Moskova’da “Crocus City Hall” adlı konser salonuna yapılan saldırıda 133 sivil insan yaşamını yitirdi ve 100’e yakın insan yaralandı. Bu katliam çok blinçli planlanmış olup askeri ve politik hedefleri olan bir terör eylemidir. Bu nedenle saldırın çok yönlü analiz edilmesi önem arz ediyor.
‘Terör-Terörist’ kavramları üzerinde bitmeyen tartışmalar
Geçmişte olduğu gibi bugün de, ‘terör ve terörist’ kavramlarının çok ciddi olarak tartışılması ve doğru bir bakış açısının ortaya konulması gerekiyor. Doğru bir tanımlamayla ‘silahlı şiddet hareketleri’ ile bu tür eylemi gerçekleştiren örgütler arasındaki ayrışmanın net bir şekilde yapılması önemlidir. Uluslararası alanda ‘terör, terörist ve terörizm’ kavramı üzerine henüz ortak anlaşma sağlanabilmiş değildir. Her ülke kendi iç politik sorunlarına göre bir terör örgütü belirleyebilmektedir. Öyle ki bir ülkenin terörist gördüğünü diğer ülke terörist görmüyor. Bu nedenle küresel çapta herkesin kabullendiği bir ‘terör-terörist’ kavramı bulunmuyor. Somutlaşmış ortak bir tanım söz konusu olmamakla birlikte, doğrudan sivilleri bilinçli olarak hedefleyip öldürme stratejisini benimseyen örgütleri ‘terörist’ görme eğilimi fiilen kabul görüyor.
Sivillerin katledilmesini bir strateji olarak benimseyen IŞİD, El Kaide, El Nusra, Boko Haram gibi örgütler ise ‘terörist’ olarak tanımlanmaktadırlar. Bu örgütlerle doğrudan veya dolaylı olarak ilişkin kuran her devlet fiilen teröre destek veriyordur. Devletlerin, kendi politik çıkarları nedeniyle doğrudan sivilleri hedefleyen örgütlere özellikle askeri ve lojistik destek verdikleri bilinmektedir. Suriye’de bu durum çok net olarak görüldü. Terör eylemleri olarak tanımlayacağımız ve merkezinde sivillerin olduğu saldırıları yapan örgütlerin amacı kaos, istikrarsızlık yaratmaktır.
Yazının konusu olmamakla birlikte, devlet dışı olup, bulundukları ülkelerde toplumsal dinamikleri olan, askeri ve politik olarak etkin olmaya başlayan örgütler, bölgesel dengelerin şekillenmesinde belirli bir rol oynamaktadırlar. Hedeflerine silahlı mücadele ile varacağını düşünen ve bunu savunan aynı zamanda askeri stratejisinde sivilleri hedeflenmeyen örgütler ‘terör örgütü’ kapsamından ele alınamazlar. Eylem türlerinde bir kısım yanlışlıklar olsa da silahlı mücadelelerinde sivillerin öldürülmesini esas almayan bir örgüt silahlı politik örgüt olarak değerlendirilir.
Katliam yine IŞİD tarafından üstlenildi
Katliamı IŞİD’ın Horasan grubu tarafından anından üstlenildi. Dikkat edilirse benzeri bir eylem yakın dönemde İran’da gerçekleştirildi. Bu iki eylemin doğrudan IŞİD tarafından gerçekleştirildiğini kabul etsek dahi neden İran ve Rusya seçildi. Bu bir tesadüf mü ? İran ve Rusya, Hamas’ı terörist örgüt olarak görmüyor, İsrail’in gerçekleştirdiği operasyona karşı çıkıyor. Filistin halkını açıktan destekliyor. Gazze’nin işgaline karşı çıkıyorlar. Rusya, İsrail ile arasına açıktan bir mesafe koydu. Her iki devlet İsrail’in Lübnan’a ve Hizbullah’a yönelik operasyonlarına da karşı çıkıyor. Tersine başta ABD olmak üzere bütün Batı dünyası, İsrail’in Gazze’yi işgaline ve Hamas’a yönelik operasyonlarına aktif destek verdi, Askeri, ekonomik ve diplomatik olarak İsrail’i her şekilde destekliyorlar. Arap dünyası dahi İsrail’e karşı açık tutum almıyor ve dolaylı olarak Hamas’ın etkisiz kılınmasına onay verdiler. Bugün dahi ABD, Afganistan’da Taliban yönetimiyle fiilen anlaşarak IŞİD’ın Horasan grubuna yönelik insansız hava araçlarıyla saldırılarına devam ediyor. Bu nedenle IŞİD için öncelikli tehlike İran ve Rusya olmayıp ABD olduğu çok açıktır. Aynı şekilde Taliban ile IŞİD arasında da çatışmalar yaşanıyor.
Peki, IŞİD neden İran’ı ve Rusya’yı hedefledi sorusu gündeme geliyor? IŞİD, Moskova’nın göbeğinde böyle katliamı hangi gerekçeyle yaptığını açıklayamıyor. Ciddiye alınabilir ve inandırıcı bir veri ortaya koyamıyor. Dahası uluslararası toplumu ikna etme gibi bir derdi de yok.
Bir çok kişinin iddia ettiği gibi bu katliam, ‘IŞİD-Horasan grubunun bir organizasyonu değil ama onların üstlenilmesi sağlandı’ sorusu akla geliyor? Bu nedenle saldırının arka planı çok daha karmaşık ve derindir. Mesele eylemi kimin tarafında üstlenildiği değil kimin yaptırdığıdır.
Bu eylem Rusya’nın iç dinamiklerini parçalamaya yönelik olduğu açıktır. Rusya’da Müslüman olan onlarca özerk bölge bulunuyor. Bu bölgelerde radikal İslamcı örgütlerin faaliyetleri olduğu, Suriye’de El Kaide, El Nusra, IŞİD gibi örgütler içerisinde aktif olarak savaşan militanlarının bulunduğu biliniyor.
Şu aşamada ortaya çıkan kısıtlı veriler incelendiğinde, eyleme katıldığı belirlenen ve Ukrayna’ya geçmeye çalışırken yakalanan 4 kişinin verdiği bilgiler dikkat çekicidir. Bunların Rusya’da faaliyet yürüten radikal İslamcı örgütlerin üyeleri olup-olmadığına dair önemli kuşkular oluşmaya başladı. Bu şahıslarla telegram üzerinde ilişki kurulduğu, banka hesaplarına para yatırıldığı dikkate alındığında, bu kişilerin taşeron olarak kullanılma olasılığı oldukça yüksektir. Bu şahıslar doğrudan IŞİD tarafından mı yoksa belirli devletlerin istihbarat örgütleri tarafından mı kullanıldı? Bu sorunun cevabı aynı zamanda çözümün gerçek anahtarıdır.
Bu eylemle nasıl bir mesaj verilmek istendi
Birincisi, Rusya’nın Ortadoğu’da izlediği bölgesel stratejiyle ilişkilidir. Özellikle İsrail-Filistin dahası İsrail-Hamas Savaşı’nda Rusya’nın fiilen İsrail’e karşı aldığı tutumdur. İsrail’in Rusya ilişkileri beklenilenin çok altında kaldığı biliniyor. İsrail Başbakanı’nın çok açıktan Rusya’nın Filistin politikasından rahatsızlık olduklarını, bunu Putin’e açıkça ifade ettiklerini belirtti. Özellikle Rusya ve Çin’in BM GK toplantılarında Filistin konusunda İsrail karşıtı bir tutum almaları, İsrail’in etkinlik alanını zayıflatmaktadır. Ayrıca Filistin meselesinde Arap dünyası ile Rusya’nın aynı paralelde olması, İsrail’i olumsuz yönde etkilen bir faktördür. Yakın dönemde İran’da gerçekleşen toplu katilamın IŞİD’ın Horasan grubunun üstlendiği dikkate alındığında Rusya’nın da aynı şekilde cezalandırılması olarak okunabilir.
İkincisi, Rusya’nın Suriye’deki pozisyonudur. Uzun bir aradan sonra Rusya destekli Şam askeri güçlerinin İdlib bölgesinde yeniden saldırılarını arttırması dikkat çekmeye başladı. Rusya’nın Ukrayna savaşı nedeniyle Suriye’de askeri olarak nispeten durgunlaştığı biliniyor. Ancak son bir aydır özellikle İdlib bölgesinde artan askeri hareketlilik savaşın yeniden yoğunlaşacağına dair emaraler oluşmaya başladı. Suriye’de Rusya merkezli savaşın yeniden aktifleşmesi, İran’ın bölgedeki etkinliğinin artmasıyla paralel gelişeceği biliniyor. Rusya’nın Suriye’de daha pasif bir konumda kalması ve İran’ı da dizginlenmesi mesajını içeriyor.
Üçüncüsü, Rusya’nın Ukrayna’da giderek belirgin üstünlük sağlamaya ve yeni bölgeler ele geçirmeye başladı. Rusya’ya karşı Ukrayna’yı desteklemek için yeni alternatif planları tartışan Batı’nın aslında Rusya karşısında dolaylı bir yenilgi aldığı artık kabul görüyor. Önümüzdeki dönemde Rusya’nın Ukrayna’nın birçok bölgesini askeri olarak kontrol etme süreci başlayacak gibi görünüyor. Almanya Hava Kuvvetlerinin gizli bir toplantısında ‘Almanya füzelerinin Kırım köprüsünün havaya uçurulmasında kullanımmasına’ dair bilgilerin kamuoyuna sızmasından sonra Rusya’nın en sert düzeyde mesaj vermesi hem Aymanya’yı hem de NATO’yu olumsuz yönde etkiledi. ABD, İngiltere, AB yani NATO bundan sonra Rusya’ya karşı olası saldırılara aktif bir şekilde müdahil olamayacakları açıktır. Bu nedenle dolaylı olarak IŞİD gibi güçler kullanılarak Rusya’nın iç dinamiklerinde yeniden bir kaos yaratmaya ve içe dönmesini sağlamaya yönelik bir eylem olarak değerlendirilebilinir.
Dördüncüsü, Rus muhalif lider Aleksey Navalni’nin cezaevinde zehirlenerek öldürülmesi, ardından Rusya’daki yapılan seçimlere katılım oranının oldukça yüksek olması ve Putin’in beklenildiği gibi yüksek düzeyde oy almasından sonra bu saldırının yapılmış olması Rusya’nın iç dengelerini etkileme ve Putin’in prestijini sarsma amacı taşıdığı söylenebilir.
Beşincisi, Putin, “Dikkatlice planlanmış bir terör saldırısının yanı sıra önceden hazırlanmış bir toplu insan katliamıyla karşılaştık” açıklamasını yaparken, saldırının ne kadar ciddi düzeyde planlandığını ve bunun IŞİD gibi bir örgütünün işi olmadığını, arkasında devletler düzeyinde güçlerin olduğunu ima ediyor.
Altıncısı, Aynı zamanda Rusya istihibarat birimlerinin zaafiyeti bakımından bir veri sunuyor. Sovyetler Birliği döneminde KGB, dünyanın önemli istihbarat örgütü olarak bilinirdi. Bugün hem Rusya Federal Güvenlik Servisi( FSB) hem de Rusya Dış İstihbarat(SVR)’ının KGB’nin devamı olmaları nedeniyle oldukça güçlü örgütler olarak tanınmasına rağmen, ister IŞİD, isterse başka ülke istihbaratları tarafından yönlendirilmiş olsun Moskova’nın göbeğinden böyle bir katliamın yapılmış olması, FSB ve SVR’nin prestjini çok ciddi oranda sarsmıştır. Ayrıca ABD’nin Moskova Büyük Elçiliği tarafından ‘terör’ saldırısı olabileceğine dair yaptığı bilgilendirme de dikkate alındığında önlenememiş olmasının sorumluluğu doğrudan Putin’e aittir.
Katliamı gerçekleştirenlerden birinin Türkiye’den gitmiş olması
Katliamı gerçekleştirenlerden 4’ü Ukrayna’ya geçmeye çalışırlarken yakalandılar. Bilgi veren bir kişi, Türkiye’den Rusya’ya geldiğini belirtiyor. Bu sıradan bir açıklama değil. IŞİD’ın Türkiye’de çok kapsamlı bir şekilde örgütlendiği biliniyor. MİT, IŞİD’in yöneticilerini ve örgütlenme ağlarını çok iyi biliyor. Zaman zaman bir kısım operasyonlar yapsada, IŞİD’i bütünüyle tasfiye edecek operasyonlara yönelmiyor. Bu nedenle önümüzdeki süreçte Rusya’nın Türkiye’ye yönelik bir hamlesinin olabileceğini hesaba katmak gerekir. MİT’in IŞİD’e bütünüyle etkisizleştirecek operasyonları gerçekleştirmesi artık zorunlu hale gelmiştir. Yarın doğrudan Çin’in ve hatta batının bazı ülkelerini hedefleyen bir kısım saldırıların Türkiye’den giden IŞİD üyeleri tarafından yapılması gibi bir durum gündeme geldiğinde Ankara’nın çok ciddi olarak zorlanacağı açıktır.
Batı’nın Moskova’daki katliamı kınaması
ABD, AB ve NATO üyeleri, Moskova’daki katliamı ‘sert’ bir dille kınadılar. ABD, Rusya’nın önceden bilgilendirildiğine dair bir açıklama yaptı. Doğrudan sivillleri hedefleyen saldırılar, AB ülkelerinde de gerçekleşti. Önümüzdeki dönemde bu saldırıların çok daha fazla gündeme gelmesi kimseyi şaşırtmamalıdır. Bu nedenle bölgesel savaşlara rağmen önümüzdeki dönemde ‘terör’ saldırıları üzerine BM Güvenlik Konseyinde bazı ‘önemli’ kararlar alınabilir. Ancak, küresel güçlerin bölgesel çıkarları nedeniyle ‘terör, terörist veya terör örgütü’ kavramları üzerinden ortak bir anlaşmanın yapılmasının zor olacağı biliniyor. Örneğin ABD’ye göre PYD bir terör örgütü değildir ama Türkiye’ye göre terör örgütüdür. Hamas, Türkiye’ye göre ‘mücahit’ yani bir direniş örgütü ama ABD, Fransa, Almanya ve İngiltere’ye göre terör örgütüdür. IŞİD, El Nusra, El Kaide gibi örgütlerin ‘terörist’ kapsamında görülmesinden ciddi bir sorun çıkmayabilir ancak devlet dışı olup ama devlet kadar bölgesel etki yaratan örgütler üzerinde bir anlaşmanın sağlanması pek mümkün görünmüyor.
Çin’in saldırıların hedefi haline gelme olasılığı
Çin ile ABD-NATO-AB üçlü arasında rekabetin giderek arttığı, artık herkes tarafından kabul görüyor. Özellikle ABD’nin Pasifikler stratejisi dikkate alındığında rekabetin zaman zaman askeri çatışmalara dönüşebileceği üzerinden sıklıkla yorum ve analiz yapılıyor. Çin’in Uzakdoğu Asya üzerinde ekonomik, politik ve askeri olarak artan muazzam etkisinin küresel rekabeti çok daha fazla derinleştireceği biliniyor. Aynı zamanda Çin ile Rusya arasında nerdeyse pürüzsüz yürüyen çok yönlü ilişkiler, Ukrayna konusunda Rusya’nın yanında yer alması, küresel ekonomiyi aşamalı olarak kontrol etmesi, Ortadoğu’ya artan çok yoğun ilgisi, Çin’in küresel güç olma ve dengeleri belirleme potansiyelini arttırıyor. Çin’in bu gücünün kırılmasının yollarından birini içe dönmesini sağlamaktır. Bu nedenle IŞİD, El Kaide gibi örgütler üzerinde Çin’de Rusya benzeri hatta daha kapsamlı bir kısım katliam nitelikli saldırıların gündeme gelmesi kimseye sürpriz gelmemeledir.
Kuzeydoğu Suriye’de artan IŞİD riski
IŞİD militanlarını yenilgiye uğratan güç Suriye Demokratik Güçleri(SDG) olduğu hemen herkesin kabul ettiği bir durumdur. Binlerce IŞİD savaşcısı, KuzeyDoğu Suriye Özerk Yönetiminin kontrolünde olan kamplarda bulunuyor. Bunların tamamı kontrol altında değil. IŞİD’in Irak ve Suriye’de eylem kapasitesini artmaya başlaması da bir tesadüf değil. Bu nedenle IŞİD’in en tehlikeli olacağı yer Kuzey Doğu Suriye olacağı açıktır. Buradaki IŞİD savaşcılarının, kaçıp dünyanın farklı ülkelerinde eylem yapmaya başlamaları da hiçbir devlete sürpriz gelmemelidir. Bu nedenle uluslararası güçler IŞİD sorununu temelde çökmek istiyorlarsa SDG ile ortak hareket etmeleri bir zorunluluk haline gelmiştir.
Putin’ins Ukrayna’yı suçlaması
Katliamı gerçekleştirenlerin Ukrayna’ya kaçmaya çalışmaları nedeniyle dikkatler Kiev üzerine çekildi. Bu nedenle Moskova, ele geçirilenlerin Ukrayna İstihbaratı tarafından yönlendirildiğini ima eden açıklamalar yaptı. Bu sabah Kiev bombalandı. Putin, dikkatleri Ukrayna üzerine çekse de, bunun Ortadoğu’daki gelişmelerden bağımsız olmadığının da bilincindendir. Rusya, bu saldırıya cevap olarak Suriye’deki savaş düzeyini yeniden üst sınıra çıkartarak İdbil üzerindeki baskıyı arttıracaktır.
Putin’in “Bu suçun tüm failleri ve organizatörleri adil ve kaçınılmaz cezalarını çekeceklerdir. Kim olurlarsa olsunlar, onları kim yönlendirmiş olursa olsun. Tekrar ediyorum, teröristlerin arkasında olan, bu vahşeti hazırlayan herkesi tespit edip cezalandıracağız” açıklaması, Rusya’nın kararlılığı konusunda bir fikir veriyor