Çin sadece Asya’nın değil küresel dünyanın yükselen gücüdür. Küresel dünya ekonomisinin merkez üssünün giderek Asya’ya kayması nedeniyle rekabet ve çatışmanın da bu kıtaya kayması kaçınılmaz görünüyor.
ABD’nin küresel çaptaki en büyük rakibi Çin’dir. ABD’nin küresel güvenlik stratejisinde Çin’e ilişkin yapılan değerlendirmeler, sürekli tartışma konusu olmaktadır. Çin, askeri olarak düşman bir güç mü yoksa ekonomik olarak rekabet edilecek bir güç mü? ABD’nin küresel stratejisinde aslında henüz oluşmayan bir netliğin olduğunu söyleyebiliriz. Çin’in, önümüzdeki birkaç yılda Gayri Safi Milli Hasıla’da ABD’ye geçerek birinci sıraya oturacağı artık kabul görüyor. GSMH oranı bakımından birinci olması dünya ekonomisinde ABD’ye geçeceği anlamına gelmiyor. Çünkü Kişi Başına Düşen Milli Gelir’de ABD’nin çok gerisinde olup orta düzeyde gelişen ülke konumunu sürdürüyor. Ancak ekonomik ve askeri gelişme eğilimi bakımından Çin’in artık küresel çapta bir güç olduğunu ve dünya dengelerini belirlemeye başladığı söylenebilir.
ABD, Çin’in bu gelişme eğilimini gördüğü için Çin ile rekabeti dolaylı krizlerle sürdürmek ve Çin’i bölgesel yani Asya Pasifik bölgesiyle meşgul ettirmek istiyor. Tayvan bu krizin somutlaşmış halidir. ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Tayvan’ı ziyaret etmesi, öylesine sıradan bir çıkış olmayıp ABD’nin Pasifiklerde belirlediği bir stratejinin politik yansımasıdır. Çin’in çok sert bir tepki vereceği bilinmesine rağmen Biden yönetiminin Pelosi’yi adaya göndermesi bölgesel krizi üst seviyeye çıkartma planın bir parçası olarak görebiliriz.
Tayvan’ın coğrafik ve etnik yapısı
35 800 km2 yüzölçümü olan Tayvan, Doğu Asya’da Çin’in ve Güneyinde Japonya’nın, Kuzeyinde Filipinler’in olduğu bir Büyük Okyanus adasıdır. Uzunluğu yaklaşık 400 km, genişliği ise 144 km olan Tayvan, Çin’e 200 km uzaklıkta olup Çin ile arasindaki deniz alanı Talvan boğazı n olarak tanımlanır. Yine bölgede bulunan nispeten daha küçük olan Penghu, Matzu ve Kinmen adaları Çin toprakları olarak bilinir. Başkenti Taipei olan Tayvan’ın nüfusu yaklaşık 23 milyon olup nüfusun %98’i Çinlilerden yani (Han ulusu) oluşmaktadır. Bunların % 70’i Hokola, %15’i Hakka ve % 13’ü de Mainlander gibi kendi içerisinde fark etnik grubunu oluşturuyorlar. Bu Han etnik grubun %84’ü ise yerel Tayvanlı denilen adaya Kıta Çin’in Fujian bölgesinden geldiği belirtilmektedir. Yerel Tayvanlı’ların resmi dil Standart Çince’dir.
Tarihsel olarak çatışma alanı Tayvan
1544’te adaya ilk olarak Portekizliler çıktı ve buraya ‘güzel ada’ anlamına gelen ‘İlha Formoza’ adını verdiler. 1624-1662 tarihleri arasında Hollandılılar sömürgeleştirdiler. 1663’ten sonra Tayvan, ana kara olan Çin’e bağlanmış. Birinci Çin-Japon Savaşının ardından Qing Hanedanlığı tarafından Japonya’ya verilmek zorunda kalındı. Ada, 1895-1945 yılları arasında Japonya’nın sömürgesi haline geldi. İkinci dünya savaşında Japonya yenildi ve adadan çekildi. 1949 yılında Çin Komünist Partisi önderliğinde gerçekleşen devrim arifesinde Çan Kay Şek önderliğindeki Çin Milliyetçi Partisi yöneticileri, askeri güçleriyle birlikte Tayvan adasına kaçtılar. Çan Kay Şek’in, özellikle Japonya’nın işgaline karşı savaşan Mao Zedung önderliğindeki Komünistlere karşı açıktın savaşması ve fiilen Japon işgalini desteklemesi nedeniyle Çin halkının desteğini tamamen kaybetti. Japonya’nın yenilmesi, ÇKP’nin iktidarı ele almasıyla ana kara Çin’i terk ederek ada Tayvan’da anti-komünist merkezli yeni bir iktidar kurdular.
Tayvan’ın küresel kurumların dışına atılması
Batı dünyası Tayvan’ı uzun bir süre fiilen bir devlet olarak tanıdı. Ancak Çin’in Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi olması ve özellikle 1968 yılından itibaren Kissenger tarafından belirlenen ABD’nin yeni Çin politikası dengeleri önemli oranda değiştirdi. Çin dünya genelinde artmaya başlayan politik etkisiyle, 25 Ekim 1971 tarihinde, Arnavutluk tarafından Birleşmiş Genel Kuruluna sunulan ‘Milliyetçi Çin’in Çin Halk Cumhuriyetine bağlanması’ önergesi 2758 Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Kararıyla kabul edildi. Böylece hem ‘Çin Cumhuriyeti’ BM’den “hariç” edildi hem de adanın Çin Halk Cumhuriyeti tarafından temsil edilmesine karar verildi. Bugün Tayvan, Birleşmiş Milletler üyesi olmayıp çoğu Orta Amerika, Afrika ve Okyanus adalarında olan 23 ülke tarafından tanınmaktadır. Ancak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeleri ve Almanya, Japonya, Kanada ve İsrail gibi ülkeler tarafından tanınmıyor. Onlarca ülke, Tayvan ile ‘Çin Taypesi’ ismiyle ekonomik ve kültürel ilişkilerini sürdürüyor.
Tayvan’ın stratejik önemi
Tayvan’ın Büyük Okyanus bölgesinde Çin-Japonya-Filipinler arasındaki bir bölgede olması nedeniyle jeo-stratejik bakımdan önemli bir yerde bulunuyor. Tayvan’ın özellikle askeri olarak kontrol edilmesi, Doğu Asya ve pasifiklerde güç dengeleri bakımından önemli bir üstünlük sağlayacaktır. Bu nedenle ada üzerindeki rekabet geleneksel toprak talebinin dışında esasen Asya kıtasının askeri kontrolü bakımından oldukça önem arz ediyor.
Tayvan son yıllarda ekonomik olarak hızla gelişiyor ve küresel tekellerin tedarik üretim zincirinin önemli alanlarından biri hale gelmiş bulunuyor. Örneğin 2019 yılı verilerine göre yarı iletken tedarik zincirinin ABD’nin %38, Güney Kore’nin %16, Japonya’nın %14, Avrupa’nın %10, Tayvan’ın %9 ve Çin’in %9 pazara sahip olduğunu görüyoruz. 2019 yılında yarı iletken cip üretiminin küresel pazar payı 1,7 trilyon dolar civarında olduğu belirlenmiş. Tayvan bu oranın % 9’unu üretmesi son derece önemli bir ekonomik faktör olarak karşımıza çıkıyor.
Tayvan’ın 2021 yılı verilerine göre GSYİH yaklaşık 620 milyar ABD doları olup yıllık büyüme hızı ise % 6 olarak belirlenmiş. Tayvan firmalarının dökümde toplam piyasa payı yaklaşık %60 civarında olup dünya çapında yarı iletkenlik çip üretimlerini sağlayan en büyük beş dökümhanenin ikisine sahiptir. Tayvan küresel dünya ekonomisinin tedarik üretim zincirinin en önemli bölgesi olarak biliniyor. Çin’in Tayvan’a artan yatırımlar da küresel ekonomik ilişkilerin karmaşıklığı bakımından bir fikir vermektedir.
ABD için Tayvan Neden Önemlidir
ABD’nin 1970’lerde belirlediği Çin stratejisi nedeniyle Tayvan, Çin topraklarına dahil edildi. Kissenger’in Dış İşleri Bakanı olduğu yıllarda belirlenen bu politika, bugün ABD’nin Uzak Doğu Asya ve Pasifikler stratejisi için ciddi bir engel oluşturuyor. Bu nedenle ABD, Tayvan’ın yeniden küresel sisteme dahil edilmesi için olağan üstü bir çaba içerisinde olduğunu son 15 yıldır izlediği Asya politikasında anlayabiliyoruz.
ABD’nin dünya çapında kendisine rakip gördüğü iki ülke var: Rusya ve Çin, Rusya artık askeri düşman olarak tanımlanmaktadır. Çin ise küresel sistemde önemli ekonomik bir güç haline gelen ve askeri olarak ABD’den sonra en çok yatırım yapan ülke olarak ön plana çıkıyor. Çin, sadece Asya’yı ekonomik olarak kontrol etmiyor, küresel dünya ekonomisinde artık tartışılmaz ve vazgeçilmez bir ülke haline gelmiş bulunuyor. Öyle ki ABD’nin ekonomik dengelerini etkileyebilecek bir potansiyele/güce sahiptir.
Washington, özellikle son 15 yıldır küresel dünya sistemindeki liderlik rolünü kaybetme kaygısını taşımaya başladı. Bunun için Çin’in özellikle ekonomik kontrol altına alınmasına yönelik belirlediği strateji uygulanmaya konuldu. Trump ve Biden arasında belirlenen ortak politika Çin’in küresel dünya sistemi üzerinde artan hakimiyetinin sınırlandırılmasıdır. Çin bugün için düşman değil ama ABD’nin küresel çıkarlarını tehdit eden bir güç olarak görülüyor.
ABD, Çin ile çatışmayı Asya bölgesinde sürdürmek istiyor. Tayvan’ın statüsünün değiştirilmesi ve yeniden BM üyesi bir ülke haline getirilmesi yönündeki diplomatik girişimlerin merkezinde Çin bulunuyor. Eğer Tayvan, Çin’de bağımsız bir devlet haline getirilirse, fiilen ABD’nin askeri üs merkezi olarak işlev görecektir. Böylelikle ABD, Tayvan üzerinden Çin’e komşu olacaktır. ABD’nin Japonya, Filipinler, Güney Kore gibi ülkelerle çok yoğun askeri ve ekonomik ilişkileri olsa da Tayvan ayrıcalıklı bir konuma sahip olacaktır. Böylelikle Çin üzerinde askeri ve diplomatik baskısını çok daha fazla arttıracak. Çin de zorunlu olarak bölgedeki askeri gücüyle ilgilenecek, küresel dünya ekonomisindeki rollünü ikinci plana atmak zorunda kalabilecektir.
ABD’nin Tayvan üzerinde Çin ile Asyatik bir krizi çıkartmaya çalışması çok bilinçli, planlı bir politikadır. Bunun ne kadar etkili olacağı, Tayvan üzerinde ortaya çıkacak olası bölgesel bir krizden nasıl yararlanacağı bir yana, Çin ile güç ilişkilerini yeniden tanımlamak zorunda kalacağı açıktır. Çin’e ilişkin belirlenen stratejinin çok yönlü gözden geçirileceği kaçınılmazdır. Biden yönetiminin gelecekte küresel ilişkilerde başarılı bir dış politikası ortaya koyması Çin üzerinden test edilecektir. Çin gerçekten bir düşman mı görülecek yoksa Çin ile ekonomik dengeleri yeniden mi kuracak? Çin’in elinde tuttuğu 3 trilyon doları küresel pazarın ihtiyacına göre dağıtılmasını sağlayarak yeni bir ittifak gücü mü olarak belirleyecek? ABD’nin bilerek ve isteyerek krize dönüştürdüğü, Tayvan politikası, Çin stratejisinin netleşmesi olarak karşımıza çıkacaktır.
Çin, Tayvan’ın statüsü için savaşa girmekten çekinmez
1949’dan sonraki uluslar arası dengeler ve Çin’in askeri, ekonomik ve politik gücü nedeniyle Tayvan’a müdahalede bulunmadı ya da bulunamadı. Tayvan’ı tarihsel olarak kendi toprağı olarak gören Çin’in ulusal güvenlik stratejisinin merkezinde çok önemli bir yer tutar. Çin’in ‘kırmızı çizgisi’ olarak ilan ettiği Tayvan üzerinde hiç kimseyle pazarlığı oturmayacağını çok açıkça ilan etti. Çin, Tayvan politikasını ‘Tek Devlet-İki Sistem’ olarak formüle etti. Bunun dışında hiçbir politik alternatifi kabul etmez.
Çin’in önemli hamlelerinden biri de Tayvan’ı ekonomik olarak içte kuşatmaktır. Bir bakıma Çin, Tayvan’ı ekonomik olarak kontrol altında aldı denebilir. Bu gücü kullanarak Tayvan’daki iktidar gücünü etkilemeye ve yönlendirmeye başladı. Tayvan içte aslında fiilen ikiye bölünmüş bulunuyor. Halen iktidarda olan güç, ‘Bağımsız Tayvan” tezinden ısrar ediyor ve bu nedenle özellikle ABD ile askeri ve politik bir ilişki kurmak istiyor. Ancak ekonomiyi önemli oranda kontrol etmeye başlayan ve ciddi bir kitlesel tabanı oluşturan ikinci bir güç ile Çin’in “tek devlet-iki sistem” tezini destekliyor. Tayvan içinde bu iki dengenin aşamalı olarak Çin lehine dönmesi kimseye sürpriz gelmemelidir.
Çin, Uzak Doğu Asya ve Pasifikler stratejisi için ada kadar Tayvan Boğazı da son derece önemlidir. Askeri bakımdan çok önemsenen bölgenin kontrolü konusunda Çin’in hiçbir şekilde taviz vermeyeceği çok açıktır. Bu nedenle Çin’in Nancy Pelosi’nin ziyaretine doğrudan beklenilenin çok üstünde askeri bir tepki vermesi ve bunu devam ettirmesi doğrudan ABD, Japonya ve Güney Kore gibi ülkelere verilen açık bir tehdit mesajdır. Yani Tayvan üzerinden hiç kimsenin bir plan yapmaması uyarısıdır.
Sonuç: ABD, Temsilciler Meclisi’nin Başkanını Tayvan’a göndererek Çin’i askeri ve politik bir krize sürüklemeyi amaçladı. Amaç Çin’in Tayvan’a yönelik askeri bir operasyon yapmasına zemin hazırlayarak, küresel dünyayı Rusya’ya benzer bir tepkiyi Çin’e göstermesini sağlamaktır. Ancak küresel güçler, Çin bugün Tayvan’ı askeri olarak işgal etse dahi, Rusya’ya benzer bir tepkiyi ortaya koymayacaklardır. Politik-diplomatik kınamanın dışına ciddiye alınabilir bir politik tutum olmaz. Çin’e karşı olası bir ekonomik ambargonun küresel ekonominin çöküşüne yol açacağı biliniyor. Bu nedenle küresel tekeller hiçbir şekilde en küçük bir ambargoyu tercih etmezler, böyle bir yönelime de izin vermezler. Çin de bu gerçeği bildiği için Tayvan’ı askeri olarak kuşatıp ekonomik olarak çökerteceğinin mesajını veriyor.
Washington’un Pasifikler stratejisinin Tayvan üzerinde uygulamaya koyması Çin’deki yansıması askeri olacaktır. Bunun da başta Asya olmak üzere Batı dünyasındaki ekonomik yansımaları daha sert ve sarsıcı olacaktır. Bu nedenle Tayvan’ın bir deneme tahtası olarak kullanılması, hiç kimseye bir yararı olmayacaktır. Çin ciddi olarak sarsılır ama ABD kaybeder.