Güncel HaberlerMakaleler

Dr. MUSTAFA PEKÖZ: UKRAYNA’DA POLİTİK-DİPLOMASİ ÖN PLANA ÇIKAÇAK


Ukrayna üzerinde başlayan politik kriz küresel dengeleri nasıl etkileyecektir. Rusya’nın açık açıdan açık bir meydan okuması olarak görülen sürecin, bir küresel askeri çatışmaya yol alacağına dair kaygılar giderek ön plana çıkıyor. Sorun Ukrayna’nın NATO’ya alınmasının çok ötesinde ABD merkezli NATO’nun Rusya’nın askeri olarak kuşatmasının psikolojik yansımasıdır, Ukrayna’nın NATO’ya dahil edilerek askeri olarak silahlandırılması Rusya için ciddi bir önem arz etmiyor. Çünkü Polonya ve Romanya NATO’nun fiilen ABD’nin askeri üs merkezi haline gelmiş bulunuyor.  Ukrayna sorunu ise çatışmanın askeri-psikolojik yanını oluşturuyor. Bu bakımdan sorun Rusya’nın Ukrayna’ya karşı askeri güç kullanma olasılığının çok ötesinde küresel çaptaki politik denklemin etkilenmesiyle doğrudan ilişkilidir.

Devlet başkanları, Dışişleri bakanları tek tek Moskova’nın kapısını çalmaya başladılar. ABD, İngiltere, Almanya, Fransa başta olmak üzere AB-NATO-ABD üçlüsü yoğun bir diplomasi faaliyeti yürütmektedirler. Diplomatik-politik hamlelerin nasıl bir etki yaracağını karşılıklı dengeler ve çıkarlar belirleyecektir.

Rusya’nın hakimiyet alanını geliştirmede Kırım işgali

Polonya ve Romanya, NATO’nun ve ABD’nin yeni askeri üs merkezleri haline getirilmesine Rusya’da beklenilen ciddi bir tepki gelmedi. NATO’nun bu hamlesine karşılık tersine Rusya, Ukrayna üzerindeki baskısını arttırdı. Kimsenin tahmin etmediği bir zamanda Kırım bölgesindeki bağımsızlık yanlısı grupların seçimleri kazanmaları ve Rusya’ya bağlanma kararı alınmasından sonra Moskova, Kırım’a asker çıkartarak bölgeyi ilhak etti. Ne NATO ne de ABD, bu süreci engelleyebildi. Diplomatik çabalar ve bir kısım ekonomik yaptırımlar dışında ciddi bir adım atılmadı. Almanya-Fransa merkezli AB ülkeleri, Rusya ile doğrudan bir çatışmaya girmek istemediklerini her fırsatta açıkladılar ve mevcut durumu fiilen kabullendiler.

Doğu Ukrayna’da Rusya yanlısı otonom gruplarının özerklik taleplerinin karşılanması için başlattıkları silahlı mücadelenin doğrudan Rusya tarafından organize edilmesi ve desteklenmesi, bu bölgenin orta vadede Ukrayna’dan koparak Rusya’ya katılması olasılığı NATO açısında ciddi bir sorun haline geldi. Böyle bir olasılığın gerçekleşmesi esasen ABD’nin Rusya stratejisinin başarısız kalacağını gösteriyor. Çünkü ABD’nin güvenlik stratejisinde Çin ve Rusya önemli bir yer tutuyor. Çin’in esasen ekonomik, Rusya’nın daha çok askeri gelişmesi ön plana çıkıyor. ABD’de hangi partinin iktidara gelmesinin veya kimin Başkan seçilmesinin bir önemi yok. 15-20 yıllık belirlenen küresel stratejide küçük değişiklikler olsa da mutlak olarak uygulanır. Mevcut strateji de Rusya’nın Avrasya-Kafkasya hattından kuşatılması, Çin’in Pasifiklerden kontrol altına alınması üzerine kurulmuş görünüyor. Çin üzerinde beklenilen etkiyi yaratması zor görünen bu stratejinin Rusya üzerindeki etkisi bir bakıma Ukrayna üzerinden test edilmeye başlandı denebilir.

ABD’nin Yeni Rusya Stratejisi

ABD’nin Rusya stratejisinin birkaç yönü bulunuyor. Birincisi, Rusya’nın askeri teknoloji olarak gelişmesini engellemektir. ABD hem dünyanın en büyük askeri gücüne sahip hem de askeri harcamaları tüm dünyanın toplamından fazladır. Örneğin 2020 yılında ABD’nin savunma bütçesi 778 milyar dolar, Rusya’nın ise 68 milyar dolar. Yani ABD’nin savunma bütçesi Rusya’nın tam 11.5 katı kadardır. ABD her yıl savunmaya ayırdığı bütçeyi arttırırken tersine Rusya ve Çin’in savunma harcamalarının arttırılmasına kesin olarak karşı çıkıyor. ABD, kendisi askeri teknolojiyi geliştirmek için devasa harcamalar yaparken, Rusya ve Çin’in askeri teknolojilerini geliştirmesi ve yenilenmesine karşı açık bir tutum alıyor. Ancak Rusya’nın askeri teknolojide ciddi bir ilerleme sağladığı ve ABD ile boy ölçüşebilecek düzeyde olduğu görülüyor.

İkincisi, ABD başta olmak üzere NATO ülkeleri olmak üzere dünyanın hemen her yerinde silah ihracatı ya da silah ticareti yaparken Rusya’nın ve Çin’in silah satışlarını engellemeye çalışmaktadır. Silah teknolojisinde önemli başarılar elde etmiş Rusya’nın silah pazar alanlarını sınırlamak için son derece önemli bir baskı politikası uyguluyor. Örneğin Rusya’dan silah alan ülkelerin önemli bir kısmına karşı ekonomik ambargoyu uygulamaya koydu. Türkiye hariç Mısır, BAE, S.Arabistan gibi ülkeler Rusya’dan S-400 savunma sistemini almadılar. Çin, Hindistan ve İran bu sistemi kullanmakta kararlı görünüyor. 

Üçüncüsü, ABD; Rusya’yı özellikle Doğu Avrupa, Kafkasya, İskandinavya ve Karadeniz bölgesinde askeri olarak kuşatmaya çalışıyor. Yunanistan adaları ve özellikle Edirne sınır bölgesi olan Dedeağaç’a ABD’nin binlerle ifade edilen askeri teçhizat yerleştirmesi doğrudan Türkiye ile bir sorundan kaynaklanmıyor. ABD’nin yeni özellikle kara askeri stratejisinde Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Polonya hattının kontrol edilmesi önemlidir. ABD’nin NATO adına Avrupa’da bulunan asker sayısının 70 bin civarında olduğu bunların önemli bir kesiminin Romanya, Polonya ve Alman’da konuşlandırıldığı ve Ukrayna krizi nedeniyle özellikle Polonya ve Romanya’daki askeri ve askeri teçhizat sayısını ciddi oranda arttığı basına yansıdı. Başka bir değerlendirme konusu olmakla birlikte bu karar ABD’nin Türkiye’yi askeri stratejisinde aşamalı olarak arka plana attığını gösteriyor.

ABD’nin Rusya’nın askeri hamleleri karşısında etkili olamaması özellikle Kırım ilhak etmesi, ABD’nin küresel askeri liderliğini ciddi düzeyde tartışıldığını söyleyebiliriz. ABD’nin öncelikli hedefi Ukrayna’nın NATO’ya alınmasıdır. Bunun için özellikle Almanya’nın ikna edilmesi gerekiyor. Ukrayna da NATO’ya üye olarak Rusya’yı NATO ile karşı karşıya getirerek bir güvence sağlamak istiyor. Merkel dönemi boyunca Almanya, Ukrayna’nın NATO’ya üye olmasına yönelik çekincelerini belirtti ve fiilen bloke etti. Almanya’nın yeni koalisyon hükümeti, Rusya’ya karşı açık bir tavır almasına rağmen Ukrayna ile bir savaşta askeri güç olarak sürecin içinde olmaya pek niyetli değil. Dahası Almanya yakın dönemde Ukrayna’nın NATO’ya üye olmasına onay vermeyecek.

Avrupa’nın ve özellikle Almanya, Belçika, Hollanda hatta Fransa’nın doğal gaz nedeniyle Rusya’ya bağımlı olmaları, Rusya’ya karşı olası askeri hamleleri engelliyor. Bu nedenle Avrupa-Rusya arasında kurulan ekonomik-politik dengenin en azından bugünkü süreçte bozulmasını istenmiyor. Bu nedenle AB’nin diplomasiye yoğun bir ağırlık vermesi, Fransa’nın AB’nin dönem başkanı olarak Macron’un Moskova’yı ziyaret edip Putin ile görüşmesi, son hamle olarak Almanya Başbakanı Olaf Scholz’ın Moskova’şa yaptığı ziyaret tarafların diplomasiye ve politik çözüme dikkat çekmesi ciddi bir mesaj olarak değerlendirildi.

Putin-Biden Görüşmesi

Biden ile Putin Ukrayna meselesini iki kez görüştürler. Yeni yılda üçüncü bir görüşme yapacaklar. Biden, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik olası bir saldırısı karşısında sessiz kalmayacaklarını, Rusya’ya yönelik ekonomik, diplomatik ve politik baskıyı en üst düzeyde ve kararlılıkla uygulayacaklarını belirtti. Rusya’nın hamleleri tersten bütün bunları göze aldığını gösteriyor.

Putin de iki noktaya dikkat çekiliyor: Birincisi Rusya sınırına füze sistemleri yerleştirilmeyecek. İkincisi Rusya’ya yönelik hiçbir şekilde askeri bir saldırının olmayacağı konusunda NATO, yazılı diplomatik-politik bir güvence verecek. Bu iki şart sağlandığında hem Kiev yönetimiyle Doğu Ukrayna meselesi dahil olmak üzere diplomatik-politik ilişkiler normalleştirilecek hem de orta vadede Ukrayna’nın NATO’ya alınmasına onay verebilecek.  Bunlar sağlandığında bölgedeki askeri güçler çekilecek. Moskova, sorunun diplomatik yolla çözülmesine zemin hazırlamak için de yaklaşık 10 bin askeri bölgede çektiğini açıkladı. Bu doğrudan ABD’ye bir mesajdır.

Putin-Macron görüşmesi

 Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Moskova’ya giderek Putin ile 5 saatli bir görüşme gerçekleştirdi. Her iki liderin yaptığı açıklama dikkat çekiciydi Macron: “Rusya Avrupalıdır ve Avrupa’ya inanan herkes Rusya ile çalışmaya devam etmelidir. Rusya’nın güvenliği olmadan Avrupa’nın güvenliğinden söz edemeyiz” değerlendirmesi açık diplomatik-politik bir mesajdır. İki lider de “Minsk Anlaşması ve Normandiya formatı çerçevesinde  bir çözümün ve ilerlemenin olabileceğine” dikkat çekti. Marcon’un Ukrayna Cumhurbaşkanı  Zelenski ile yaptığı basın açıklamasında Putin’den “bölgede yükselecek bir tansiyonun kaynağının kendileri olmayacağı” güvencesi aldığını belirtmesi, Ukrayna’nın çözüme yönelik atacağı  olumlu adımlar için bir mesaj olarak algılandı. Zelenski’nin de çok yakında Ukrayna, Rusya, Fransa ve Almanya dörtlüsünde barış süreci için bir araya gelebileceklerini söylemesi de çözümde politik-diplomasinin ön plana çıkma eğiliminin güçlendiğini gösteriyor.  

Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un Biden ve Putin ile görüşmesi

Ana gündemin Ukrayna krizi olduğu görüşmede NATO merkezli birlik mesajı ve aynı zamanda çözüme yönelik alternatiflerin konuşulduğu anlaşılıyor. Almanya’nın özellikle diplomatik çözüme dikkat çekmesi aslında ABD ile bir kısım farklı yaklaşımlara sahip olduğu anlaşılıyor. NATO’nun askeri müdahalesi gündemde tutulmasına rağmen çözümün politik-diplomatik olmasına dikkat çekilmesi Almanya’nın Rusya ile stratejik bir çatışmaya girmek istemediği anlaşılıyor. Sçholz’un Putin ile yaptığı görüşmede her iki tarafın sorunu askeri yöntemlerle değil diplomasi ve politik görüşmelerle çözülmesi gerektiğine dikkat çektiler. Scnolz ile Putin  arasındaki görüşmenin zaman olarak ucu açık olması meselenin çok yönlü değerlendirilerek ortak noktalarda buluşma eğiliminin güçlendiği anlamına geliyor. Moskova’nın iki lider arasındaki görüşmelere geçilmeden kısa bir süre önce  askerli birliklerinin bir kısmının görevlerini icra ederek geri çekildiklerini açılması, Almanya’ya çözümde askeri güç kullanımını tercih etmedikleri mesajı olarak değerlendirildi.  

Rusya, Ukrayna’yı işgal ederim mi?

Rusya’nın Ukrayna sınırına 100 binden fazla asker yığması, yüzlerce tankı, topu sınırda konuşlandırması, NATO’ya ve ABD’ye karşı bir kararlılık gösterisidir. ABD’nin Rusya’ya yakın sınır bölgelerine füze sistemlerinin yerleştirilmesini tartışmaya başlaması, Rusya için güvenlik tehdidi olmaktan çok askeri ve politik prestijinin sarsılması anlamına gelir. Putin’in ‘biz Meksika’ya veya Kanada’ya füze sistemleri yerleştirirsek ABD nasıl bir tepki verir. Empati yansınlar’ diyerek aslında sorunun politik-psikolojik yönünü açıklamış oldu. Putin, Ukrayna sınırına askeri güç yığması, hava gücünü harekete geçirmesi, füze sistemlerini açık hale getirmesi esasen kararlı olduklarını, gerektiğinde askeri gücün devreye konulacağının mesajını veriyor. Çok yönlü devam eden politik-diploması trafiği dikkate alındığında Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi toptan reddet edilmese dahi oldukça zayıf bir olasılıktır. Belirli düzeyde bir askeri çatışma olabilme olasılığı hesaplanabilir ama işgal bir askeri senaryonun olmadığını güç dengelerini az çok analiz eden herkesin görebileceği bir durum. Askeri güç kullanma gibi olasılıkların tartışıldığı fırtınalı geçen süreçte diplomatik-politik ilişkiler ön plana çıkacaktır. Çünkü böylesi bir savaşta hiçbir gücün kazanma şansı olmayacağı gibi bütün küresel dengeler koşulsuz etkilenecektir. Bugünkü veriler dikkatli ve soğuk kanlı değerlendirildiğinde Kara Deniz dahil bölgede beklenilen ve bölgeyi toptan etkileyecek bir askeri çatışma olmayacak.

 

Sonuç: Ukrayna meselesi diplomatik-politik görüşmelerle aşılacak gibi görünüyor. Özellikle Macron-Putin, Putin Scholz görüşmeleri Almanya’nın ve Fransa’nın politik arka planda çözüm için gösterdikleri yoğun çaba sorunun diplomatik/politik ilişkiler içerisinde çözüleceğini gösteriyor. “Minsk Anlaşması ve Normandiya formatı çerçevesinde” Rusya’nın Doğu Ukrayna’daki beklentileri karşılanacak gibi görünüyor. Ukrayna’nın yakın dönemde NATO’ya alınması söz konusu olmayacağı gibi Ukrayna federatif bir sisteme doğru gidiyl

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir