Güncel HaberlerMakaleler

 AZİZ ODABAŞI: TOPLUMSAL SORUNLARIMIZI ÇÖZEN BÖLGEDE KAZANIR


Türkiye’nin iç politik krizi artık gündelik yaşamda bütünlüklü olarak hissediliyor.  Partiler arasındaki kutuplaşma doğal olarak toplumun alt katmanlarında çok daha derinden yaşanıyor. Kutuplaşma özellikle iktidardaki güçler tarafından sürekli kullanılmakta ve gündelik yaşamın bir parçası haline getirilmektedir. Toplumun bir kesiminin çok açık bir şekilde ötekileştirilmesi ve en hafif deyimiyle psikolojik olarak kontrol altına alınması veya bastırılması temel bir strateji olarak uygulandı. Böylelikle ekonomik, politik ve toplumsal sorunların aşılacağı düşünülmektedir. Bu tür politikalar belirli bir dönem toplumun bir kesimi üzerinde etkili olsa da uzun vadede hem devletin çok daha derin bir krize girmesine yol açmakta hem de toplumun temel taleplerini ortadan kaldırmaktadır. Belirli bir süre sonra toplum kendi gerçeğiyle karşı karşıya kalıyor ve objektif durumu çok daha net olarak görülüyor.

 Bizim temel sorunumuz demokratikleşmeyi beceremememizdir. Bir devlet, toplum ve birey demokratik değerleri içselleştirip bunu uygun bir politika oluşturup hayata geçirmediği sürece  özgür ve demokratik bir sistem oluşturulamaz. Bunu somutlaştırırsak adını ne koyarsak koyalım Türkiye’nin demokratikleşmesi Kürt ve Alevi surunu gibi temel meselelerin demokratik siyaset içinde çözülmesidir. Bugün nüfus yoğunluğu  bakımından bu iki toplumsal grup ön plana çıkmaktadır. Türkiye’de benzer bütün sosyal grupların sorunlarının çözümü olmadan demokratik toplum ve demokratik bir devlet kurulamaz. Son yüz yıllık tarihimize bakıldığında toplumsal ve politik krizin devam ettiğini söyleyebiliriz.

Çözüm bekleyen sorunlar objektif ele alınmaz ve doğru politik tercihlerle çözüme kavuşturulmazsa kriz varlığını devam ettirir. Kürt kökenli seçmen kitlesinin desteklediği partilerin neredeyse tamamı kapatıldı, milletvekilleri tutuklandı, yıllarca cezaevinde yattılar, siyaset yasaklı hale getirenler binlerle ifade ediliyor. Daha birkaç yıldır başta Diyarbakır Büyük Şehir Belediyesi olmak üzere Van, Mardin ve onlarca il ve ilçede halkın iradesiyle seçilmiş Belediye Başkanı’nın görevden alınarak yerlerine kayyum atandı. Bu iki kez denendi. Peki bir sonuç alınabildi mi? Alınamadı. Devlet kendi yöntemiyle sorunu çözebildi mi? Çözemedi.

Devletin bu politik kararı alması açıktan halkın iradesinin yok sayılmasıdır. Halk kandırılarak bu adaylara oy vermedi tersine açıktan politik bir tercih yaptı ve oy vererek bu insanları Belediye Başkanı yaptı. Belediye Başkanlarının görevden alınması hukuki değil politik bir tercihtir. Diyarbakır, Mardin, Van başta olmak üzere bölgedeki bütün şehirlerin sokaklarına çıkıp kime sorsanız aynı cevabı alırsınız. Dönemsel ve stratejik olsun izlenen bu yöntemlerin hiç biri sorunu çözmüyor. Özellikle 12 Eylül 1980 askeri darbesinden bu yana devletin uyguladığı şiddet politikalarının etkili olmadığı çok net olarak görüldü. AKP’nin cesurca uyguladığı ‘çözüm süreci’ bölgede oldukça etkili olduğu ve toplumda devletin bu meseleyi silahsız çözeceği algısı ciddi oranda gelişti. Bunun bölgedeki yansıma ise AKP’nin önemli  bir güç haline gelmiş olmasıydı.  ‘Dolmabahçe Mutabakatı’ çözüm sürecinin belki de son önemli halkası olacaktı Tarafların yanlış taktik politikaları ve özellikle devletin çözüm politikasını içselleştirmemesi nedeniyle süreç başarısız oldu. Kaybeden sadece Kürtler değil Türkiye’nin bütün toplumsal dinamikleri kaybetti.  ‘

HDP’nin kapatılmasına yönelik açılan dava Anayasa Mahkemesinde devam ediyor. Yakın dönemde sonuçlanacak. Bu davanın da esasen hukuki olmadığı tersine politik bir tercihe göre açıldığına dair yaygın bir görüş var. HDP, parlamentoda demokratik siyaseti esas alan bir politik partidir. Bu nedenle HDP’nin kapatılması sorunu çözmüyor aksine sorunu çok daha fazla derinleştirecektir. Parti kapatma meselesi son 35 yılın bir sorunu olarak devam ediyor. Nasıl ki dün etkili olamamışsa bugün de ekili olamaz. Hem iktidarın hem de muhalefetin bu gerçeği görmesi gerekir.

Bölgede silahların tümden susması demokratik siyasetin egemen olması ülkemizin her yerinde demokratik değerlerin yükselmesi olmalıdır. Bu nedenle demokratik çözüm için iktidarından muhalefetine kadar herkesle koşulsuz, ön yargısız görüşülmesi gerekir. Politik ilişkilerde ne duygusallığın ne öfkenin ne de kişisel tepkilerin yeri yoktur.  Önemli olan çözüme odaklanmak ve bunun için başta devlet ve iktidar olmak üzere bütün politik güçlerle görüşülmesi gerekir.  Bugün Türkiye’nin geleceğini belirlemede iki odak var. Birincisi iktidar olan ‘cumhur’ ittifakı, İkincisi ise yakın gelecekte iktidar olacağın belirten ‘millet’ ittifakıdır. Ancak ‘cumhur veya millet’ ittifakından kimin iktidar gücü olacağını ise yine Kürt seçmen kitlesi belirleyecektir. Sistemin demokratikleşmesinde atılacak adımlar, Kürtlerin taleplerini göz önüne alarak ortak çözümler üreten kim olursa bölgemizde kazanır. Bunun öncelikli koşularından biri HDP’nin kapatılması gibi anti demokratik uygulamalardan vazgeçmek, diğeri de bölgemizdeki bütün sivil toplum kurumlarıyla görüşülerek öneri ve görüşlerinin alınmasıdır.

Örneğin iş dünyası çok iyi bilir ki politik ve toplumsal krizin veya istikrarsızlığın olduğu hiçbir yere sermaye gelmez. Çünkü sermaye istikrar ister. Bu nedenle çözümsüzlük politik istikrarsızlığı getirir ve güvenlikçi politikaları ön plana çıkartır.  Yıllardır yaşanan bu olumsuz tablonun aşılması ve sürece uygun yeni bir çözüm politikasının  yaşama geçirilmesi için bölgedeki iş insanlarımızın ve kurumlarımızın çok daha aktif olması gerekir. Ortak akılla ortak çözümler geliştirmeliyiz. Bunun için hepimize sorumluluk düşüyor. Bölgenin geleceği için öncelikli olarak iş insanlarımızın bir adım atması gerekir. 

 Diyarbakır merkezli Sivil Toplum Örgütlerimiz ‘Toplumsal Çözüm İçin Bir Konferans’ ile bunu gündemleştirebilir ve ilk adımı atabilirler. Seçim sürecinde sorunlar çok daha fazla gündeme getirilmeli ve tartışılmalıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir