Güncel HaberlerMakaleler

Dr. Mustafa PEKÖZ : Şİİ GRUPLARI ARASINDAKİ İKTİDAR SAVAŞI VE IRAK’IN GELECEĞİ


Irak’taki iç siyasal gelişmelerin ortaya çıkartacağı  sonuçlar, hem Irak’ın geleceğini hem de  bölgesel dengeleri etkileyecektir. Ekim 2019 yılında, milyonlarca Iraklınon özellikle yolsuzluk, işsizlik ve  yoksulluğa karşı başlattığı protesto eylemlerinde 500’e yakın insan yaşamını yetirdi. Hükümet istifa etmek zorunda kaldı.  İstikrarlı bir hükümetin kurulamaması ve ortaya çıkan politik boşluğu doldurmak için Ekim 2021 yılında erken genel seçim karaı alındı.  10 Ekim 2021’de yapılan seçimlerde liderliğini Mukteda es-Sadr’ın yaptığı Şii Sadr Hareketi, 329 sandalyeli Parlamentoda 73 sandalye kazanarak birinci oldu. 

Mukteda es-Sadr,  hükümet kurma çalışmasını yürüten Koordinasyon Çerçevesi’ne hükümetin kurulması için 45 günlük süre tanıdığını açıkladı. Şii lideri Sadr, Haziran ayında kamuoyuna yapmış olduğu açıklamadan sonra ‘grubun milletvekilleri toptan istifa ettiklerini’ açıkladılar. Koordinasyon Çevresi, 25 Temmuz’da başbakan adayı olarak eski Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı Muhammed Şiya Sudani’yi seçtiğini duyurmasıdan sonra Sadr,  Koordinasyon Çerçevesi’ne destek vermeceğini, ‘geçmişte Irak siyasetinde rol alan şahısların geri çekilmesi’ talebini gündeme getirdi.  Sadr ne kadar ciddi olduğunu göstermek için taraftarlarına 30 Temmuz  2022 günü başkent Bağdat’ta Yeşil Bölge’ye girerek Parlamento binasında  oturma  eylemine başlatmaları talimatını verdi.

 Sadr’dan çatışmaların durması talimatı

Şiiler arasındaki çatışmaların Bağdat dışında Basra, Necef, Nasıriye ve Hille şehirlerine yayılmasıyla iç savaş tehlikesini arttırdığı iddia edildi. Irak ordu ve polisinın çatışmalara müdahil olması olasılığı dışında Sadr’a bağlı milis güçleriyle İran bağlantılı Haşdi Şabi milisleri arasında belirli bölgelerde çatışmaların yaşanması sorunun ciddiyetini ortaya koyuyor. Sadr tehlikenin boyutunu görerek taraftarlarına yapmış olduğu açıklamada “Iraklı kanı dökmek artık yasaklanmıştır. Oturma eyleminin dahi son bulmasını istiyorum. Barışçıl gösterileri dahi istemiyorum. » Böylelikle milis grupları arasındaki olası bir çatışmanın önüne geçmek istediğinin mesajını verdi. Sadr’ın hem politik hem de askeri bir güç olma özelliği dikkate alındığında milis güçlerini çatışma alanında çekmesi yeni bir misyon üstlenme olarak da tanımlanabilir.

Sadr’ın kritik kararı ; Siyasetten çekilmesi

Ordu yaptığı açıklamada Irak’ın özellikle Şiiler arasında silahlı çatışmaların başlamasının yaratacağı tehlikelere dikkat çetti. Aynı şekilde Sadr’a çağrı yaparak taraftarlarının parlamentoda çekilmesi için talimat vermesini istedi. Aynı şekilde Şii dini otoriterleri arasındaki görüş ayrılıkların artması bir yana krizin doğrudan Sadr’ın sorumluğu olduğuna dair apılan analizler ve yorumların etkisi artmaya başladı. Yapılan açıklamalar ve politik krizin iç çatışmaya dönüşme olasılığının giderek artması nedeniyle Sadr, ‘siyasetten çekildiğini’ açıklamasıyla sonuçlandı. Sadr yayınladığı Twitter’de  ; “Siyasi işleri bıraktığımı ve siyasetten tamamen çekildiğimi ilan ediyorum. Babamın mezarı, tarihi eser kurumuyla Sadr ailesinin müzesi hariç tüm kurumları kapatma kararı aldım” ifadesini kullandı. Bu açıklamadan sonra hem Irak’taki politik gelişmeler hem de Sadr hareketinin geleceğine dair bir çok senaryo tartışılmaya başlanacak.  Burada dikkati çeken nokta, politik bir hareket olan ve seçimlerde birinci olan bir parti lideri olarak siyasetten çekilmesi taktik bir hamle mi yoksa stratijik bir karar mı ? Bunu şimdiden yorumlamak oldukça zordur. Bunun stratejik olması Sadr Hareketinin fiilen dağılması, Irak’taki güç ilişkilerini çok ciddi oranda etkileyeceği açıktır. Bu nedenle bugünkü toplumsal-politik kaos içerisinde siyaset alanının dışında kalma kararı almış olması, sürecin yeniden yapılandırılmasına katkı sunmak için  yapılan bir değerlendirme olarak yorumlayabiliriz. Sadr’da yeni bir politik pozisyor belirleyebilir.

Ayetullah Kazım el-Hairi’nin mesejı nasıl okunmalı

Iraklı Şiilerin önemli otoriterlerinden biri olarak kabul edilen ve İran’ın Kum kentinde yaşayan Sadr hareketinin manevi isimlerinden Ayetullah Kazım el-Hairi’nin açıklamaları son derece dikkat çekicidir.  El Hairi sağlık sorunlarını gerekçe göstererek ‘mercilik görevine son verdiğini’ açıkladı. Bu hamlenin esasen Sadr’ı istifaya zorlamak olarak değerlendirildi. El Hairi’nin bu çıkışı Sadr hareketi içerisinde dini ve politik bir kriz yaratacağını tahmin etmek zor değil.  Sadr, El Hairi’nin yaptığı açıklamayı doğru okudu va İran tarafından verilen bir mesaj olduğunu açıkladı.   Sadr, Hairi’nin ‘görevinden kendi iradesiyle çekilmediğini, bunun İran yönetimi tarafından zorla yaptırıldığını’ belirtmesi oldukça dikkat çekicidir.

Hairi yapmış olduğu açıklamada “Bütün müminlerin İslam İnkılabı’nın yüce lideri büyük Ayetullah Seyyid Ali Hamaney’e) itaat etmesi gerekir.”  Peki burada verilen  politik mesaj nedir ?  Hairi ; bundan sonra Irak Şiileri  için son derece kutsal olan ‘Necef şehirindeki Şii merkezi yerine, İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’e bağlı kalmaları çağrısında’ bulunması Sadr tarafından ilk kez açıktan eleştiriye tabi tutuldu ve bunun İran iktidar gücü tarafından ‘zorla’ yaptırıldığını açıkladı.

Irak’ta Necef ve Kum rekabeti

İran, Irak üzerindeki hakimiletini sadece Bağdat’ı politik olarak kontrol etmekle kalmıyor aynı zamanda İran Kum kentindeki Fars Şii etki gücünü Irak Şiileri üzerinde hakim kılmak istiyor. Bunun için Arap Ayetullah Şiilerin yönetim merkezi olan Necef kentinin dini otoriter gücünü kırmaya yönelik önemli bir faaliyet yürütülüyor. Bir çok Irak/Arap Şii Ayetullah, Kum kendine yerleşerek İran/Kum’un otoritesi altına girerek Ali Hamaney’i dini lider olarak kabul ettiler. Bu durum Irak Şii Dini otoriterleri arasında bölünmeye yol açacağı ve Arap/Fars Şiiler arasında yeni bir çatışma alanının oluşması yüksek bir olasılıktır. Sadr hem bir dini hem de politik bir lider olarak İran ile arasına açık bir mesafe koyması çatışmanın yönü bakımından bize bir fikir veriyor.

İran kazanan mı kaybeden mi ?

İran, Irak’taki gelişmelerin tam da ortasında duruyor. Sadr hareketinin başlattığı eylemsel süreci de çok yakında takip etti. İlk tepkisi hem sınır kapılarını kapattı hem de Kum’daki Iraklı Şii dini liderlere açıklama yaptırarak Sadr üzerinde açıktan baskı kurmaya başladı. Sadr’a kendisine bağlı milislerin Yeşil Bölgeden çekilmesinin ordu ve polis tarafından doğrulanmasına parallel olarak İran, sınır kapıları yeniden açtı. İlginç olan Irak’taki politik gelişmelere ilişkin açıklama İran Dışişleri Bakanlığının değil de İran Güvenliğinden sorumlu bakan yardımcısı Mecid Mirahmadi tarafından yapıldı. Tasnim Haber Ajansı’na yapmış olduğu açıklamada: “Beklendiği gibi, Irak’ta güvenlik ve barış yeniden sağlandı. Irak’tan gelen haberler, durumun hızla normale döndüğünü gösteriyor ve bu, Irak hükümetinin hava ve kara sınırlarını yeniden açmasını sağladı.”  Bu açıklama İran’ın Irak’ı komşu bir ülke olarak görmekten çok iç politikasına doğrudan müdahale edebilecek bir bölge olarak görmesinden ileri geliyor.  

Irak’taki mevcut gelişmeler İran’ın etki alanını bugün için arttırsa da gelecekte ciddi sorunlarla karşılaşacağını gösteriyor.  Özellikle Fars Şiiliğine karşı güçlü bir toplumsal tabanı olan Arap Şiiliğini ön plana çıkması İran’ın politikalarını önemli ölçüde etkileyecektir. Siyaseti bıraktığını söyleyen Sadr’ın en yakın insanlarından biri olarak bilinen Salih Muhammed Iraki, “Komşu İran’a da sesleniyorum; Irak’taki devesine gem vursun, aksi takdirde pişmanlık fayda etmez” dedi. İran’ın çok açıktan Irak’ın içişlerine karıştığını belirterek uyardı. Iraki’nin yaptığı açıklama bireysel olmayıp milyonlarca Arap Şii’nin görüşlerini yansıtmaktadır. Bu nedenle önümüzdeki süreçte İran’ın Irak politikasında bir kısım değişiklikler kaçınılmaz olarak gündeme gelecektir.

Arap Şiileri arasındaki çatışma Kürtleri nasıl etkiler

Irak Anayasasının Anayasanın V.1 Bölgeler bölünün 116. Maddesi: “Irak Cumhuriyeti’nin federal sistemi başkent, bölgeler, bir bölgeye dâhil olmayan vilayetler ve yerel yönetimlerden oluşur.”  Madde 117’de ise “Kürdistan Bölgenin ve mevcut organlarını federal bölge olarak kabul eder.” Irak Kürdistan Bölgesi fiilen bir devlet  statüsündedir. Ordu/polis gücü,  parlamento gibi devlet yapısını oluşturan kurumsal yapılar, ekonomik potansiyeliyle fiilen Bağdat’tan kopmuştur. Bağdat-Erbil ilişkileri giderek zorunluluktan kaynaklanan biçimsel bir duruma dönüştüğü görülüyor. İç politik istikrarı nedeniyle Erbil, Sülemanyie ve Dohok gibi kentleri güvenlik bölgeler olarak ön plana çıkmaktadır.  Erbil’teki Kürt hükümeti bir çok kez Bağdat’daki politik krizin  çözümünde arabulucu rolünü üstlendi. Bir bakıma dengeleri belirleyen ve yöneten bir pozisyondadır. Irak kürdistan Bölge yönetiminin temel sorunu birincisi halen KDP-YNK ikili yapıyı kıramaması ve merkezi bir devlet yapısını oluşturamamalarıdır. İkincisi ise  İran’ın özellikle YNK üzerinde olan etkisinin bir yönlendirmeye dönüşmesidir.  ABD, İngiltere, Almanya, Fransa ve İsrail gibi ülkeler Irak Kürdistan Bölgesinin merkezi yapısının güçlendirilmesi ve tek merkezli bir yapının oluşturulması için çok ciddi bir baskı uygulamakta adeta Kürt Yönetimine ültimatom göndermektedirler. Bağdat’taki politik istikrarsızlığın sürekliliği ve çözüm bulunmasının girek imkansız hale gelmesi Kürdistan Bölge Yönetiminin yani Erbil’in stratejik rolünü arttırmaktadır. Irak üzerindeki İran’ın artan etkinliği nedeniyle küresel güçler için Erbil’in askeri ve politik önemi çok daha fazla artmaktadır.

ABD,  Bağdat’ta ne bekliyor?

ABD’nin bölgesel stratejisinde Bağdat sanıldığı gibi çok büyük bir önem arz etmiyor. Mart 2003  operasyonu ile ABD’nin  stratejik planı, Irak’ın üç bölgeye ayırmaktı. Ancak dönemsel politikalar ve bölgedeki dengeler sonucunda Bağdat ve Erbil olmak üzere iki bölgeye ayrıldı. Irak’taki gelişme eğilimi artık Bağdat eksenli merkezi bir iktidarın kurulmasının son derece zor olduğunu gösteriyor. ABD, İran faktörü nedeniyle Bağdat ile ilişkilerini istikarlı bir tarzda sürdürmek istiyor. ABD’nin Irak’ı boş bırakması bölgede İran’ın etki alanın çok hızla gelişmesi sonucunu doğurur. İsrail’den Suddi Arabistan’a kadar bütün bölge ülkeleri bunu hiç bir şekilde pozitif görmez. Bu nedenle ABD, Bağdat merkezli bir yönetimi korumuya ve kontrol etmeye bir süre devam edecektir. Ancak ABD, Irak’ın kaçınılmaz olarak Arap Şii, Arap Sünni ve bugün fiilen devlet olan Irak Kürdistan Yönetimi olmak üzere üç coğrafik bölgenin oluşturulmasını prensip olarak kabul etmiş durumda. Bu nedenle İran-Suddi Arabistan-İsrail dengesi nedeniyle bugünkü durum bir süre daha devam etse de uzun vadede uygulanabilir bir politika olmayacaktır. Bağdat’daki politik kriz Kürtlerin uluslararası stratejik önemini çok daha fazla attıracaktır. Tabi Erbil’deki hükümet bunu başarabilirse.

Sonuç; Irak’da devam eden krizin önümüzdeki süreçte çok daha belirginleşeceğini ve bunun Irak içinde yeni bölgesel oluşumların önünü açacağını söyleyebiliriz. Şiiler arasındaki çatışma, yeni bir erken seçim kararının alınmasına yol açsa da sorunların stratejik çözümüne katkısı olmayacaktır.  Irak’ta bölünme kaçınılmazdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir