Güncel HaberlerMakaleler

Dr. Mustafa PEKÖZ: TALİBAN VE AFGANİSTAN’IN GELECEĞİ


Yapılan arka plan görüşmelerin aksine Taliban’ın beklenilenden daha hızlı bir şekilde Başkent Kabil’e girmiş olması bütün senaryoları değiştirdi. ABD ile Taliban arasında Katar’da yapılan görüşmelerde Taliban askeri güçlerinin Kabil merkezine girmeyeceği, mevcut hükümetle görüşülerek barışçıl ortak bir geçiş hükümeti kurulacağı konusunda ilke anlaşmasına varmışlardı. Ancak Afganistan cumhurbaşkanı Eşref Gani’nin ülkeyi terk ederek Birleşim Arap Emirlikleri’ne gitmesiyle planlar alt-üst oldu ve Taliban beklenilenin dışında Kabil merkezine girdi.

Afganistan, geleceğe yönelik somut ön görülerde bulunmayacak düzeyde bir iç politik krizle karşı karşıya bulunuyor.  Mutlak öngörülerde bulunmak zor ama olasılıkların neler olabileceğini de belirtebiliriz. Afganistan hem uluslararası ve bölgesel ilişkilerde hem de iç dinamiklerde oldukça karmaşık sorunların merkezinde bulunuyor. Bu yazımızda daha çok Afganistan’daki iç dengeleri, gelişmeleri ve olası değişimleri, bugünkü mevcut politik durumu analiz edeceğiz.

 Taliban, etnik gruplar içerisinde çoğunluğu ancak Afganistan genelinde ise azınlığı oluşturuyor

Afganistan’da Etnik grupların nüfus oranları aynı zamanda iktidar ilişkilerini doğrudan etkilemekte ve belirlemektedir. Bu nedenle nüfusun yaklaşık %42’sini oluşturan Peştunlar, iktidar ilişkilerinde hemen her dönem belirleyici bir güç olmuşlardır. İkinci sırayı alan Tacikler nüfusun %27’isini, Hazarlar %10’unu ve Özbekler de %9’unu oluşturuyor. Bunların toplam nüfus içindeki oranı ise %46 olup Peştunlardan fazladırlar. Ancak bugüne kadar bir blok olarak hareket edemedikleri için iktidar dengelerinde hep ikinci sıradan yer aldılar. Afganistan’da kurulan hükümetlerde kimin yer alacağı yukarıdan aşağıya doğru etnik grupların nüfus oranları ve aşiretlerin devasa gücü önemli oranda rol oynuyor. Bu nedenle Taliban, etnik gruplar içerisinde çoğunluğu ancak Afganistan genelinde ise azınlığı oluşturuyor. Eğer Taliban ülkenin etnik nüfus yapısındaki güç oranlarını ve eyaletlerin iç dengeleri doğru değerlendirmezse iç savaşın yayılması kaçınılmaz gibi görünüyor.

Çatı Örgütü olarak Taliban

1979 yılında Sovyetler Birliği’nin Afganistan’a girmesine paralel olarak, ABD/CİA’nın kararıyla Pakistan İstihbarat Servisinin doğrudan yönlendirmesiyle kurulan Taliban, Peştunların ağırlıkta olduğu şeriat düzenini savunan İslamcı bir örgüttür.  ‘Dini ve askeri eğitim’ alıp mücahit/savaşçı gücü olarak yetiştirilen Taliban, Peştunca “talebeler” anlamına geliyor.

Taliban sanıldığı tek merkezli bir örgüt değil. Tersine 20’den fazla yerel örgütün bir araya geldiği ve ortak buluşma noktaları olan ‘şeriat devletini’ kurmak olduğu bir çatı örgütü olarak tanımlanabilir. Doğrudan ideolojik-politik savaşı esas alanlardan, etnik ve aşiret yapılarına kadar çok farklı eğilimleri barındırıyor. Aynı şekilde bugünkü küresel ilişkiler içerisinde daha esnek ya da nispeten ılımlı bir çizgiyi temsil edenlerle geçmiştekinden çok daha radikal bir cihatçı mücadeleyi savunanlar arasında da bir rekabetin olduğu söylenebilir. IŞİD ile tam bir iş birliği içinde olmayan ama Bin Ladin yani El Kaide çizgisini savunan ve genç kuşak arasında etkili olan grupların varlığı biliniyor. Bu nedenle Taliban’ın kendi içerisinde askeri ve politik bir denge sağlayarak uluslararası ilişkilere mesajlar vermesinin zor olduğu kadar kendi içerisinde yeni çatışmaları gündeme getirebilir.

Taliban-IŞİD Denklemi

Afganistan topraklarına el atan ve örgütlenme alanlarını genişleten IŞİD ile Taliban arasındaki sorunların gelecekte uluslararası güçlerin merkezine girmesi kaçınılmazdır. Taliban merkezi yönetiminin El Kaide ile kurduğu ilişkinin bir benzerini IŞİD ile kurup-kurmaması kendi geleceği için ciddi bir sorundur. Eğer IŞİD ile El Kaide benzeri bir ilişki kurarsa uluslararası güçlerin müdahalesine yol açabilir. IŞİD’e karşı çatışmayı esas alırsa hem kendi içinde sorun yaşar hem de IŞİD üzerinde yeni bir iç savaş süreci başlayabilir.

ABD’nin Pakistan’a Baskı yaparak serbest bıraktırdığı Molla Abdulgani Baradar, Molla Ömer’in eniştesi

Taliban’da çok sayıda lider var. Ancak bugün Taliban’ın doğal lideri olarak ön plana çıkan ABD, Rusya ve Çin’in görüştüğü kişi Molla Abdulgani Baradar’dır. Baradar, Taliban kurucusu Ömer Molla’nın iki numaralı adamı olarak örgüt içerisinde önemli bir rol üstlendi. Aynı zamanda Ömer Molla’nın kız kardeşiyle evlenerek askeri/politik yakınlığını akraba ilişkisine düşürerek güçlendirdi. Baradar, Pakistan tarafından tutuklandı ancak ABD’nin baskıları sonucu serbest bırakıldı daha sonra Katar’da bulunan diplomatik-politik büronun başına geçerek uluslararası ilişkileri kurmaya ve yönlendirmeye çalıştı. Taliban içerisinde belirli bir saygınlığı ve gücü olmasına rağmen, uluslararası ilişkilere vermeye çalıştığı ‘ılımlı’ mesajların yaşam bulması gelecekte ne gibi sorunlara yol açacağını belirlemek zor.

Taliban lideri Molla Abdulgani Baradar ile Afganistan eski Cumhurbaşkanı Hamid Karzai Akrabadırlar

Afganistan’daki gelişmeleri doğru okumak küçük ve önemsiz gibi görünen ayrıntıların doğru değerlendirilmesinden geçiyor. Afganistan’da nüfusun %42’sini oluşturan Peştunlar, hangi dönem olursa olsun devletin kontrolünü önemli oranda ellerinde tutarlar. Örneğin Molla Abdulgani Baradar ile Hamid Karzai Peştuların en büyük aşiretlerinden olan Durrani aşiretinin Popalzai koluna mensupturlar. Hatta Afganistan’ı terk eden artık ‘eski’ cumhurbaşkanı olarak tanımlanan Eşref Gani de Peştunludur. Bu nedenle Afganistan’da politik ilişkilerde Peştunlar önemli bir rol üstlendikleri gibi son kararı verenler olarak ön plana çıkmaktadırlar. Baradar ile Karzai arasında başlayan görüşmelerin içeriği ve alacakları ortak kararlar hem Afganistan’ın hem de Taliban’ın geleceği için önemseniyor. Karzai’nin akrabası olan ve Taliban’ın doğal lideri konumunda olan Baradar’ı hem uluslararası ilişkilere vereceği mesaj hem de Afganistan’ın iç politikasında atması gereken adımlar konusunda ikna etmesi için göstereceği başarı aynı zamanda Taliban yönetimi için rahat bir nefes almasını sağlayacaktır.


ABD ülkeyi terk eden Eşref Gani’ye yeni bir rol vermek istemediğini açıkladı.

 

Ailesiyle birlikte Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) sığındığı ortaya çıkan Afganistan’ın eski cumhurbaşkanı Eşref Gani, bugün Facebook sayfasında yayınladığı videoda, Eşref Gani, “Kan dökülmemesi ve kaosun son bulması için Afganistan’dan ayrıldığını, Taliban ile Afganistan’ın eski cumhurbaşkanlarından Hamid Karzai arasında başlatılan görüşmeleri desteklediğini ve ülkeye dönmek için görüşmeler yaptığını» açıkladı.

 

Taliban’ın varılan mutabakata aykırı davranarak Kabil’e girdiğini, bu nedenle “kendi Gani’nin bu videosuna dair Taliban hiç bir açıklama yapmazken ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman ile Afganistan’ı terk ederek «BAE’ye sığınan Gani’nin artık Afganistan siyasetinde bir aktör olarak görülmediğini »  açıklaması aynı zamanda Taliban’a verilmiş bir destek olarak değerlendirildi.

 

Taliban’ın yaptığı atamalar dikkat çekiyor

 

Taliban özellikle stratejik kurumlara ve eyaletlere atamalar yapmaya başladı. Pajhwok haber ajansının verdiği bilgiye göre, Maliye Bakanı olarak Gül Ağa’yı, İçişleri Bakanı olarak Sadr İbrahim’i, İstihbarat şefi olarak Necibullah’ı vekaleten atadı. Ancak en çok dikkat çeken ise Al Jazeera haber ajansının açıkladığı üzere Savunma Bakanı olarak uzun yıllar ABD’nin Guantanamo hapishanesinde kalan molla Abdul Kayyum Zakir‘i vekaleten atanmasıdır. ABD Savunmak Bakanlığı sözcüsü özellikle   Zakir’inin savunma bakanlı olarak atanmasının dikkatle izlediğini ve bunun Taliban’ın gelecekteki politikalarına dair bir fikir verdiğini belirtti.

 

Tabilan’ın uluslararası ilişkilerdeki zorlukları

 

Sorun sadece Afganistan’ı bugün için kontrol etmek değil devam ettirmesini sağlamaktır. Uluslararası alanda bir tanınma olmadan, özellikle BM ve Güvenlik Konseyi’nin eski kararı değiştirilip Taliban ‘terörist’ örgüt listesinde çıkartılmadan, diplomatik temsilcilikler Kabil’de göreve başlamadan, uluslararası ekonomik yardımlar yapılmadan, ülkeyi yönetmenin son derece zor olduğu biliniyor. Bu nedenle Baradar-Karzai ilişkisi önemlidir. Çünkü ortaya çıkacak sonuçların uluslararası alandaki yansımaları önemlidir. Baradar, “Taliban’ın Afganistan’da siyasi bir çerçeve çizmek için tüm taraflarla çalışmaya hazır olduğunu, kadın ve çocuk hakları başta olmak üzere insan haklarını koruyacaklarını ve değiştik, tanınmak istiyoruz” açıklaması uluslararası topluma verilmiş bir mesajdır. Ancak bunun ne kadar gerçekçi olacağı konusunda ciddi güvensizliklerin olduğu ve olmaya devam edeceği biliniyor.

 

1996-2001 yılları arasında yani ABD-NATO merkezli uluslararası askeri güçlerinin Afganistan’ı işgal ettiği dönemde Taliban yönetimini diplomatik olarak sadece ‘Pakistan, Suudi Arabistan ve BAE’ tarafından tanındı. Bugün için BM tarafından  ‘terörist’ görülen bir Taliban hükümetini Pakistan diplomatik olarak tanıyabilir ancak S. Arabistan başta olmak üzere körfez ülkeleri Taliban’a destek mesajları vermiş olmalarına rağmen diplomatik tanınma konusunda aceleci olmayacakları ve daha çok Biden yönetimine göre bir politika belirleyecekleri açıktır. Türkiye, İran, Çin, Rusya gibi ülkeler, jeo-politik çıkarları gereği Taliban ile çok yakın ilişkiler kurabilirler ama doğrudan diplomatik olarak tanımaları zor gibi görünüyor.

 

 

 

 

 

Penşir Vadisinde Taliban’a karşı vadide Afganistan Ulusal Direniş Cephesi (NRF)

 

Taliban, Başkent Kabil olmak üzere nerdeyse Afganistan’ın tamamını yani 34 vilayetten 33’ünü kontrol altına aldı denebilir. Taliban’ın kontrol ettiği bölgelerde hem toplumsal hem de askeri olarak ne kadar güçlü olduğu tartışma konusudur. Ancak Kabil’in 150 km kuzeydoğusundaki Pençşir Vadisi, halen Taliban’ın kontrolüne girmediği gibi ciddi bir direnişin olduğu belirtiliyor. Bir bakıma Afganistan’ın yeniden kendi iç dinamikleriyle İslamcı Taliban’a karşı toplumsal bir hareketin başlama merkezi olabilir. Bunun nesnel koşullarının olduğunu da söylemek pek ala mümkün.

 

1990’larda Kuzey İttifakı lideri olarak Taliban’a karşı direnişe öncülük eden Ahmed Şah Mesud’un oğlu olan Ahmed Mesud, Penşir Vadisinde Taliban’a karşı, vadide Afganistan Ulusal Direniş Cephesi (NRF) kurulduğunu açıkladı. Taliban Kabil’e girmeden önce Afganistan’dan cumhurbaşkanı yardımcısı olan ve Gani’nin ülkeyi terk etmesiyle kendisini geçici cumhurbaşkanı ilan eden Amrullah Salih, Twitter’de “Taliban’la asla aynı çatı altına olmayacağım’ açıklamasını yaptı. Salih’in de Pençşir vadisine geçerek yanındaki askeri birliklerle Mesud’a katıldığı belirtiliyor.

 

NRF’nin dış ilişkiler sorumlusu Ali Nazari BBC’ye verdiği demeçte; “Vadide eğitilen yerel kuvvetlerin, ülkenin dört bir yanından gelen eski savunma kuvvetleri birlikleri ve Taliban karşıtı direniş kuvvetlerinin katılımıyla güçlendirildiği” ve ‘gerilla savaşına uygun olduğu bir alan olduğu’ iddia edildiği Pençşir’de başlayan direnişin Afganistan geleceğinde ne kadar etkili olacağı hem iç toplumsal dinamiklere hem de uluslararası desteğe bağlı olduğu açıktır. Uluslararası güçlerin bugün için değil ama yakın gelecekte Perçşir’deki Taliban karşıtı hareketi desteklemeleri pek ala mümkün görünüyor.

 

Mevcut durum dikkate alındığında Taliban’ın ülke genelinde tam bir hakimiyeti sağlaması ve bölgeleri istediği gibi kontrol etmesi oldukça zor görünüyor. Hükümete bağlı olan ve dağıldığı iddia edilen askeri güçlerin Pençşir bölgesindeki Taliban karşıtı güçlerle birlikte hareket etmeleri iç savaşın gelişmesi ve dengelerin yeniden Taliban aleyhine dönüşmesi de kimseye sürpriz gelmemelidir.

Rusya’nın Pençşir bölgesi için Taliban ile Perçşir eyaleti yönetimi arasında arabulucu olmasının Taliban tarafından istenmesi hem dengelerin ne kadar hassas olduğu gösteriyor hem de Afganistan’ın fiilen özerk olan bölgelerin anayasal statüye kavuşturularak Taliban’ın etki gücünün sınırlandırılması gündeme gelebilir.

 

Afganistan’ın geleceği tahmin edilenden çok daha karmaşıktır. Taliban’ın etki alanının ne kadar olacağı, uluslararası ilişkileri ve uluslararası toplumun taleplerini hangi düzeyde dikkate alıp almayacakları, muhalif iç toplumsal dinamiklerin nasıl bir rotada ilerleyeceği, Afganistan üzerinde yürütülen rekabetin alacağı pozisyon, olası bir iç savaşı çok daha derinleştirecek gibi görünüyor. Afganistan’ın yeniden toplumsal bir çöküş sürecine doğru evirileceğini söylemek pek yanlış olmayacaktır.

 

 

Dr. Mustafa PEKÖZ: TALİBAN VE AFGANİSTAN’IN GELECEĞİ” üzerine 4 yorum

  1. Taliban Kabil’ e ABD nin izni olmadan asla giremezdi. Büyük bir Emperyalist oyun var. ABD, CENTO ve YELİŞ KUŞAK PROJESI ile yapamadığını Taliban ile yapmak istiyor.

    1. Evet, bu nedenle ABD’nin Viyetnam yenilgisiyle karşılaştırmaya çalışanlar var. İkisinin karşılaştırılması son derece yanlış, Taliban lideri Pakistan’da tutukluydu ve ABD tarafından serbest bırakıldı. İki gün önce CİA Başkanıyla gizli bir görüşme yaptığı da belirlendi.

  2. Bence emperyalistlerin aniden apar topar Afganistan’dan çekilmeleri oyun içinde bir oyun gibi gözüküyor.Burada esas amaç , yine Şii ve Sünni İslam çelişkisini kullanarak İran’ı bir adım daha kuşatmaya almak diye düşünüyorum.

    1. Yazıda bir bölümde belirttiğim şu husus var
      “Taliban-IŞİD Denklemi
      Afganistan topraklarına el atan ve örgütlenme alanlarını genişleten IŞİD ile Taliban arasındaki sorunların gelecekte uluslararası güçlerin merkezine girmesi kaçınılmazdır. Taliban merkezi yönetiminin El Kaide ile kurduğu ilişkinin bir benzerini IŞİD ile kurup-kurmaması kendi geleceği için ciddi bir sorundur. Eğer IŞİD ile El Kaide benzeri bir ilişki kurarsa uluslararası güçlerin müdahalesine yol açabilir. IŞİD’e karşı çatışmayı esas alırsa hem kendi içinde sorun yaşar hem de IŞİD üzerinde yeni bir iç savaş süreci başlayabilir.”
      Kabil’de 7 patlama gerçekleşti şuan itibarıyla ve IŞİD üstlendi. Böylelikle Taliban’ın bölgede güvenliği sağlamayacağı mesajı verilmiş oldu. Yarın ABD veya NATO yeni askeri operasyonlar yaparsa şaşırmamak gerek…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir