Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu; katıldığı bir haber programında Türkiye’nin olası Suriye operasyonuna, birbirine zıt ülkelerin karşı çıktığını belirterek “Çok ilginçtir, PKK/YPG’ye yönelik bir operasyonumuza birbirine tamamen zıt olan, birbirine karşı olan ülkelerin hepsi karşı çıkıyor. İran da karşı çıkıyor, ABD de karşı çıkıyor. İran karşı çıkıyor, İsrail de karşı çıkıyor. Rejim de karşı çıkıyor, Rusya da karşı çıkıyor. Zaten bildiğimiz bu PKK/YPG’ye destek veren ABD başta olmak üzere bazı ülkeler de karşı olduğunu söylüyorlar sürekli” dedi.
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Suriye dışişleri Bakanı Miktad’la birlikte düzenlediği basın toplantısında yaptığı “Suriye’ye askeri operasyon kabul edilemez” açıklaması durumun tam da, Bakan Çavuşoğlu’nun dediği gibi olduğunu gösteriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’da aynı gün “Kırımın ilhakının kabul edilmez olduğunu ve Ukraynaya iade edilmesi gerektiğini söyledi.” Peki neden karşıt kutuplardaki herkes Türkiye’nin operasyonuna karşı çıkıyor. Zıt kutuplar ve dünya Türkiye’ye düşman mı ? Türk’ün Türk’ten başka dostu yok mu ? Türkiye mevcut dünyada kendisini nerede ve hangi kutupta, konumlandırıyor? Bu soruların elbette ki objektif cevapları var.
Öncelikle zıt kutuplar ve dünya, Türkiye’ye düşman değil. O zaman neden Türkiye’nin operasyonuna karşılar? Bu soruya doğru yanıt vermek çok önemlidir. Rojava’ya operasyon yapmaması bazen kamuoyu önünde ama genelde arka plan diplomaside Ankara’yı sürekli uyarıyorlar. Çünkü Türkiye söz konusu Kürtler olunca irasyonel bir biçimde hareket ediyor. Bu durum bir asırdır Türkiye sınırları içinde akıl ve izan dışı bir biçimde yaşanıyor. Son 40 yıldır bu us dışı, agresif, askeri operasyon politikasını, komşu devlet Irak ve 11 yıldır Suriye’nin sınırları içine taşımış durumda. Son 10 yıldır “teröre karşı önleyici saldırı, terörü dışardaki kaynaklarında kurutma konsepti” adı altında Irak, Kürdistan Bölgesel Yönetimi sınırlarında ve Kuzey Suriye Rojava’da, Cumhuriyet tarihinin en büyük operasyonları onlarca kez gerçekleştirildi.
Birkaç yil önce Başbakan Binali Yıldırım’ın ağzından “Kürtler alan genişletiyorlar ve devlet kuracaklar. Biz buna engel oluyoruz.” Birkaç hafta önce Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın ağzından “Suriye de Kürt devleti kurmaya çalışıyorlar. Suriye Milli Ordusu ile biz bunu engellemeye çalışıyoruz” tarzında açıklamalar, bireylerin değil aslında devletin Kürtlere yaklaşımını ortaya koyuyor. Yani devlet çok açıktan ‘Kürtlerin alan genişletmesine ve Devlet kurmasına izin vermeyeceğiz’ diyor. Peki Kürtler ne diyor? Gerçekten devlet kurmak istiyorlar mı? Irak federal devleti bünyesinde, Irak Kürdistan Federal Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, devlet kurmak için referandum düzenledi. Kürt halkı %98 gibi ezici bir çoğunlukla Kürt devletine evet dedi. Başkan Barzani bu eveti uygulamak yerine cebine koydu. Kerkük, Musul dahil topraklarının %51’ini İŞİD’ten daha tehlikeli Haşdi Şebi ve Irak Ordusunun saldırısı sonucu kaybetti.
Rojava yönetimi hiçbir zaman devlet lafını dahi ağzına almadı. Çok kutuplu dünya bu gerçekleri biliyor. ABD-AB-NATO; Osmanlı İmparatorluğu mirasçısı olan Türkiye’ye “Kürt sorununu içerde makul ve mantıklı bir siyasal çözüme kavuştur. Dış politikada da bu içerdeki çözümün yaratacağı sinerjinin yansıması temelinde kapsayıcı bir hami ol diyor. Bölgesel bir güç, tecrübe sahibi ve imparatorluk mirasçısı bir devlet olarak, Kürtlere yol gösterici, barışçıl, çağcıl, evrensel hukukun koruyucusu ve bölgedeki tüm Kürtlerin örnek alabilecekleri bir devlet ol” diyor.
Türkiye, ancak geniş düşüncelerle, geniş bir perspektiften, geniş ufuklardan dünya bakarak küresel sisteme entegre olur. Dünyadaki her iki kutbun frekansını, mantalitesini, momentini ve yaşadığı anı yani zamanın ruhunu yakalar ve bunu ülke içinde uygularsa başarılı olunur. Aksi taktirde Dışişleri Bakanı da haber programına şaşkın bir şekilde çıkıp “birbirine karşıt olan her iki kutupta bizim operasyonumuza karşı çıkıyorlar” demezdi. Çünkü neden karşı çıkıldığını anlamış değil. Kendilerini halen bir imparatorluk mirasçıları görenler, bununla övünenler, bugün yaşadıkları çağı, dünyayı ve toplumu okuyamıyorlar. Maalesef hala sahte Kemalist rejimin yüz yıllık retçi, inkârcı ve asimilasyoncu at gözlüğünü takarak Kürt meselesine çok dar bir ufuktan bakıyorlar.
Orijinleri neolitik devrimden bu yana en az 12 bin yıldır uygarlık doğuran halklardan biri olan Kürtler. Yüz yıldan fazladır yoğun bir asimilasyora tabi da, bugün o devasa tarihsel arka planlarındaki uygarlık kökleri sayesinde ayağa kalkıyorlar. Siyaset, diplomasi ve yönetim sanatında ağır aksakta olsa çok ciddi bir mesafe katetmiş durumdalar. En önemlisi zamanın ruhunu, çağı, momenti ve anı doğru yakalamayı başarmış, muasır medeniyetle ittifak kurmayı öğrenmeye ve uygulamaya başladılar.
ABD, AB ve NATO Kürtleri destekliyor. Rusya, Ortadoğu’da büyük çıkarları olan bir güç olarak bu gerçeği görüyor ve Kürtleri daha fazla ABD’ye itmek ve kaybetmek istemiyor. O nedenle Türkiye’nin operasyonuna karşı çıkıyor. ABD, AB ve NATO bölgede Kürtlere en az 100 yıllık yatırım yapıyorlar. Türkiye’nin yeri de Kürtlerle birlikte Batı İttifakında, Avrasya da değil. İnanıyorum ki, Türkiye’nin İnan Kıraç’lar gibi derin devlet aklının yerini, Z Kuşağı denilen ön yargısız, ön şartsız, zinde, sağlam, korkusuz genç ve dinamik akıl alacak.
Diliyorum ki, Selahattin Demirtaş gibi bir lider Kürt ve Türkleri uygarlık ve imparatorluk mirasçıları olarak ortak akılda, zamanın ruhunda ve çağcıl hukuka dayalı hak eşitliğinde uzlaştıracak. Çünkü Türkler ve Kürtler son yüz yıldır bin yıllık ilişkilerini zehirleyen inkâr ve asimilasyona dayalı Kemalizm ideolojisinin zehrinden kurtulduğu anda 21.yüz yılda eşit ve özgür birliktelik temelinde ortak adım atacaklar. Kürtlerin alan genişletmesi ve devletleşmesi, Türklerin aleyhine değil lehinedir. Tarih bunu bize 16. Yüz yılda Yavuz Sultan Selim’in, Kürt beyi İdris-i Bitlisi’ye altına mührünü bastığı ve kendisini Kürdistan kralı olarak tanıdığını belirten fermanı göndermesiyle göstermiştir.