalan Ortadoğu’nun karmaşık denklemi içerisinde devletle Kürt sorunu çözüme ilişkin ‘pazarlık’ yaparken aynı zamanda hem PKK’nin örgütsel varlığını hem de PKK kadrolarının fiziki varlığını garanti altına almaya çalışıyor. Bu nedenle PKK’nın Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi durdurduğunu açıklaması buna paralel olarak parlamentoda bir kısım politik ve hukuki kararların alınmasını sağlamaya çalıştığını anlıyoruz.

Öcalan’ın ‘Türkiye’nin hassasiyetlerini dikkate alınması gerektiği’ gibi yaptığı bazı değerlendirmelerin arka planın doğru okunması gerekir.

Öcalan’ın PKK’nin Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi sonlandırılması biçiminde bir talepte bulunması aynı zamanda uluslararası ilişkilerde ve  bölgesel alanda hem PKK’nin ‘politik meşruiyetini’ sağlamaya yönelik bir rol oynayacaktır hem de özellikle KuzeyDoğu Suriye’deki Özerk Yapının korunmasına yönelik bir hamle olarak değerlendiriliyor. Dünyanın bütün ülkeleri tarafından terörist görülen HTŞ gibi bir örgütün küresel sisteme dahil edilmeye başlandığı bir ortamda PKK’nin küresel sistem tarafından kabul edilmesi bölgesel denklemi etkileyecek bir kısım  sonuçlar doğurabilecektir. Bunun da PKK’nin hem NATO üyesi hem de bölgede bir güç olan Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi sonlandırması açıklamasıyla başlayacağı belirtiliyor.  Öcalan’ın merkrezinde Kuzeydoğu Suriye var. Özerk yapının Ankara tarafından kabul görmesi için ciddi bir mesai harcadığını  tahmin edilebilinir.

Öcalan açıklamayı tek başına yapmar mı ?

  PKK, Öcalan’ı baş müzakereci olarak kabul etmiş ve kendileri adına karar vermede tam yetkili olduğunu bir çok kez açıkladı. Buna rağmen Öcalan’ın bu düzeyde ve bölge denklemini ciddi oranda etkileyecek bir açıklamayı tek başına yapacağını sanmıyorum. Öcalan’ın almış olduğu ve PKK’nin bütün kurumlarıyla ve yöneticileriyle paylaştığı kararın etkili bir şekilde uygulanabilmesi için kurum temsilcilerinin bulunduğu bir ortamda yapmasının en uygun  tercih olduğunun farkındadır. Ancak devletin bu talebi kabul etmeyeceği dikkate alındığında, İmralı heyetiyle birlikte açıklama yapma olasılığı oldukça yüksektir. Aynı şekilde yanında bulunan arkadaşlarını heyete dahil ederek onlardan birini heyetin yanına alarak bir açıklama yapabilir.  Öcalan’ın bu şekilde yapacağı açıklama, bütün kurumları bağladığı mesajı olarak algılanır ve kabul görür,

Devlet, demokratik çözüme odaklanmalı ve Öcalan’ın elini güçlendirmelidir.

Öcalan’ın yapacağı açıklamaların sadece PKK’yi ilgilendirmediği aynı zamanda devleti de çok ciddi olarak ilgilendirdiği açıktır. Özellikle iktidar, Öcalan’ın yapacağı olası açıklamaya ilgisiz davranıyormuş gibi bir politik açıklamalar yapsa da işin esası tahmin edilenden öte önemsiyor.
Devlet, bu süreci ‘acilden’ tek taraflı olduğu algısını terk etmeli ve sürecin sağlık ve makul bir sürede çözümü için  inisiyatif almalı, Öcalan’ın elini güçlendirmeli ve yapması gerekenler konusunda somut ve güvenilir açıklamalar yapmalıdır. Ankara, bu süreci doğru okumalı, devlet egosuyla hareket etmeden gerçekten bir çözüme odaklanmalıdır. Aksi taktirde Ortadoğu’daki geliymelerin Ankara’nın kapısını çalması çok uzak değil. Çözüm ; demokratik siyaset içerisinde parlamentoda olmalıdır. Sorunu içten anayasal çerçevede demokratik çözüme odaklı bir barış olmalı aksi aksi taktirde yaşadığımız coğrafyadaki örnekler masaya konulur.  Tekrarlamak gerekirse : Devlet çözüm için Öcalan’a geniç  politik manevra alanı sağlayarak güçlendirmelidir.

DR. MUSTAFA PEKÖZ : 15 ŞUBAT 2025’TE ÖCALAN VİDEOLU AÇIKLAMA YAPAR MI?” üzerine bir yorum

  1. Devletin istemi üzerinemi, yoksa orta doğuda yeni bir haritanın ortaya çıkışıylamı bağlı olarak ” Kürt sorunu ” çözmek isteniyor ???

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir