Halil Falyalı ismi daha çok Sedat PEKER’in yayınlamaya başladığı videolardan gündeme gelmeye başladı. Hüsnü ve Halil kardeşler orijinleri Kıbrıslı olan yerleşik bir ailenin çocuklarıdır. Son 25 yılda çok hızla büyüyerek devasa bir ekonomik gücü ulaştılar.
Falyalı’nın Kıbrıs’ın Türk kesiminde ‘yasadışı bahis oyunları ve kumarhaneler’ işlettiği biliniyor. Son yıllarda uyuşturucu kaçakçılığında önemli bir rol üstlendikleri belirtiliyor. Özellikle yasadışı bahis oyunlarıyla da dünyanın her yerinde kara para aklama merkezi olarak işlev gördüğü iddia edilen önemli konulardan biridir.
Falyalı, ABD tarafından aranan ve hakkında tutuklama kararı bulunan biri olması nedeniyle bugüne değin Kıbrıs Türk kesimi bölgesi dışına çıkmış değil. ABD’den Türkiye’ye kadar uluslar arası alanda yasadışı bahis oynatan Falyalı’nın yaklaşık 100 milyar dolara yakın -uyuşturucu parası da olmak üzere- kara para akladığına dair iddialar söz konusudur. Öyle yasadışı bahis oyunlarının günlük yaklaşık 50 milyon dolar olduğu belirtiliyor. Öldürülmesinin arka planında uluslar arası çaptaki bu rantın paylaşımla da ilgisi olduğu belirtiliyor.
Peker’in iddialarından sonra Falyalı’nin derin ilişki ağları olduğunun ortaya çıkmasının ardından, Kıbrıs Türk bölgesinde tutuklandı bir ay sonra serbest kaldı aradan kısa bir süre geçtikten sonra öldürülmesinin bir tesadüf olmadığı çok açıktır. Bu bakımdan hakkındaki çok ciddi iddialara rağmen serbest bırakılması ile öldürülmesi arasında bir bağ var mı? Bunun da araştırma konusu yapılması gerektiği çok açıktır.
Falyalı’nın öldürülmesinin nedenlerinin doğru anlaşılabilmesi için birkaç noktaya dikkat çekmek gerekir:
Birincisi, Falyalı’nın Kıbrıs Türk bölgesinde fiilen devlet gibi hareket ettiği ve politik partiler üzerinde ciddi bir gücü olduğu belirtiliyor. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Falyalı’nın öldürülmesi nedeniyle yayınladığı taziye mesajı esasen Falyalı’nın etki gücü bakımından bize bir fikir veriyor.
İkincisi, Falyalı’nın bir dönem Uzan’lar gibi hem Kıbrıs’ta hem Türkiye’de çok sayıda politikacının, bürokratik, tanınmış kişilerin özel yaşamlarına ilişkin kasetlerini ele geçirip şantaj yaparak kontrol altına aldıkları iddia ediliyordu. PEKER’in bu yönlü iddiaları ve hatta söz konusu kastlerin bir kopyasının kendisinde olduğunu açıklaması, işin ciddiyetini gösteriyordu. Bin Ali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’ın özel yaşamına ilişkin kasetlerin Falyalı’nın elinde olduğu ve bu nedenle Erkam’ı uyuşturucu ticaretine bulaştırıldığı söz konusu iddialardan biridir.
Üçüncüsü, Falyalı’nın yasadışı bahis ve kumarhane oyunlarıyla küresel çapta uyuşturucu dahil kara para aklama şebekesi gibi bir rol üstlendiği iddiasıdır. Özellikle ABD’nin Falyalı hakkında yakalama kararı çıkartmasının esas nedeni, küresel çapta kara para aklama organizasyonunu kurması ve yönetmesidir.
Dördüncüsü, Falyalı’nın kara para aklama meselesinin Ankara’nın bilgisiyle yaptığı ve kaynağı belli olmayan bu paranın bir kısmının Türkiye’de kullanıldığı iddiasıdır. Aynı şekilde Ankara’da üst düzey bürokratlarla ve politikacılarla doğrudan ve dolaylı ilişkisi olduğuna dair iddiaların da araştırılması gerekiyor.
Peki Falya’lı neden öldürülmüş olabilir. Bu soruna doğrudan bir yanıt vermek oldukça zordur. Ancak bir kısım olasılıklar üzerinde durabiliriz.
Birinci nokta, Falyalı, küresel çapta kirli işler imparatorluğunun içinde bulunduğu artık çok net olarak biliniyor. Yasadışı bahis ve kumarhaneler işletme işinin dışında uyuşturucu ticaretinin merkezine giren biri olarak tanınmaya başlandı. Latin Amerika’dan Avrupa’ya taşınan kokainin taşıma güzergahının Doğu Akdeniz olarak belirlenmesinde Falyalı ailesinin bir sorumluluk üstlendiği tartışıldı. Uyuşturucu trafiğinin Kuzey Afrika’dan Suriye ve Mersin limanlarının orta merkezinde bulunan Kıbrıs Türk kesiminin geçiş bölgesi olarak değerlendirildiğine dair bilgilerin konuşulması bir tesadüf olmadığı görülüyor.
İkinci nokta, küresel uyuşturucu trafiğinin kullanılmasında ülkelerin ve bireylerin rolleri de son derece önem arz ediyor. Burada esas sorun yakalanan değil yakalanmaya ve pazara sürülen uyuşturucu miktarıdır. Hemen herkesin bildiği gerçek şu; bir ton uyuşturucu yakalanıyorsa 9 ton uyuşturucunun geçişi sağlanmıştır. Falyalı’nın küresel çaptaki bu organizasyonu tek başına yapmayacağına göre Türkiye dahil birlikte çalıştığı güçlerin deşifre edilmesinin yaratacağı sorunların boyutları tahmin edilenden çok daha sarsıcı olacaktı.
Üçüncü nokta, Uyuşturucu trafiğinin içinde olan ve küresel çapta kara para akladığı iddiasıyla Falyalı’nın CİA’nın bir operasyonuyla her an ABD’ye götürülebilme olasılığı devlet ve bireyler için önemli bir risk oluşturacaktı. Öyle ki sonuçları Zarrab ve Sezgin Baran Korkmaz’ın vereceği bilgilerden çok daha fazla olacağı, uluslar arası alanda yeni ve ciddi bir kısım sorunlara yol açacağı biliniyordu.
Dördüncüsü, Falyalı ailesinin Kıbrıs ve Türkiye’de doğrudan veya dolaylı bir kısım cinayetlere karıştıklarına dair ileri sürülen iddiaların ötesinde, derin devlet ağı içerisinde kamuoyuna yansımayan ilişkiler içerisinde yer aldıkları ve bir kısım özel bilgilere sahip oldukları, bunları açığa çıkması halinde çok ciddi sonuçlar doğuracağı dile getiriliyordu.
Beşincisi, Falyalı ailesinin elinde bulunan ve bir bakıma kendileri için bir güvenlik sigortası olarak görülen ‘şantaj kasetler arşivinin’ teslim edilmesi talebinin olumlu karşılanmadığı konuşulmaya başlanmıştı.
Altıncısı, Falyalı ailesinin elinde toplanan muazzam servetin dahası rantın bir kısmının özelikle Türkiye’deki muhataplarına dağıtılmadığı sızan bilgilerden bir kaçıydı.
Kıbrıs’ın kirli işler merkezi haline getirilmesi
Kıbrıs’ın özellikle kumarhanelerin merkezi haline getirilmesi 1990’lı yıllarda sonra Türkiye’de devletin izlediği bir stratejiydi. Kıbrıs kumarhanelerinin kara para aklama üsleri olarak işlev görmeleri Kürtlere karşı izlenen ‘düşük yoğunluklu savaşın’ finanse edilmesiyle ilişkiliydi. Bu nedenle Mehmet Ağar’ın başında bulunduğu devlet ekibiyle Abdullah Çatlı, Alaattin Çakıcı. Haluk Kırcı ve Sedat Peker gibi özellikle MHP kökenli olan bir kısım çete liderleri de Kıbrıs’ın kara para ekonomisinin merkezi haline getirilmesinde özel bir rol üstlendiler. Bu çete liderlerinin Kıbrıs’taki ilişki ağları tamamen kumarhaneler üzerinde gelişti. Falyalı bu sürecin bir ürünü olarak büyüdü ve uluslar arası kirli işler ağının bir parçası haline geldi.
Sadece İstanbul’daki ve Antalya’daki kumarhanelerin değil aynı zamanda Azerbaycan, Gürcistan gibi başka ülkelerdeki Kıbrıs’a taşınması da bir devlet politikasıydı. Kumarhaneler kralı olarak bilinen Ömer Lütfi Topal’ın ve tefeci olarak bilinen Nesim Maliki’nin öldürülmesinde hem söz konusu rantın paylaşılması hem de Kıbrıs’ın yeni üst olarak seçilmesinin önemli bir etkisi vardı, Bu süreçte Mehmet Ağar, Alaattin Çakıcı, Abdullah Çatlı’nın isimleri ön plana çıktı. Mehmet Ağar 1993 yılında Emniyet Genel Müdürü ve 1996 yılında ise İçişleri Bakanı oldu. Kürt iş adamlarının devlet konseptiyle öldürülmesine karar verildiği dönemde Mehmet Ağar’ın aktif olarak görevde olması ve sürecin örgütleyen kişi olduğu iddiası halen devam ediyor.
Tasfiye edilmek istenen Peker, denklemi bozdu
Devlet bir bakıma Ağar-Eken-Alan-Çakıcı gibi dörtlüden oluşan eski konspeti yeni bir formatta devamına karar verdi. Bunun için ön plana çıkan Peker’in tasfiye edilmesi ve Çakıcı’nın da tahliye edilmesi gerekiyordu. Bahçeli’nin ısrarları sonucu Çakıcı tahliye edildi. Peker, yurtdışına sürgün edildi. 15 yaşında derin devletle ilişki içinde olduğunu iddia eden Peker’in sahip olduğu bilgiler nedeniyle fiziki olarak tasfiye edilmesine karar verildi. Buna karşı beklenilmeyen hamleler yapan Peker, sahip olduğu bilgilerin bir kısmını kamuoyu ile paylaşarak ‘beni öldürürseniz, videoları hazırladım kamuoyu ile paylaşılacak’ diyerek açık bir tehditte bulundu. Peker, bilgilerin doğruluğunu göstermek için yaptığı önemli açıklamaların arasında Falyalı’nın uluslar arası alanda katıldığı kirli ilişkileri açıkladı ve bunların Ankara’daki politikacılarla bağlarına dikkat çekti.
Peker’in hedefinde doğrudan Soylu ve Ağar dolaylı olarak çakıcı ve Eken vardı. Yeni dönemin konseptinde yer alınmasına karar verilen ve Bodrum Marina’da poz veren Ağar-Ekmen-Alan-Çakıcı eski dörtlü pasif bir konuma geçmek zorunda kaldılar. Ağar hasta olduğunu ileri sürerek sessizliğe gömüldü. Ekmen, Antalya’da köyüne yerleştiğini açıkladı. Parti liderlerine hakaret eden Çakıcı ise Kıbrıs’a geçerek orada bir ofis açarak çalışmalarını sessizce sürdürüyor. Burada özellikle Falyalı ailesiyle Çakıcı arasındaki ilişkinin boyutlarının ciddi olarak araştırılması gerekiyor.
Çakıcı’nın Kıbrıs’a yerleşmesi ve Falyalı’nın öldürülmesi
27 Ocak 2022 tarihinde Alaattin Çakıcı’nın avukatı aynı zamanda Ece Erken‘in de eşi olan Şafak Mahmutyazıcıoğlu, İstanbul Bakırköy’de 60 bin TL gibi komik bir alacak verecek meselesi yüzünden çıkan silahlı çatışmada’ Drej Ali’nin (Ali Yasak) yeğeni tarafından vurulup öldürülmesi ve kısa bir zaman dilimi içerisinde Halil Falyalı’nın öldürülmüş olması kirli ilişkiler ağının ne kadar derin ve kapsamlı olduğunu gösteriyor. Ne Çakıcı’nın avukatı Şafak Mahmutyazıcıoğu’nun ne de Halil Falyalı’nın öldürülmesi bir alacak-verecek meselesi olmayıp birbirleriyle bağlantılı derin bir operasyonun sonucudur. Falyalı’nın öldürülmesinde Ankara’da devlet içerisindeki güç odaklarının nasıl bir etkileri oldu? Bu sorunun cevabı oldukça önemlidir. Tetiğin kimin çektiğinin hiçbir önemi yok. Kısa bir süre cinayeti üstlenenler ortaya çıkar ve tutuklanırlar. Önemli olan öldürme kararının kimler tarafından verildiği ve tetiğin kimlerin çektirdiğinin açığa çıkartılması gerekiyor.
Sonuç: Eğer Sedat Peker fiziki olarak tasfiye edilseydi, Falyalı ile bilgiler en az yakında bu düzeyde kamuoyu tararından bilinmeyecek ve belki de fiziki olarak tasfiye edilmeyecekti. Çakıcı’nın Kıbrıs’a yerleşmesi bir tesadüf mü yoksa yaşanan kirli ilişkilerin bir parçası mıdır?
Devlet-Siyaset-Mafya denkleminin yeniden dizayn edildiği bir süreç başlamış görünüyor. 25 yıllık bir dönemin kapatılıp yeni bir konseptin uygulanması aşamasında yeni cinayetlerin yaşanması kimseye sürpriz gelmemelidir.
Falyalı’nın öldürülmesiyle devasa rantın kimler tarafından hangi düzeyde kontrol edilecek. Burada Falyalı ailesi nasıl bir tutum alacağı önemlidir.
Olayın arka planında uluslar arası güçlerin istihbarat örgütlerinin devreye girmesi kaçınılmaz görünüyor